06.03.2021
Ağzında çiğneyerek yumuşattığı sahte gündem sakızlarının, tükürdükten sonra derhal çevredeki yazar çizer takımı tarafından çiğnenmeye devam edilmesi, kim bilir Erdoğan’ı ne kadar eğlendirip umutlandırıyordur. Öyle ya ağzından bir ‘leb a leb’ lafı çıktı, derhal ve yine önce yazar takımının sonra da okurların hemen ağzında sakız olmadı mı? Daha da bunun gibi niceleri var.
Demek oluyor ki Erdoğan’ın siyasi felsefesi çevresindekilerin aymazlığı ve -ahmaklık demeyelim de- saflığı üstüne kurulu ve oradan nemalanıyor anlaşılan. Oysa o ‘leb a leb’ lafının arkasındaki temel gerçeğe bakıldığında, tam da bu yokluk günlerinde, hatırı sayılır yevmiyelerle toplanan bindirilmiş kıtaları, pandemi çekincesine rağmen üst üste kongre salonlarına doldurulmuş çakma yandaşların; suratlarındaki ifadelerden, sonda yine bildiklerini okuyacaklarını yani bütün mağduriyetlerinin tek nedeni olan AKP’yi illaki destekleyecek kadar avanak olmadıkları da anlaşılıyordu aslında.
Yani birkaç ekmek ve azınlık fiyatına kafese konacak ördeklere benzer halleri yoktu ki bu mübareklerin. Elbette kongre kafeslerinden çıkınca nasıl olsa ister istemez yine kendi gerçeklerine döneceklerini biliyorlardı ve bunun da hesabını çok iyi yapmışlardı hiç kuşkusuz. Çünkü erdem kaymasının başa ne felaketler getirebileceğinin kendileri de farkındaydı herhalde.
Amerika’ya gereken cevabın verildiği safsatasına AKP’liler alkış tutarken, komşu Dedeağaç’ı tam teşekküllü bir üs haline getiren Amerika’ya karşı ne yaptıklarını veya yapabileceklerini de akıllarına getirmişler miydi acaba? Peki Yunanlı ne yapacaktı içine sokulan bunca Amerikan silahı ve harp teçhizatıyla. Yoksa o da Ermenistan’ın Azerbaycan’a yaptığı gibi bize karşı bir baskına mı hazırlanıyordu, AB tarafı olmasa da sonuna kadar desteğini(!) umduğu USA yardımıyla.
Ki bunun akla dahi getirilmesi önce Ege ve küçük Asya da başlayarak giderek AB, USA ve koca Asya’yı da içine çekecek bir ters anafor yaratır ve bu durum önce de bu anafora sebep olanların başını döndürür ve oluşacak tufanın altından da hiçbiri kalkamaz sonra. Yani durum kesinlikle bir Azerbaycan/Ermenistan olayına asla benzemez ve bütün iştirakçilerde onarılmaz yaralar açan ve kazananı olmayan bir felakete dönüşür sonunda.
Demek ki tasarımcıların, bu durumu dört dörtlük ve bütün olasılıklıklarıyla düşünmeleri gerekiyor. Bir Dünya Harbinin bütün ulusların felaketi olacağını herkes bilir netice de. Lakin bahse konu olan böylesi bir durumun da Dünya Harbi gibi bir felaketi tetikleyebileceği de asla hayal ürünü veya komplo teorisi değildir.
Gerçekte USA 250 yıldır uğraştığı Amerika’yı bile tek Devlet ülkesi yapamamışken koca Dünyayı nasıl tek Devlet yapabilmeyi umuyordu. Böylesi bir fanteziye gökte uçuşan kanatlılarla, toprağın altındaki sürüngenler bile gülmez mi? İşte o beğenmedikleri Trumph ülkesini en azından ayakları yere basan, Kabalist fantezilerden arınmış, Siyonist safsataların peşinden koşmayan gerçek bir Dünya Devleti yapabilmenin sevdasını taşıyordu. Ki böyle bir Devletin de önce gini katsayısını azamiden asgariye düşürmüş bir sosyal Devlet olmasının gereğini de mutlaka biliyordu herhalde.
Bazen Atatürk referansı bile eksik adamı tam adam yapmaz. Bayar da bunlardan biriydi. Zamanında Atatürk önderliğindeki Cumhuriyet döneminde liyakat örnekleri vermiş bir üst bürokrat olduğu halde CHP içinden çıkmış DP döneminde, nedense ipin ucunu kaçırmış, Menderesin de keyfi ve uçuk idaresine göz yummuş ve sonunda idamının da sorumlusu yapmıştı kendisini. Çünkü Menderes’in kendisine bizatihen sunduğu istifasını kabul etseydi şayet Menderes de asılmamış olurdu muhtemelen.
İşte aynı nedenle de ‘dün dündü bugün de bugündür’ pragmasındaki siyasetçi zihniyeti, bukalemun türüdür ki böylesine güven duyulmaz. Yani böyle bir siyasi, insan metabolizması perspektifinde makbul ve güven duyularak eli sıkılabilecek bir siyasetçi liyakat örneğini kesinlikle oluşturmaz. Etrafınıza bakınca kişisel rant menfaatlerine adeta perçinlenmiş çok sayıda erdemsiz; ama halkın vekili olduğunu iddia eden siyasetçi örnekleriyle tepeden ayağa tam donanımlı hale gelmiş olduğumuzu görünce de bugün ne durumda olduğumuzu anlamakta şüphesiz zorlanmıyorsunuzdur.
İnsanoğluna en büyük zararı bizatihi yine insanın kendisi verir. Bunu da asla akıldan çıkartmamak gerekir. Dolayısıyla milletler bilhassa da yöneticilerini, has ve milli töreyi benimsemiş erdemli, ahde vefa sahibi insan evlatlarından seçmek zorundadırlar. Çünkü erdemsizlik dışındaki bütün sorunlar, ancak erdemli siyasiler tarafından çözülebilir.
Yukarıda Atatürk referansının bile aslında erdemsizi erdemli yapamayacağını söylemeye çalıştım. Lakin ülkede Cumhurbaşkanlığı bile yapan Bayar’ın her şeye rağmen Cumhuriyet tarihinde liyakatli bir siyasi olarak yer alabilmesinin tek nedeni; başında, kendisini denetleyecek Atatürk gibi bir liderinin olmasıydı. Bazen bu bile insanı erdem sahibi kılabiliyor. Oysa bir de bugüne bakınca ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Erdoğan AKP’si eğer ülkede hala varlığını sürdürebileceğini umuyor ve bunu da bekliyorsa, derhal Kanal İstanbul projesini unutmalıdır. Şayet ezkaza milletin milli müktesebatı hilafına bu proje gerçekleşirse bilinsin ki artık İstanbul, bileşkesinde Lozan ve Montrö haklarımızı yadsıyarak bir emperyalist kampüsüne dönüşecek ve yeni emperyalist Cumhuriyetin de zorunlu olarak ilk kurtulacağı siyasi yapı, bilumum AKP külliyesi olacaktır. Nitekim işaretleri alıyoruz. Son helikopter kazası(!) vs gibi ne yazıktır ki güzelim evlatlarımızı bozuk para gibi harcıyor birileri. Uyanın artık! Yoksa sizi de uykuda yollayacaklar dört kolluyla.
Amerikalının Dedeağaç üssü boşuna değildir ve Kanal İstanbul projesiyle de azami iltisak halindedir. İktidara yapılan baskı da bu nedenli olduğu için Erdoğan’ın ‘inadına yapılacak’ ifadesi aslında bu baskıyı gizlemektedir. Lakin yılın AKP sözü olarak kabul edilebilir olan; küçülürken, ‘BÜYÜDÜK’ ifadesi ancak dijital teknoloji için doğruluk içerir. Çünkü sadece bilgisayar küçülürken devleşebilir özünde.
İşte böylesine her söylediklerini ve şayet Kanal İstanbul yapılırsa da Amerika’nın burnumuzun dibinde ve sanki yurdumuzu işgal etmiş gibi ülkemizde çok rahat, engelsiz hareket edeceğini ve ilk önce de AKP ve Erdoğan belasından kurtulacak olduğunu düşünemedikleri için bilinçsizce ve hesap bilmez Bedevi gibi bonkörce sarf ediyorlar her kelimelerini ve maalesef son, o geri dönülmez noktaya gelinirken bile ne yazıktır ki hala…
Serendip Altındal