XX. Yüzyıl başında İdil-Ural Davası
Yazan: İklil Kurban
Bir ulusun başına gelebilecek en büyük bahtsızlık-hiç kuşkusuz devletsiz kalmasıdır. Bu bahtsızlık İdil-Ural Türklerinin başına gelmişti.
Ruslar 1552 yılında Kazan Hanlığını işgal ederek, İdil-Ural Türklerini sadece devletsiz bırakmakla yetinmemiş, onları ulusça topyekun yok etmenin tüm soykırım yollarını denemiştir. Bu bahtsız ortamda doğup büyümüş olan Tatar aydınlarından İsmail Gaspıralı (1851-1914) ve Yusuf Akçura (1876-1935), bu bahtsızlığa karşı ulusunu birleşmeye-uyanmaya çağırıyordu. “Rus Emperyalizmine karşı, “Dur-yeter artık!” demenin zamanı gelmişti! İşte XX. Yüzyıl başında İdil-Ural Türklerini harekete geçiren ortam ve çağrı budur. Gaspıralı, “Dilde, fikirde, işte birlik” derken; Akçura şunları yazıyordu, “XIX. Yüzyılda cihan medeniyet tarihine en çok icrai tesir eden müessir milliyet fikridir. Milliyet fikrine, bu azim kuvvete hiçbir şey galip gelemez.
Yüzbinlerle muntazam ordular, bu fikir karşısında yenildi.” 1904 Rus-Japon Savaşı ve sonucu, Rus boyunduruğu altında inleyen halklarda heyecan ve ümit uyandırmıştı. Çünkü Rusya’nın Asyalı bir küçük devlete yenik düşmesi, Rusların karşı koyulamayacak derecede güçlü bir kuvvet olmadığını kanıtlamıştı. Bu arada, Birinci Dünya Savaşını takip eden 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri patlak verir. Bu devrimlerin ileride neler yapacağı tam belli olmasa bile, Çarizme karşı olduklarında kuşku yoktu. Şubat Devriminin lider ve taraftarları hazırlıklı ve girişken değildir. Çünkü onların Çar rejimiyle bağları vardır.
Devrim lideri Kerenskiy’nin (1881-1970) babası Taşkent’te Çar hükümetinin maarif müfettişidir. Bolşevikler ise hazırlıklı olmasalar da, iddialıydılar ve devlet-toplum düzeninin paramparça olmasından büyük yararlar bekliyorlardı. Devrim lideri Lenin’in ağabeyi Çar hükümetince idam edilmişti. Bu devrimlerin, bu farklı özelliklerinin dürtüsü, Tatar aydınlarında iki türlü görüşün doğuşuna sebep olsa da, amaç ortaktı: “Çarizmin lanetli mirasını yok etmek” Bu farklı iki görüş:
1. Rus demokrasisinin yardımıyla “kültürel özerklik”i elde etmek ve Ruslar ile birlikte yaşamak. Bu görüşün temsilcileri: Sadri Maksudi Arsal ve Gayaz İshakıy’dir.
2. Hiç olmazsa “toprağa dayalı özerklik”i elde etmek ve ileride ulusal devlet sahibi olarak, Ruslardan kurtulmak, İdil-Ural Devletini kurmak-Türk Birliğine doğru yol almak. Bu görüşün temsilcileri: Mirseyit Sultangaliyev, Zeki Velidi Togan ve İlyas Alkin’dir.
Rusya ve İdil-Ural’daki devrim ve iç savaş dönemlerinde boy gösteren Tatar devlet adamlarının içinde Sultangaliyev ve Mollanur Vahitov’dan başka adından en çok bahsedilen kişi-hiç kuşkusuz 1895 doğumlu Alkin’dir. Sovyet hükümeti tarafından birkaç 10 yıl boyunca karalanmaya, unutturulmaya çalışıldıysa da, Alkin, Tatar ulusunun anılarında her zaman var olagelmiştir. Alkin’in ilk toplumsal eylemleri kendisinin okuduğu Petersburg’daki Politeknik Üniversitesinde başlar. Müslüman öğrencilerin derneği olan Ocak’a katılır. Alkin’ın bu üniversiteli yılları, ülkesinin ve dünyanın fırtınalı devrine rastlar. İşte bu yıllarda Alkin, Togan ile tanışır. Yıl 1916 ilkbahar, Politeknik Üniversitesi’nin diğer öğrencileriyle beraber Alkin de askerliğe çağrılır ve Kazan’daki topçu tugayına üstsubay olarak tayin edilir. O gelir gelmez, Kazan ve Ufa şehirlerini dalgalandıran ulusal-siyasal-sosyal içerikli olayların merkezinde kendini bulur. Kazan Rusya’nın en büyük askeri bölgesi olup, asker sayısı bir milyonu bulmuştu. Monarşinin çökmesinden 2 hafta sonra, Kazan’da 16 Mart 1917’de başında Alkin’in bulunduğu Müslüman Garnizonu Askeri Komitesi kurulur. Alkin, genç olmasına rağmen olgun, güç sorunlar karşısında gözünü daldan budaktan esirgemez bir şahsiyetti. O bir siyasetçi olarak ilk defa, Moskova’da 01 Mayıs 1917’de açılan Birinci Bütün Rusya Müslümanları Kurultayında boy gösterir. Kazan’da 17 Temmuz 1917’de Müslüman Askeri Kurultayı şehir tiyatrosu binasında açılır. Alkin, kurultay hakkında bilgilendirmek için, Kerenskiy’e (1881-1970) telgraf çeker.
Bu kurultaya tüm cephelerden 200’den fazla vekil katılır. Kurultay kararları Kerenskiy hükümeti kabul edemeyecek kadar radikaldir. Kararda, Müslüman askeri bölüklerinin bir araya getirilmesi, kültürel olarak ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi istenmektedir. Son oturumda, başında Alkin’in ve kardeşi Cihangir’in de bulunduğu 36 kişilik askeri şura seçilir. Aynı yılın Ağustos ayında şura vekilleri kurultayın kararlarını onaylatmak için Petersburg’a gelirler. Fakat Geçici hükümet, ulusal sorunlar karşısında duyarsızdır. Ufa’da 04 Aralık 1917’de Müslümanların ulusal meclisi açılıp, İdil-Ural Cumhuriyetinin kuruluşu karara bağlanır.
Bu işin gerçekleşmesi için, başında Alkin’in bulunduğu 8 kişilik özel komite görevlendirilir. Aradan çok geçmeden, Kazan’da 21 Ocak 1918’de İkinci Bütün Rusya Müslüman Askeri Kurultayı açılır. 200’den fazla vekil arasında ciddi ulusal-siyasal sorunlar tartışılıp, birbirine zıt iki görüş ortaya çıkar. Birinci görüş, tüm sorunlarda Bolşeviklerin tutumunu desteklemek; İkinci görüş, Bolşevik hükümetiyle karşı karşıya gelmeden, sınıf sorunlarını da geçerek, tüm halkların çıkarını temsil eden İdil-Ural Cumhuriyetini kurmak.
Bu tartışmalarda İdil-Ural Cumhuriyetinin Rusya Federasyonunun bir parçası olacağı özellikle vurgulanır. Alkin bu İkinci görüş taraftarı olarak hemen harekete geçer. Alkin’e yakınlığıyla bilinen Tokumbetov kurultayın açılışında şöyle seslenir: “Biz Kerenski’ye evet efendim demediğimiz gibi, şimdi Bolşeviklere de evet efendim demeyiz. Siz bizi tayin etmek istiyorsunuz; oysa halklar tayin edilmez; onlar kendi kendilerini tayin ederler!” Alkin ise Bolşeviklere yönelik şunları söyler: “Barış yok, ekmek yok. Yayın denetim altında, özgürlük yok. Sadece giyotinler eksik. Sosyalizm süngü ve kamçı ile getiriliyor.” Bu tür konuşmalardan rahatsız olan Bolşeviklerin bir kısmı kurultayı terk ederler.
Bolşeviklerin ciddi muhalefetine rağmen İdil-Ural Cumhuriyetinin kuruluş fermanı bastırılır. Fermanda şu ifadeler bulunmaktadır: “Yurttaşlar-Ruslar, Çuvaşlar, Çermişler, Yahudiler ve başka halklar! Bizim bayrağımıza halklar kardeşliği yazılmıştır. Bu tarihi günde bize kardeşlik elinizi uzatın!” Bu ifadelerden şu gerçek anlaşılmaktadır ki, bu fermanı hazırlayan Alkin ve Galimcan Şeref akıllı ve tedbirli devlet adamlarıdır. İdil-Ural Cumhuriyetinin tantanalı ilanı, 01 Mart 1918’de gündüz saat 3’te, Kazan’ın tiyatro alanında gerçekleşecekti.
Ferman çoktan şehrin tüm duvarlarını süslemişti. Fakat bu gidişata Bolşeviklerin hiç tahammülü yoktur. Şehre endişeli bir bekleyiş hakimdir. Müslümanların Sovyetlere olan bağlılığında güvensizlik hissedilir. Sovyetler, Kazan’da 7 kişilik olağanüstü Devrim Askeri Karargahını kurarlar. Bu 7 kişinin biri Sultangaliyev’dir. Bu karargah, 27 şubatı 28 şubata bağlayan gece, Alkin kardeşler, Tokumbetov ve Askeri Şuranın diğer faal üyelerini yakalayarak, ilk görevini yerine getirir. Askeri Şuranın dışarıda kalan yetkilileri, Bolşeviklerin düşmanlarını yok etmede kararlı olduklarını bildiği, götürülen liderlerinin yaşamından endişe ettiği için, fermanın iptal edilmesi karşılığında, hapsedilen arkadaşlarının salıverilmesini sağlamıştır. Başkurt hareketinin lideri Togan, Alkin’i daha önceden tanıdığı için, onu karargah başkanı, az sonra komutan yardımcısı olarak tayin edip, beraber çalışmaya devam ederler.
Togan’ın planına göre İrek (Özgürlük) Partisi kurulacaktı. Fakat Beyazların ulusal meselelerdeki duyarsızlığı, Togan ile Alkin’i Kızıllar tarafına itecektir. 1918 yılının sonu ve 1919 yılının başlarında Togan ve Alkin Moskova’dadır. Onlar Lenin ve Stalin tarafından kabul edilir. Bu ilişki yaklaşık bir buçuk yıl devam edecektir. Bu süre içinde onlar , Sovyet liderleri yanı sıra Sultangaliyev ile defalarca görüşürler. Fakat Togan ile Alkin’in Bolşeviklerle olan ilişkisi acıklı bir şekilde sonuçlanır. Togan 1920’de tedavi bahanesiyle Moskova’dan uzaklaşır, Türkistan’a geçer. Türkistan’da, “Türkistan Milli Birliği Cemiyeti”nin başına geçen Togan, Türkistan topraklarını karış karış gezer, Türkistan tarihini ilk kaynaklarından öğrenir. Onun yıllar önce İdil-Ural Türklerinin kurtuluşu için söylediği şu sözler bugün de geçerlidir: “Türkistan davasının milletlerarası bir mesele olacağına inanarak hazırlanmak, İdil-Ural mıntıkası Türkleri için ancak Türkistan’a katılarak hareket etmenin gerektiğine inanmak lazımdır.”
Togan, Türkistan’da Ruslara karşı direnişçilerin başında savaşmakta olan Enver Paşa ile tanışır-yakın dostluk kurar. Fakat, direniş sonuçsuz kalır-Enver Paşa şehit düşer (04.08.1922). Kaderin kara cilvesi, 1923 yılının şubatında Türkistan’ı da terk etmek zorunda kalan Togan, Sovyetlerin işgal ettiği topraklara bir daha dönmemek kararıyla, bütün bir ömrünü vatanından, yakınlarından ayrı kalarak, yaşamını özlem içinde bitirecektir. O, Türkiye’de iken, İdil-Ural Davası uğuruna, 1943 yılında Almanya’ya gidip, Alman hükümeti ve İdil-Ural esirleriyle görüşme girişiminde bulunmuştur.
Sovyetler, “İdil-Ural Kavgası”nı yok etmek için “parçala ve yut” anlamına gelen, “Tataristan Özerk Cumhuriyeti”nin kuruluşunu 1920’de onaylar. Bu cumhuriyetin düzmeciliği, onun sahip olduğu toprağından yalın bir şekilde anlaşılmaktadır ki, bu toprak, Kazan Hanlığı toprağının ancak dörtte birine denk gelmektedir. Bu yüzden Tatarların yüzde 64’ü cumhuriyetin dışında kalmıştır. Cumhuriyetlerin haklarını kısıtlayıcı eğilim 1922 yılındaki cumhuriyetleri sınıflandırma işinden başlar. Sultangaliyev buna şiddetle karşı çıkar.
Sovyetlerin X. Kurultayında Stalin’den hemen sonra kürsüye çıkan Sultangaliyev, Stalin’in ulusal siyasetini “göz boyamacılık” olarak eleştirirken, “Yeter, yoldaş Stalin, cumhuriyetlerin bağımsızlığıyla oynamayın!” diye haykırır. Ulusunun çıkarlarını korkusuz bir şekilde savunduğu için, üç defa yakalanıp, iki defa ölüme hükmedilmiş bu müstesna insan, 1940’ta Moskova’da idam edilir. Alkin, 1920’de Başkurdistan’ın bir köşesinden yakalanıp, Moskova’ya getirilir ve kalan ömrü burada biter. Aradan yıllar geçse de, Moskova, İdil-Ural kavgasını unutacak değildir. Alkin hiçbir siyasi işe karışmadığı halde, “Pantürkist” suç damgasıyla 10. kez yakalanır ve Ekim 1937’de Moskova’da idam edilir. İkilisinin de mezarları yoktur. XX. Yüzyıl başındaki Kerenskiy demokrasisinin de, XX.Yüzyıl sonundaki Yeltsin demokrasisinin de, Rus Emperyalizminin maskesinden başka bir şey olmadığını tarih kanıtlamıştır.
Rusya’da bugün görünümü farklı, fakat niteliği aynı olan bir tarih tekrarlanmaktadır. Bu tarih, 1552 yılından başlanmış, Rus Emperyalizminin tarihidir. İşte bu tarih, Tatarların hiçbir zaman Ruslarla geçinemeyeceğini kanıtlamış olan, isyanlarla dolu bir tarihtir. Zamanında Togan, Arsal ile İshakıy ikilisini, “Unitarist-Rus demokrasisinin hayranları” diye eleştirirken, aradan geçen 100 yıl, Onun haklılığını birebir kanıtlamıştır. Rus demokrasisi ile iş birliği yapmak zorunda kalan, Arsal (1878-1957) ve İshakıy’in de (1878-1954); yanı sıra Rus Devrimi ile iş birliği yapmak zorunda kalan Sultangaliyev (1892-1940), Togan (1890-1970) ve Alkin’in de çabaları sonuçsuz kalır, ömürleri de acıklı bir şekilde bitecektir. Bu İdil-Ural Davasının, bu Tatar-Başkurt devlet adamlarının trajedisinden alınacak ders ve öğrenilecek gerçek şu: Tüm tarihi boyunca yayılmacılık savaşları ile geçinegelen Ruslar-arsız ve zalimdir. Onun içindir ki, Rusların hiçbir şeyine güvenilmez. İdil-Ural Davasının gerçekleşmesi, her şeyden önce Tatar-Başkurt işbirliğine muhtaçtır. Yanı sıra bu dava, Türk dünyasının-demokratik ülkelerin yardımına da o kadar muhtaçtır…”
Kaynak:
Önce Vatan Gazetesi
Bir yanıt yazın