Rafet ULUTÜRK
Tarih: 28 Ocak 2021
Dün olduğu gibi bu gün de geriye bakmadan bugünü anlatamayız. Seçim gününü ilan eden Cumhurbaşkanı Rumen Radev, memleketimize “bataklık” dedi de, ne derinliğini ne de boyunu açıklamadı. Arkamıza baktım, eğer bu durum ne zamandır mali batak olarak yatıyorsa, 1960’da Bulgaristan altın rezervinin Moskova’ya taşındığı tarihte başlamıştır diye düşündüm. O zaman Bulgaristan bağımsız ve egemen devlet olarak nefes almasına son vermek için varımız yoğumuz olan devletin altın yedeği vagonlara yüklenip tren vagonlarına doldurarak Moskova’ya taşınmıştır.
1963’te Todor Jivkov Moskova’ya gidip Sovyet parti ve devlet yöneticisi Kruşçev’i öptükten sonra, “biz bu işi yalnız başımıza yürütemeyeceğiz, 16. Cumhuriyet olarak Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri ailesine katılalım” demişti. Kruşçev bir federatif birim olarak mı, yoksa bir konfederasyon üyesi olarak mı sorusundan sonra, çekilmiş ve yoldaşlarına “bizim soframıza oturmak istiyorlar” demişti.
67 yıl sonra bu perde yine açıldı. Bulgaristan’ın İkinci Dünya Savaşından sonra Yunanistan ve Yugoslavya’ya olan savaş tazminatlarını ödeyemeyecek durumda olduğu için, Sovyet Rusya’sına katılmak ve Yunanistan’a ve Sırplara olan tazminatı Moskova’ya yükleyip ödetmek istiyordu. Sonra bu borçlar kuzu ve dana eti, beyaz ve kaşar peynir şeklinde TIR kamyonlarla Selanik ve Yunanistan’a yıllarca taşındı. Yunanlar da Akdenizde devriye geçen ABD 6. Filosona sattılar ve olay kapandı. Yanı borcu ödeyen hayvanlara bakan Bulgaristan Türkleri oldu.
1977 – 79 Bulgaristan ikinci mali bunalıma (bataklığa) düştü ve Batı ülkelerinden 6 milyar Amerikan Doları dış borç aldı. Bunun sebebi Müslüman Pomaklara yapılan barbar saldırılardan sonra dünyanın Sofya’ya yüz ve Müslüman Türklerin de işten el çekmesiydi. Bulgaristan bu borcu ödeyebilecek durumda değildi. Türk gençleri “İnşaat eri” olarak, Üniversite ve yüksekokullara yazılmak isteyen gençleri her yıl aylarca bedava tarımda ve inşaatlarda çalıştırma yolunu seçti. Ama ödeyemedi. Battıkça battı.
1987-88 yıllarında olağanüstü derinleşen mali bunalımdan çıkış bulunamıyor, kimse yeni borç vermiyor, Türkler ve tüm Müslümanlar işten el çekmişti ve 1989 Mayısında Bulgaristan Türk Milli azınlığı ani Bulgaristan’ın dış borcu 11 milyar Amerikan Doları, iç borç da 20 milyar levayı bulmuştu.
Geçiş Dönemi olarak adlandırılan son 30 yılda ülkenin yenilenmesini engelleyen figürler arasında 3 kişinin adı özellikle geçiyor.
1991 başbakanı Andrey Lukanov, 1997 – 2001 Başbakanı İvan Kostov ve Bulgaristan Türklerini kendi menfaatleri için kullanan muhbir-Ahmet Doğan’ın adı geçiyor. Oysa 1996’da BKP’nin devamı olan Bulgaristan Sosyalist Partisinin kendi başına iktidar olduğu Jan Videnov döneminde bir Amerikan Doları 3 bin leva olmuştu.
Bütün bu bunalım aşamalarına rağmen, son 70 yılda Bulgaristan durumunun bu kadar derin bir aşama geçirdiğini düşünemiyorum. Şimdiki bunalım şartlarında, 2020 yılı Ekim ayı itibarıyla Bulgaristan’ın dış borcu 37 326 000 000 (otuz yedi milyar üç yüz yirmi altı milyon) Avro olmuştur. Korona virüs koşullarında 2020 yılında Brüksel’de Avrupa Konseyinde imzalanan uzun vadeli borçlanma anlaşmalarına göre, bu borca 39 milyar Avro daha eklenecek ve borç katlanacaktır.
Kısacası, Bulgaristan’da 4 Nisan 2021 olağan genel meclis seçimleri ekonomik olarak bu koşullarda ve 26 Ocak 2021’de alınan Bakanlar Kurulu kararlarına dayanarak, sıkıyönetim yasaklarına uygun bir şekilde değil de, Sağlık Bakanı Angelov’un emirlerine göre yapılacaktır. Bu yılın Nisan ayı sonuna kadar sağlıkçıların getirdiği kısıtlamalar devam edecektir. Mart’a kadar yasakların sürmesini protesto eden lokanta, kahve, pastane sahipleri, aşçılar, garsonlar ve müzisyenler korona virüs yardımlarının kendilerine ulaşmadığını ve iflas ettiklerini belirtiyorlar. Bunlar yasak eylemler tabii. Demek oluyor ki, seçim propagandası, toplantı ve miting yapılamayacak ve dakikası 17 bin levayı bulan televizyon ve sosyal medya propagandasıyla gerçekleşecektir.
2020 yılındaki protesto gösterilerini 4 Nisan 2021’de yapılacak genel seçimlere hazırlık olarak değerlendirdiğimizde, “Başbakan Borisov İstifa!” ve “Başsavcı Geşev!” istifa istek ve sloganlarının öne çıktığını ve meclis içi ve meclis dışı siyasi muhalefetin bugün de bu pankartlar altında toplandığını görüyoruz.
Son anketler Bulgar seçmenlerden % 71’nin Başbakan Boyko Borisov’u istemediğini ve % 82’sinin de Başsavcı İvan Geşev’in istifasını hukuk reformu yapılmasını, adalet yolunun açılmasını istiyor.
Gerekçeler, hükümet katlarında rüşvetin önü alınmaz şekilde yayılmasına, yalan ve dolandırıcılığı sosyal hayata hâkim olduğuna, eğitim çalışmalarının durduğuna, sağlık sektöründe çöküş yaşandığına, sosyal yardımların ve pandemi yardımlarının adreslerine ulaşmadığına, son 10 senede hiç bir reform başlatmayan GERB hükümetinin ülkeyi yıkıma, halkı da yok olmaya ittiğine işaret ediyor.
Dış politikada da durum aynıdır. Aşırı milliyetçi, faşist ve şoven güçlerin temsilcilerini iktidara çeken Başbakan Borisov, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ve Batı Balkanların Avrupa Birliğine üye alınması yolunu kapattı. Üstelik bunalımı maskelemek için Amerikan savaş uçakları satın almayı, Amerikan uçakları için hava alanlarını genişletmeyi, tank ve toplar için köprüleri güçlendirmeyi, yüksek süratle hareket edebilmeleri için çift yönlü ana yollar yapmayı seçti ve Birleşik Amerika’ya atom bombası sığınakları ve üs ve komuta merkezleri ve Karadeniz’de 2 askeri deniz hangarında üslenme olanakları sağladı. Bunun karşılığı, ABD himayesinde iktidarda kalmak amacıyla ABD askeri üslerinden kira almazken, Amerikan saldırı uçaklarını, atom bombası taşıyan uçaklarını yüksek fiyat üzerinden satın aldı. GERB partisi ve Boyko Borisov’un iktidarda kalma planı ülkemizi Rusya’nın stratejik saldırı hedefi haline getirdi. İşte gerçek budur ve budurum HÖH-DPS milletvekillerinin Amerikan “F-16” saldırı uçakları alınmasına, atom bombalarının ülkemizdeki silolara yerleştirilmesine oy vermesini de, körlük, siyasi kısa görüşlülük ve ülkemizi silahlanma yarışına alet etmekten başka bir şey olmadığına işaret ediyorum.
Burada GERB ve HÖH mafya oligarşisi arasında, ülkemiz için yok edici nitelikli bir kenetlenme görüyoruz.
İşte bu durumun 4 Nisan seçimlerine artık yansıma yoluna girmiştir. Parlamento hukuk komisyonunda seçim yasaklarının Sağlık bakanı tarafından saptanıp uygulanmasına GERB ile HÖH-DPS birlikte oy verdi. Seçim masraflarını Bakanlar Kurulu karşılayacak, fakat anti-korona virüs harcamalarına dâhil edilecektir. Hastanelerin karantina ve hastanelerin korona bölümlerinde seçim sandığı açılacak, virüslü hastaların evlerine seyyar seçim sandığı götürülecektir. HÖH partisinin önerisi üzerine salgın hastalıkları kurallarına uyularak sinema ve tiyatro salonlarında topraktı, gösteri ve projeksiyonlar yapılabilecektir.
Dış ülkelerdeki seçmenlerle ilgili gelişmelerse şöyledir.
Gurbetçi ya da soydaş seçmen Borisov iktidarını hep eleştirdi ve hiç sevemedi. İktidar da onları bu seçimde de sandıktan uzak tutmaya çalışıyor. Başarılı olacağa da benziyor. 2020’de yaz ayları gösterilerine katılanların daha fazlası dış ülkelerde okuyan ve yaz tatilinde memlekete gelmiş gençlerdi. Daha sonra okudukları ülkelere dönen bu gençler orada da gösteriler düzenlediler ve Bulgaristan Bunalımının özelliklerini dünyaya duyurdular. Şimdi iktidar onlardan öcünü alıyor. Sıkı anti-virüs önlemleri sürerken, onların bulundukları ülkelerde oy kullanabilmeleri olanaksızdır. Bu problemlerin aşılması içinse Bulgar hükümeti tek adım atmamıştır. Bulgar hükümeti dış ülkelerdeki oy potansiyelinin hareketlenmesinden korkuyor. Basın olaya “çözümü olmayan sorun” nitelemesi getirdi. Ülkede 600 000 (altı yüz bin) ölü canlı seçmen ve 3 000 000 (üç milyon) da dış ülkelerde oy kullanma hakkı kısıtlı seçmen bulunması, Bulgaristan seçimlerinin daha yapılmadan sahte ve geçersiz olduğuna kanıtlar sunuyor. Şimdi üstüne meclis kürsüsüne çıkıp seçim usullerini değiştirmeye “zaman yok” diyenler var ki posta ve elektronik olanaklarla oy kullanılması BULTÜRK ve daha birçok dernek ve parti tarafından 5 yıldan beri yüzlerce defa tekrarlanmış, ama dikkate alınmamıştır. Nedenlerinin başında vurgun duymazlık, haylazlık, halkı ve memleketin geleceğini düşünmemek, yenilikten korkmak ve sorun üslenmemek geliyor. Büyük neden ise, dış ülkelerdeki soydaşların oy kullanamaması iktidarın işine gelmektedir. Bu, vatandaşlarımızın anayasal haklarına saldırıdır. İnsan haklarını ellerinden alırken, 2020 yazındaki protestoculara ders vermektedir. Aynı zamanda Bulgaristan’daki seçmenin % 71’i de Borisov hükümetini istemiyor.
Bu işlerin köklerinin çok derin olduğuna ve öteden beri başında hep Başbakan Borisov’un bulunduğuna işaret edenler, onun yükselmesinde ilk basamağın, B. Borisov’un, Todor Jivkov’un torunu Bayan Jeni’ye gönül kaptırması olduğunu hatırlatıyorlar. Devlet kuşu omuzuna o zaman konmuşmuş.
Aynı zamanda, olayları ters yüz gösteren borazan da ötmeye başladı. Seçim konusunda Milli Seçim Komisyonu danışmanı olan Prof. Konstantinov, memleket dışındaki seçmen sayısının 3 milyon değil, 1 milyon olduğunu propaganda tezgâhına çekti. 4 Nisan’ın Katolik Dini Bayram ve yortuya rastladığından ve Batı ülkelerinde hayatın duracağından söz açan laterna, bu seçimde dışardan oy beklemeyin demeye başladı. Kısaca Bulgar parlamentosunda bulunan tüm partiler Bulgaristan dışında yaşayanların oylarından korktuklarını belli etmeye başladılar.
Konumuz devam edecek.
İkinci bölümde, halktan oy isteyen birkaç partinin yaptıkları işleri ve geleceği nasıl gördüklerini anlatmak istiyorum.
Okumadan, okutmadan dünyayı değiştiremezsiniz.
Bunun için bizi izleyin ve çevrenize bu yazılarımızı dağıtınız.
Sağlık kurallarına uyalım.
Okuyanlara teşekkürler.
Paylaşınız lütfen.
Yazıları posta kutunda oku