Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçimler sonrasında oyların çoğunluğunu alarak yeni dönemde ABD Başkanı olmaya hak kazanan Joe Biden yemin ederek göreve başlamıştır. Önceki akşam önemli haber kanallarından biri dışında bu konuyu değerlendiren TV kanalı olmadığını görünce biraz hayal kırıklığına uğradım. Sadece Kanal 24’te Belkis Kılıçkaya’nın programında Dr. Deniz Tansi ayrıntılı bir sunum yapmıştır.
Dün akşam TV kanallarını izledim. Hiçbir kanalda Biden ve yardımcısı Kamala Harris’in sözde Ermeni soykırımı konusundaki görüşlerine değinen olmamıştır. TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı bile katıldığı bir TV kanalında Biden’ın açıklamalarını görmezden gelmiştir. Bunu çok yadırgadım. Gazeteciler unutmuş olabilirler ama TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı’nın unutmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu sabah Murat Yetkin’i FOX TV’de dinledim ama o da bu konuya temas etmedi.
Türkiye’yi en az S – 400 kadar ilgilendiren bir konuda ilgililerden ses çıkmamasını hayretle karşılıyorum. Bu konu S-400 sorunundan çok daha önemlidir. 24 Nisan 2021’de eğer Biden söz verdiği gibi “goncide” kelimesini kullanırsa, bu Türkiye Cumhuriyeti ve 83 milyon Türk vatandaşını vebal altında bırakacak, yapılmayan bir soykırımı Türkiye’ye kabul ettirmek isteyen Ermeni lobisine çok büyük destek verilmiş olacaktır.
Biden’ın Başkan olması, sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını seçim sürecinde açıkladığı için önemlidir. Çünkü hem Joe Biden ve hem de yardımcısı Kamala Harris sözde Ermeni soykırımını tanıyacaklarını açıklamışlardır. Biden’ın bir şekilde görevi bırakması durumda ABD Başkanı olacak kişi olan Kamala D. Harris bu bakımdan önemlidir.
Eğer Biden söz verdiğini yaparsa, bu Türk Amerikan ilişkilerinde sıkıntı yaratacaktır. Bunun için Türkiye’nin şimdiden harekete geçmesi gerekir. Zaten çok geç kalınmıştır. “Intel: Biden cumhurbaşkanı olarak Ermeni soykırımı kararını destekleme sözü verdi.”
ABD’de iki senatör Bob Menendez ve Ted Cruz ABD Senatosu’na 1915 olaylarını soykırım olarak tanınması için önerge vermiş, Kamala Harris buna destek olmuştur. Bu, Ermeniler için sembolik bir zaferdir.
Joe Biden’ın seçimlerdeki rakibi olan Kamala Harris, ülkenin ilk siyahi Başkan Yardımcısı olmuştur. Harris bir siyahi olarak sözde Ermeni soykırımının tanınması için çalışan ilk siyasetçidir. Jamaikalı baba ve Hindistan kökenli annenin çocuğu olarak 1964’te Kaliforniya’da doğmuştur. Sözde Ermeni soykırımı konusundaki hassasiyetini şöyle açıklamıştır:
“Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915’ten 1923’e kadar gerçekleştirilen Ermeni soykırımı, yaklaşık 2 milyon Ermeni’nin zorla tehcir edilmesiyle sonuçlandı ve bunlardan 1,5 milyonu öldürüldü. Tekrarlamamak için geçmiş hakkında her zaman rahatsız edici gerçekleri söylemeliyiz. İnsanlığın en karanlık bölümlerinden biri olan Ermeni soykırımını tanıyarak, nefret etmek için hayatlarını listeleyenleri onurlandırıyoruz ve tehdit edildikleri her yerde insan haklarını savunma taahhüdümüzü yeniden teyit ediyoruz… İnsanlık tarihinin en karanlık zamanlarından biri olan Ermeni soykırımının uygun bir şekilde tanınması için Ermeni toplumunun yanında olacağım.” )
ABD’nin eski Başkan Yardımcısı, şimdiki Başkan Joe Biden’ın geçen Ocak ayında New York Times muhabirleri ile yapılan söyleşisinin basına yansıması, bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Söyleşinin Türkiye ile ilgili bölümünde bizleri rahatsız edici ifadeler yer almıştır. Türkiye’nin Rusya’dan silah sistemleri alması eleştirilmekte, Kürt konusu başta olmak üzere Türkiye’ye dayatılmak istenen politikalardan söz edilmekte, Doğu Akdeniz’de doğal gaz araştırmaları yapılmasına karşı çıkılmakta ve seçimler yoluyla iktidarın değiştirilmesi için muhalefetin destekleneceği açıklanmaktadır.
Biden’in açıklamaları kabul edilemez.
Bu tutum, ABD’nin başka ülkelerin içişlerine müdahale ettiği görüşünü haklı çıkarmakta, daha da önemlisi gelecek seçimlerde başarılı olacak partileri de şimdiden töhmet altında bırakmaktadır. Açıklama aşağıdadır.
“Evet. Onunla çok zaman geçirdim. O bir otokrat. Kendisi Türkiye’nin cumhurbaşkanı ve çok daha fazlası. Şimdi yapmamız gerektiğini düşündüğüm şey, ona karşı çok farklı bir yaklaşım benimsemek ve muhalefet liderliğini desteklediğimizi açıkça ortaya koymak. Sürece katılmak isteyen Kürt nüfusunu parlamentolarına entegre etmek için bir süredir çalışan bir yolumuzun olduğu bir konumda olduğumuzu açıkça ortaya koyuyoruz. Çünkü aslında ne düşündüğümüzü konuşmalıyız. Bazı silahları ona satmaya devam edip etmeyeceğimizin bir bedelini ödemek zorunda kalsak ta….” )
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ekim 2014’e Joe Biden’ın “Cumhurbaşkanı Erdoğan, ki eski bir dosttur, bana dedi ki, siz haklıydınız, çok fazla insanın (Suriye’ye) geçişine izin verdik, şimdi sınırı mühürlemeye çalışıyoruz” sözlerine ilişkin olarak “Böyle bir şey söylediyse Biden benim için tarih olur” demiştir.
Biden’ın açıklamalarından sonra Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç, “Trump’ın karşısındaki kimse onu seçerdim” diyerek Joe Biden’a destek olmuştur. Türkiye’de iktidarın Atlantik çizgisinde olduğu 2002-2012 dönemini öven, o sırada ABD ile iyi ilişkiler olduğunu anlatan Arınç’a göre seçimi Biden de kazansa ABD ile eskisi gibi ilişkiler kurulabilir.
Biden ile anılarını da anlatıp, “Sonra ben ABD’de Biden’le 1,5 saatlik bir görüşme yaptım. Biden, Obama’nın yanında yerini dolduran bir insandı. Evlat acısı görmüş, düşünebilen, duygusal, yeri geldiği zaman İrlanda’dan şiir örnekleri veren, Türkiye’yi sevdiğini söylemişti” demiştir. Arınç, “Biden’ı mı seçerdiniz?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Tamam, ben söylemedim, sen söyledin” diyerek şu eklemeyi yapmıştır: “Trump’ın karşısında kim aday olursa ondan yanayım diyebilirim. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Biden’ı doğrudan hedef almamasını çok iyi bir politika olarak görüyorum” )
Başkan Trump soykırım dememiştir ama Biden “soykırım” (genocide) diyeceğini seçim öncesi açıklamıştır. Seçmiş olduğu yardımcısı sözde Ermeni soykırımına destek veren biridir. Biden, 1915 olaylarının yıldönümünde yaptığı açıklamada “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanmış, “Ermeni soykırımını tanıyan kararı destekleme sözü veriyorum” demiştir. (If elected, I pledge to support a resolution recognizing the Armenian Genocide and will make universal human rights a top priority for my administration)
Biden’ın bu konudaki görüşü bellidir: “Çocuklarımızı soykırım hakkında aydınlatmaz, anmaz ve öğretmezsek, ‘bir daha asla’ kelimesi anlamını yitirir. Gerçekler gelecek nesiller için olduğu kadar açık olmalıdır. 1900’lü yılların başlarında Osmanlı İmparatorluğu tarafından tahminen 3 milyon Ermeni, Asur ve Yunanlı öldürüldü, ancak Türkiye Cumhuriyeti katliamı siyasi nedenlerle soykırım olarak nitelendirmek konusunda isteksiz davrandı. Başkan Trump yaptığı açıklamada, katliamı 20. yüzyılın en büyük kitlesel gaddarlıklarından biri olarak nitelendirdi ve eski Başkan Obama, kampanyasında tanıma sözü vermesine rağmen katliamı soykırım olarak ilan etmedi.” (An estimated 3 million Armenians, Assyrians and Greeks were killed by the Ottoman Empire in the early 1900s, though presidents have been reluctant to label the massacre a genocide for political reasons)
Biden, Haris ve sözde soykırıma destek veren senatörler yeterince aydınlatılmadığı için Ermeni propagandasının etkisi altında kalmaktadırlar. Bu senatörleri bilgilendirmezsek, Biden sözde soykırımı tanıyacak, arkası da çorap söküğü gibi gelecektir. Barack Obama, 2008’de Başkan seçilmeden önceki seçimlerde sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını söylemiştir ama göreve geldikten sonra soykırım ifadesini kullanmamıştır. Yazılı açıklamasında, “1915’te zulüm görenlerin anısını onurlandırdıklarını” belirten Obama, ABD’ye göç eden Ermenilerin ülkeye kattıkları değeri vurgulamış ve onlara teşekkür etmiştir.
Biden 24 Nisan 2021’de “soykırım” demeden önce harekete geçilmelidir. Karar açıklandıktan sonra “biz tanımıyoruz,” “karar yok hükmündedir” dersek kendimizi kandırmış oluruz. Bu, suya yazı yazmak anlamına gelir ki, bedeli çok ağır olur. Çünkü, arkasından tazminat ve toprak talebi gelecektir.
Bu konuda YÖK’e de görev düşmektedir. Sözde Ermeni soykırımı yalanlarına karşı gerçekleri dünya kamuoyuna anlatacak bir kurum oluşturulmalıdır. YÖK üniversitelerde “Ermeni Araştırmaları Enstitüleri” kurulmasını desteklemeli, onların uluslararası yayın yapmasını teşvik etmelidir. 4 Nisan 2019 tarihinde YÖK Başkanlığına yaptığım bu önerime maalesef olumlu bir cevap gelmemiştir.
YÖK, bu konuya önem vermediği için önerimi dikkate almadığını düşünüyorum. Her şehre bir üniversite açmakla iş bitmiyor. Alanında uzman ve nitelikli hocalardan oluşturulacak Enstitüler her yıl 3 yayın yapsa, dünya kamuoyunu aydınlatmak açısından çok yararlı olur. “Armenian Deportation Is Not A Genocide” başlıklı yazım bu konuda örnektir. Yazımdan 209 alıntı yapılmıştır.
Ermeni terörüne 40’tan fazla diplomatını şehit vermiş Dışişleri Bakanlığı’mızın öncülüğünde 24 Nisan 2021 tarihinden önce sivil toplum kuruluşlarının harekete geçirilmesinde fayda vardır. “Yalana Karşı Topyekun Mücadele” edilmemesi durumunda Türkiye’yi zorluklar beklemektedir. Bir mahkeme kararıyla ödeyeceğimiz tazminatlarla, Sevr (Sevres) Anlaşması esas alınarak talep edilecek topraklarla karşı karşıya kalabiliriz. ABD’nin de sözde soykırımı tanımasının ardından Türkiye’den tazminat talebi geleceği açıktır.
Çünkü, şimdiden Kilikya Katolikosu I. Aram, “29 Nisan 2020 tarihinde Ermeni soykırımı demek sadece kınama değil, tazminat talebi de demektir” demiştir. Kanada Ermenilerinin Horizon haftalık gazetesi genel yayın yönetmeni Vahakn Karakachian’a konuşan I. Aram, “ Geçtiğimiz yıllarda Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) Partisi Hay Dat (Ermeni Davası) komisyonlarının sürdürdükleri çalışmalar sayesinde onlarca devlet ile hükümet Ermeni soykırımını tanıdı. Bu tanıma, yoğun çalışmalar neticesi oldu. Dolayısıyla tazminat talep ettiğimizi de dile getirmemiz gerekir” açıklaması sanırım ilgililerin dikkatinden kaçmış olabilir. -https://akunq.net/tr/?p=57209)
Aşağıdaki haber Aydınlık Gazetesi’nde yer almıştır. “Ermeni örgütlerinin girişimleriyle dünya genelindeki bazı örgütler Sevr Antlaşması’nın uygulanması ve Ermenilere tazminat ödenmesi için çağrı bildirisi yayımladı. Bildiriye HDP Gençlik Meclisi de imza attı. Türk Milleti’ne yönelik en ağır anlaşma olan Sevr Anlaşması’nın uygulanması için kampanya başlatıldı… Gelen tepkiler üzerine açıklama yapan HDP Genel Merkezi, ‘Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine konu olan bildiri HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun bilgisi dışındadır. Partimizin Osmanlı Devleti’yle birlikte siyasi ve hukuki olarak ortadan kalkmış olan ‘Sevr Anlaşması’ hükümlerine dayalı herhangi bir politika yürütmesi söz konusu değildir’ dedi… Tepki çeken açıklamada, ‘Sevr Anlaşması, Ermeni Soykırımı nedeniyle adil bir tazminatın ödemesini sağlayan tek uluslararası hukuki belge niteliğindedir’ denildi.” )
Cumhuriyet Gazetesi’nde 28 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanan haber ise şöyledir: “Dünya genelindeki sosyalist partiler, Milli Mücadele zaferinin 98. yıldönümü kutlanırken “Türklere dayatılan en ağır antlaşma” olarak anılan, ülkenin bölünmesini öngören Sevr Antlaşması’nın uygulanması ve Ermenilere tazminat ödenmesi için çağrı bildirisi yayımladı.. Ermeni Devrimci Federasyonu Partisi Gençlik Ofisi, Türk topraklarını bölmeyi hedefleyen Sevr Antlaşması’nın imzalanmasının 100’üncü yıldönümü nedeniyle, bu anlaşmaya imza atan ülkelerin sosyalist gençlik kollarıyla birlikte ortak bir açıklamada bulundu.” )
Soykırım suçu terimini ilk kullanan Polonyalı Yahudi avukat Rafael Lemkin, 1948’den önce de soykırımlardan söz ettiği ve bunun 1915 yılını da kapsadığını belirtmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Lemkin “Jenosit konusuna nasıl geldiniz” sorusuna cevaben “Jenosit ile ilgilenmeye başladım, çünkü birçok kez gerçekleşti. Önce Ermenilerin başına geldi ardından da Hitler harekete geçti” dediği iddia edilmektedir ama Lemkin 24 Haziran 1900 doğumlu olup, 1915 yılında 15 yaşında idi. Bu, Ermenilerin uydurduğu bir yalandır.
İşin özü şudur. Sözde soykırım yalanını parlamentolarında kabul eden ülkeler ile Avrupa Birliği gibi kuruluşlar nezdinde etkin ve inandırıcı girişimlerde bulunulmalıdır. Bu konuda Türk bilim insanlarıyla birlikte Batılı yazarların Türkiye lehinde yazdıklarından seçilecek paragraflar birleştirilerek Ermeni muhiplerine Türkiye’nin görüşleri bir mektup ve bazı önemli belgeler ile birlikte gönderilmelidir. Bu kapsamda Türkiye lehinde görüş açıklayan Batılı yazarlardan özellikle Prof. Dr. Justin McCarthy ve Fransız yazar Yves Benard’dan alıntı yapılmalıdır.
Justin McCarthy: “Armenian nationalists and pressure groups are cowards. They are afraid of debate, afraid of discussion. These people don`t know the facts. They give insults instead. They don`t want people to know the truth. Dr. Justin McCarthy easily tells us about the research and easily shows that the Armenian Genocide is nothing more than a propaganda story that is rooted from the difference of religions between Armenians and Muslims. And that these people continue to talk about these events and label them as the “Armenian Genocide” in order to pressure Turkey to give Armenians reparations which they believe Turkey will because they do not know the history of the issue. Dr. Justin McCarthy mentions that the Ottoman statistics say that there were ~600,000 Armenians and 3 million Ottoman Muslims that died during World War I and soldiers are not considered in this statistic.” )
Yves Benard: Fransız yazar Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un aksine 27 Ekim 2017’de yayınlanan “Divergences turco-arméniennes ” başlıklı kitabında “Ermeni soykırımı yoktur” görüşünü savunmuştur. Benard, incelediği belgelerin sözde Ermeni soykırımı iddialarını çürüttüğünü şöyle açıklamaktadır: “Soykırım yoktur, iki taraf içinde katledilmişler vardır. Şuna ikna oldum ki aslında Türkler, Ermenilerden daha fazla katliam kurbanı olmuştur.”
Mektuba, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 Parti Konferansı’na Sunulan Rapor “The Armenian Revolutionary Federation (Dashnagtzoutiun) has Nothing to do Anymore” başlıklı kitabı da dahil edilmelidir. Kaçaznuni´nin 1923 yılında Bükreş’te Taşnaksutyun Genel Kurultayı’na sunduğu raporu, partinin geçmişiyle hesaplaşma ve özeleştiri niteliğindedir. Ermeni milliyetçi tezlerine karşı çıkılmakta, 1915 ve 1920 felaketlerinde Türkler kadar Taşnaksutyun yönetiminin de suçlu olduğu savunulmakta, Ermenilerin yaptığı Müslüman katliamlarına değinilmekte ve Taşnak partisinin kendini feshetmesi gerektiği açıklanmaktadır.
Rapor 1923 yılında Bükreş’te Taşnaksutyun Partisi tarafından sunulduktan sonra Ermenistan’ da yasaklanmıştır. Kitap Avrupa ve ABD’deki kütüphanelerden toplatılmıştır. Türkiye neden bu kitabı Avrupa ve ABD’deki kütüphanelere belli bir miktarda (10 ya da 20 adet) orijinal nüshasından çoğaltıp hediye olarak göndermiyor, anlamıyorum. Özellikle Başkan Biden’a, yardımcısı Kamila Harris’e, sözde Ermeni soykırımını destekleyen ABD Temsilciler Meclisi üyeleri ile senatörlere. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin tezlerini çürüten 128 sayfalık raporda şu çarpıcı ifadelere yer verilmiştir:
“Askeri operasyonlara katıldık, aklımız dumanlanmıştı, Türkler doğru yaptı, gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz, barış teklifini reddettik hataydı, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık, isyanımızın temelinde büyük Ermenistan vardı, hiçbir zaman devlet olamadık, Türkiye Ermenistan’ı diye bir şey yok, şimdi neyimiz var? Teröre yöneldik, geçmişin kalıntısı Taşnak partisi artık son bulmalıdır, Taşnak partisi barışa engeldir.”
Başkan Reagan’ın 1981’de “Ermeni soykırımı, Kamboçya soykırımı ve Yahudi soykırımından çıkarılan derslerin asla unutulmaması gerektiği” şeklinde yaptığı konuşmanın yazarı, Ermeni kökenli bir Amerikalıdır. Reagan’ın bu konuda tarafsız bir açıklama yapmadığı daha sonra anlaşılmıştır. (https://t24.com.tr/haber/soykirim-tasarisinin-tam-metni-ve-turk-tarih-kurumunun-cevabi,71800) Kaldı ki Başkan Reagan 1981 yılındaki konuşması dışında 1915 olaylarını soykırım olarak değerlendirmemiştir.
Reagan’ın hukuk danışmanlığı yapan Bruce Fein, Reagan’a bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve lobiler tarafından anlatılanların tarihi gerçeklerle bağdaşmadığını kanıtladıklarını açıklamıştır. (In the Snowden case, Bruce Fein finds the apex of a long Washington legal career,” Washington Post, 11 Ağustos 2013, https://www.washingtonpost.com/lifestyle/style/in-the-snowden-case-bruce-fein-finds-the-apex-of-a-long-washington-legal-career/2013/08/11/82ad187a-011b-11e3-9a3e-916de805f65d_story.html)
ABD Kongresi’ne sunulan taslaklar, ABD’li Ermenilerin kendi çıkarlarını, vatandaşı oldukları ülkenin çıkarları önüne koyduklarını göstermektedir. Ermeni lobisi “tek gündemli” (single issue) ve özel çıkarlarını önünde tutan (special interest) grupların ABD iç politikasındaki etkinlikleri sürdüğü sürece, ABD’nin gerçek çıkarlarının ikinci planda kalmaya devam edeceğini Türkiye’nin görmesi ve buna göre bir strateji benimsemesi gerekir. Tarihi gerçekleri çarpıtan Ermeni iddialarından hareketle Başkan Biden’ı kullanmak, Amerika’ya bir şey kazandırmaz. Aksine stratejik bir hataya yol açar. Bu süreç Biden dönemimde de devam ederse eğer, Türkiye-ABD ilişkilerine hem ciddi oranda zarar verecek hem de Türkiye’nin NATO müttefikine duyduğu güveni önemli ölçüde zayıflatacaktır.
Fein, Reagan’a bu konuda bir rapor hazırladıklarını ve lobiler tarafından anlatılan tarihin gerçekle bağdaşmadığını kanıtladıklarını iddia etmektedir Aşağıda “Yalanlar, Lanet Yalanlar ve Ermeni Ölümleri” ile ilgili 7 Mayıs 2009 tarihli (25 Mayıs 2011’de güncellendi) yazısı, sözde Ermeni soykırım yalanlarını savunanlara en güzel cevaptır.
“24 Nisan 2009 tarihinde Barack Obama’nın “Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde 1.5 milyon Ermeni [ölümünü] hatırlayarak” bir açıklama yapması hata idi.
Üç tür yalan vardır: Yalanlar, lanet olası yalanlar ve Ermeniler tarafından iddia edilen Birinci Dünya Savaşı’nda öldüğü iddia edilen Ermeniler ve sayısı.
Neredeyse bir asır sonra, iddia ettikleri ölümlerin sayısı 1,5-2 milyon arasında değişiyor. Ancak Ermenilerin veya onların sempatizanlarının en güncel güncel tahminleri 300.000-750.000 idi (Anadolu’daki 2.4 milyon Osmanlı Müslüman ölümüne kıyasla). Dahası, bu ölümlerden tek bir tanesi bile 1948 tarihli yetkili Soykırım Sözleşmesi’ndeki soykırım tanımına girmez. Sanığın, bir grubun tamamının veya önemli bir kısmının özellikle ırkları nedeniyle fiziksel olarak yok edilmesinden sorumlu olduğuna ilişkin kanıt gerektirir: Milliyet, din veya etnik köken.
Bir ölüm için siyasi veya askeri bir motivasyon, tanımın dışında kalır. Savaşın hemen ardından, olaylar ve anılar tazeyken, Ermeniler, ölümleri için yüksek kayıp rakamları veya soykırım motivasyonları uydurmak için herhangi bir teşvike sahip değildi. Hedefleri devletti. Ermeniler, Başkan Woodrow Wilson’ın On Dört Maddesi’ndeki kendi kaderini tayin kavramıyla cesaretlendirildi (ancak yeni bir ulus kurmayı umdukları Doğu Anadolu’da bir azınlık olduklarını unutarak) Ermeni liderler, Osmanlıları yenmek için askeri katkılarına ve bir Ermeni ulusunu ayakta tutacak nüfus rakamlarına dikkat çekmiştir.
Paris Barış Konferansı’nda (1919) Ermeni Delegasyonu Başkanı Boghus Nubar, Fransa Dışişleri Bakanı Stephen Pichon‘a şunları yazmıştır: ‘Ermeniler, Savaşın başlangıcından beri, de facto savaşan taraflar, sizin de kabul ettiğiniz gibi, müttefiklerin yanında tüm cephelerde savaştıkları için, İtilaf davasına sarsılmaz bağlılıkları uğruna ağır fedakarlıklara ve büyük acılara katlandılar.’ Boghus Nubar daha önce 29 Ekim 1918’de Dışişleri Bakanı’na Ermenilerin bağımsızlıklarını kazandıklarını yazmıştı: ‘Bunun için savaştık. Bunun için kanımızı döktük. Halkımız zaferi kazanan ordularda cesur bir rol oynadı. Ermeniler bağımsızlıklarını kazandılar.’
Ermeniler, Lozan Anlaşması sonrasında ve de 1921’de Sovyetler Birliği tarafından ilhak edildikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nden tanıma, tazminat ve sınır değişiklikleri şeklinde talepte bulundular. Durumlarını daha inandırıcı hale getirmek için Ermeniler ölü sayısını artırdı. Ayrıca, Türklere karşı savaşan taraf olarak silahsız çaresiz insanlar gibi yok olma hikayeleri uydurdular.
Ermeni bir din adamı olan Vahan Vardapet, savaş öncesi Osmanlı Ermeni nüfusunun 1,26 milyon olduğunu tahmin etmiştir. Barış Konferansı’nda Ermeni lideri Nubar, 280.000’inin İmparatorluk’ta kaldığını ve 700.000’inin başka yerlere göç ettiğini açıklamıştır. Bu Ermenilerin rakamlarının kabul edersek ölenlerin sayısı 280.000 olacaktır. Armenia-American Society’den George Montgomery, savaş öncesi Ermeni nüfusunun 1,4-1,6 milyon olduğunu ve zayiatın 500.000 veya daha az olduğunu açıklamıştır. Ermeni Van Cardashian, 1919’da Senato Dış İlişkiler Komitesi önünde ifadesinde ölü Ermeni sayısını 750.000 olarak belirtmiştir.
Devlet olma hayallerini kaybedildikten sonra Ermeniler, Hıristiyan bağnazlıklarını sömüren ve Osmanlı Müslümanlarını hor gören soykırım yalanlarına sarıldılar. Daha önceki başarılı Osmanlı karşıtı propagandayı hatırladılar. ABD’nin savaş sırasında Osmanlı İmparatorluğu Büyükelçisi Henry Morganthau, açıkça ırkçıydı ve kendini propagandaya adamıştı. 26 Kasım 1917’de Morgenthau, Başkan Wilson’a yazdığı mektupta “hükümetin savaş politikası için bir zafer kazanmak” için Türkleri ve Almanları aşağılayan bir kitap yazmayı planladığını itiraf etmiştir.
Morgenthau, ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Hikayesi’ adlı biyografisinde, Türklere karşı ırkçı nefretini ve Ermenilere karşı kayıtsız şartsız hayranlığını (Türklerden entelektüel ve ahlaki açıdan çok üstünler) açıklamıştır. Britanya Başbakanı Gladstone 1876’da katledilen 60.000 Bulgar Hıristiyan’ın olduğunu iddia etmiştir ama daha sonra İngiliz Büyükelçisi tarafından açıklanan rakam, Hıristiyanlar tarafından öldürülen Türkler de dahil olmak üzere 3,500 idi.
Ermeniler, güvenilirlik sınırlarını test etmek için başlangıçta ölüm sayısını 280.000-750.000’den 800.000’e çıkarmıştır. Kampanyalardan kolayca etkilenen bilgisiz politikacıların da desteği ile Ermeniler, rakamı 1.5 milyona, ardından da Ermeni tarihçi Kevork Aslan tarafından 1.8 milyona çıkardılar. Son on yılda Ermeni tehciri 1.5 milyona yerleşmiş gibi görünüyor. Bu da günümüz tahminlerini yüzde 200 ila 500 oranında aşıyor.
Şişirilmiş ölüm rakamları savunucuları, Ermenilerin hata yaptıklarına ilişkin açıklamada bulunmuyorlar. Anadolu’da 2,4 milyon ölüm; etnik temizlik, açlık, yetersiz beslenme, tedavi edilmeyen salgın hastalıklar ve yıpranmış ve çökmekte olan bir İmparatorluk döneminde yaşanan travmatik bir durumdur. Türkiye; Birinci Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin sayısını belirlemek için tarafsız ve bağımsız uzmanlardan oluşan uluslararası bir komisyonun belirlemesini önermiştir. Ermeniler kendi rakamlarına şüpheyle yaklaştıkları için bunu kabul etmemişlerdir.”
Bruce Fein, çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Ermeni terörü, Los Angeles’ta üç, Boston’da bir fahri başkonsolos olmak üzere 70’in üzerinde Türk diplomatın ölümünden sorumludur. Bu terör, fanatikler tarafından ABD anakarasına ve Avrupa’ya da ihraç edilmiştir.” (Armenian terror was exported to the U.S. mainland and Europe by fanatics who murdered over 70 Turkish diplomats, three of them in Los Angeles and one honorary consul general in Boston) Armenian crime amnesia? By Bruce Fein The Washington Times, Oct 16, 2007, ;
Çok ilginç bir gelişme de şudur: Kamala Harris’in boşalttığı koltuğa Alex Padilla oturmuştur. Kendisi, Harris kadar olmasa bile sözde Ermeni soykırımına sıcak bakan biridir. Nitekim Ermeni ANCA kuruluşu kendisini tebrik etmiştir. Sağdaki fotoğraf bunun ispatıdır. Aşağıdaki belgeyi onaylayan kişi Alex Padilla’dır. Washington Büyükelçiliğine yeni atanan eski Eskişehir Milletvekili Doç. Dr. Murat Mercan’ı zor günler beklemektedir. Hasan Murat Mercan, 22. dönemde Eskişehir Milletvekili olmuş, 23. dönemde TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı’nı üstlenmiş, 17 Kasım 2017’de Tokyo Büyükelçiliği’ne atanmıştır. Babası Dr. Nafiz Mercan ile kendisini yakinen tanıdığım sayın Mercan ilk sınavını 24 Nisan 2021’de verecektir.
Bu konuda ABD’deki Türk Amerikan Dernekleri Federasyonunu (TADF) , TCA, Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA), Türk-Amerikan Toplum Merkezi (TACC), Türk Amerikan Birliği (TAA), TACCI (Türk-Amerikan Sanayi ve Ticaret Odası) kendisine desteklerini esirgemeyecekledir. ABD’nin resmen sözde Ermeni soykırımını tanıması çok önemlidir. Gelecek nesillerin yapılmayan bir soykırım suçu ile üstelik bir müttefik ülke tarafından suçlanması kabul edilemez.
.
Bir yanıt yazın