Geçen yazıda ‘Devlet nerede?’ diye sorarak, ‘ne yerdedir ne gökte’, ancak ve sadece senin ‘hayal’indedir (imagination) demiştik.
Hiç kuşkum yok, kimi çokbilmiş bu yanıta dudak bükmüştür.
Eğer ‘Devlet ideolojisi’ gibi bir deyim kullanacak olsaydık, bu kez hiç değilse biraz daha dikkat çekmiş olabilecektik.
Burada, Althusser’in ileri sürdüğü ‘genel ideoloji kuramı’ anımsatılabilir.
İdeolojinin bu ‘genel kuramı’ ise Freud’un ‘bilinçaltı’ (inconscient) kuramına dayandırılmaktadır.
Değil mi ki, Althusser, Marx’ın ideolojiyi ‘yansıma’ ya da ‘yanlış bilinç’ olarak görmesine bir katkı yapmak üzere 70’li yıllarda İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları’nı yayımlayacaktır.
Ancak Althusser, sadece Freud’a değil ama aynı zamanda Spinoza’nın imgelem anlayışına da gönderme yaparak, bir anlamda ikili bir kaynaktan güç almakta ve denilebilirse eğer hayalin maddesine ulaşmaya çalışmaktadır (matérialisme de l’imaginaire) (*).
Çok daha doğru bir ifadeyle, ‘ideolojinin maddeci bir kuramı’nı kurmaya çalışmaktadır.
Devletin İdeolojik Aygıtları’ndaki ‘aygıt’ (appreil), sıradan bir ‘araç’ değil ama insanların ‘bilinçatı’na yerleştirilmiş bir hafıza kartı (puce -ingilizcxe chips) olarak düşünülebilir.
Ki bu hafıza kartını ‘Devlet’ çocukluktan başlayarak, kendi çıkarları doğrultusunda dolduracaktır.
Kuşkusuz ‘Devlet’in ‘kendi kutsallığı’, ‘adaleti’, ‘insanüstülüğü’, ‘dokunulmazlığı’ vb konular ilk işlenecek konular olacaktır.
İncelemekte olduğumuz ‘Şahsım Devleti’, işte ideolojinin Althusserci bu tanımı çerçevesinde kendisine bir ‘meşruiyet temeli’ bulmaktadır.
Şöyle de söylenebilir: örneğin dini, o arada müslümanlığı kendi ‘siyasal ideolojisi’ olarak kullanan bir siyasal parti, iktidarı ele geçirdikten sonra, eğer neo-patrimonial bir ‘rejim’e geçmeyi de başarmışsa, artık ‘din’in ‘kendi kuralları’yla uygulanıp uygulanmamasının pek önemi kalmayabilir.
Yani Devlet’in ‘ideolojik maddesi’ başka Devlet’i ele geçirmek için kullanılan ‘siyasal ideoloji’ başka şeylerdir.
Örneğin siyasal olarak bir ‘sosyalist ideoloji’ de pekâlâ savunuluyor olabilir.
Ancak ve ne var ki, ‘neo-patrimonial’ bir rejim kurulabilmesi için, ‘Devlet ideolojisi’ gerekli ise de yeterli değildir.
Yeterli koşul bir ‘terbiyesiz herif’in de bulunabilmesidir.
Böylece ‘Şahsım Devleti’nin gerekli ve yeterli koşulları tamamlanmış olacaktır.
‘Devlet ideolojisi’nin ise toplumun büyük çoğunluğunun ‘direnme hakkı’nı kullanmasına engel olmaktan öte bir işlevi kalmamaktadır.
Çoğunlukla da, toplumun sözde ‘aydın’ları ile ‘yorgun demokratları’nın arkasına gizlendikleri bir ‘sahte kalkan’ işlevi görmektedir.
İdeoloji konusunu burada keserken, Althusserci ‘ideoloji kuramı’nın, ‘aşırı maddeciliği’ mi diyelim yoksa Spinoza etkisinin baskınlığı mı pek önemli değil, ama çoğu düşünür tarafından ‘idealizm’e kaydığı ileri sürülmüştür.
Nitekim, genel olarak ‘yapısalcı akım’ın talihsiz tarihciliği bu tür sonuçlara yolaçmaktadır denilebilir.
(Sürecek)
(*) Paul Sereni, Vittorio Morfino, Pascale Guillot, Luca Pinzolo, Luc Vincenti, Pour un matérialisme de l’imaginaire : Althusser lecteur de Freud et de Spinoza, Colloque annuel de clôture du séminaire de philosophie politique, « Penser la transformation », 28 mai 2013.
Bir yanıt yazın