Hafta içinde 24 Şubat’ta basında önemli bir haber yer almıştır: “Suudilerin Türkiye menşeli ürün ithalatı aralık ayında dip yaptı. Suudi Arabistan ile Türkiye arasında yaşanan gerilim sonrası Suudilerin Türk ürünlerine uyguladığı boykot rakamlara da yansıdı. Suudi Arabistan’ın Türkiye menşeli ürün ithalatı aralık ayında son bir yılın en düşük seviyesine geriledi.”
Haber yayınlananınca köşe yazarları bu konuda nasıl bir yorum yaptılar diye merak ettim. Çünkü işin hem ekonomik ve hem de siyasi yönü vardı. Yandaki tablodan da görülebileceği gibi 2015 yılından sonra dış ticaret fazlamız giderek azalmıştır. Bunun sebebi ithalatımızın artmasına rağmen ihracatımızın azalmasıdır.
Suudi Arabistan İstatistik Kurumu verileri Suudi Arabistan’ın Türkiye menşeli ürün ithalatının aralık ayında son bir yılın en düşük seviyesine gerilediğini göstermektedir. Arabistan’ın Türkiye’den yaptığı ithalat 2020 yılı Aralık ayında 50.6 milyon riyal (13.49 milyon dolar) iken Kasım ayında bu rakam 182.2 milyon riyal, 2019 yılı Aralık ayında ise 1.06 milyar riyaldi. Suudi işadamları geçen yıl iki ülke arasındaki siyasi gerilim sebebiyle Türkiye kaynaklı ürünlere WTO kurallarına aykırı da olsa, resmi olmayan bir boykot uygulama çağrısında bulunmuşlardı.
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018 yılında Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürülmesi gerilimi tırmandırmıştı. Son gelişme ABD Başkanı Joe Biden’den gelmiştir. Kaşıkçı cinayetinin bir skandal olduğunu ve işlediği insan hakları suçları sebebiyle Suudi Arabistan yönetiminden hesap soracaklarını açıklamıştır.
ABD televizyon kanalı Univision’a röportaj veren Biden, Riyad’dan, “insan hakları ihlallerinden dolayı hesap soracaklarını” ve Suudi Arabistan ile ilişkilerindeki “temel değişikliklere ilişkin” pazartesi günü açıklama yapılacağını bildirmiştir. ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (DNI), 2018 yılında hazırlanan ancak Donald Trump yönetiminin kamuya açıklamadığı “Kaşıkçı istihbarat değerlendirme raporunu” yayınlamıştır.
Başta Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) olmak üzere ilgili istihbarat kurumlarının katkıda bulunduğu raporda, Kaşıkçı cinayetini onaylayan kişinin Veliaht Prens olduğu açıklanmıştır.
Türkiye’de bazı kesimlerde SUUDİ hayranlığı vardır. Bu hayranlık daha çok din motiflidir. Fakat din temelli bir kuruluş olan İİT üyesi 57 Müslüman ülke arasında hiçbir dayanışma olmadığı gibi büyük bir hizipleşme vardır. Son örnek Suudi Arabistan’dır. Bu ülke geçen yıl 1 Ekim Perşembe günü Türkiye’ye ambargo uygulamak için girişim başlatmıştır. Suudi Arabistan’ın ardından Suud’larla yakınlığı bilinen Bahreyn ve Dubai’nin de Türkiye’ye yönelik gizli ambargo uygulayacağı gündeme gelmiştir.
Türkiye’ye ambargo uygulayan bir ülkenin İstanbul Havalimanında milli günü kutlanmıştır. Suud seviciliğini anlamak mümkün değildir. Kaşıkçı cinayetini işleyenler cinayetten sonra ellerini kollarını sallayarak Türkiye’den ayrılabiliyorlarsa, başkasını suçlamak yerine önce dönüp kendimize bakmamız gerekir.
Aşağıda 12 Kasım 2007 tarihli haber için yorum yapmak nakisedir: “Gül, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ı kaldığı otelde ziyaret ederek, Çankaya Köşkü protokolünde şimdiye kadar görülmemiş bir uygulama gerçekleştirdi. Gül’ün otel ziyaretinde, Başbakan Erdoğan da hazır bulundu. Cumhurbaşkanı Gül, Kral’ın onuruna eşsiz bir yemek verdi. Yemeğin başında Kral Kral Abdülaziz Madalyası’nı Gül’e, Cumhurbaşkanı da ‘Devlet Şeref Madalyası’nı Kral’a takdim etti. Kral Abdullah, Gül’ün yanı sıra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da ‘Abdülaziz Nişanı’ sundu. Suudi Arabistan Kral’ı Abdullah, geçen yılki ziyaretinde olduğu gibi bu yıl da Anıtkabir’e gitmedi. Kral Abdullah’ın gelişi sırasında göndere çekilen Suudi bayrağı 10 Kasım’a denk gelen dönüş gününde bayrak direklerinde yer almadı. Suudi Arabistan’ın, üzerinde ‘Kelime-i Tevhid’ yazılı olduğu gerekçesiyle 10 Kasım’da bayraklarını Türk bayrağı gibi yarıya indiremeyeceklerini bildirdi. Göndere Suudi bayrağı çekilmedi.” (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kralin-ayagina-giden-gule-buyuk-tepki-var-3401h.htm)
Suud hayranlığı ile Türkiye bir yere varamaz. Türk düşmanı Suud Krallığı 5 Osmanlı eserini yıkmış, Türkiye tarafından kınanmamıştır. 1916-1918 yılları arasında Osmanlı hakimiyetine karşı üstlendiği rol ile ünlü Thomas Edward Lawrence’in bölgedeki Arap aşiretlerini silahlandırarak Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarında rol üstlenmiş olduğunu çok çabuk umutmuş gibiyiz.
Suudi Arabistan Lawrence’in evini 9 Eylül 2020 tarihinde müzeye dönüştürerek açmıştır. Osmanlı eserlerine yönelik “kültür soykırımı” yapan Suudi yönetimi, Kral Fahd’ın emriyle müzeye dönüştürdüğü evin kapısına, ‘‘Bu ev, Osmanlı’ya karşı bağımsızlık savaşı veren Suudilere yardımcı olan Thomas Edward Lawrence tarafından karargah olarak kullanılmıştır’’ yazısı asmıştır. Lawrence’ın sözü: “Osmanlı İmparatorluğu’nu Ortadoğu’da parçalama başarısını, yöredeki etnik mozaiği birbirine karşı kullanarak elde ettim.” Lawrence, Arapları Osmanlı ordularına karşı isyan ettirmede başarılı olmuştur.
Yıkılan Osmanlı eserleri arasında en önemlisi Ecyad Kalesi’dir. Kral Abdullah’ın ölümü sebebiyle Türkiye’de 24 Ocak 2015 tarihinde bir günlük yas ilan edilmiş ve Türk bayrakları yarıya indirilmiştir. Bu, büyük önder Atatürk’e saygısızlık değil de nedir? 23 Eylül 1932’de Suudi Arabistan Krallığı ilan edilmiştir. 10 Kasım 1938’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatında Suudi Arabistan ne yapmıştır? Bayraklarını indirmemesinin kendilerince makul sebebi vardır ama bir günlük yas ilan edilmemiştir. Acaba bu soruma birileri ne cevap verecektir?
Suudi Arabistan’a 1980’li yıllarda iki defa gittim. Her gidişimde lokantada tavuklu pilavı ellerini yıkamadan yediklerini, yağların dirseklerine kadar aktığını, yemek sonrası ellerini beyaz elbiselerine sildiklerini görünce tiksindim. Yıllar sonra Riyad’a bir bilimsel etkinlik için gittiğimde manzara biraz değişmişti. Elle yemek devam ediyordu ama ellerini artık beyaz entarilerine silmiyorlardı. Annemin babası (dedem) Birinci Dünya Savaşı’nda Arabistan çöllerinden geri dönmediği için Araplara karşı sempati duymadım. Çünkü annem ve dayım Birinci Dünya Savaşı sonrasında öksüz kalmışlardı.
ABD’de sözde Ermeni soykırımı karar tasarısı ile yaptırım tasarısı Temsilciler Meclisi’nde oylanırken dikkat çekici bir durumla karşılaşılmıştır. ABD’deki ara seçimlerde, Demokrat Partili Müslüman adaylar Arap kökenli Rashida Tlaib ve Ilhan Omar ABD’nin Michigan ve Minnesota eyaletlerinden Temsilciler Meclisi üyeliğine seçilmişlerdir. Böylece Tlaib ve Omar ABD Kongresi’nin ilk kadın Müslüman üyeleri olmuşlardır. Ilhan Omar ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birlikte çekilmiş fotoğrafı yandadır.
Dikkatimi çeken husus, hayır oyu veren 11 Temsilciler Meclisi üyesi arasında iki Müslüman üyenin bulunmamasıdır. Üstelik bunlardan biri Filistin kökenlidir. Filistin’e verilen büyük desteğe rağmen Filistin kökenli üyeye Cumhurbaşkanı Edoğan’ın gösterdiği yakınlığın bir anlamı olmadığı ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı BM Genel Kurulu’nda Filistin haritasını göstererek Filistinlilere sahip çıkmıştır ama Filistin kökenli Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Thalib Türkiye aleyhine oy kullandığı için Ermeni kuruluşu ANCA tarafından onurlandırılmıştır.
Tlalib, kendisine gönderdiğim “Deputy Rashida Tlaib, Photographs of nine Turkish citizens who lost their lives to vote against the bill that you use Turkey is attached” mesajıma cevap vermemiştir.
Nerdeyse 100 yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti, 44 yaşındaki Tlalip ve 38 yaşındaki İlhan Omar’ın oyuna muhtaç olmamalıydı. Çünkü Filistin 401 yıl (1516-1917), Somali ise 361 yıl (1554-1885) Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Bu sürede Osmanlı kendi dilini bölge halkına öğretememiştir. Oysa İngiltere, Fransa, İspanya ve hatta küçük Portekiz bile sömürgelerine kendi dillerini öğretmiştir. İngilizce 53, Fransızca 29, İspanyolca 20 ülkenin resmi dilidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile fotoğraf çektiren Temsilciler Meclisi üyesi Ilhan Omar (D-Minn.) ise 24 Nisan 2020 tarihinde soykırım kararına verdiği desteği tweetlemiştir: “Minnesota ve dünyadaki Ermenilere kayıp yaşamları yas tutmak için katılıyorum ve Ermeni halkının olağanüstü dayanıklılığını onurlandırıyorum.”
ABD’ye Somali’li bir mülteci olarak gelen Ilhan Omar (D-Minn.) Temsilciler Meclisi’ndeki oylamada “evet” oyu vermiştir ama Rashida Thalib’ten farklı olarak önemli bir tespitte bulunmuştur: “Soykırımın hesap verilebilirliği ve tanınması siyasi bir mücadelede kullanılmamalıdır. İnsanlığa karşı yapılan tarihsel suçların gerçek bir kabulü, 20. yüzyılın hem soykırım soykırımlarını hem de bu ülkede yüz milyonlarca yerli insanın hayatını alan, transatlantik köle ticareti ve Amerikan yerlilerinin soykırımı gibi daha önceki toplu katliamları içermelidir.”
Türkiye koronavirüsle mücadele eden Somali’ye askeri kargo uçağı Koca Yusuf ile ilaç ve tıbbi koruyucu ekipman gönderirken Somali kökenli Ilhan Omar (D-Minn.) Türkiye aleyhine ABD’de oy kullanmaktadır. Somali’ye yardım gönderilirken hiç kimse İhan Omar’a bu durumu nedense hatırlatmak istememiştir, benden başka. (Turkey is sending military cargo plane Koca Yusuf, with medicine and medical protective equipment to Somalia, which is fighting coronavirus, while Somali-born Ilhan Omar (D-Minn.) The United States is using y against Turkey, but no one who sends aid to Somalia wants to remind Ilhan Omar of this situation for this reason.) İlhan Omar’a gönderdiğim e posta aşağıdadır. Fakat cevap gelmemiştir.
Bu yazdıklarımdan sonra başlığı değiştirmeye karar verdim: “Domuzdan Post Araplardan Dost Olmaz.” Nokta.
Yazıları posta kutunda oku