Sanki seçim ortamındayız… Sanki yarın seçim sandığı önümüze konulacakmış gibi partilerde bir telaş, bir heyecan…
Birbirlerine sataşıyorlar, birbirlerine saldırıyorlar…
Bu ülke geçmişte çok siyasal parti, çok iktidar, çok lider gördü. Zaman zaman televizyonlarda karşı karşıya geldiler. Tartıştılar.
Çok sert eleştiriler oldu. Ama asla kırıcı olmadılar. Kırıcılık, sataşma geleneği AKP ile birlikte ortaya çıktı…
Geçmişte politikacılar, kişisel konular ve sorunlardan çok ülke sorunlarını masaya yatırırlardı. Bugünkü liderlerin, bir araya gelip, olayları tartıştıklarını, irdelediklerini de zaten hiç görmedik.
Özellikle AKP ve MHP yöneticileri, muhalif partililer ile tartışmaktan, konuşmaktan kaçınıyorlar.
Daha çok sen ben kavgası yapıyorlar… “O, şunu dedi”; “Bu, bunu dedi.” Sonra da karşılıklı atışmalar… Söz düellosu…
Ortada bir ideoloji, bir hedef, bir plan, bir program da yok.
Eğer bir kişi, partinin başına lider olarak seçilmişse, artık o kişi ne hata yaparsa yapsın, topluma ne kadar çok zarar verirse versin, yine de yanlışları görmezlikten geliniyor.
Söyledikleri kanun sayılıyor. Yani “Neylerse, güzel eyliyor… ”
AKP, bir zamanlar PKK’yı sınırda davulla zurnayla karşılamış, birlikte sahnede türküler söylemiş, sonra da ona düşman kesilip, ağzına geleni saymıştı.
Bu güne değin kimse, bu tuhaf politikanın hesabını ona sormadı…
Üstüne üstlük bir de bu tutarsız politikayı izleyen iktidarın liderine övgüler dizdiler, kutsal bir kişilik, dokunulmazlık kazandırdılar.
Çünkü o, partinin en yüksek makamında oturan bir başkandı… Kimse onu eleştiremezdi.
Ama son zamanlarda ekonomide, iç ve dış siyasette o kadar çok belirgin hatalar yaptılar ki pahalılık başını aldı, gitti. Toplumdan homurtular, öfkeler yükselmeye başladı.
Anketler, Cumhur İttifakının oy oranlarının hızla düştüğünü ortaya koyuyor.
Bu yüzden AKP’de ve MHP’de seçimi kaybetme, iktidardan düşme korkusu iyice belirginleşti, gün yüzüne çıktı. Korku bacayı sardı.
Tedirginlik yüzlerinde, gözlerinde, konuşmalarında görülüyor artık… Telaş içindeler.
İktidarda kalma mücadelesi veriyorlar şimdi…
Yüzde 1’lik, yüzde 2’lık partilerin önde gelen politikacılarını, eski tüfekleri ziyaret edip, onlardan yardım istiyorlar, medet umuyorlar…
Bu arada kendilerini eleştiren; aksak, eksik yanlarını ortaya döken muhaliflere tahammülsüzlük de zirveye çıktı, hoşgörü bitti. Çok kırıcı, incitici konuşmalar yapıyorlar…
Kaba kuvvet harekete geçti. Kafalar yarılıyor, gözler patlatılıyor; kollar, bacaklar kırılıyor, silahlar çekiliyor. Mafyalar ve mafya liderleri işbaşında, el üstünde…
Saldırganlar korunuyor, tutuklanmıyor. Toplumu yöneten yetkililer, iktidar sahipleri olaylar karşısında suskunluklarını sürdürüyorlar, konuşmamayı tercih ediyorlar.
Konuşanlar ise zorbaları suçlayacakları yerde, saldırıya uğrayanları, ağzı burnu dağıtılanları haksız buluyorlar. Ortalığı karıştırmak için olayları onların tertiplediklerini, planladıklarını, kendilerini dövdürdüklerini (!) ileri sürüyorlar.
Muhalefet kesimini tehditle, şantajla, baskıyla korkutarak sindirmeye, susturmaya çalışıyorlar.
Bazen daha da ileri gidiyorlar. Esnafın, köylünün, üreticinin, işsizin acıklı perişan halini gözler önüne serenleri “Vatan haini” ilan ediliyorlar.
En büyük taktikleri, planları ise Alevi’yi Sünni’ye, Sünni’yi Alevi’ye karşı kışkırtmak; Kürt’ü Türk’le, Türk’ü Kürt’le karşı karşıya getirmek, birbirine düşman etmek, birbiri ile çatıştırmak… Ayrıştırmak.
Onların birleşmesine, bütünleşmesine, ortak mücadelesine engel olmak…
Durum öyle gösteriyor ki iktidarı kaybetmemek için bunların göze alamayacağı hiçbir şey yok… İktidarda kalma mücadelesi tüm şiddetiyle devam ediyor…
Diledikleri, istedikleri gibi davranıyorlar. Hak – hukuk, Anayasa – babayasa tanımıyorlar. Pandemi var diye üç kişiyi bir araya getirmiyorlar. Sokağa çıkarmıyorlar. Ama kendileri eğlenceli, sazlı sözlü, yemekli geceler düzenliyorlar, binlerce kişiyle mitingler yapıyorlar.
Halkın tepesine keyif çayı atıyorlar. O mitinglerde, toplantılarda virüs, korona yok…(!)
65 yaş üstünü evlerde hücre mahkûmu yaptılar. Bu garibanlara her şey yasak. Başlarını kapıdan dışarı uzatamıyorlar. Çünkü onlar koronanın tek sebebi…!
Dükkânlar kapalı. Esnaf borç harç içinde, kırılıyor. Köylü bitmiş. Halka eziyet etmek iktidar için bir alışkanlık, bir gelenek haline geldi.
Milletimiz, daha fazla ezilmek, horlanmak istemiyorsa artık sesini yükseltmeli, hakkını aramalıdır. Çünkü bu devirde ağlamayana meme yok.
CHP, kesinlikle iç çekişmeleri, kavgaları, boş tartışmaları bırakmalı, düşmanını sevindirmemeli, güldürmemeli; tüm gücünü AKP ile mücadeleye yönlendirmelidir.
Belediyeler halka gerçekleri söylemelidir. ÖrneğinCHP’libüyük, küçük kent belediyeleri, bulundukları ilin ilan – duyuru tahtalarına, alt ve üst geçitlerine iktidarı eleştiren, onun yanlışlarını, kötülüklerini ortaya döken sloganlar yazmalıdır.
Milyonlarca insan başını çevirip baktığında bu sloganlarla karşılaşmalı, gerçekleri görmelidirler.
Bu saatten sonra artık muhalefet, sadece konuşmakla yetinmemeli, eylemlerle, çeşitli bilinçlendirme yöntemleri ile de bu zulüm iktidarına son vermek için elinden gelen çabayı ortaya koymalıdır…
Bir yanıt yazın