Biden’ın ilişkileri fabrika ayarlarına döndürmesi için bir yol

İstanbul merkezli EDAM düşünce kuruluşunun başkanı ve Carnegie Europe’da bir akademisyen olan Sinan Ülgen, Financial Times için kaleme aldığı yazıda bu konuya değinmiş özetle aşağıdakileri söylemiş.

Amerikan başkanları birkaç ay içinde dış politikalarının gidişatını belirlerler. Ancak Joe Biden Türkiye ile ilişkileri onarmak istiyorsa, bunu sadece ABD için değil, tüm transatlantik topluluk için yapmak zorunda.

Geçtiğimiz on yılda, Ankara’nın batıdaki geleneksel müttefikleri ile ilişkileri o kadar gergin ki, batılı milletler ailesinden ayrılması çok da olasılık dışı değil. Bu durum, Türkiye’nin yükselişinin hem kendi hükümeti hem de Batı tarafından kötü yönetilmesinin bir sonucudur.

Türkiye bu dönemde devlet gücü olarak büyük ölçüde kazanmıştır. 800 milyar dolara yaklaşan milli gelire sahip bir G20 ülkesidir. NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahiptir. Gelişen savunma sanayi, sınırlarının ötesine güç sağlamaktadır. Geniş diplomatik misyon ağı, Almanya’nın hemen üzerinde, dünyanın altıncı en büyüğüdür. Afganistan ve Somali gibi sıkıntılı ülkelerde de büyük programlarla, Suriyeli mültecileri hedef alan insani yardımları ile dünyada birinci sırada yer almaktadır.

Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu yükselişi söylemleri ve diplomasi ile ifade etmek yerine, devlet gücündeki artışı iç siyasi amaçlar için kullandı. Erdoğan bunu, Türkiye’nin barışçıl ilerlemesini kabul etmek istemeyenler tarafından kuşatılmış bir ülke olduğu iddiasıyla mücadeleci söylemlerle birleştirdi. İç hukukun üstünlüğünün erozyona uğraması, Türkiye’nin batı ile bağlarını daha da zorladı.

Türkiye’nin batılı ortaklarının Ankara’nın söyleminin sertleşmesine tepkisi ülkenin yabancılaşmasına katkıda bulundu. Türkiye’nin AB üyelik hedefinin durması ile Brüksel, Türk politika yapıcılığı üzerindeki tüm etkisini kaybetti. Washington, Suriye Kürt Demokratik Birliği Partisi (PYD) ile ortaklaşa IŞİD’e karşı savaşma kararıyla Türk devletiyle ilişkilerini tehlikeye attı.

Dolayısıyla bugün NATO müttefiki olmasına rağmen Türkiye ABD ve AB yaptırımları altındadır. Geçen Aralık ayında Trump yönetimi, Ankara’nın Rusya’dan S-400 füze savunma sistemini devralması nedeniyle, Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Mücadele Yasası’nı Türkiye’nin savunma tedarik kurumunu hedef almak için başvurdu. Aynı hafta AB, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye ek yaptırımlar uygulamaya başladı.

Bu şartlar altında, Biden yönetiminin Türkiye ile doğru dürüst bir sıfırlamaya ulaşmasının tek yolu, Erdoğan ile büyük bir pazarlık yapmaktır. Aksi durum Türkiye’nin batı yöneliminde kalıcı bir çatışma ve Moskova ile stratejik bir yeniden hizalanma riskini taşımaktadır.

İstanbul merkezli EDAM düşünce kuruluşunun başkanı ve Carnegie Europe'da bir akademisyen olan Sinan Ülgen, Financial Times için kaleme aldığı yazıda bu konuya değinmiş özetle aşağıdakileri söylemiş. - joe biden erdogan tayyip emine

Neyse ki, Bay Biden’in dış politika gündeminin Ankara’nın çıkarlarıyla pek çok örtüşmesi var. Türkiye ile olası bir sıfırlama, NATO’nun güçlendirilmesine yardımcı olacaktır. İran’la yeniden ilişki kurmak, Ankara ile yeni işbirliği yolları yaratacaktır. Rus askeri varlıklarının daha fazla zarar görmesini önlemek için Libya’yı istikrara kavuşturmak ortak bir hedeftir.

Ankara ile Washington arasında büyük bir pazarlığın önünde pek çok engel var. Herhangi bir yol haritası en azından şu özelliklere sahip olacaktır: ABD’nin Suriye PYD’sine verdiği desteğin yeniden değerlendirilmesi; S-400 füze sistemini çalıştırma koşulları konusunda anlaşma; ABD yaptırımlarının birlikte kaldırılması; ve Türkiye’nin ABD F-35 uçak programına dönüşü. Ayrıca, İran’la gelecekteki müzakerelerde Türkiye için bir rol, AB-Türkiye ilişkilerinin iyileştirilmesi için aktif Amerikan desteği ve Türk liderliğinin içeride Batı karşıtlığını ve kuşkuculuğunu körüklemeyi bırakma konusunda kesin bir taahhüdü olması gerekecektir.

Bu liste aşırı iddialı görünebilir. Ancak ABD ve Türk cumhurbaşkanlarının karşı karşıya olduğu sorumluluğun ölçeğine kıyasla sönük kalıyor. Söz konusu olan, Türkiye’nin daha geniş dünyadaki yeri ve bölgesel düzenin geleceği.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir