Boğaziçi Üniversitesi’ne yeni atanan rektör sayın Prof. Dr. Melih Bulu basına yaptığı açıklamada yukarıdaki çok fazla iddialı ifadeyi kullanmıştır. “Boğaziçi evet bugün de çok iyi bir yerdedir. Ama gerçekten dünyanın ilk 100 üniversitesi arasına sokma hedefim var. Ve bunu yapabileceğime inanıyorum, dört sene içerisinde. O yüzden de asla istifayı düşünmüyorum” demiştir. Belki kendisi buna inanmış olabilir ama ben şahsen inanamadım. Çünkü dünyanın ilk 10 üniversitesi arasına girebilmesi sadece sayın rektörün elinde olan bir şey değildir. Aşağıda dünyanın ilk 98, 99 ve 100’ncü üniversiteler yer almıştır.
100’ncü sırada yer alan Upsala Üniversitesi’nin (İsveç) uluslararası etki değeri yüksek dergilerde yayınlanan makale sayısı 93.3, atıf sayısı ise 101.3’tür. Aşağıda basından alınan alıntı ile gündemdeki rektör Prof. Dr. Melih Bulu’nun ortak çalışmasında esas alınan üniversiteleri değerlendirirken öğretim üyelerinin yayınlarına yapılan “ATIF” kriteri çok önemlidir. Türk üniversitelerinde hocaların yayınlarına yapılan atıflar yeterli olmadığından dünya sıralamalarında .çok gerilerde kalmaktadır.
Şimdi sayın rektör Prof. Dr. Melih Bulu’nun bir ortak yayınından alıntı yapacağım. Kendisi atıflara çok önem vermektedir. Belgesi aşağıdadır.
Yukarıdaki tespit eğer doğruysa 196 rektörün 68’nin tek bir uluslararası yayını yokmuş. Yaptıkları yayın hiç atıf almayan rektör sayısı ise 79’muş. Fakat sayın Bulu’nun tüm zamanlardaki eserlerine atıf sayısı 842’dir.
Gazeteci sayın Uğur Dündar bugünkü yazısı bu konuda çok önemlidir. Bunun yolu bellidir. Dünya üniversitelerinin sıralamalarında üniversitenin öğretim üyelerinin yayınlarına yapılan atıflar çok önemlidir. URAP’ın 2020-2021 dünya sıralamasında, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da makale ve atıf puanları hesaplanırken sadece etki değeri yüksek olan dergilerdeki makaleler (üst %75’lik dilim (Q1, Q2, Q3)) sıralamaya dahil edilmiştir. Etki değeri en düşük olan son %25’lik dilime (Q4) giren dergilerdeki makaleler ile etki değeri sıfır veya henüz belirlenmemiş olan dergilerdeki makaleler bu sıralamada değerlendirme dışında bırakılmıştır. URAP (University Ranking by Academic Performance) Araştırma Laboratuvarı ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesinde 2009 yılında kurulmuştur. Kar amacı gütmeyen bir kurum olan URAP, her yıl Türkiye ve dünya üniversite sıralamalarını toplumsal bir hizmet olarak yapmaktadır.
Bu yıl URAP, her üniversitenin tüm makale ve diğer dokümanları değerlendirmeye almıştır. Bu sıralamada URAP Türkiye sıralamasında uygulandığı gibi, 1000 ve daha fazla yazarlı makaleler değerlendirmeye alınmamıştır. URAP Laboratuvarı’nda, dünyanın ilk 3000 üniversitesini sıralamak için 6 akademik üretkenlik göstergesi kullanılmıştır. URAP, akademik üretkenliğe odaklanan bir sistem olduğu için sıralama sisteminin temelini üniversitelerin yaptığı bilimsel yayınlar oluşturmaktadır.
Bilimsel yayınlarla ilgili bibliyometrik veriler Clarivate Analytics (Thomson Reuters IP & Science bölümü) tarafından sunulan InCites™ veritabanından sağlanmaktadır. Atıf Sayısı (Citation) 2015-2019 yılları arasında Web of Science tarafından taranan ve etki faktörü bakımından ilk yüzde 75’lik dilime giren dergilerde yayımlanmış tüm makalelerin aldığı toplam atıf sayısıdır. Bu gösterge, bir kurumun bilimsel üretkenliğinde kalitenin ne derece sürdürülebildiğini açıklamaktadır. Kullanılan göstergeler Delfi Sistemi kullanılarak ağırlıklandırılmıştır:
- Makale Sayısı: %21 •
- Atıf Sayısı: %21 •
- Toplam Doküman Sayısı: %10 •
- Toplam Yayın Etkisi: %18 •
- Toplam Atıf Etkisi: %15 •
- Uluslararası İş birliği: %15
URAP’a göre dünyada ilk 5 üniversite şunlardır: Harvard, Toronto, Stanford, University Collage London ve Oxford üniversiteleridir.
URAP’a göre bazı üniversitelerimiz Türkiye sıralamasında oldukça iyi durumda göründüğü halde dünya sıralamalarında çok gerilerdedir. Bu üniversitelerin yayın ve atıf sayıları ile Türk üniversitelerinin yayın ve atıf sayıları karşılaştırıldığında aradaki fark çok yüksektir. Ayrıca URAP dünya sıralamasında değil, akademik performansa dayalı diğer dünya sıralamalarında da son yıllarda üst sıralara çıkamamakta, bazıları da geriye düşmeye devam etmektedir. Türk üniversitelerinin sıralamalarda yükselemeyişinin diğer nedeni ise etki değeri yüksek dergilerdeki (Q1, Q2 ve Q3) makale sayılarının artırılamayışı ve etki değeri en düşük dergilerdeki (Q4) makale sayılarının da azaltılamayışıdır.
URAP 2019-2020 dünya sıralamasında ilk 500’e en yakın olan üniversiteler Hacettepe 534, İstanbul 582, İTÜ 698 ve ODTÜ’dür:706. 9 üniversite ise ilk 1.000 içindedir. Yükselebilmek için tüm üniversitelerin daha fazla çaba göstererek etki değeri yüksek dergilerdeki makale sayılarını artırmaları gerekir. Aşağıdaki URAP tablosu her şeyi açıklamaktadır.
Uluslararasında ölçülebilir akademik performansın temel göstergeleri “makale sayısı” ve “atıf” sayısıdır. Aşağıdaki tablolar bu göstergelerin Türk üniversiteleri ve dünyanın önde gelen üniversiteleri arasındaki korkunç farkı göstermektedir.
URAP sıralamasında 9 Türk üniversitesi 500-1.000 aralığındadır. Bunların 2019 yılında çıkardığı ortalama makale sayısı 840’dır. (Q1, Q2 ve Q3 toplamı). 9 üniversite içinde ilk 500’e en yakın olan üniversitelerden (Hacettepe) makale sayısı dünya ortalaması ile uyumlu olup 1300 makalelik dilime yakındır. Bu dilimde yer alan bir üniversitenin makale sayısını iki katına çıkarması durumunda girebileceği dilim 200- 300 olup, 100-200 dilimine girmesi için makale sayısını artırması gerekir. 900- 1.000 aralığında olan bir üniversitenin ilk 100’e girebilmesi için atıf sayısını 17,8 kat artırması şarttır.
Kaynak: URAP
URAP sıralamalarındaki atıf sayısı, üniversitedeki araştırmacılar tarafından yayınlanan makalelerin son beş yılda aldığı toplam atıf sayısıdır. 2019-2020 URAP dünya sıralamasında 500-1.000 aralığında yer alan 9 üniversitenin atıf sayılarının ortalaması 33.966’dır. En yüksek atıf sayısına sahip Hacettepe Üniversitesi, atıf sayısı açısından 400-500’lük dilime yakındır. Mevcut durumda 700-800’lük dilimde olan bir üniversitenin 400-500 dilimine yükselmesi için atıf sayısını iki katına, 200-300’lük dilime yükselmesi için 3-4 katına, ilk yüze girebilmesi için ise atıf sayısı 10-12 katına yükseltmelidir.
Atıf sayısı; makale sayısından farklı olarak, yapılan çalışmanın kalitesine bağlıdır. Atıf sayısının artması araştırmacıların kendileri tarafından değil çalışmalarının yer aldığı bilimsel çevre tarafından takdir edilmesi ile mümkündür. Türk üniversitelerinin çoğu dünya sıralamalarında geriye düşmektedir. Bunun sebebi, etki değeri yüksek dergilerdeki makale sayılarının yeterince hızlı şekilde artırılamayışıdır. Atıf alamayan makaleler azaldıkça ilgili üniversitenin makale başına düşen atıf sayısı artacağı için makale başına düşen atıf sayısını artıran üniversitelerin sıralamalarda ilerleme şansı olacaktır. Türkiye kaynaklı bilimsel makaleler arasında atıf alanların oranı da uzun süredir dünya ortalamasının altındadır. Bu durum üniversitelerimizin dünya sıralamalarında gerilemesini hızlandırmaktadır.
Bu açıklamalardan sonra Türkiye’de bir vakıf üniversitesindeki örneği paylaşmak istiyorum. Fakat gerçek isimler değil müstear isimleri örnekte kullanacağım. Olay, bir vakıf üniversitesinde geçmektedir. Süreç yargı aşamasında olduğu için gerçek kişiler yerine A, B ve C kişiler olarak süreci açıklamak istiyorum. İdari bir görevi de olan jüri üyesi (A) kişisinin Geogle Akademik’te bugün itibariyle eserlerine yapılan atıf sayısı ancak 367’dir.
(A) kişisi (B) kişisinin bilim jürisinde görev yaparak (B) kişisi için “…Çalışmalarının Bilime Katkı Özelliğini Saptayarak Adayın Bilimselliği Hakkında Bir Fikir Sahibi Olabilmem Söz Konusu Olmamıştır” demiştir. Oysa aday (B)’nin eserlerine yapılan atıf sayısı 1,535’tir. Jüri üyesi (A) kişisi jüri başkanı olarak (C) adayını (B) adayına tercih etmiştir. Şimdi sıkı durun sevgili okurlar. (A) kişisi (B) adayı için yukarıdaki hakareti yaparken aynı zamanda (C) adayının bilimsel çalışmalarını çok takdir ederek (C) kişisinin atamasının yapılmasını sağlamıştır. Ama çok ilginçtir ki, çok başarılı bulduğu (C) kişinin durumu şöyledir: (C) adayının makaleleri ve h-i endeksi 395 ve 63’tür. Atanmayan (B) adayının makaleleri ve h-i endeksi ise 1760 ve 315’tür. İlk satır (C) adayının, ikinci satır ise (B) adayınındır.
Atanmayan (B) adayı ile atanan (C) adayı arasındaki atıf sayısı 1,760 – 395=1,395’tir. h-i endeksi farkı ise 315-63=252’dir. Dünyanın hiçbir üniversitesinde adaylar arasında bu fark olan biri kesinlikle atanmaz.
Çok daha vahim başka bir uygulama daha vardır ve YÖK tarihine geçektir. Atama yapılırken vakıf üniversitesinin bilim jürisinin belirlediği 9 kriter İngilizce olarak aşağıdadır. Özellikle İngilizcesini paylaşıyorum. Çünkü hafta başında THE’ye göndererek bu kriterler ile üniversitelerde profesör atamasını değerlendirmesini istedim. İlginç olan YÖK’ün sözü edilen 9 kriteri uygun bulmasıdır. Bakalım yargı buna ne diyecektir? Göreceğiz. “THE” (Times Higher Education World University Rankings) kuruluşuna gönderdiğim 9 kriter aşağıdadır.
- The File is More Organized,
- Portable MemoryYoung Candidate,
- Young Candidate,
- The Candidate Being Dynamic,
- Candidate’s Age,
- Candidate’s Teaching in Undergraduate Program,
- The Candidate’s Teaching in the Graduate Program,
- To be Competent in the Field,
- Excessively Carrying the Assignment Criteria to the Professorship Staff.
Eğer yukarıdaki kriterler ile vakıf üniversitelerine profesör atanabiliyorsa Türk üniversitelerinin 11. Plan hedeflerine ulaşması güzel bir hayal olur. Sayın Cumhurbaşkanı bugünkü konuşmasında “liyakata” önem vermiştir ama söz konusu liyakata başta YÖK uymamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2019-2020 Akademik Yılı Açılış Töreni’nde bazı vakıf üniversiteleri hakkındaki görüşü bence önemlidir: “Vakıf üniversiteleri ama vakıf olmaktan çıkmış, tamamen ticari çalışıyorlar.”
Yazıları posta kutunda oku