Atatürk’ün Tam Bağımsızlık (Milli Bağımsızlık) İlkesi

Tam bağımsızlık, Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün en önemli esaslarından biridir. Zira Milli mücadele adını verdiğimiz büyük savaşım her şeyden önce bu ilkenin gerçekleşmesi için yapılmış ve başarıya ulaşılmıştır. Çünkü esas olan, bağımsızlığına kastedilen Türk milletinin varlığını sürdürüp sürdürememe sorunudur. Bu nedenle milli mücadelenin parolası “ya istiklal ya ölüm” olmuştur. Atatürk’ün ve Kurtuluş Savaşının amacı, sadece düşmanı Türk topraklarından atmak değil tam bağımsızlığı sağlamaktı. Atatürk’te ve onun oluşturduğu düşünce sisteminde devletin bağımsızlığı, her yönden tam bağımsız olmayı öngörmektedir. Nitekim Atatürk bir sözünde;

“…Tam bağımsızlık, bizim bu gün üzerimize aldığımız vazifenin asıl ruhudur… Biz, yaşamak isteyen, onur ve şerefi ile yaşamak isteyen bir milletiz… Bilgin, cahil istinasız bütün millet, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bu gün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve kanını sonuna kadar akıtmaya karar vermiştir. O nokta, tam bağımsızlığımızın sağlanması ve devam ettirilmesidir. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımdan herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manası ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir..”

İfadeleriyle tam bağımsızlığı açıklamış ve bunun hangi koşulların sağlanması ile gerçekleştirilebileceğini belirtmiştir. Özellikle Cumhuriyetin ilk on yılında sosyal, ekonomi, adli ve kültürel alanlarda yapılan düzenlemelere bakılırsa, Atatürk’ün düşüncelerini uygulama alanına soktuğu ve bu alanlarda bağımsızlığı sağlamaya çalıştığı ve bunu da başardığı görülecektir.

– Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışı, milletin varlığı ve hukuku için bütün kuvveti ile bizzat kendisinin meşgul olmasını öngörür ki, “ Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün maddi ve fikri kuvvetleriyle ilgili olmazsa, bir millet kendi varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz” sözleriyle ifadesini bulan bu yaklaşım, Atatürk’ün milli egemenlik anlayışıyla da yakından ilgilidir.

– Tam bağımsızlık, devletin gelişmesini sağlayan önlemlerle birlikte, gelişmeyi olumsuz yönde etkileyen veya engelleyen faktörlerin ortadan kaldırılması, iş ve eylemlerin serbest olarak yapılabilmesi için gereklidir. Nitekim Mustafa Kemal, büyük zaferin ikinci yıldönümünde, ekonomik alanda zaferler elde etmedikçe, bağımsızlığımızı koruyamayacağımızı, ana, davanın ekonomik alandaki başarı ve bağımsızlıkta düğümlendiğini şöyle belirtmektedir: “Ulusumuz, burada kazanıp katladığımız zaferden daha önemli bir ödev peşindedir. O ödevin yerine gelmesi, o zaferinde kazanılması ulusumuzun ekonomi alanındaki başarılarıyla sağlanmış olacaktı… Hiçbir uygar devlet yoktur ki, ordusundan ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş ve düzeltmiş olmasın. Yurdun ve bağımsızlığın korunması için, varlığı baş koşul olan bütün gereçler ve araçlar ekonomi alanındaki gelişmeler ve olanaklar aracılığı ile oluşur, olgunlaşır…” bu düşünceler aynı zamanda ve haklı olarak tam bağımsızlığın gerçekleşmesini; ekonomik bağımsızlığa ve ekonomik güce bağlamaktadır.

– Milli sınırlarımız içerisinde, milli egemenliğe dayalı, bağımsız bir devlet olarak varlığımızı sürdürmek, bu temel prensipler uğrunda her türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır olmak Atatürkçülüğün özünü ve amacını oluşturmaktadır. Atatürk önderliğinde verilen tam bağımsızlık mücadelesinin emperyalizm kıskacında bulunan diğer toplumlara da örnek olma gibi bir hayli iddialı bir yönü de vardır. Atatürk, daha 7 Temmuz 1922 de bu konuda şöyle der: Türkiye’nin bu günkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, belki daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye büyük ve önemli bir çaba harcıyor. Çünkü savunduğu dava bütün mazlum milletlerin, bütün doğunun davasıdır. Ve bunu sona erdirinceye kadar Türkiye, kendisi ile birlikte olan doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir. Türkiye şimdiye kadar mevcut tarih kitaplarının gereklerini değil, tarihin hakiki gereklerini takip edecektir”

– Bir başka konuşmasında da Atatürk, “Bu gün günün ağardığını nasıl görüyorsam uzaktan bütün mazlum milletlerinde uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetlerine kavuşacak olan, çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki, terakkiye ve refaha yönelmiş olacaktır. Bu milletler, bütün güçlüklere ve engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeden yeni bir ahenk ve işbirliği çağı egemen olacaktır.” Diyerek, mazlum milletler olarak tanımladığı, emperyalist politikalardan muzdarip ülkelere seslenip onların tam bağımsızlık hareketlerinin başarılı olacağı inancını açıklamıştır.

Kaynak: Atatürk İlkeleri II ve Bütünleyici İlkeler, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları

Tam bağımsızlık, Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün en önemli esaslarından biridir. Zira Milli mücadele adını verdiğimiz büyük savaşım her şeyden önce bu ilkenin gerçekleşmesi için yapılmış ve başarıya ulaşılmıştır. Çünkü esas olan, bağımsızlığına kastedilen Türk milletinin varlığını sürdürüp sürdürememe sorunudur. Bu nedenle milli mücadelenin parolası “ya istiklal ya ölüm” olmuştur. Atatürk’ün ve Kurtuluş Savaşının amacı, sadece düşmanı Türk topraklarından atmak değil tam bağımsızlığı sağlamaktı. Atatürk’te ve onun oluşturduğu düşünce sisteminde devletin bağımsızlığı, her yönden tam bağımsız olmayı öngörmektedir. Nitekim Atatürk bir sözünde; - tam bagimsizlik

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir