İran nükleer teknolojisinin Türkiye’ye etkileri

İran’ın Geliştirmeye Çalıştığı Nükleer Teknolojinin Türkiye İçin Yaratacağı Sonuçlar

İran’ın barışçı amaçlarla ve enerji üretimi için başlattığını iddia ettiği nükleer enerji çalışmalarından kuşkulanmak için oldukça ge-çerli nedenler var. Bunlardan birincisi İran’ın ihtiyacından fazla uranyum zenginleştirmek istemesidir. Sahip olduğu nükleer santral-lerin sayısını arttırmayı düşündüğü dile getirilse de planlanandan daha fazla nükleer santrale yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyum üretecek tesisler kurmaya çalıştığı dikkati çekmektedir. Ayrıca enerji amaçlı nükleer araştırmalara karşı herhangi bir uluslararası kısıtlama bulunmamasına ve bütün ülkelerin bu yöndeki çalışmalara destek olmaya hazır olduklarını açıklamalarına rağmen İran’ın nükleer çalışmalarını gizli yürütmesi kuşku uyandırmıştır. Yine nükleer tesislerin bir askeri üs’de yer alması da zihinleri karıştıran diğer bir durumdur. Hepsinden öte,zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip İran’ın enerji için nükleer çalışmalara ihtiyaç duyması da inandırıcı bulunmamaktadır. - iran nukleer1

İran’ın barışçı amaçlarla ve enerji üretimi için başlattığını iddia ettiği nükleer enerji çalışmalarından kuşkulanmak için oldukça ge-çerli nedenler var. Bunlardan birincisi İran’ın ihtiyacından fazla uranyum zenginleştirmek istemesidir. Sahip olduğu nükleer santral-lerin sayısını arttırmayı düşündüğü dile getirilse de planlanandan daha fazla nükleer santrale yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyum üretecek tesisler kurmaya çalıştığı dikkati çekmektedir. Ayrıca enerji amaçlı nükleer araştırmalara karşı herhangi bir uluslararası kısıtlama bulunmamasına ve bütün ülkelerin bu yöndeki çalışmalara destek olmaya hazır olduklarını açıklamalarına rağmen İran’ın nükleer çalışmalarını gizli yürütmesi kuşku uyandırmıştır. Yine nükleer tesislerin bir askeri üs’de yer alması da zihinleri karıştıran diğer bir durumdur. Hepsinden öte,zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip İran’ın enerji için nükleer çalışmalara ihtiyaç duyması da inandırıcı bulunmamaktadır.

İran’ın halen sahip olduğu füzelerin Avrupa ve hatta İngiltere’yi tehdit edecek menzillere sahip olması nükleer teknolojinin Batı için taşıdığı riskleri daha da arttırmaktadır. Örneğin, Şahap 5 füzesi tüm Avrupa’yı ve İngiltere’yi, X-55 füzesi Avrupa’nın büyük bir bölümünü, Şahap 4 füzesi Türkiye ve Yunanistan’ı, Şahap 3 füzesi ise yine Türkiye’nin büyük bir bölümünü kapsayabilecek bir menzile sahiptir.

İran’ın barışçı amaçlarla ve enerji üretimi için başlattığını iddia ettiği nükleer enerji çalışmalarından kuşkulanmak için oldukça ge-çerli nedenler var. Bunlardan birincisi İran’ın ihtiyacından fazla uranyum zenginleştirmek istemesidir. Sahip olduğu nükleer santral-lerin sayısını arttırmayı düşündüğü dile getirilse de planlanandan daha fazla nükleer santrale yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyum üretecek tesisler kurmaya çalıştığı dikkati çekmektedir. Ayrıca enerji amaçlı nükleer araştırmalara karşı herhangi bir uluslararası kısıtlama bulunmamasına ve bütün ülkelerin bu yöndeki çalışmalara destek olmaya hazır olduklarını açıklamalarına rağmen İran’ın nükleer çalışmalarını gizli yürütmesi kuşku uyandırmıştır. Yine nükleer tesislerin bir askeri üs’de yer alması da zihinleri karıştıran diğer bir durumdur. Hepsinden öte,zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip İran’ın enerji için nükleer çalışmalara ihtiyaç duyması da inandırıcı bulunmamaktadır. - Shahab 2 tehran sahap fuzesi iran

ABD, İran’ın bölge ülkeleri için bir tehdit ve Ortadoğu barışı için bir engel olduğunu açıklamasına rağmen İsrail’in dışında hiçbir devlet tarafından İran ontolojik bir tehdit olarak algılanmamaktadır.

Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer Körfez ülkelerinin İran üzerinden algıladıkları tehdit ontolojik olmaktan çok,stratejiktir. Bir devletin sahip olduğu askeri kapasite ise doğrudan tehdit oluşturmak için yeterli değildir. Aynı zamanda bunu kullanabilme olasılığı da değerlendirmeye alınmalıdır. Yine konuya Türkiye açısından bakacak olursak, İran’la Türkiye arasında yıllardır ciddi anlamda diplomatik bir kriz yaşanmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla tespit edilen sınırlar, günümüzdeki sınırlarla hemen hemen aynıdır. İran, Milli Mücadele yıllarında İngilizlerin baskılarına rağmen TBMM Hükümetini tanımış ve Türkiye’ye elçi göndermiştir.

Mil-li Mücadelenin daha başlangıcında İran’la yapılan anlaşmalar çerçevesinde ilk olarak Türkiye’nin doğu sınırları emniyet altına alınmıştır. Kasr-ı Şirin anlaşmasından bu güne kadar ciddi bir sınır anlaşmazlığının yaşanmamasının en önemli nedeni İran’la Türkiye arasında tespit edilen hukuki sınırın jeopolitik bir kuşak çatışmasına neden olacak fiziki ve ekonomik özellikler taşımaması yani hukuki sınırlar ile doğal sınırların birbiriyle örtüşmesidir.

1979 devriminin ardından radikal İslam’ın Türkiye’ye yayılabileceği endişesi taşınmasına rağmen geçen zaman içinde İran ve Türkiye arasında bu kaygıları haklı çıkartacak ciddi bir gelişme de yaşanmamıştır. Zaten İran ve Türkiye arasındaki mezhep farklılığı ile her iki ülkenin farklı tarihsel geçmişleri bu olasılığı oldukça güçleştirmektedir.1980’de başlayan İran-Irak savaşı boyunca ise Türkiye iki ülke arasında arabuluculuk yapmaya çalışmış,bu girişimleri sonuçsuz kalınca da “aktif tarafsızlık” politikası izlemiştir. Türkiye’nin bu tutumu her iki tarafta güven oluşturmuş ve 1987 yılından itibaren her iki ülke de kendi menfaatlerinin korunması işini Türkiye’nin Tahran ve Bağdat büyükelçiliklerinden istemiştir.

Türkiye–İran ilişkilerinde hükümet politikalarına bağlı açıklama-lar dışında,uluslararası sahada hiçbir problemin yaşanmamış olması İran’ın elindeki askeri kapasitesini Türkiye’ye karşı kullanabilme ihtimalini oldukça zayıflatmaktadır. Bu nedenle Türkiye İran’ı doğrudan bir tehdit olarak algılamamaktadır.

Buna rağmen İran’ın nükleer güce sahip olması bölge üzerindeki İran ve Türkiye etkisini İran lehine bozacağından Türkiye’nin stratejik çıkarlarına aykırıdır. Bu nedenle Türkiye, İran’ın nükleer kapasiteye sahip olmasını istememekte ancak bunun askeri seçeneklerle değil diplomatik yollardan çözülmesini beklemektedir.

İran’ın nükleer güç elde etmesi bölgede öncelikle İsrail’in aleyhinedir. Radikal söylemlerle çıkış yapan İran yönetimi sahip olduğuya da olacağı gücü İsrail’e karşı kullanıp kullanmayacağı belirsiz olmakla birlikte İran ve İsrail arasında karşılıklı restleşmeler devam etmektedir. İsrail zaman zaman İran’ın nükleer tesislerini bombalayabileceğini dile getirmesine rağmen bu olasılık oldukça güçtür.Çünkü bu tesislerin İsrail den 1200–1500 km. uzakta olması, bu mesafenin de İsrail uçakları tarafından yakıt ikmali yapılmadan kat edilmesinin güçlüğü ve birkaç sınırdan geçme zorunluluğu gibi nedenler taktik bir harekâtı zorlaştırmaktadır. İsrail’in bu sorunu aşabilmesi için yakın ülkelerin topraklarını ve üslerini kullanması gerekecektir. Bu duruma uygun iki ülkeden biri Türkiye diğeri ise Hindistan’dır. Türkiye ve İsrail ilişkilerinin son günlerde daha önce hiç olmadığı kadar kötü bir mecraya sürüklenmesi İsrail’in güvenlik konusunda seçeneklerini daha da azaltmıştır.Hindistan’ın ise yakın bir gelecek içinde böyle bir harekâta izin verme olasılığı zayıftır. Fakat zaman zaman ABD ve Hindistan arasında yapılan ikili görüşmeler ve anlaşmalar İsrail’in bölgedeki yal-nızlığını aşmaya yönelik olarak da değerlendirilebilir.

Sonuç

İran’ın barışçı amaçlarla ve enerji üretimi için başlattığını iddia ettiği nükleer enerji çalışmalarından kuşkulanmak için oldukça ge-çerli nedenler var. Bunlardan birincisi İran’ın ihtiyacından fazla uranyum zenginleştirmek istemesidir. Sahip olduğu nükleer santral-lerin sayısını arttırmayı düşündüğü dile getirilse de planlanandan daha fazla nükleer santrale yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyum üretecek tesisler kurmaya çalıştığı dikkati çekmektedir. Ayrıca enerji amaçlı nükleer araştırmalara karşı herhangi bir uluslararası kısıtlama bulunmamasına ve bütün ülkelerin bu yöndeki çalışmalara destek olmaya hazır olduklarını açıklamalarına rağmen İran’ın nükleer çalışmalarını gizli yürütmesi kuşku uyandırmıştır. Yine nükleer tesislerin bir askeri üs’de yer alması da zihinleri karıştıran diğer bir durumdur. Hepsinden öte,zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip İran’ın enerji için nükleer çalışmalara ihtiyaç duyması da inandırıcı bulunmamaktadır. - iran nato karisirsa turkiyeyi vururuz

Sonuç olarak öncelikle İran’ın nükleer enerji politikası Türkiye ve İran arasında bölgesel liderlik konusunda yaşanan rekabeti Türkiye aleyhine etkileyebileceği için stratejik açıdan risklidir. Ayrıca İran’a yönelik tepkilerin artması Türkiye’yi bir tarafta yer alması konusunda zorlayabileceği için diplomatik açıdan da oldukça sıkıntılı sonuçlar doğurabilir.İran ve İsrail’in arasında yer alan gerginliğin sıcak bir savaşa dönüşme ihtimali ise İran ve İsrail’in tüm radikal çıkışlarına rağmen düşüktür. ABD açısından İran ve ABD arasında ikili ilişkilerin oldukça gergin ve kopuk olduğu bir dönemde ortaya çıkan Watergate Skandalı gibi olaylar göstermiştir ki, ABD ve İran arasında ticari ilişki en zor anlarda bile örtülü olarak devam edebilmektedir. ABD, İran’a doğrudan müdahale etmek yerine, orta vadede İran rejim muhaliflerini destekleyerek İran’da bir yönetim değişikliğini sağlamaya çalıştığına yönelik güçlü kanıtlar vardır. ABD’nin uluslararası alanda İran’ı sıkıştırmaya çalışması ise İran kamuoyunu ısıtarak bir karşı devrime zemin hazırlamaya çalışmasından kaynaklanmaktadır.OPEC ülkesi olan İran’a yapılacak bir operasyon sadece petrol fiyatlarını küresel piyasalarda olumsuz etkilemekte kalmayacak Rus tekelini İran üzerinden kırmaya çalışan AB’nin enerji güvenliğini tehlikeye düşürecektir. Bu nedenle AB’nin İran’a yönelik askeri bir operasyonu desteklemesi zor görülmektedir. Ayrıca İran, ABD tarafından operasyon düzenlenen Irak ve Afganistan’dan daha sıkı bir toplum yapısına ve güçlü devlet geleneğine sahiptir. Yaklaşık on yıl süren İran-Irak savaşında Batı’nın Irak’a verdiği onca desteğe rağmen İran’ın alt edilememesi bunun önemli bir göstergesidir. Bu nedenle ABD, İran’la doğrudan sıcak bir çatışmaya girmek yerine,1998 yılında Mezar-ı Şerif’te İranlı diplomatların Taliban tarafından öldürülmesi olayında İran’ı Afganistan’da bir savaşın içine çekmek istemesinde olduğu gibi, İran’ı farklı bir zemin ve siyasal kriz içinde yıpratmayı tercih edecektir.

Bunun son örneği İran ve Suudi Arabistan arasında Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisine yönelik suikast düzenleneceği iddiasıyla bir İranlının tutuklanmasında yaşanmıştır.

İran’a Birleşmiş Milletler (BM)koordinesinde ortak bir operasyon düzenlenmesi,başta Rusya ve Çin vetosu nedeniyle imkan harici, NATO’yu kullanmak ise en başta Türkiye ve AB faktörü nedeniyle adeta imkansızdır. Ayrıca İran’a doğrudan yapılacak bir müdahale, bölgedeABD tarafından öncelikle gözetilen İsrail’in güvenliğini daha da riske atacaktır. Barışçıl amaçlı nükleer enerji politikası konusunda Türkiye’nin İran’a verdiği koşullu destek hem dış politikada tutarlı olmak hem de İran’la olan ilişkileri belli bir düzeyde korumak arzusundan kaynaklanmaktadır. Türkiye-İran arasındaki ikili ilişkiler bölgesel liderlik söz konusu olduğunda gerilerek yerini suçlamalara bırakabilmektedir. Bunun son örnekleri Arap baharı ve Suriye’deki rejim aleyhtarı gösteriler karşısında Türkiye’nin aldığı tavır sonucu ortaya çıkmıştır. Diğer İslam ülkeleri tarafından Türkiye’nin model olarak algılanma olasılığı İran’ın İslam dünyası üzerindeki etkinliğini azaltacağından, İran tarafından hiç de hoş karşılanmamaktadır. Özellikle Mısır ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan’ın İslam ülkelerine yaptığı laiklik çağrısı, İran tarafından tepkiyle karşılanmış, Türkiye’nin liberal İslam’ı yayarak Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri kendi lehine kullanmaya çalıştığı ileri sürülmüştür. Türkiye ve İran arasında uzun süredir var olan bölgesel liderlik rekabeti ve nükleer bir güç olarak İsrail’in varlığı dikkate alındığında, İran’ın bölge üzerindeki etkinliğini arttırmak ve nükleer güç dengesini kendi lehine etkilemek amacıyla nükleer çalışmalara hız verdiği görülmektedir. Nükleer güce sahip olmak İran için ABD ve İsrail’den gelebilecek tehditlere bir güvence olmanın yanı sıra bölgedeki ABD yanlısı ülkeleri İran karşısında daha zayıf hale getirecektir. Bölgede İran’ın etkisini dengelemek için Türkiye’nin de nükleer enerji çalışmaları yapması bir seçenek olabilir. Fakat Arap Baharı’nın Ortadoğu’da yayılarak tüm ülkelerin demokratik bir yönetime kavuşmaları Türkiye’nin bölgede etkisini kendiliğinden arttıracaktır. Bu nedenle bölge ülkelerinde demokratikleşme çabalarını desteklemek Türkiye’nin orta ve uzun vadede çıkarlarına uygun bir davranıştır.

Kaynaklar:

Güvenlik Stratejileri dergisinde yayınlanan
Fikret Birdişli
Assoc.Prof.Dr. in Department International Relation. Research area: Security Studies, International Politics, Turkish Foreign Policy
Inonu  Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
“İran’ın Nükleer Teknoloji Politikası ve Türkiye İçin Yaratacağı Sonuçlar” başlıklı yazısından alınmıştır. academia.edu/2554459/%C4%B0ran_%C4%B1n_N%C3%BCkleer_Teknoloji_Politikas%C4%B1_ve_T%C3%BCrkiye_%C4%B0%C3%A7in_Yarataca%C4%9F%C4%B1_Sonu%C3%A7lar?auto=download&email_work_card=download-paper


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir