İstanbul’a yaptıkları hizmetten çok 15 Temmuz 2016 günü yaşanan hain ve alçak darbe girişiminden sonra “Hainler Mezarlığı” kurmaya kalkışmasıyla(1), Diyanetin itirazı üzerine de dikmiş olduğu tabelayı kaldırmasıyla(2) belleklerde yer eden İBB Eski Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 14 Şubat 2021 günü Fatih Camii Haziresi’ne defnedildi malum.(3)
Bir hafta sonra olmak üzere; 21 Şubat 2021 günü bu sefer, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç ve bir zamanlar ismi “Alo Fatih” söylemiyle medyada günlerce tartışma konusu olan kişinin o olduğu iddia edilen (4) iş adamı Fatih Saraç’ın babaları da olan din adamı Muhammed Emin Saraç da Fatih Camii Haziresi’ne defnedildi.(5)
Bu gidişle korkarım, cami hazirelerinde bulunan padişah, şehzade, hanım sultan ve din ulularının türbeleri ve mezarları başka yere nakledilip, buralar büsbütün eş, dost ve yandaşlara tahsis edilecek!
Büyük İslam Alimi
Kadir Topbaş’ı az çok tanıyor kamuoyu. Zira görevde iken sık sık televizyon ekranlarına haber olurdu. Ancak Muhammed Emin Saraç’ı sanırım yeterince tanımıyoruz. Daha doğrusu, tanıyanlar iyi tanıyor da bizler fazla tanımıyoruz. Muhammed Emin Saraç’ın, tarikatlarla ve cemaatlerle ilişkisi var mıdır bilmiyorum; ancak hayat hikayesini okuduğumuzda onun da Nakşibendî Tarikatına mensup olabileceği kanaatine varıyoruz. Zira hakkında yazılan “Muhammed Emin Saraç, Tokat´ın Erbaa kazasının Tanoba köyünde doğdu. Babası Hafız Mustafa Efendi’dir. Dedesi Nakşibendiye´den Müderris Üzeyir Efendi Niksar´ın Keşfi Camii Medresesi´nde müderrisdi…”(6) şeklindeki ifadelerden böyle bir kanaate varmak herhalde mümkündür.
Haberlerde kendisinden “Büyük İslam Alimi”, Muhaddis, Müfessir ve fıkıhçı olarak bahsedildi.(7) Saygısızlık yapmak istemem ama “Büyük Alimlik”, herhalde ortaya konulan eserlerle, mevcut literatüre yeni şeyler kazandırmakla ve yeni düşünceler, yeni tezler ortaya koymakla olur. Ancak bakıyorum, merhumun, kayda değer bir telif eseri bulunmuyor. Sadece bazı Hadis ve Tefsir kitaplarının tercümesinde görev almış. Onun bu durumu; “O eser telif etmek yerine ders vermeyi tercih etmiş, binlerce öğrenci yetiştirmiştir! Kur’an hafızı olmuş ve birçok hadis kitabı okumuştur” şeklinde açıklanmış özgeçmişini yazanlarca. Dolayısıyla; Kur’an Hafızı olmanın yanı sıra, çok sayıda hadis ve fıkhi hüküm ezberlemiş olmalıdır. Büyük alim olmak için bunlar yeterliyse, elbette kimsenin söyleyeceği söz olamaz.
Özgeçmişinde bulunan bir detay özellikle dikkatimizi çekmiştir Muhammed Emin Saraç’ın. Çünkü Mısır’da kaldığı süre içerisinde aynı zamanda hemşehrisi de olan Mustafa Sabri Efendi ile onun yakın arkadaşı (ve aynı zamanda MHP Milletvekili Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası da olan) Yozgatlı İhsan Edendi’den dersler aldığı söyleniyor. Konuya ilişkin ifade tam olarak şöyle:
“Emin Saraç, Mısır’da 9 yıl kalarak eğitimine devam etti. Bu dönemde Muhammed Zahidü’l Kevserî, Osmanlı’nın son şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi, Yozgatlı İhsan Efendi, Muhammed Abdulvehhab Buhayri, Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Ali Yakup Efendi, Abdulfettah eş-Şa’şa’dan istifade etti.”(8)
Geçtiğimiz yıllarda Tokat’ta bulunan bir İmam Hatip Lisesi’ne Mustafa Sabri adının verilmesinde bu ilişkinin etkisi var mı bilemeyiz ama bu girişim, ülke sathında büyük tepki çekmiş, bunun üzerine okulun adı “Jandarma Astsubay Üstçavuş Yakup Akdağ İHL” olarak değiştirilmişti.(9)
Haberde Mustafa Sabri için “Osmanlı’nın Son Şeyhülislamı” bilgisi verilmiş. Ancak bu bilgi yanlıştır. Osmanlı’nın son Şeyhülislamı Dürrizâde Abdullah Efendi’dir. Mustafa Sabri ise ondan bir önceki Şeyhülislam’dır. Milli Mücadele Aleyhtarı Teali İslam Cemiyeti Bildirisi’nin, ayrıca Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında verilen “İdam Fetvası”nın arkasında da onun olduğu bilinmektedir. İdam Fetvası’nı Mustafa Sabri yazmış, Dürrizade Abdullah ise sadece imzalamıştır. Teali İslam Cemiyeti’nin hain bildirisinin Mustafa Sabri’nin marifeti olduğunu ise bizzat İskilipli Mehmet Atıf söylemiştir İstiklal Mahkemesi’nde.(10)
Şeyhülislam sıfatıyla Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını veren Mustafa Sabri, aynı zamanda Vahdettin’e Sevr Anlaşması’nın kabulü yönünde görüş bildirenler arasındadır (11) ve kendisi “Vatan Haini” olarak damgalanan 150 kişilik listede “hükümet üyesi” sıfatıyla bulunanlardandır.(12)
Muhammed Emin Saraç’ın ders aldığı ve aynı zamanda MHP Milletvekili Ekmelettin İhsanoğlu’nun babası da olan Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi ise Atatürk’ün Mehmet Akif’e sipariş ettiği Kur’an Tercümesi’ni, Akif’in vasiyeti üzerine yakan kişi olarak bilinmektedir.(13) Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra olmak üzere 1924 yılında Mısır’a gitmiş ve 1961 yılında ölünceye kadar Mısır’da kalmıştır. DP döneminde Yozgat mebuslarının ısrarı ile kendisine T.C.Diyanet İşleri Başkanlığı teklif edildiği halde bu görevi kabul etmemiştir.(14) Bu bilgiler bize gösteriyor ki; Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi de arkadaşı Mustafa Sabri kadar olmasa bile o tarihlerde Mısır’da kümelenen benzerleri gibi, Cumhuriyete ve inkılaplara mesafeli duranlardan birisidir. Bazı yazarlar, Mehmet Akif Ersoy’un da Cumhuriyete ve inkılaplara tepki amacıyla Mısır’a gittiğini söylerler.
Cami Hazireleri Tarikat ve Cemaatlere mi Tahsisli?
Bilindiği gibi Nakşibendi tarikatı mensupları genelde Süleymaniye Camii haziresine defnediliyorlar ki; en bilindikleri Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahid Kotku ile müritleri Hafize Özal ve Yusuf Bozkurt Özal’dır. Birisi Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın annesi, birisi de küçük kardeşidir malum.
2013 yılının 23 Şubat günü de bir başka ünlü Cemaat lideri Eyüp Camii’nin haziresine defnedilmişti bildiğim kadarıyla. İhlas Holding kurucu başkanı ve Işıkçılar Cemaati’nin lideri Enver Ören idi bu isim. Sevenlerinin adlandırmasıyla “Enver Ağabey”(15)
Arkasından yazılan bir yazıda şöyle denilmiş Enver Ören için: “Cuma akşamı Hakk’ın rahmetine kavuşan Türkiye’nin ve İhlas Holding ailesinin ‘Enver Ağabey’i Enver Ören’i sevenleri dün de yalnız bırakmadı. Önceki gün Eyüp Sultan Camii’nden on binler tarafından son yolculuğuna uğurlanan Enver Ağabey’in Eyüp’teki kabri gün boyu ziyaretçilerle dolup taştı. Eyüp Sultan Mezarlığı’nda, Kaşgâri Dergahı’nın hemen yanı başındaki aile kabristanında, hocası ve kayınpederi, büyük İslam âlimi Hüseyin Hilmi Efendi’nin (kuddisesirruh) yanına defnedilen Enver Ağabey’i ziyaret eden sevenleri, Kur’an-ı kerim ve dualar okudu. Türkiye’nin birçok ilinden kabre koşan ziyaretçiler arasında, Türkmenistan, Habeşistan, Bosna Hersek, Kosova, Almanya, Sudan, Kazakistan, Hindistan ve Irak gibi birçok ülkeden gelenler de vardı…”(16)
Bu on binlerin içinde İhlaszedeler de var mıydı bilmiyorum ama sanırım denilen kalabalıktakilerin hepsi hayır dua için gelmemişlerdir o şiddetli kış gününde cenazesine. Ki; o İhlas Finans, dolaylı olarak bizim de başımızı yemiştir. O sebeple hiç kimse Enver Ağabeyleri için benden hayır dua beklemesin!
Tarikat ve cemaat mensuplarının, umumiyetle padişahların, şehzadelerin, hanım sultanların, bazı din ulularının ve önemli şahsiyetlerin mezarlarının bulunduğu tarihi camilerin hazirelerine defnedilme hastalığı/alışkanlığı/geleneği, İstanbul’dan sonra sanırım Ankara’ya da sıçramış bulunuyor.
Zira okumakta olduğum kitapta gözüme ilişti; eski Ankara’nın merkezi olan Ulus semtindeki Hacı Bayram Veli Camii çevresinde yapılan çevre düzenlemeleri kapsamında, oradaki türbenin etrafında 34 mezarlık bir mezar alanı yaratılmış ve iddiaya göre; bu mezar yerleri Nakşibendi Tarikatı’na mensup Erenköy Cemaati’nin(17) Ankara’daki uzantısı olan Muradiye Vakfı kurucularından Mustafa Ahmet Kalfaoğlu ve eşi ile RP Bingöl Eski Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve ailesinin de aralarında bulunduğu iktidara yakın bazı kişilere tahsis edilmiş! Yazarın iddiasına göre; Hüsamettin Korkutata’nın ailesi aynı zamanda ABB’den en çok ihale alanlar arasında bulunuyormuş.(18)
Bu iddia doğru mu bilmem. Ancak bize göre; eğer Hacıbayram’ı Veli Türbesi’nin yanına birileri defnedilecekse, bu birileri, Erenköy Cemaati’nin Ankara kolu olan Muradiye Vakfı’nın kurucuları veya Bingöllü Korkutata ailesi değil, Ankara’ya ve Türkiye’ye büyük hizmetleri dokunmuş kişiler olmalıdır. Mesela; Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi ve ailesi, Cebeci Asri Mezarlığı’nda yatarken, Kalfaoğlu ve Korkutata ailelerinin Hacıbayram Veli Türbesi’nin yanına defnedilmesini sadece Ankaralılar değil, herhalde Hacıbayram Veli de kabul etmez! Umarım, kitapta yazılanlar sadece bir iddiadan ibarettir!
Fatih ve Süleymaniye Camii hazirelerinin adeta tarikat ve cemaatlere tahsis edilmesi yanlıştır. Gara şehitlerinin cenazelerine fazla itibar etmeyen ümera ve vüzera takımının, din adamlarının cenazelerine gösterdikleri ilgi ise son derece ilginç ve üzücüdür!
Türbeler ve Tarihi Mezarlıklar Rant Alanı mı?
Fıkra bu ya; Kıbrıs’taki Türk varlığını arttırmak için Anadolu’dan Kıbrıs adasına nüfus kaydırılırken bizim Temel, zati eşyalarının arasına 7 göbek önceki dedesinin mezar taşını da koymuş. Sebebini sorduklarında, cevabı şu olmuş Temel’in:
-“Ula uşaklar, dedemin mezar taşını Kıbrıs’a dikeceğum. Rumlar -Ula Temel senin ne işun var bizim topraklarımızda- diye sorduklarında onlara diyecoğim ki; ula asıl sizin ne işinuz var Kıbrıs’ta. Bakın biz 7 göbektir ha purada yaşayruz!”
Kıssadan hisse: Mezar taşları yeri gelir “Tapu Senedi” vazifesi görebilir ve sizi hak sahibi bile yapabilir. Avukat yazar Abbas Bilgili’nin 26 Şubat Tarihli “MEZAR” başlıklı yazısını okuyunca hatırladım yukarıdaki fıkrayı.
Abbas Bilgili, Cumhurbaşkanının, İstanbul Eski Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın Fatih Camiii Haziresi’ne defni sırasında kullandığı “Orada da çok değerli arkadaşları olacak…” sözünden hareketle Cumhurbaşkanının “Başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere, aynı yere defnedilmiş zevatı kastettiği anlaşılıyor.” diyor ve özetle; hayatta olduğu gibi insanlar arasında öldükten sonra da ayrımcılık yapılmasının yanlış olduğunu, insanların cesetlerinin, değerli kabul edilen insanların yanına defnedilmekle, fazladan değer kazanamayacağını ve nereye defnedilirse defnedilsinler ancak dünyada işledikleri amellerine göre öbür dünyada karşılığını alacaklarını/göreceklerini söylüyor.(19)
Abbas Bilgili doğru söylüyor; Kadir Topbaş’ın veya bir başka kişinin, Fatih Sultan Mehmet’in Türbesi’ne yakın bir yere defnedilmeleri, onunla birlikte haşrolunacakları anlamına gelmemektedir. Fatih Sultan Mehmet vb. şahsiyetler, başkalarına şefaatçi de olamayacaktır. Çünkü, Tanrı öyle bir yetki vermemiştir insanlara. Bu bir nevi Tanrı’ya ricacı olmaktır ki; bu durumda Tanrı, tanrı olmaktan çıkar. Yani, Tanrı, haşa yapacağı işler ve kişiler konusunda kendisi bir türlü karar veremiyor da, başkalarının ricasıyla ikna oluyor ve insanları affediyor gibi bir anlam çıkar buradan. Böyle bir Tanrı kabulü İslam’a aykırıdır.
Şahsen ben Cumhurbaşkanının “Orada da çok değerli arkadaşları olacak.” sözüyle sadece “Fatih Sultan Mehmet vb.” şahısları kastettiğini sanmıyorum. Eğer sadece onları kastetseydi, “Orada kendisini çok değerli arkadaşları bekliyorlar” şeklinde yüklemi geçmiş zamanlı bir cümle kurardı. Oysa Cumhurbaşkanı “olacak” şeklinde yüklemi gelecek zamanlı bir cümle kurmuş bulunmaktadır. Bu cümle ile orada halihazırda kabirleri bulunan tarihi şahsiyetler kastedilmiş olabileceği gibi, sırada Kadir Topbaş’ın yanına defnedilecek başka kişilerin var olduğu da kastedilmiş olabilir! Nitekim Kadir Topbaş’tan bir hafta sonra aynı yere Muhammet Emin Saraç isimli din adamı defnedilmiştir. Muhtemelen Saraç Hoca’nın Fatih Camii Haziresi’ne defnedileceği önceden kararlaştırılmıştı ve Cumhurbaşkanı bu karardan haberdardı. Kadir Topbaş için kurduğu “Orada da çok değerli arkadaşları olacak.” cümlesini de muhtemelen bu sebeple kurmuştu!
Cumhurbaşkanının cümlesinde geçen “Çok değerli arkadaşlar” dan kasıt, Fatih Sultan Mehmet Han ve aynı haziredeki tarihi şahsiyetler olsa bile, bu zevatın, sonradan oraya defnedilenleri “Arkadaş” olarak kabul edecekleri de kuşkuludur! Çünkü insanlar arkadaşlarını kendileri seçer, başkasının zoruyla arkadaşlık olmaz!
Aslına bakılırsa, bazı kişilerin Fatih Camii, Süleymaniye Camii ve Eyüp Camii Haziresine defnedilmesi, aynı zamanda bir nevi rant elde etme yoludur! Zira, oraya defnedilenlerin yakınları, orada bir nevi hak sahibi yapılmaktadır. Defnedilen kişilerin cesetleri çürüyüp gitse bile orası artık o ailenin malı olmuş sayılır. Belli bir süre geçtikten sonra insanların aynı kabre gömülmelerinde dinen hiçbir sakınca olmadığına göre(20) ailenin geride kalan fertleri de zamanı gelince aynı mezara defnedilme talebinde bulunabilirler. Yani oradaki mezar taşları bir nevi tapu senedidir artık!
Enteresandır, bu tür mezarların satışı bile gündeme gelmiştir bu ülkede. Herifin birisi DİB eski başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş’e “Kayınvalidem vefat edeli 12 yıl oldu. Mezarı çok değerli bir yerde. -Onu satıp borcumuzu ödeyelim. Annemin kemiklerini de başka bir mezara naklederiz- şeklinde bir öneri geldi, ben buna karşı çıktım.” diye bir soru bile yöneltmiş; hoca da bunun caiz olabileceği yönünde görüş belirtmiştir.(21)
Yani, Fatih Camii, Süleymaniye Camii veya Eyüp Camii gibi tarihi eser niteliğindeki camilerin “Hazire” adı verilen bahçelerine yapılan definler, aynı zamanda defnedilenin ailesine hak sahipliği sıfatı kazandıran maksatlı definlerdir.
Yukarıda da değindiğim gibi ve iddiaya göre; İstanbul’daki uygulamanın bir örneği Ankara’da Hacıbayram Veli Camii ve Türbesi’nin bulunduğu alanda da yapılmış. Muradiye Vakfı kurucularından Mustafa Ahmet Kalfaoğlu ve eşi ile RP Bingöl Eski Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve ailesinin de bulunduğu 34 kişiye Hacıbayram Camii Haziresinde mezar yeri tahsis edilmiş. Yazarın iddiasına göre; Hüsamettin Korkutata’nın ailesi aynı zamanda (256 milyon TL ve 56 ihale ile) ABB’den en çok ihale alanlar arasında bulunuyormuş.(22)
Oysa bilinmelidir ki; kutsal kitabımıza ve sevgili peygamberimize göre; insanların en hayırlısı insanlara yararlı olandır(23) ve üstünlük ancak takvadadır.(24) Herkesin ameli de kendinedir. Hiç kimsenin amelinin, başkasına faydası olmayacağı gibi, hiç kimse de hiç kimseye Allah katında ricacı olamaz ve Allah torpil ve rüşvet kabul etmez! “…Sizin için Allah’tan başka gerçek dost ve yardımcı yoktur.”(25) sözü bize değil, bizzat Yaratan’a aittir çünkü.
Ulemaya göre; bunun tek istisnası vardır, o da arkasında sadaka-i cariye türünden, insanların sürekli istifade edeceği eserler bırakan kişilerin amel defterleri kapanmaz ve insanlar o eserlerden istifade ettikçe, eser sahibine sevap yazılmaya devam eder. Ulemanın bu konuda dayandığı hadis şöyledir: ““İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir. Sadaka-i câriye yani faydası kesintisiz devam eden hayır, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.”(26)
Yüce Tanrı kitabında buyuruyor ki; “Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.(27) Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.”(28)
Kur’an’da benzer birçok başka ayet daha vardır ki; Kur’an-ı herhalde en iyi anlayan ve yorumlayan kişi olan Hz. Muhammed bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Ey kızım Fatıma! Babam Peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam…”(29)
Gerçek durum bu iken, bazı insanlara ayrıcalıklar tanıyarak, tarihi dokunun bozulması pahasına, tarihi eser niteliğindeki camilerin, tıpkı kendileri gibi tarihi eser niteliğinde olan hazirelerine defin yapılması yanlış oğlu yanlıştır. Falanca büyük din alimidir, filanca şeyhinin yanına defnedilmek istiyor, feşmekancanın bize büyük faydası dokunmuştur, kendisi ağabeyimizdir gibi suni gerekçelerle, tarihi yapıların çevresi siyasi rant alanı olmaktan çıkarılmalıdır. Hatta bana kalırsa; bu gibi definler iptal edilerek, bu gibi insanlar, kendileri için hazırlanacak özel bir kabristana nakledilmelidir..
03.03.2021
____________
1-
2-
3-
4- &
5-
6-https://eminsarac.meb.k12.tr/icerikler/muhammed-emin-sarac-kimdir_933273.html &
7-https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/islam-dunyasindan-muhammed-emin-sarac-icin-taziye-mesajlari-yagdi-/2151747
8-https://www.hurriyet.com.tr/gundem/muhammed-emin-sarac-kimdir-nereli-ve-kac-yasindaydi-hadis-alimi-m-emin-saracin-hayati-ve-biyografisi-41744893
9-https://www.ntv.com.tr/egitim/tokatta-okula-verilen-mustafa-sabri-efendi-ismi-tepkiler-uzerine-kaldirildi,Hk5sIAY_oEiUdkDZZm0CJw
10-Ahmed Nedim’in, “Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları-1926, İstanbul- 1993” isimli eserinden aktaran Selim Yenikapı, bkz. “İskilipli Atıf Hoca’nın idam duruşması” başlıklı yazısı,
11-https://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Sabri_Efendi
12-https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C3%BCzellilikler
13-https://tr.wikipedia.org/wiki/Mehmed_%C4%B0hsan_Efendi
14-https://islamansiklopedisi.org.tr/mehmed-ihsan-efendi
15-
16-M.Sırrı Önür, “Enver Ağabey, çok sevdiği hocası ile yan yana” başlıklı yazısı,
17-Erenköy Cemaati, Menemen İsyanı’nın arkasında olduğu gerekçesiyle 1930 yılında idam edilen Esat Erbili’nin halifesi Mehmet Sami Ramazanoğlu tarafından devam ettirilmiş edilmiş olup, Nakşibendi tarikatının esnaf ve iş adamları kolu olarak bilinir. M.S.Ramazanoğlu’ndan sonra cemaatin liderliğine Musa Topbaş, ondan sonra da Osman Nuri Topbaş geçmiştir. Topbaş ailesinin Kadir Topbaş ile akrabalık ilişkisi bulunmamaktadır.
18- Murat Ağırel, Parsel Parsel, , Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul, 2021, s, 104-105
19-
20-Ayrıntılı bilgi için bkz. Süleyman Ateş “Bir kabre kaç kişi gömülür?” başlıklı yazısı.
21-Aynı yazı.
22- Murat Ağırel, Parsel Parsel, , Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul, 2021, s, 104-105
23- Buhârî, Magâzî, 35.
24-Kur’an-ı Kerim, Hucurât Sûresi, 49/13
25-Kur’an-ı Kerim, Şûrâ, 42/31
26-Müslim, Vasiyye, 14.
27-Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi, 2/48.
28-Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi, 2/123
29- Müslim, İman,89
Yazıları posta kutunda oku