Facebook’ta, İnstagram’da, Twitter’da, her yerde “çiçek – böcek, özel yaşam, vur patlasın, çal oynasın” muhabbetleri… Şamata, gevezelik… Dolu, dolu… Başını almış gidiyor.
İnsanlarımız, özel – genel tüm bilgilerini, tüm yaşantısını topluma anlatmaktan, çevresindekilere duyurmaktan büyük bir haz duyuyor, zevk alıyorlar.
24 saat ne yaptı, ne ile uğraştı, kimlerle buluştu, hangi eğlencelere gitti; neleri seviyor, kimleri sevmiyor, kimlerle ilişkisi var, nerelerde tatil yapmış, tatilde neler olmuş, kimlerle karşılaşmış, hangi yemekleri yemiş, tüm ayrıntısına dek anlatıyor.
Hani utanmasa, ev hanesinin ve yedi sülalesinin özel yaşantısını da gözler önüne serip, bunları da herkesle paylaşacak.
Bir makaleye, düşünce yazısına 15 -20 beğeni tıklanırken; bir gezi fotoğrafında, bir yemek masası, bir eğlence görüntüsünde, bir sohbette bu beğeni sayısı, 200 – 250’yi aşıyor… Okuma yok, gırgır çok…
Hem de bu işi mürekkep yalamış, entelektüel takımı yapıyor.
Bütün bu keyif, gırgır olup biterken, İnsanlarımız işlerinden atılıyor, aileleri ile birlikte mağdur ediliyorlar… Ülke yağmalanıyor. Bitiriliyor… Dönüp bakan yok…
Çocuklar aç – sefil… Kimse geleceğinden emin değil… Her an, her şey olabilir… İki saat sonra neyin gerçekleşeceğini kimse bilmiyor…
Basın baskı altında… Yazarlar, öğrenciler, öğretim görevlileri, Milletvekilleri bile baskı altında…
Büyük, küçük kuruluşlar ardı ardına iflas ediyor. Çarşı pazar el yakıyor…
Adam çocuğuna pantolon alamadığı için kendini asıyor. Evin anası çocukların ihtiyacını karşılayabilmek için, gözyaşları içerisinde, kahvelerde para toplamaya çalışıyor…
Bütün bunlar olup, biterken fabrikalar, ormanlar, kıyılar yağmalanıyor, bir küçük azınlık ve iktidar yandaşı müteahhit çetesi servet üstüne servet yapıyor, sırça saraylarda, köşklerde bir eli yağda, bir eli balda yaşıyor.
Bir de bunun yanında eğitim görmemiş, kitap gazete okumayan, haber dinlemeyen ama şeyhlerin, Şıhların, AKP’lilerin, tarikatçıların sözünden çıkmayan, onların her söylediğini “Emir” bilen bir kesim var.
Bu açıklamalardan sonra AKP sevdalısı bu vatandaşlarımıza soruyorum:
“Pahalılık, yoksulluk, işsizlik, dolar başını aldı, gidiyor, paramız pul oldu… Ne diyorsun?” Yanıt veriyor:
AKP’nin ve Reisin bu pahalılıkta ne suçu var ki? Onu istemiyorlar. O, dini bütün, vatansever bir adam ya, ondan istemiyorlar, bu tertipleri yapıyorlar, oyun oynuyorlar…”
Arkasından da ekliyorlar: “Onların doları varsa, bizim de rabbimiz, reisimiz var…”
Bazı örümcek kafalılara göre ortalık güllük gülistanlık… Ne ezilen var, ne sömürülen… Ne kriz var, ne enflasyon… Ama çoğunluk perişan, işsiz, isyanlarda…
Pahalılık, işsizlik, çocukların kaçırılması, tecavüze uğraması, kadınların öldürülmesi yobazların gündeminde yok…
İşte ülkemiz ne çekiyorsa bu cahillerden çekiyor.
Bütün bu olup bitenleri, sarayları, köşkleri, sarayın masraflarını, krizi, pahalılığı, kendi sefil yaşantısını sorgulamıyor. Olup bitene Tepki göstermiyor.
Bütün bu ilgisizlikte basın ve TV’ler; eğlence programları, diziler de etkili elbette… Dikkatleri başka yönlere çekiyorlar. Vurgunu, adaletsizliği, hukuksuzluğu örtbas ediyorlar… Halkın beynini yıkıyorlar. Gerçekleri halka anlatmıyorlar, gözlerden uzak tutuyorlar…
TV’ler 70’lik ninelere göbek attırıyorlar ama gerçekleri, vurgunları, soygunları gizliyorlar…
Varsa eğlence, yoksa eğlence… Romantik, aşk dolu filmler…
Türkiye’de yangın, TV’lerde bahar var.
Vur patlasın, çal oynasın… Kıyamet kopsa dönüp bakmıyorlar…
Haksızlığa, hukuksuzluğa, sömürüye, zulme ses çıkarmayan bu haysiyetsiz insanlar, bu yönlendirmelerle zalimlere de ortak oluyorlar…
Sanki bu milyonlarca işsiz, açlık sınırının altında yaşayan ve devletten çorba bekleyen halk Türkiye’de değil, uzayda yaşıyor… Sanki yavrular, ana kuzuları Türkiye’de değil, uzayda can veriyor…
“Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir” diyorlar.
Bütün bunlar olup biterken, bir grup aydın kesim de GÖRMEDİM, DUYMADIM, BİLMİYORUM… Yani “Üç maymunu” oynuyor… Olup bitene dönüp bakmıyor. “Gıkını” bile çıkarmıyor…
Bu vatandaşlarımıza şu kadarını söylüyorum: Gün olacak, İran’dan, Arap ülkelerinden de kötü duruma düşeceğiz. Karalar bağlayacağız. Kara çarşaflara bürüneceğiz. Ortaçağ karanlığına gömüleceğiz…
İşte o zaman aklımız başımıza gelecek ve kafamızı taşlara vuracağız ama iş işten geçmiş olacak…
İşte o zaman “Kendim ettim, kendim buldum” türküleri söyleyeceğiz ve çiçek, böcek muhabbetleri de yapamayacağız.
Gelin bu kötü durumlara düşmeden bi canlanalım, kendimize gelelim. Sadece Atatürk’ün resimlerini paylaşmak, Atatürk seviciliği yapıp, ona övgüler dizmek yerine, Atatürk olalım ve Samsun’a çıkalım… Birleşelim, bütünleşelim. Vahdettinleri ülkemizden yeniden kovalım…
VE ASLA PARÇALANMAYALIM, BÖLÜNMEYELİM. ZAMAN BİRLİK VE BÜTÜNLÜK ZAMANIDIR ÇÜNKÜ…
uşu Atatürkçü Mücadeleden Geçer…
Bir yanıt yazın