Ozkan Gulkaynak
BİR DENİZCİ GÖZÜYLE KANAL ISTANBUL
Çocukluğumdan beri gelgit nedeniyle oluşan akıntıları anlamak hep ilgimi çekmiştir. Neden çekmesin ki denizlere karşı donanımlı olduğunuzda bir bakıma özgürlüğümüzün kapısı aralanmaktadır. Eğer akıntı meselesini gözardı eder veya bu konuyu yeterince anlamamışsanız bazı koşullarda başınızın ciddi belaya gireceği kuvvetle muhtemeldir. Bazı boğaz ve dar kanallarda zaman zaman 12 mile ulaşan akıntıya nasıl karşı gidersiniz ? Eğer konu hakkındaa fikir sahibi iseniz akıntının lehinize olduğu anı bilir hatta onu arkanıza alır, bir dezavantajı avantaj haline bile getirirsiniz. Sert bir fırtınaya karşı akan akıntı en tehlikeli dalga formunu oluşturur. Mesela Afrikanın Güney Doğu sahillerindeki hakim rüzgara karşı akan “Agulhas” zaman zaman gemileri bile devirmiştir. Akıntıların birkaç farklı oluşum biçimi vardır ama en temel akıntı farklı yükseklikteki suların hareketi ile oluşmaktadır. Gelgitte bir nevi yükseklik farkı oluşturduğundan değişimleri sırasında akıntı oluşturmaktadır. Yükseklik farkı arttıkça doğal olarak akıntı hızıda artmaktadır.
Ülkemizde pek görünmeyen bu akıntıların en belirgin istisnası Çanakkale ve İstanbul boğazlarındadır. Bunun sebebi Karadeniz in içine akan dereler ve yağan yağmurlar nedeniyle Karadeniz in Marmara ve Ege den yüksek olmasıdır. Boğazın altından Karadeniz e akan hafif bir akıntı vardır ama bunun sebebi yükseklik farkı değildir. Yoğunluk akıntısı dediğimiz bu akıntı Marmaranın daha ağır olan tuzlu suyunun ,Karadeniz de bulunan daha hafif tatlı suyuna doğru akmasıdır. Yani suyla zeytinyağını karıştırdığınızda yağın su üzerine çıkması gibidir.
BİR DENEY
Boğazlardaki akıntıyı bir basit düzenek ile görmek isteyenler şöyle bir deney yapabilirler. Mesela plastikten veya ince tenekeden veya herhangi su geçirmez bir malzemeden Karadeniz Marmara ve Ege denize yaklaşık benzeyen bir tank yapsınlar. Yapay olarakta Hem Çanakkale hemde İstanbul boğazını temsilen bir nevi kanalla bu tankları yararak birleştirsinler. İçine su koyduklarında boğazları temsil eden yerde herhangi bir su akıntısı gözlemlenmeyecektir. Ancak Karadeniz’i temsil eden hacime yavaş yavaş su dökerlerse veya buraya bir musluk suyu verirlerse, boğazları temsil eden yarıklardaki su, Ege denizini temsil eden bölgeye doğru akacaktır. İşte boğazlardaki yüzey akıntısının en temel oluşum mantığı budur. Yaptığınız modele İstanbul’da yapılacağı söylenen KANAL İSTANBUL a benzer boğaza göre daha dar ve sığ bir yarık eklediğinizde şüphesiz buradada temsili Egeye doğru akan bir akıntı oluşacaktır. 2 adet minik ahşap parçasını hem kanal İstanbul hemde İstanbul boğazını temsil eden yarıklara yerleştirdiğinizde Kanal İstanbul u temsil eden yarıktaki ahşap parçasının diğerine göre daha hızlı olacağını göreceksiniz. Bunun sebebi şüphesiz sıkıştırılmış hacimlerdeki akıntı hızının daha geniş bölgelerdeki akıntıya göre daha fazla olması gerçeğidir. Yerçekimi var oldukça bu böylede devam edecektir. Sert kuzey rüzgarları ve zaman zaman artacak(gelgit,yağışlar nedeniyle vs)deniz yükseklikleri nedeniyle boğazların bazı bölgelerindeki akıntı 7 mile kadar ulaşmaktadır. Eğer Kanal İstanbul bahsedildiği gibi yapılırsa burada oluşacak akıntı bazı koşullarda 10 knts bulacaktır. Üzülerek ifade etmek isterim ki ülkemde uzman görüşlerinden hep şüphe duyarım. Çünkü politize olmuşluk pek yaygındır. Bu nedenle konuyu anlamak isteyenler bana da inanmasınlar, yukarıda anlattığım düzeneği oluşturup doğada var olan gerçeği kendileri gözlemlesinler. Bu devasa akıntı içinde boyu 250 metre olan bir tankerin dümen dinlemesi için en az 5 mil hızla güneye doğru gittiği düşünelim. En küçük bir hatada toplam 15 mille genişliği 250 metre olan bir kanalda kazasız belasız gemi trafiği nasıl düzenlenecektir ? Bir sorun olduğunda zemini beton olan kanala nasıl demir tutturulacaktır ? 10 metrelik bir tekne bile tam yol tornistan vurulduğunda bile birkaç tekne boyu gittikten sonra ancak durabilmektedir. Binlerce tonluk tanker zaten tam yol tornistan vuramaz şaft dahi tüm ekipman zarar görür, vursa bile akıntısız ortamda bile binlerce metre duramaz.
LOCK VEYA HAVUZ SİSTEMİ
Bu nedenle kanal açılırken yaygın uygulama “LOCK”diye tabir edilen havuzların yapılmasıdır. Mesela Panama kanalını düşünelim. Çoğunuzun bildiği gibi Panama kanalındada gemiler bu havuzlara girerek ilerlerler. Atlantik’ten giren gemi önce kapıları açılan bir havuza girer, burada su yükselir, sonra diğer havuzun kapısı açılarak bir diğer havuza girer, sonra aynı şekilde üçüncü havuza girerek kanalın ortasında buluna Gatun gölü seviyesine ulaştırılır. Yanlış hatırlamıyorsan yaklaşık 35 mil boyunca gemiler bu gölde kendi makinaları ile seyrederek Pasifik tarafındaki alçalma havuzlarına gelirler. Aynı 3 havuz sistemiyle gemiler alçaltılarak Pasifik okyanusuna indirirler. Peki bir düşünelim neden Panama kanalının yapımları havuzlarla uğraşmak yerine KANAL ISTANBUL daki gibi karayı yarıp kanal açmak suretiyle böyle bir şey yapmamışlar ? Bunun nedeni Pasifik sularının Atlantiğe göre özellikle gelgitler nedeniyle çok yüksek olup dehşet akıntılar ve taşmalar yaratacağı şeklindeki gerçektir. Dolayısıyla İstanbul boğazına alternatif bir su yolu oluşturulacaksa bu “LOCK” yani havuz sistemi olmadan kullanılamaz .
DERİNLİK DEĞİŞİMLERİ
Bütün bunları geçelim. Çoğunuz biliyorsunuz . Karadeniz bölgesinde uzun yıllar araştırma yaparak birde Karadeniz için kılavuz kitabı(TURKİYENİN KARADENİZİ) oluşturdum. Bu kitapta ,bölgedeki RIP akıntıları ve kuvvetli Poyraz/Karayel fırtılarının sürekli liman ağızlarında derinlik değişiklerinden bahsettim. Kanal İstanbul girişindede sık sık kum taşınmaları nedeniyle ciddi derinlik değişimleri olacaktır. Çünkü yöre zaten kumluktur. RIP akıntıları ve kuzey fırtınaları ile Karadeniz girişi sürekli sığlaşacaktır. Düzenli tarama/derinleştirme faaliyetleri bile gemi trafiğini rahatlatamaz. Zaten sık sık tarama ve derinleştirme uygulanabilirliği hiç kolay değildir. Kanala doğru Karadenizden ilerleyen bir gemi her fırtınadan sonra acaba derinlik şimdi nasıl paranoyasına mı düşecek ? Haberini alsa bile günlerce buranın derinleştirilmesini^mi bekleyecek ?
Ben partizan bir insan değilim. Tüm dünyada yaşayan canlıların huzurunu ve mutluluğunu arzularım. Bu hislerle dolu bir vatansever olarak KANAL ISTANBUL denilen ucube hayal mahsülü projeye karşı olduğu bir vatandaş görevi olarak görüyorum. Bunun bir çok nedeni var. Elbette göremediğim veya tahmin edemediğim bir çok olumsuz tarafıda vardır.Her şerden bir hayır doğar misali mutlaka yararlı sonuçlarıda olacaktır. Ancak teraziye koyulduğunda aradaki fark FELAKET tir.Kendi bilgi birikimim ve mantığımla bunun çoğu kötü sonucunu görebiliyorum. Burada bahsettiğim tek konu akıntılardır. Diğer olumsuz sonuçlara değinmedim bile . Özet olarak ; Boğazlardaki akıntı hızlarını değiştireceksiniz, bu durumda doğal olarak Marmara yı yükselteceksiniz, tabi sonucunda Marmara yükseldiği için Çanakkalede akıntı daha da artacaktır. Nara burnu önlerinde akıntı adeta uçacaktır. Bu akıntılarla hem Karadeniz’in kirli suyu Ege‘ye daha çok akacak hemde Marmara‘nın tüm kendine özgü florası değişecektir.
Ben böyle bi projenin yapılacağınada inanmıyorum. Konunun duyurulması bile bir parasal akış sağlamaktadır. Olur da inat edilir yapılırsa, gerçekten yazık olur Istanbulumuza…
Çok ama çok hızlı yazdım…İmla hataları için şimdiden özür
Bir yanıt yazın