Corona virüsü salgını önlemlerini yumuşatmaya hazırlanıyoruz. Bu kapsamında 2020’nin Mart ayından beri uygulamada olan kısa çalışma ödeneği ve nakdi ödeme desteğini, Mart sonunda kesme kararı alındı. Ancak, bunun yan etkilerinin olabileceğine dikkat çekiliyor.
Uzmanların ortak görüşü şu:
“İşten çıkartmalar olur, işsizlik daha da artar. Sosyal düzen ve barış büyük çapta yara alır.”
Kısa çalışma ödeneği uygulayan ülkeler çok önemli miktarda bütçe ayırıyor. İşsizliğin önüne geçilmeye çalışılıyor. Ekonomide dengelerin bozulmaması için çeşitli kararlar alınıyor.
Pandemi, başta ekonomi olmak üzere, sosyal hayatı felce uğrattı. Kapanan işyerlerine her geçen gün yenileri ekleniyor. Kısa çalışma ödeneği ile bazı işyerleri işçi çıkartmadı ama, şimdi ne olacak?
Bundan sonra sıkıntının katlanarak artabileceği tartışılıyor. Dikkat edilecek olursa daha önce esnaflara verilen kısmi desteklerin bile hiçbir işe yaramadığı, yaraları sarmaktan uzak kaldığı, buna rağmen işçi çıkarmaların sürdüğü ileri sürülüyor.
Asıl sorun yeni işsizlerin olabileceği yönünde.
Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Veysel Ulusoy bu konuda nelerin yaşanabileceği konusunda açıklamalarda bulundu. Ulusoy “Ben 2021’i kayıp yıl olarak görüyorum” diyor. Kendisini dinleyelim:
‘‘Ödeneği kesiyoruz’’ demenin işverene de ‘‘şartların elverdiği kapsamda işten çıkarabilirsiniz’’ demenin bir başka şeklidir. IMF’nin Türkiye’nin büyüyeceğini söylemesine bakmayın, ben 2021’i kayıp yıl olarak görüyorum. Baz etkisiyle artılara geçeceğiz ama 2018’in ve 2019’un nasıl geçtiğini biz biliyoruz. Kötü geçen yılların baz etkisi hiçbir şey yapmasanız da olumlu olur. Bu kapsamda işgücü piyasasını çok kötü problemlerin beklediğini söyleyebilirim. Amerikan Başkanı Biden, Temsilciler Meclisi ve Senato’da ek 1,9 trilyon doları halkına karşılıksız vermek için çırpınıyor. Amerika’dan daha iyi olmadığımıza göre Almanya’dan daha iyi olmadığımıza göre ve ikiz krizi en derinden yaşayan ülke olarak bizim bu fikirde aniden ‘kısa çalışma ödeneğini kesiyoruz’ demek bence yapılabilecek hataların en büyüğü. İnsanları 1500 lira civarındaki gelirden mahrum bıraktığınızda hem gelir bağlamında milli gelir yerlerde sürünecek hem de işsizlik ve gelirsizlik sokağa yansıyan bir tansiyon olacak. Bu yapılan, ‘daha fazla para basamayacağız zaten IMF ve benzeri kurumlara, sıkı para politikası uyguluyoruz diye söz verdik’ demenin diğer bir ifadesi. Hükümet düşünmüyorsa devletin kendi yapısının düzeltmesi gerekiyor. Bağımsız kurumlar gerekirse karşılıksız para basarak halkına o geliri yine karşılıksız verebilecektir. Bu kapsamda Merkez Bankası’nın görevi de anayasal görev içinde değerlendirmelidir.”
Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Doçent Aziz Çelik de meslektaşı Veysel Ulusoy gibi düşünüyor. Çelik açıklamasında “Nakdi ücret desteği ya da ücretsiz izin desteği de bu dönemde yaygın bir uygulama oldu. Ondan da yaklaşık 2,5 milyon kişi yararlandı” diyerek bundan sonrasının sıkıntılarla dolu geçebileceğini söylüyor:
‘‘Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) pandemi döneminde kayıtlı çalışan işçiler için önemli bir destek oldu. Yaklaşık 3 milyon 800 bin işçinin bundan yararlandığını biliyoruz. KÇÖ yaklaşık olarak asgari ücretin yüzde 60’ı ile yüzde 150’si arasında bir ödeme sağlıyor. İşçilerin ücret kayıplarının bir kısmını karşıladığını söylemek mümkün. Nakdi ücret desteği ya da ücretsiz izin desteği de bu dönemde yaygın bir uygulama oldu. Ondan da yaklaşık 2,5 milyon kişi yararlandı. Nakdi ücret desteği ile günde 39 lira ayda da 1168 lira sağladı. KÇÖ ile ise aylık 1750 TL ve üzeri kaynak aktarıldı. Ancak sözü edilen 53 milyar liralık bütçenin de yaklaşık 43 milyarı yani yüzde 83’ü İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmış durumda. Sağlık dışı nakit transferler milli gelirin yüzde 0,8’ine karşılık geliyor. Bu mesela Yeni Zelanda’da yüzde 19’a çıkıyor, AB ülkelerinde yüzde 6-8. Türkiye Meksika ile birlikte çalışanlarına COVİD 19 sürecinde nakit konusunda en düşük destek sağlayan ülke. Bu uygulama kalktığında işten çıkarma yasağı kalktığında işverenlerin çoğunun bu maliyete katlanmayacağı ve ihtiyaç duymadıkları alanlarda işyerini küçülten kapatan işyerlerinde yaygın işten çıkarmalar olacağını ve açık işsizliğin de büyüyeceğini söylemek mümkün. İşten çıkarma yasağı, açık işsizliği perdeleyen bir uygulama. Fiilen çalışmayan ancak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan destek alanlar işsiz sayılmıyor. O yüzden TÜİK işsizliği düşük gösteriyor. Ancak bu iki uygulama kalkarsa işgücü piyasasında (şu anda 4 milyon olan) açık işsizliğin 4,5 milyonlara hatta 5 milyonlara yükselmesi gibi bir etkiyi yaratabilir diye düşünüyorum. Pandemi bitmeden böyle bir kararın alınması işgücü piyasalarında dalgalanma yaratacaktır’’
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın