Üniversite Özerkliği ve Bilim İnsanlarının Özgürlüğü Ekseninde Prof. Dr. Sami Selçuk’un Hukuk Devleti Vurgusu
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Çukurova Üniversitesi, [email protected]
22 Ocak 2015 tarihinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Sürekli Mesleki Gelişim ve “Tıpta İnsan Bilimleri” toplantıları çerçevesinde eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk “DEMOKRASI VE HUKUK DEVLETİ” konulu konferans verdiler. Son yıllarda üniversitelerde çok az çağrılı konukların konferans verildiği bir ortamda Çukurova Üniversitesinde verilen konferanslar üniversitede olduğunuzu hissettiriyor. Bu bağlamda Sayın Selçuk’un konferansı ve kendine özgü yumuşak üslubu ile Türkiye’nin hukuk sorunları ve günümüzde yaşanan hukuk sorunlarını anlatışı çok yaralı oldu. Sayın Selçuk demokrasinin bir kültür olduğunu ve çok partili olmanın demokrasinin var olduğu anlamına gelmediğini belirtiler. Günümüzde artık kapalı toplum yapısının kalmadığını ve gün ışığı demokrasi istendiğini vurgular. Demokrasinin yaşadığı ülkelerde yargılamanın açık yapıldığını, müzekkerlerin olduğunu savunma hakkının kutsallığı ve önemini vurguladılar. Ayrıca günümüzde ekonomi ile demokratikleşme arasında ciddi bir ilişkinin oluştuğunu ve demokratik olmayan ortamlarda ekonominin gelişmediğini belirtiler. Özelikle bilgi ve iletişim çağında bilgisayar ve akıllı cep telefonları üzerinden her türlü bilgiye ulaşımın kolaylaşması ile bilim ve kültürün üniversitenin tekelinden çıktığını ve herkesin bilgiye ulaşabildiğini belirtiler. Bu bağlamda gün ışığı demokrasinin yetmediğini ve hiper demokrasinin ileri demokrasinin gerekliliğini ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin geçmişten günümüze Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine devletin hep gizlilik içinde olduğunu ve belirli konuları halk ile paylaşmaktan kaçındığını belirtiler. Kendisi de bu durumu hissettiğini ve İsmet İnönü’nün kim yukarı çıktıysa halka doğru bilgi vermediğini belirtiler. Bunun başta tarihin yanlı yazıldığını ve bilimsel ölçütlere dayalı bir tarih anlayışının sağlanmadığını belirttiler. Halka doğruların söylenmemesinin ciddi sorunlar yaratığını ve geçmişten beri padişahın etrafından dalkavuklar olduğunu ve padişahın hoşlanabileceği ve kızmayacağı bilgi ulaştırdıklarını ve bugün de buna bezer şekilde yazılıp çizildiğini belirtiler.
Bu şekilde eksiklerimizi gizlediğimizi ve gerçekleri açıklamadığımız için halkın doğru bilgi sahibi olmadığını ve bunun sonucu toplumun demokratikleşmediği açık. Doğru bilgi sahibi olmayan yöneticilerinde sağlıklı analiz yapması ve geleceğe yönelik sağlıklı strateji üretemezler.
Bugün ki hukuk sitemimizde mahkemelerde yaşanan bazı örnekler ve mahkemelere yapılan telkinleri Osmanlı Devleti’nde on dokuzuncu asırda yetişen önemli devlet ve bilim adamı, hukukçu Ahmed Cevdet Paşa’nın mahkemelerde hâkimin iki sıra gerisindeki sandalyede oturtmasına benzeterek bunun hukukun tarafsızlığına gölge düşürdüğünü belirtiler.
Her Cumhuriyet yönetiminin demokrasi ile yönetildiği anlamına gelmediğini ancak demokrasiye yakın bir yönetim şekli olduğunu belirtiler. Demokrasiyi özümsemiş kişilerin yönetime gelmesinin önemli olduğunu ve demokrasi özümsenmese ciddi sorunların yaşanacağını/yaşandığını belirtiler.
Türk toplumunun hak arayışını bilmediğini ve sorgulama gereksinimi de duymadığını belirttiler. Hak aramanın bir bilinç işi olduğunu ve bilincinde demokratik ortamlarda geliştiğini belirtiler. Ancak toplumların demokratikleşmesi için aydınların rolünün önemi vurgulandı. Halktan kopuk ortamlarda aydınlanmanın olmayacağını ve aydınların bu konuda ısrarcı olmaları gerektiği vurgulandı.
Demokrasinin uzun bir mücadele ekseninden geçtiğini ve kıta Avrupa’sının bugün ki tarihinde hep demokrasi mücadelesinin olduğunu, kralların telkin ve buyruklarına karşın halkın temsilcilerinin ve adımların direndiğini örnekleri ile belirtiler.
Demokrasilerde bireyler nesne değil öznedir. Hukuk devletinde bireyler özgür ve hak arama varsa hukuk devletidir. Hukuk devletinde birey ile devlet eşit derecede haklara sahiptir.
Kamu yararı adına bireylerin haklarının ihlal edildiğini ve kamu yararının yönetimler tarafından yaratılan bir uydurma olduğunu belirtiler.
Yurttaş ve Devlet Arasındaki Toplumsal Sözleşmesinin Önemi
Sayın Selçuk’un konuşmasına dikkate değer bir diğer konuyu da şöyle ifade etiler “Devletin sürekli kendini hissettirmek istiyorsa orada bir sorunun olduğudur. Nihayetinde devlet ve anayasalar toplumların bir arada yaşaması ile insanların ortaya koydukları asgari düzeyde birlikte uyum içinde yaşamalarını güvenceye alan metinleridir. Kutsal metinler değil ve eleştirilebilir niteliktedirler. Günümüzde parlamenter demokrasilerde de toplumsal sözleşme olarak da toplamsal anlaşma metinleri bizim adımıza sürekli parlamentolarda güncellenir. İnsanların üzerinde anlaştıkları belgelerde yetkiler devlete verilmiş ve devletin görevi veya devlet yetkililerinin görevi ise varsa herhangi bir sorun(lar) onları nasıl insan ve doğadan yana çözüm üretmeleridir. Hukuk devleti dedikleri devletin insanların üzerinde anlaştıkları hukuk normlarına göre yönetmektedir. Devletler insan sağlığı ve mutluluğu için vardır. İnsanlar devlet için değildirler. Sayın Selçuk’un verdiği örneklerden anladığım kadarı ile konu bütünlüklü olarak bir ülkenin ve tolumun yaşamsal yol haritası niteliğindedir. Çoğumuz bu ince ancak etkisi derin olan konuyu çoğu zaman görmüyoruz. Ancak insan hakları konusu ortaya çıkınca fark ediliyor.
Devlet Yurttaşın Hak ve Güvenliğini Korumak Zorundadır
Hukuk devletinde herkesin görüşlerini söyleme ve kanaat belirtme hakkı olduğunu ve görüş açıklamanın anayasal olarak güvence altılında olduğunu belirttiler. Demokrasilerde devlet herkese eleştiri haklar tanıdığını belirtiler. Devlet yurttaşını çocuğu gibi insanlaştırma eğilimden olmalı gerektiğini örnekleyerek açıkladılar.
Türkiye’de bugün en çok eksikliği görülen konuların başında demokrasi kültürünün gelişmediğini, hak arayışının sınırlandırıldığını belirttiler. Yaşamımda farkındalığımın olduğu günden beri yaşadıklarımdan görüyorum ki ülkemizde hukuk normları, düşünce açıklama ve kişilerin kendileri rahat ifade edebilme durumu gün geçtikçe irtifa kaybetmektedir. Yaşadığım birçok darbe girişimleri sonrası sürekli kaybeden bir toplum ülke olduk ve bu durum ülkemizi çok da ileriye taşıyamadı.
Türkiye hukuk sisteminin Afrika’nın gerisinde olduğunu belirttiler. Afrika’da özellikle İngiliz ve Fransızların sistem kurduğunu ve bununda Türkiye’de çok bilinmediğini belirtiler.
Batıda hukuk devleti bir tek olaydan yola çıkarak yargıya zarar vermez ve insan hak ve özgürlükleri engellenmez. Birçok olay birlikte düşünülür ve sonuçları açık olarak analiz edilir. Şeffaflık içinden olaylar değerlendirilir. Maalesef ülkemizde başta kamu kurmalarında ve özel sektörde hesap sorulabilirlik ilkelere bağlı olarak sorulmadığı için şeffaflık sağlanamadı.
Türkiye’de Üniversitelerin Yaşadığı Sorunlar ve Hukuk Devletinin Önemi
Sayın Selçuk ülkemizde çok sayıda hak ihlalleri ve hukuksuzlukların yaşandığını bunların karşısında Hukuk Fakültelerinin sesiz kalmasını anlamadığını belirtiler. İnsanın düşünce açıklamasının önündeki engellerin kaldırması gerektiğini belirttiler.
Türkiye’de bugün üniversite özerkliğinde bahsedebilmek mümkün değil dediler. Batıda üniversiteler halen üniversitelerinin yasal hakkı olan özerk üniversiteye dokunmadığını belirtiyor. Sayın Selçuk 1960’lı yıllarda Sorbonne Üniversitesinde doktora yaparken üniversiteye polisin girme isteğine rektörün tavır aldığını ve Rektörün öğrencilere Üniversitenin 600 yıllık onurunu korudunuz der ve hapse düşerseniz benim dersimden sizi sınav yapmak için cezaevine gelir sizi orada sınav yaparım der. Ayrıca düşünce açıklama konusunda da çok bilinen De Gaulle’ün Nobel ödüllü Jean Paul Sartre hakkında belirttiği o ünlü sözünü örnek gösterdiler. Fransa’da General De Gaulle döneminde, Sartre’ının Fransa ile ilgili çok ağır ifadeler kullandığı dönemde De Gaulle’e hakkında dava açılması için izin istenince, De Gaulle “Jean Paul Sartre da Fransa’dır” der.
Sayın Selçuk’un belirtiği üniversitelerin gelişmeler karşısında sessiz kalmasının birçok nedeni var. Bunların başında üniversite organları ve mensupları üniversite ilkelerini yeterince bilmiyor ve/ya kavrayamadılar. İkincisi devletin son 60 yılda yaşanan siyasi çekişme ve darbelerin sorumlusu olarak üniversiteleri ve birbirine düşürülen gençleri göstermesidir. Halen ülkemiz geçmişte yaşanan birçok gelişmenin soğuk savaş ile ilişkisini ve dışarıdaki etkilerin içeriye yansıması yeterince anlaşılmadığı için halen üniversitelerin teknik bilgi dışında görüş açıklaması pek istenmemektedir. Fen bilimleri açısından değil, ancak sosyal bilimler açısında maalesef ülkemizde toplumsal sorunlara yeterince eleştirel yaklaşımlar sunulamadığı için sorunların çözümüne sağlıklı yaklaşımlar sağlanamamaktadır.
Üniversite ve Eleştirel Düşünmenin Önemi
Ancak şunu da belirtelim ki biz akademik dünyada olarak maalesef başta anayasal haklarımız, üniversitelerin tarihsel misyonu ve sorumluğu konusu dâhil birçok konuda yeterli değiliz ve üniversitelilik bilincini tam olarak ülkemizin bilim kuramlarına oturtamadık. Birçok konuda sağlıklı bir eleştiri kültürü geliştiremedik. Yukarıda da belirtildiği gibi eleştirmek için öncelikle bilgi sahibi olmak ve okumak ve okunanı da doğru anlamamız gerektirmektedir. Her olgu ve düşünceyi iyi okumak ve anlamak ve okuduğumuzda doğru ifade etmemiz gerekir. Ülkemizin yargı sorunlarını mutlak ilkeli kişi ve kurumlar tartışıyordur. Ancak yurttaşlar ve üniversite öğretim üyeleri olarak üniversitelerin suskunluğu eğer AYM ki Anayasanın ve kanunların kendisine verdiği görev ve yetkiler kapsamında kişi hak ve özgürlüklerinin açıklanması konusunda yurttaşlara ve üniversitelere destek verirse eminim ki bu ülkemize yarar sağlayacaktır. Her öğretim üyesinin ülkesinin başarısı için çalıştığını bilerek üniversitede eleştirel düşünmenin ve yaklaşımın, yaptıkları ulvi görevin gereği olduğunu devlet yetkilileri ve yargının da anayasada tanımlanan hali ile bu evrensel hakkı koruması ve kollaması gerekir. Üniversitelere yüzlerce yıldır tanınmış olan eleştirel düşünme hakkını tehdit olarak algılanırsa ülkenin bilimsel bilgi ile çözülmesi gereken sorunları korkarım ki yeterince irdelenmez ve tartışamaz. Bu bağlamda Sayın Selçuk ülkemizde Yargıtay Başkanlığı yapmış onursa saygınlığı olan değerli bir hukuk insanı olarak önerileri önemliydi. Hocanın anlattıklarından alabildiğim notlardan anladığım kadarı ile hoca hukuk devleti olmanın önemini vurguluyor ve devletin hukuk normlarını geliştirmesini savunuyordu.
Bir yanıt yazın