Bize Atatürk’ü öğretmemişlerdi… 30’undan sonra aydınlandık… Dünyadaki tüm devrimcilerin feyz aldığı kisinin Atatürk olduğunu öğrendiğimizde, devrimci ve kominist olmaktan vazgeçip, Atatürkçü ve milliyetçi olduk. Hayatımı ikiye ayırırım; devrimci olduğumu sandığım yıllar ve devrimci olduğum yıllar diye. Kendimi Kuranı okuyup Müslüman olmuş Yusuf İslam gibi hissettim çoğu zaman. Komünistler faşist dedi bana, milliyetçiler kominist… Hiç bir yere ait olamadık… Evet, o Che Guvera’nın okuduğu kitap Nutuk’tu… Bize bunu öğretmediler. Bizi köklerimizden koparıp başka ideallere savurdular, bilerek… Biz 80 çocuklarıyız. Kenan Evren denilen ……. sayesinde Atatürk’ün ideallerinden uzak, kişiliksiz, korkak, silik insanlar haline getirdiler. Çoğu zaman müzikle başkaldırırdım onlara. Çok dayak yedim, niye yediğimi bilmeden. Gerçek vatan hainleri bizim gibi idealist çocukları vatan haini diye dövdü. Fetonun askerleri diyorum ben onlara… Okul birincisiydim, Fetonun rektörü beni okuldan attı . Nedenini hiç öğrenemedim. Babam sahip çıktı, “benim kızım yalan söylemez” diye. Kazandı davayı, döndüm… Bu sefer de on yıl akademik kariyer yaptım. Benim kağıtlarımdan kopya çekenler, yalakalar hoca oldu o üniversiteye. Biz çok bedel ödedik bu topraklarda… İstiyorum ki çocuklarımız bedel ödemeden bu topraklarda yaşasın. “Atatürk’ü bir şekilde anlatmanın öğretmenin yolunu bulmalıyız” dedim kendi kendime ve bütün hayatımı buna adadım. O sürüldüğüm gecekondularda, köylerde, okullarda binlerce Atatürkçü çocuk yetiştirdim, yılmadan yorulmadan… Şimdi halâ bu topraklarda Atatürk’ü çocuklarımıza anlatmamanın acısını yaşarım. Çin’de Atatürk’ün hayatı zorunlu ders… Bizim halâ, İsmet İnönü zamanında yasaklanan, Atatürk’ün yazdırdığı tarih kitaplarını çocuklarımıza okutamamak gibi, Nutuk’u ders olarak öğretememek gibi eksiklerimiz var… Ve bir çok şeyi şu eğitim sistemi denilen lanet sisteme dahil ettirememenin acısını yasiyorum. Peygamberin hayatı zorunlu ders, iyi mi? Atatürk’ün hayatını bilen yok. Milliyetsiz, vicdansız, ahlâksız bir din olgusu öğretiliyor… Bu sisteme karşı yıllarca savaş verdim, vereceğim de… en önemli savaşımız çocuklarımıza Atatürk’ü öğretmek olmalı… Ayca Ayildiz Yıldız
Vedat sent Today at 4:44 PM
“Türk’ün Türk’e düşmanlığı! Adı, Russell Crowe… 7 Nisan 1964 Wellington, Yeni Zelanda doğumlu. “Gladyatör” filmiyle Oscar aldı. Altın Küre ve Bafta ödüllerini de kazandı. Tanıyorsunuz; dünyaca tanınmış bir aktör… İlk yönetmenlik denemesinde bizden bir hikaye anlattı: Son Umut… Filminde; aynı zamanda başrol oynadı; Çanakkale Savaşı’nda kaybolan üç oğlunu aramak için Anadolu‘ya gelen Yeni Zelandalı çiftçi bir babanın hikayesini konu etti. Filme gittim. Şaşırdım… Russell Crowe gibi bir dünya yıldızı, ülkesinin hikayesini anlatırken bizim Kurtuluş Savaşı’mızla ilgili şu tespitlerde bulunuyordu: – İngilizler işgalcidir. – Yunanlılar katliamcıdır. – Mustafa Kemal Türkiye’nin geleceğidir. Kuvayı Milliye’ye katılmak için Ankara’ya giden Binbaşı Hasan’ın (Yılmaz Erdoğan) gözlerindeki ateş ile sözlerindeki umut yanaklarımı ıslattı. Belki ben görmemişimdir, bilemiyorum; ilk kez bir yabancı filmde bizim insanlarımız iyi-güzel-haklı gösteriliyordu. Bir haftadır film üzerine düşünüyorum. İstedim ki filmle ilgili bir değerlendirme yazısı okuyayım. Yok. Bulamadım. Filmden önce neler neler yazılmıştı; tabii çoğu magazin olan. Film vizyona girdi; medyadan ses kesildi. Anladım; Russell Crowe büyük hata yapmıştı; Türkleri aşağılasa idi, medyada ne çok haber olurdu. Hayır, dış basını değil bizim medyadan bahsediyorum. Hiç yazılmadı değil; “Son Umut”un gişesinin kötü olduğu, Avustralya’da bile seyredilmediği gibi yalan haberler yaptılar! Fatih Akın’ın, Türkleri “Ermeni soykırımcısı” olarak gösterdiği “Kesik” filmiyle ilgili yazıları bizim medyada (ki kimi gazetelerde manşet bile oldu) okudukça şunu sordum; “Türkler, neden Türklere bu derece düşman!” İşte İlyas Salman’ın büyük başarısı… 87. Oscar Ödülleri’nde, “En İyi Yabancı Film” dalında yarışacak 9 film arasına giren “Mısır Adası” filminin başrol oyuncusu. Bu başarısı nedeniyle İlyas Salman’ı kaç gazetede ve TV’de gördünüz? Göremezsiniz… Çünkü; o bu ülkenin sanatçısı olmakta, düşüncelerini açıklamakta inat eden, bu topraklara bağlı bir devrimci. Türkleri aşağılamıyor itibarıyla, medyada yeri yoktur!.. * “Bir ulusun, ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve reflekslerini nasıl yok edersiniz? Bunun denenmiş, sınanmış bir yöntemi vardır: O ulusun tarihsel varlığını sorgulamaya açarsınız! Yani o ulusun tarihini yeniden tartışırsınız. Mesela, Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mı görüyorlar? Onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarını göstermek gerekir! Ya da Türkler Atatürk’ü çok mu yüceltiyorlar? Onlara Atatürk‘ün ne kadar sıradan birisi olduğunu göstermeye çalışırlar. Farkındaysanız son on yıldır böylesi bir dönemden geçiyoruz… İşte psikolojik harp budur arkadaşlar…” Evet… Bu sözlerin yazarı(Prof. Dr. Kerem Doksat…) sosyal medyada en çok saldırıya uğrayan bilim adamıdır! Sonuçta: Gazetelerini okuyorsunuz… TV’lerini seyrediyorsunuz… Ve sonra yakınıyorsunuz! “Son Umut” filmindeki Binbaşı Hasan’ın… Sorbonne Üniversitesi öğrencisi Hasan Tahsin’in mücadele ruhunu taşımıyorsanız daha çok ağlarsınız!” SONER YALÇIN
Bir yanıt yazın