Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kütahya, Afyonkarahisar, Batman ve Siirt Olağan Kongreleri’ne video ile bağlanarak açıklamalarda bulunmuş, Batı’ya ılımlı mesajlar vermiştir. “Avrupa Birliği’nden bize verdiği sözleri tutmasını, ayrımcılık yapmamasını, en azından ülkemize yönelik aleni düşmanlıklara alet olmamasını bekliyoruz. Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.“
Bu olumlu bir gelişmedir. 1982 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nda Dışişleri Bakanlığı dışında o zamanki ismiyle Avrupa Ekonomik Topluluğu olan “DPT AET Dairesini” rahmetli Turgut Özal’ın direktifi ile kuran bir öğretim üyesi olarak sayın Cumhurbaşkanının bu açıklamasını memnuniyetle karşıladım. Çünkü, Avrupa Birliği dünya nüfusunun yüzde 6’sını oluşturmasına rağmen dünyanın en büyük ekonomileri ve ticaret aktörleri arasındadır. Ayrıca büyük ve çeşitlendirilmiş pazar ve altyapısı, üye ülkelerde ortak uygulanan teknik standartlar ve sağlık/bitki sağlığı önlemleri ve gelecekte de sahip olacağı ticaret potansiyeli ile AB, Türkiye açısından önemli bir pazardır.
AB, 453 milyonluk tüketici kapasitesi ve 34.8 bin dolarlık kişi başı geliri ile dünyanın en büyük ekonomileri arasındadır. 15,6 trilyon dolarlık GSYH’sı ile ABD’nin 21,4 trilyon dolarlık GSYH’den sonra, Çin’in 14,3 trilyon dolarlık GSYH’dan önce gelmektedir. AB, dünya mal ihracatından yüzde 15,2, dünya ithalatından ise yüzde 14,7 oranında pay alarak dünya ihracat ve ithalatında ikinci sıradadır. Hizmet ticaretinde de 209 milyar dolar ticaret fazlasıyla AB, dünyanın en büyük ihracat ve ithalatçısı konumundadır.
1 Ocak 1996 tarihinde Gümrük Birliği’nin yürürlüğe girmesiyle AB ile ticaret hacmimiz 2019 yılında 162 milyar dolara ulaşmıştır. Böylece Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı durumuna gelmiştir. AB ülkelerinin kendi aralarında yaptığı ticaret hariç tutulduğunda Türkiye, geçen yıl 88 milyar dolar ile ihracatımızdan aldığı yüzde 49 oranında pay ile ilk sıradadır. Türkiye 223 milyar dolarlık toplam mal ithalatının 81 milyar dolarlık kısmını (%36,3) AB’den gerçekleştirmiştir. 2019 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı %119,6 seviyesindedir. Günümüzde sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan Gümrük Birliğinin önümüzdeki dönemde kapsamı genişletilerek ve derinleştirilerek güncellenmesi söz konusudur.
Fakat madalyonun diğer tarafını da hatırlamakta yarar vardır. Çünkü hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Putin, Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na Türkiye’nin ilgisini 2005 yılı başında Kazakistan’a yaptığı ziyarette açıklamıştır. Başbakanı Erdoğan, 6 Aralık 2004 tarihinde Putin’in Türkiye ziyaretinden sonra 9-11 Ocak 2005 tarihlerinde Moskova’ya gitmiştir. Putin, Başbakan Erdoğan ile görüştükten kısa bir süre sonra Kazakistan’a gitmiş ve Türkiye ile ilgili sürpriz bir açıklama yaparak Ankara’nın Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na üye olmak istediğini Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e açıklamıştır: “Dün Türkiye Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan’ı Moskova’da misafir etme, onunla detaylı görüşme imkanım oldu. Temaslarımız sırasında Erdoğan’dan, ülkesinin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne büyük ilgi duymaya başladığını memnuniyetle öğrendim. Türkiye’nin dile getirdiği bu ilgi bence önemli bir pozitif sinyal olarak algılanmalı.”
Nazarbayev, Putin’in bu sözleri üzerine Türkiye’yi her zaman aralarında görmekten mutluluk duyacaklarını belirtmiştir. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül 3 Şubat 2005 tarihinde Çin’e yaptığı ziyaret sırasında Şanghay İşbirliği Kuruluşu’na üye olma isteğini Çin Başbakanı Ven Ciabao ve Dışişleri Bakanı Li Caoşing’e iletmiştir. Gül, iki tarafın da uluslararası kuruluşlarda işbirliğini geliştirmeyi amaçladığını belirterek, Türkiye’nin kuruluşa katılmaya ilgi gösterdiğini açıklamış olmasına rağmen Türkiye’nin ilk başvurusu reddedilmiştir. Buna karşılık aynı dönemde başvuran İran gözlemci ülke statüsüyle kuruluşa kabul edilmiştir.
Kamuoyu; Şangay Beşlisi ya da Şanghay İşbirliği Kuruluşu (ŞİÖ: Shanghai Cooperation Organisation) nedir, ne yapar, üyeleri kimlerdir pek bilmediği için bu kuruluşu tanımakta yarar vardır. Kuruluş adını ilk toplandığı yer olan Çin’in Şanghay kentinden almıştır. 2021 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan‘ın 1996 yılında başlattıkları girişime Şanghay Beşlisi (Shanghai Five) denmiştir. Kuruluşunda Çin Halk Cumhuriyeti önemli rol oynamıştır. Sınır güvenliği, Batı Asya ve Türkistan bölgelerinin gelişimi, büyüyen enerji ihtiyacı ve Soğuk Savaş sonrası stratejik ortam, ŞİÖ’nün oluşmasındaki önemli faktörlerdir (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 2014, s. 625)
Şanghay Beşlisi olarak anılan ülkelere 2001’de Özbekistan’ın da katılmasıyla üye sayısı altıya çıkmıştır. Günümüzdeki üyeleri; Hindistan, Kazakistan, Çin, Kırgızistan, Pakistan, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan’dır. Afganistan, İran, Moğolistan, Belarus gözlemci üye statüsündedir. Diyalog ortağı olan ülkeler ise, Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Türkiye ve Sri Lanka’dır. Üye ülkelerin ekonomilerini istikrara kavuşturmakla karşılıklı ticaret ve işbirliği temeli üzerinde Avrasya bölgesinde kalkınmayı sağlamak için ortak önlemler geliştirmeye başlayan örgütü NATO etkisine karşı koymayı hedeflediği değerlendirmeleri de yapılmaktadır. )
Türkiye 23 Mart 2011 tarihinde Kuruluş’a diyalog ortağı statüsü kazanmak üzere başvuruda bulunmuştur. Türkiye’nin başvurusu 6-7 Haziran 2012 tarihlerinde Pekin’de düzenlenen Devlet Başkanları Zirvesi’nde onaylanmıştır. Zirve Bildirisi’nde de Türkiye’nin Diyalog Ortağı olarak ŞİÖ ile işbirliğine dahil olmasının memnuniyetle karşılandığı belirtilmiştir. Türkiye 7 Haziran 2012 tarihinde SİÖ’ne “diyalog ortağı” statüsü ile katılmıştır.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Liu Ciençao, 23 Haziran 2005 tarihinde Pekin’de düzenlediği basın toplantısında güvenlik, ekonomi ve ticari işbirliğinin Kuruluş zirvesinin gündemini oluşturacağını, üye ülkelerin bu konudaki işbirliğinin Kuruluş’un devamlı gelişmesini hızlandıracağını söylemiş, fakat Türkiye’nin üyeliği konusunda bir açıklamada bulunmamıştı. Türkiye 2009 ve 2011 yıllarında da ŞİÖ’ne misafir ülke olmak için başvurmuş fakat kabul edilmemişti.
Başbakan Erdoğan’ın 25 Temmuz 2012 tarihinde Kanal 24’de katıldığı Sansürsüz Özel canlı yayınında “Türkiye AB sürecini unuttu mu?” şeklinde soruya verdiği cevap, Türkiye’de acaba eksen kayması mı oluyor sorusunu gündeme getirmiştir: “Çok açık ve samimi söyleyeyim, bizim aslında AB sürecini unutmak, kaybetmek diye bir şey söz konusu değil… Onun için geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, ‘bizi Şanghay Beşlisi içine alın’ dedim. Alın bizi Şanghay Beşlisi içine biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan.”
Bu cevap üzerine sunucu Yiğit Bulut’un “Şanghay Beşlisi’ne gelin denilse, Türkiye gider mi gerçekten?” sorusuna Başbakan “Gideceğimizi söyledik. Gelin denilirse, geliriz dedik” cevabını vermiştir. Bulut’un “İkisi birbirine alternatif mi?” sorusunu Erdoğan “Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü” diyerek cevaplandırmıştır. Bu gelişmeler üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Şanghay İşbirliği Örgütü’ne neden girmek istiyoruz? AB’yi neden dışlıyoruz? 1071’den beri bizim hedefimiz Batı’ya doğrudur. Batı bir coğrafya değildir; uygarlığın adıdır” diyerek tepki göstermiştir.
Başbakanın açıklamaları üzerine Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle‘nin sözcüsü Peter Stano, “Türkiye ve diğer aday ülkelerin AB üyelik hedefinden vazgeçerek başka arayışlara girebileceği iddiası tamamıyla spekülatif” açıklamasında bulunmuştur. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjørn Jagland “Bu Avrupa’dan uzaklaşma manasına gelirse ben endişelenirim, AB de endişelenmeli” yorumunu yaparken, AB Bakanı Egemen Bağış “Türkiye’nin farklı ittifaklarla ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini birbirinin alternatifi veya yedeği olarak görmek yanlıştır” demiştir.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ise “Şanghay İşbirliği Örgütü, açılım ilkesi gözetir ve gözlemci ülkeler ve aralarında Türkiye’nin de olduğu diyalog ortağı ülkelerle ortaklık ilişkilerine değer verir” görüşünü ortaya atmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland da “Açıkçası, Türkiye’nin aynı zamanda bir NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında bu ilginç olur” açıklamasında bulunmuştur. Bu gelişme üzerine Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü 5 Şubat 2013 tarihinde Türkiye’nin kuruluşa diyalog ortağı olması konusunda şu açıklamayı yapmıştır:
“Ülkemizin Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkisi AB veya NATO ile ilişkilerimize alternatif olmadığı gibi, bu örgütlerle mevcut ilişkilerimiz Şanghay İşbirliği Örgütü ile işbirliğimiz önünde engel değildir. Nitekim, AB 2012 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerini geliştirme kararı almış, Orta Asya Özel Temsilcisi’nin görev yönergesinde de bu hususa vurgu yapmıştır.”
Türkiye’nin yeni Berlin Büyükelçiliği’nin açılışı için Almanya’ya giden Başbakan Erdoğan’ın ziyaretini Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi “Erdoğan AB’ye ültimatom verdi” başlığıyla verdiği haberde, Erdoğan’ın Cumhuriyet’in 100’ncü yılında Türkiye’nin AB’ye alınmaması durumunda AB’nin Türkiye’yi kaybedeceği sözlerine yer vermiştir. Erdoğan’ın Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınmasını hata olarak değerlendirdiğini ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de aynı görüşte olduğunu söylediği ifade edilen haberde Merkel’in buna cevap vermediği, Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerinin dürüst ve ucu açık yapılacağı güvencesi verdiği belirtilmiştir.
Başbakan 1 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirdiği Almanya ziyareti sonrasında Putin’e yaptığı espriye açıklık getirmiştir: “Bir noktada artık AB, Türkiye’yi kaybetme noktasına gelebilir. Putin’e yaptığım espride de ben bunu ima ettim. Kamuoyu önünde de anlatmıştım bunu. ‘Niye AB’ye giriyorsunuz’ diye bana takıldığında, ben de kendisine esprili bir cevapla Siz Şanghay Beşlisi’ne alın, biz de çıkalım karşılığını vermiştim.” Başbakan 3-6 Şubat 2013 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Slovakya’yı kapsayan Orta Avrupa turu öncesinde havalimanında kendisine sorulan bir soru üzerine şu cevabı vermiştir: “Şanghay Beşlisi, AB ile alternatif kuruluşlar değildir. Yani birine girdiğinde birini terk etme; terk edersin de ayrı konu.”
Rusya’nın St. Petersburg kentinde 23 Kasım 2013 tarihinde yapılan Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısında Putin, Ukrayna’nın, Avrupa Birliği ile ticaret anlaşması imzalamayı reddetmesine değinirken Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili görüşmelerde büyük tecrübe sahibi olduğunu söyleyince Başbakan Erdoğan şu cevabı vermiştir: “Ben Sayın Başkan’ın bu tespitine karşı, başka bir tespitle diyorum ki. Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na gelin Türkiye’yi alın. Bizi de bu sıkıntıdan kurtarın. Şanghay İşbirliği Teşkilatı olayını daha önce de ifade etmiştim.” Erdoğan’ın teklifi üzerine Putin şu açıklamayı yapmıştır: “Şunu kesinlikle ifade etmek isterim ki bağımsız dış politika konusunda bölgede etkin çalışmalara devam edeceğiniz anlamına geliyor.”
Türkiye, ŞİÖ ile ilişkilerini geliştirmeye çalışırken Kuruluş’ta etkin bir konumda olan Rusya, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakını tanımayacaklarını söyleyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na tepki göstermiştir. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından Ankara’da 7 Haziran’da düzenlenen iftara Eskişehir Kırım Derneği dahil Türkiye’deki Kırım diasporasından çok yoğun katılım olmuştur. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimin, Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi ve Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andriy Sıbiga iftarda bulunmuştur.
İftar öncesi bir konuşma yapan ve “Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Kırım’ın ilhakını tanımadık, tanımayacağız” diyen Çavuşoğlu, son ABD ziyaretindeki temaslarında da Kırım konusunu gündeme getirdiklerini açıklamıştır: “ Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız ve her platformda bunu dile getirmeye devam edeceğiz. Diğer yandan, Ukrayna’nın doğusundaki sorunun da bir an önce çözülmesini ve Ukrayna’nın istikrara kavuşturulması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz, Ukrayna’ya verdiğimiz desteği sürdüreceğiz.”
Bu konuşma üzerine Duma Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Yuri Şvitkin, 8 Haziran’da Çavuşoğlu’nun açıklamasına ilişkin olarak Ankara’nın öngörülemez biçimde davrandığı yorumunda bulunmuştur. Türkiye ile son dönemde askeri ve teknik işbirliğinde ilerlemeler olduğunu belirten Şvitkin, Ankara ile her konuda iyi anlaştıklarının söylenemeyeceğini açıklayarak, Suriye konusunda Türk tarafına sormak istedikleri bazı sorular olduğunu söylemiştir ).
Ankara AB’ye yaranmaya da çalışıyor olabilir ifadelerini kullanan Şvitkin, “Biliyorsunuz, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zaman zaman AB’yi eleştiriyor. Bununla beraber Türk tarafında onların yönüne doğru ilerleme arzusunu da gözlemleyebiliyorsunuz. Türk tarafından gelen bu gibi açıklamaların bizi yapıcı karşılıklı ilişkilere götürmeyeceği kesin” demiştir.
Lucius Annaeus Seneca “Hangi kapıya yöneldiğini bilmeyen hiçbir zaman uygun esen rüzgarı bulamaz” (ignoranti quem portum petat nullus suus ventus est) derken haklıydı. Çünkü, yöneldiğiniz kapıyı bilmezseniz, hiçbir zaman uygun esen rüzgarı yakalayamazsınız. Ama bazen kapıyı bulmanız yeterli olmayabilir. Çünkü rüzgar eğer tersten eserse, sizi uygun olan kapıya değil, istemediğiniz bir kapıya yönlendirebilir.
Türkiye, 1856 Paris Anlaşması’ndan sonra yüzünü Batı’ya çevirmiş, Tanzimat’tan bu yana da Batı’ya yönelmiş dünyadaki tek Müslüman ülkedir. Türkiye, laik ve demokratik ilkeleri benimsemiş, Batı dünyası ile ortak sınıra sahip ve ona komşu, AB ülkeleri ile tarihi ilişkileri bulunan, dünya üzerinde mevcut 57 İslam ülkesi arasında ekonomik, politik, sosyal, kültürel ve sportif alanlarda en gelişmişler arasında yer alan, hayat tarzı olarak kendi kültürel değerlerini koruyarak Batı’yı seçmiş bir ülkedir.
Türkiye için zaman zaman “Batıya giden gemide Doğuya koşan ülke” benzetmesi yapılmıştır ama bunun doğru olmadığı Türkiye’nin üye olduğu Avrupalı ekonomik, askerî ve siyasi kuruluşlar tarafından ispatlanmıştır. Türkiye’nin dışında hiçbir Müslüman ülke AB dışındaki tüm Avrupalı kuruluşlara üye değildir. Şanghay ruhu Türkiye’yi nasıl etkiler sorusuna yıllar önce büyük önder Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 tarihinde şu cevabı vermiş ve noktayı koymuştur:
“Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?”
Bir yanıt yazın