ULUS DEVLETLER VE KÜRESEL ŞİRKETLER

 A N A        Ç E L İ Ş K İ 

          U L U S     D E V L E T L E R       V E       K Ü R E S E L     Ş İ R K E T L E R 

Prof.Dr. ANIL    ÇEÇEN

Dünya  kamuoyu   son  günlerdeki   Amerika Birleşik Devletlerindeki siyasal gelişmeleri  izlemekte ve her yönü ile bu gösteri ve işgal girişimlerinin geleceğin dünyasının biçimlenmesinde  ne  gibi   etki ve yansımalar yaratacağını ,   her yönü ile tartışmaktadır .  Başkanlık seçimlerinin sonuçlanmasından sonra ortaya çıkan yeni durum her açıdan ele alınırken    , iktidarın el değiştirme törenleri sırasında  seçimi kaybeden cumhuriyetçilerin  bazı tepkiler sergileyeceğini ve bunların arasında bazı sokak eylemlerinin ya da binalara  saldırıların  olması gibi  fiili durum yaratmaya yönelik yeni gelişmelerin birbiri ardı sıra  ortaya çıkacağı öne sürülürken , iktidarın cumhuriyetçilerden  demokratlara doğru el değiştirmesinin engellenebileceği  ve bu alanda ABD tarihinde görülmemiş bazı siyasal gelişmelere , ABD halkı ile birlikte dünya kamuoyunun da tanık olacağı aylardır tartışılıp duruyordu . Önde gelen basın organlarında şimdiki başkanın göreve devam edeceği ,   seçimi kazanamazsa iktidarı bırakmayacağı ve  cumhuriyetçi partinin iktidar yılları içinde kendine bağlı olarak  örgütlediği  milis kuvvetler ile  sokak hareketlerine egemen olarak  ayakta  kalacağı ve kesinlikle iktidarın devredilmeyeceği, bir çok yayın organında dile getiriliyordu . Böylece dünyanın en büyük demokrasisi olarak adlandırılan  Amerika Birleşik Devletlerinde ilk kez demokratik rejim  dışına çıkılarak ,  siyasal koşulların zorlanacağı ve bu doğrultuda artık eskisi gibi serbest seçimler aracılığı ile iktidarların el değiştirme döneminin geride kalacağı  gibi konular aylardır dile getirilerek tartışmalar tırmandırılıyordu . ABD’deki son dönemde yaşanan olaylar ve bunlar üzerinden gündeme gelen siyasal gelişmeler artık bir dönemin sonuna gelindiğini ve bir daha eskisi gibi bir siyasal düzenin bu büyük kıtasal ülkede söz konusu olamayacağını açıkça ortaya koyuyordu . 

Amerika Birleşik Devletlerinde eski dönemin sona ermesi ve yeni bir sürece girilmesinin arkasında yatan  siyasal, sosyal ve ekonomik nedenler doğru dürüst ortaya konulmazsa o zaman bugün yaşanmakta olan gelişmelerin tam olarak gerçekçi bir yaklaşım çerçevesinde  anlaşılması mümkün olamayacaktır . Bugün yaşanmakta olan siyasal gelişmeler son yıllardaki yaşanan olayların  birer sonucu olarak gündeme gelmektedir . Bu nedenle bugünü iyi anlayabilmek için dünü her yönü ile bilerek değerlendirmek gerekmektedir . Başta ABD olmak üzere bütün dünyada  son dönemde yaşanan siyasal gelişmelerin adı küreselleşme diye konulmuş ve  böylesine bir oluşum uluslararası tüm gelişmelerin arkasında yatan ana neden olarak  etkin olmuştur . Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla birlikte içine girilen yeni dönem küreselleşme olarak  ilan edilirken ,  iki kutuplu düzenden tek  kutuplu bir düzene geçileceği ve bu doğrultuda ABD’nin dünyanın en büyük gücü olarak  bir süper devlet konumuna geleceği ,  bütün dünya devletlerinin bu doğrultuda parçalanarak tüm siyasal yapıların ABD’nin çevresinde toplanarak tek kutuplu yeni bir dünya düzeni oluşturulacağı , emperyalist ve onların işbirlikçisi çevreler tarafından dile getiriliyordu . İki kutuplu dünya geride kalırken  ve bu doğrultuda  ABD merkezli tek kutuplu bir dünyaya  bütün ülkeler zorlanırken ,herkes bir ABD merkezli küresel düzen beklemeye başlamış ama aradan geçen çeyrek yüzyıllık zaman dilimi sırasında  , beş kıtanın üzerinde yaşamakta olan iki yüz civarındaki ulus devletler ile küreselleşme görünümünde oynanarak , bunların tasfiyesine giden yol ekonomik reçeteler üzerinden  tamamlanmaya çalışılmıştır .Yirminci yüzyılın geleneksel siyasal literatürü çizgisinde  dünya devletleri cumhuriyetlerin çatısı altında demokrasi  oyunu oynarken ,gerçekler ve geleceğe dönük senaryolar  medya organlarının yaratmış  olduğu  sahte  kamuoyları üzerinden  saklanarak , bir oldu bitti ile dünya bugünün sahnesinde yeni bir görünüm ile gündeme gelmiştir . ABD’de yaşanmakta olan olaylar  yirminci yüzyılın son on yılında  içine girilen küreselleşme döneminin ortaya koyduğu doğal sonuçlardır . Bugün yaşanmakta olan olayların gerçek boyutlarıyla ele alınarak değerlendirilebilmesi için dünyanın neden küreselleşme aşamasına getirildiğini iyi bilmek ve bu sürecin devam ettirilmesi durumunda dünyanın nerelere doğru sürükleneceğini de  iyi görmek gerekmektedir . 

Dünyanın en büyük  demokrasisi olduğu ileri sürülen ABD’de demokrasi dışı gelişmeler  ve eskisi gibi devam ettiği varsayılan  geleneksel demokratik düzeni ortadan kaldırmaya yönelen sokak hareketleri ve bunların uzantısı siyasal  olaylar birbiri ardı sıra gelişmeler  ile  öne çıkıyorsa  ,  bu aşamada durup bir küreselleşme dönemi değerlendirmesi yapılması gerekmektedir . Küresel emperyalizme geçilmeden önce nasıl bir dünya düzeni vardı ve birinci dünya savaşı sonrasında  imparatorluklar yıkılırken, bunların yerini neden ulus devletler aldı ve bunlar yirminci yüzyıl geride kalırken ne durumdaydılar  gibi sorular yeterince yanıtlanmadan ,  soğuk savaş döneminin  ulus devletlere ne gibi yansımalar getirdiği   ve bu devletler  bugün gelinen aşamada  küresel şirketlerin ekonomik saldırıları sonrasında  nasıl bir konuma geldikleri,  gerçek boyutları ile ele alınıp değerlendirilemez . Tekelci şirketler giderek küresel emperyalist örgütlere dönüşürken ,  yeni sömürgecilik  politikaları doğrultusunda  eskisinden çok farklı yapılanmalara yönelerek, küresel emperyalizmin ana örgütleri konumuna gelmişlerdir . Para gücünü çok iyi kullanan küresel şirketler ,bu doğrultuda hem siyaseti finanse ederek  hem de para gücü ile basın-yayın ve medya organlarını satın alarak  ayrıca  kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda  hareket ederek  , ulus devletleri tasfiye eden İMF ve Dünya Bankası politikalarını sürekli olarak uygulama alanına getirerek , devletlerin kendi ekonomilerine sahip olmak ve ekonomik yapılarını ulusal çıkarları doğrultusunda   yönlendirme şanslarını ellerinden almaya çalışmışlardır. Bu gibi politikalar yüzünden ulus devletler   eski güçlerini kaybetmişler  ve emperyalizm tarafından desteklenen insan hakları politikaları aracılığı ile de  birlik ve bütünlüklerini  koruyamaz  durumlara gelmişlerdir . Küresel şirketler ekonomiyi  İMF ve Dünya Bankası reçeteleri ile ulus devletler ve milletlerin elinden alırken,  ulus devletler yarı yarıya çökertilmiş ve  insan hakları söylemleri  doğrultusunda  alt kimliklerin kışkırtılmasıyla ,  toplumsal yapılarda da bölünme ve bölücülük oluşumları hızlandırılarak , küresel sermayenin dünya egemenliği için  var olan devlet yapılarının ulusal modelleri nedeniyle  dağıtılmaları  ,siyasal gündemin tam ortasına oturtulmuştur . 

Küresel emperyalizm bu doğrultuda geliştirilirken , büyük şirketler daha da büyüyerek  ülkelerin ve toplumların yönlendirilmesinde  ulus devletlerin yerini almışlardır . Geçmişten gelen cumhuriyet devletleri ile  demokratik rejimler  içinde çağdaş gelişmeler gösteren ulusal yapıların  dış baskılar aracılığı ile alt kimlikçilik , tarikatçılık ve çemaatçılık oluşumları çerçevesinde  parçalanarak ulus devletler ile birlikte millet gerçekliklerine de son verilmeye çalışılmıştır . Yüz yıllardır  dünyanın belirli bölgelerinde yaşamakta olan ulusal yapılar zorlanan koşullar çerçevesinde  yok edilirlerken ,küresel şirketlerin dünya egemenliğini gerçekleştirecek biçimde  şehir devletlerine geçiş sürecinin gerekleri tamamlanmaya çalışılmıştır . Bugün gelinen noktada dünyanın en ileri demokrasisi olarak gösterilen ABD’de  yaşanan olayların perde arkasında, küresel emperyalizmin dünya hegemonyasını ele geçirme planları bulunmaktadır . Ulus devletleri ortadan kaldıracak doğrultuda tekelci şirketler küresel örgütlere dönüşürken geçmişten gelen normal demokrasinin yapısı değişmekte , şirketler ön plana geçerek ülkenin yönlendirilmesinde söz sahibi olmak noktasına geldiklerinde , siyasal partiler önemini yitirmekte ,siyaseti  artık partiler değil şirketler belirlerken , millet kimliğini taşıyan toplumsal  yapıların bu duruma karşı çıkmaması için de, tarikatlar batılı emperyalist ülkelerin gizli örgütleri aracılığı ile  işbirlikçi bir biçimde  milletlerin parçalanmasında önde gelen görevler yapmaktadırlar .

Amerika Birleşik Devletlerinde son yaşanan , siyasal partilerin eski güçlerini yitirdiklerini ve bunların yerini yeni yetme bazı tarikatların aldıklarını  bütün dünya  kamuoyu yaşanan olaylar aracılığı ile görmüştür . Özellikle  İsrail merkezli bir Siyonist düzen kurma peşinde olan Evanjelik tarikatı , siyaseti  bu örgütün amaçları doğrultusunda  Avrupa ve Amerika kıtalarında  örgütlerken  , ulusal yapıları dışlayarak, Siyonizmin kuyruğunda  Hırıstıyan toplulukları Evanjelizm adı altında harekete geçirerek , bütün Hrıstıyan ülkeleri yönlendirmeye kalkarken , başta ABD olmak üzere bütün büyük ve güçlü devletleri dünya siyaset sahnesinden  çekerek  , tarikatçı ve cemaatçı kadroları hem uluslararası alanda hem de devletlerin  çatısı altında örgütlemiştir . Devletlerin yerini  çok uluslu şirketler alırken  milletlerin yerini de cemaatlar almaya başlamış, böylece daha küçük toplumsal yapılar yeni devletçikler olarak  siyaset sahnesine çıkartılmaya çalışılmışlardır . Küreselleşme aracılığı ile hem uluslar hem de ulus devletler  devre dışı bırakılırken , küresel emperyalizmin gizli dünya devleti ile bu yapıya  bağlı olarak hareket eden    yeni tarikatlar büyük parasal destekler aracılığı ile harekete geçmişlerdir . Bir yanda Hrıstıyan dünyayı örgütlemek üzere Evanjelizm  tarikatı aracılığı ile Hrıstıyan Siyonizmi devreye sokulmuştur .Diğer yanda ise  İslam dünyasında da benzeri bir Siyonist yapılanma  bir anlamda Siyonist İslam tarikatı oluşturularak  tamamlanmaya çalışılmıştır . Hrıstıyan devletler Evanjelizmin çıkmazları doğrultusunda yıllarca bocalarken ,  benzeri yapılanmanın çıkış ülkesi olarak ilan edilen Türkiye  bu konuda dikkatli ve erken davranarak, küresel emperyalizme karşı koyarken , Türk devleti sınırları içinde Siyonist bir İslamcı yapılanmaya izin verilmemiştir . Evanjelizmin batı ülkelerindeki demokratik partiler düzenini bozması önlenemezken  , benzeri bir yaklaşımın İslam dünyası içinde geliştirilmesi projesine , Atatürk cumhuriyetinin zamanında müdahale etmesiyle izin verilmemiştir . 

Dünyanın en büyük Yahudi nüfusunun barındığı bir ülke olarak ABD’de her zaman için Siyonist lobiler etkili olmuşlardır. Ne var ki , İsrail’in orta dünyada büyüyerek dünyanın  merkezi büyük gücü olma planları doğrultusunda ,ABD’nin Siyonist lobiler ve Evanjelik tarikatı aracılığı ile   Siyonist planlara doğru yönlendirilmeye başlandığı aşamada , ABD kendisini kuran İngiltere ile karşı karşıya gelmiş ve , ABD politikası bu aşamadan sonra cumhuriyetçiler ile demokratların çekişmesi yerine  Hrıstıyan lobiler ile Musevi lobiler, ya da    Anglo-Saksonlar ile  Yahudi grupları arasındaki çekişmelere dönüşmüştür . Bu aşamada dinci ve ırkçı lobilerin  devreye girmesi ve ABD siyasetinde ön plana geçmeleri yüzünden ,  üç yüz yıllık geçmişe sahip olan  demokrat ve cumhuriyetçi partiler, Amerika’nın devlet politikalarında geçmişten gelen güçlü  konumlarını kaybetme aşamasına gelmişlerdir . Bugün  ABD Demokratları küresel sermayeye teslim olarak politik işlevlerini yerine getiremedikleri aşamada , devletçi cumhuriyetçiler  demokratların yerini alarak sokak hareketlerine gitmişler  ve bu doğrultuda küresel emperyalizm  Amerikan devletini de bitirme noktasına getirmiştir.  Yeni dönemde  Amerikan siyaseti artık göründüğü gibi olmanın ötesine doğru kaymıştır . Ortada iki büyük parti vardır ama bunların yerine  hem dinler hem mezhepler hem de alt kimlikli etnik lobiler ABD siyasetinin tam anlamıyla içine girerek, bu büyük yapıyı kendi politikaları doğrultusunda  yönlendirebilmenin arayışı içine yönelmişlerdir .  Yeni yılın başından bu yana ABD’de yaşanmakta olan siyasal gelişmelerin arkasında, küreselleşme döneminin uzantısı olarak öne çıkan konular  ve sorunlar bulunmaktadır .  Trump ve  onun izlediği politikalar uzaydan ya da yıldızlardan gelen siyasetler değil ama   dünyayı İsrail merkezli küresel bir imparatorluğa dönüştürme siyaseti ve bu siyasetin ulus devletler ile ulusal toplum yapılarını ortadan kaldırma çizgisinde , Amerikan devleti ile birlikte milletine vermiş olduğu büyük zararlar bulunmaktadır . Orta çağ sonrasında dünyayı yönetmeye soyunan  küresel  patronların  artık ABD devletinden vazgeçerek , dünyanın ortasında Kudüs merkezli bir büyük dünya devleti kurmaya yöneldikleri yeni  aşamada , ABD’yi de içeriden yıkmanın girişimlerini örgütlemeye  başlamışlardır .

Dünya kamuoyu ve siyaset bilimi  bugünkü Amerika’yı ve ABD’nin geleceğini tartışırken , perde arkasındaki güç merkezlerini ve onların üzerinden dünyayı yönlendirmeye kalkışan büyük zenginler ile ilgili her türlü gerçek bilgiyi ele almışlar ve böylece  insanlığın üzerinde yaşadığı yer kürenin geleceği tehlike altına girmiştir . Bugün ABD’de yaşanmakta olan sokak hareketlerinin arkasında , ABD’de bitirilmiş olan  siyasal partiler ile , bunlara bağlı olarak geliştirilmiş olan  cumhuriyet devleti  ve  demokratik siyasal düzenin zayıflatılmasının büyük rolleri bulunmaktadır . Küresel kapitalistlerin tarikatlar ve lobiler üzerinden Amerikan devletini teslim almaları ve bu devletin politikalarını bir avuç zenginin çıkarları doğrultusunda  oluşturmaları yüzünden , bugünün Amerika’sında yaşayan halkın yarısının sosyal güvencesi bulunmamaktadır . Dünyanın en fazla sayıda evsiz barksız insanları  Amerikan şehirlerindeki parklarda yatıp kalkmaktadırlar . Göz boyayan  büyük kapitalist yapılanmanın arkasında sömürü ve baskıların insan haklarına aykırı bir çizgide  tırmandırılmasının büyük payı bulunmaktadır . Her yönü ile haksız ve adaletsiz bir düzen olan Amerikan siyasal rejimindeki haksızlıklar ve sorunlar artık patlama noktasına geldiği için son siyasal gelişmeler sokağa doğru kayma göstermiş ve bu aşamada bazı güç merkezleri , siyasetin marjinal unsurlarını devreye sokarak  sonuç almak istemiştir. Seçimi kaybeden cumhuriyetçileri kışkırtarak  sokağa çıkma aşamasında  siyasal karışıklık ortamı yaratmak isteyen  dünyanın egemen güçleri ,  çeşitli komplolar ile kamuoyunda ABD’nin prestij yitirmesinin  sağlayarak  çok istenen kaos ortamının önünü açmaya çalışmışlardır .

Amerika’da bugün son seçimler tartışılırken, esas ele alınması gereken konunun bundan önceki seçimler olduğunu hatırlamak gerekmektedir . Küresel sermaye Amerikan devletini İsrail lobilerinin arkasına takarken, hem ABD merkezli tek kutuplu  dünya düzeni kurulmasını engellemişler hem de kutsal kitaplar da var olduğu söylenen İsrail merkezli Siyonist imparatorluğun kurulmasında , ABD emperyalizmini Siyonizmin gerçekleştirilmesi  için  kullanmaya çalışmışlardır . Bu tür girişimlere ABD’nin kurucu gücü olarak İngiltere karşı çıkınca ,  hem ABD merkezli küreselleşme hem de İsrail merkezli Siyonizm  projelerinin giderek  olumsuz noktalara kaydığı anlaşılmıştır . İşte bu durumu önceden gören Amerikan devleti kendisini küresel sermayenin saldırılarına karşı koruyacak  bir yeni planı geçen seçimlerden başlatarak , bu doğrultuda sert ve otoriter bir politikacının başkanlığa getirilmesini , ülke ve devletin çıkarları doğrultusunda   Pentagon ve FBİ ortaklığında  örgütlemişlerdir Trumph  bu tür bir rol için seçilerek  önceden  hazırlanmış ve daha sonra da başkanlığa getirilmiştir . Geçen seçimlerde herkes Clinton’ın karısı  olarak New York senatörü Hillary’nın başkanlığa  geleceğini söylerken  ve dünya Siyonist lobisi Hillary’e kilitlenirken, Amerikan derin devleti  Küresel emperyalizmin Siyonist oyunlarını bozmak üzere  Trump’ı ulus devleti kurtaracak bir ulusalcı başkan olarak  cumhurbaşkanlığı  koltuğuna oturtmuştur . Herkesin şaşkınlığı altında göreve gelen Trump seçimlerde ,”Amerika’yı yeniden büyük yapacağız” sloganı ile Amerikan halkından ve çeşitli lobilerden destek alarak seçilmiştir . “Önce Amerika “söylemi devletin hazırlıkları doğrultusunda öne çıkarılmış ,küreselleşme sürecinde ve Siyonist planlar doğrultusunda ABD’nin zarar gören yanları törpülenerek devletin eski güçlü durumuna gelebilmesi için , Trumph döneminde ABD için ciddi bir restorasyon dönemi devreye sokulmaya çalışılmıştır . Amerikan şirketlerinin yeni yatırımlarının sınır ötesi ülkelerde yapılmasına karşı çıkılmış ve  daha önceden dışarıya gitmiş olan büyük Amerikan sermayesinin, yeniden  Amerikan  topraklarına  geri dönmesi için çalışılmıştır . Geçmişten gelen ABD üstünlüğünün yenilenmesi için devlet her türlü önlemleri  almıştır . 

Trumph  başkanlığa geldikten sonra uyguladığı ulusalcı politikalarla ABD şirketlerinin dışarıya yatırım yapmasını önlemiş ve dışa  gitmiş olan ABD sermayesinin yeniden ülkeye  gelmesini ve yatırımlarını artık Amerikan topraklarında sürdürmesini gerçekleştirmeye çalışmış ama bu çabalarında  küresel sermayenin karşıt politikaları ile karşı karşıya gelmiştir . Küresel sermaye ile bütünleşmiş dış istihbarat örgütüne karşılık,  Pentagon yönetimindeki  iç istihbarat örgütü ile çalışan Trumph  , devletin çıkarları doğrultusunda  devlet kurumları ve ABD ordusu  ile birlikte çalışarak ulus devleti yeniden restore edecek yeni planları uygulama alanına getirmeye çalışmıştır . Merkez bankası konumunda olan Federal  Rezerv’i yöneten gizli dünya devleti  İlluminati temsilcisi  on aşırı zengin ailenin küreselci  politikalarını karşısına alarak ulusalcı politikalarına devam eden  yeni   cumhurbaşkanı , merkez bankasını Amerikan halkının çıkarları doğrultusunda yönetmeye çalışmış ama bu aşamada küresel sermaye kendi kontrolü altındaki medya ve basın organları  aracılığı ile  ulusalcı başkanı karşısına alarak, sürekli aleyhinde yayınlar ile  dünya kamuoyu önünde  prestijini düşürmeye çalışmıştır . Daha önceki dönemde  Kennedy gibi ulusalcı bir başkanı öldürten  küresel zenginler ,Amerikan merkez bankasını  kendi bankaları gibi kullanırken  , Amerikan halkının büyük çoğunluğunun yoksulluğuna çözüm bulmaktan sürekli kaçınmışlardır .Pentagon Trumph ile devletin yeniden güçlendirilmesi sürecini başlattığı aşamada , küresel kapitalistler  Siyonist lobiler ile işbirliği yaparak Federal Rezerv’i   kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmayı sürdürmüşlerdir . Bu yüzden Amerikan halkının en temel gereksinmeleri olarak işsizlik ,yoksulluk ,  barınma ve açlık sorunlarının  bir türlü çözüme kavuşturulamadığı ve bu yüzde sokak hareketlerinin arkasının kesilmediği  de  ortaya  çıkmıştır .

Trumph’ı küresel sermaye saldırganlığına karşı  işbaşına getiren  Amerikan devleti, başkanın sürekli olarak çatışma içinde olan politikalarına sahip çıkamadığı için ulusalcı başkanın ikinci seçimlerini kazanamadığı görülmüştür . Küresel sermaye ve tekelci şirketler  uluslararası  açılımlarına ve her yere  yapmak istedikleri yatırımlarına devam etme doğrultusunda  ulus devletin güçlenmesine karşı çıkarak ,Trump’ın ikinci kez seçimini engellemişlerdir . Para babaları hem siyasetçileri hem de medya mensuplarını satın alarak kullandığı için bu durumu devam ettirme doğrultusunda  ulus devletin güçlendirilmesine ve Amerikan devletine geri dönüşe karşı çıkmışlar ve geleceğin süper gücü olarak örgütledikleri Çin’i en büyük ekonomik güç haline getirme doğrultusunda , New  York’a karşı Şangay’ı dünya ekonomisinin merkezi  konumunda  örgütlemek için, her yolu deneyerek Trumph’ı n önünü kesmişlerdir .Küreselciler Çin’e gittikten sonra eski bir  komünist devlet olan Çin başkanı küreselleşmeyi savunarak ABD başkanı Trumph’ın ulusalcı politikalarına açıktan karşı çıkmıştır . Trumph  Amerikan  devletinin ulusal kesimleri ile ABD toplumu içinde ulus devletten yana olan ulusalcı grupları   ve merkezleri  bir araya getirerek  cumhuriyetçileri  iktidara taşırken , küreselci güçler de  demokrat partiyi ele geçirerek küresel emperyalizmin ve Siyonizmin çıkarları çizgisinde Amerikan sermayesi ve yatırımlarını değişik dünya devletlerine çekerek, küresel bir imparatorluğu ekonomi üzerinden kurabilmenin çabası içinde olmuşlardır . Cumhuriyetçilerin  geleneksel politikaları olan devlete sahip çıkmak ve bu doğrultuda devletçi girişimleri örgütlemek , Trumph ile birlikte Cumhuriyetçi partinin de esas hedefi olmuştur . Cumhuriyetçiler bu doğrultuda vatanseverlik arayışı içinde ülke ve devlet için  özel olarak  çabalarken , liberal politikaların savunucusu ve uygulayıcısı olan demokratların  zenginliklerini artırma hedefi ile kapitalist politikalara destek vermesi yüzünden Amerikan halkının sorunları devam etmiş ve yıllardır sürdürülen küreselci politikalara karşı yeniden Trumph’ın öncülüğünde ulusalcı politikaları öne geçirme girişimleri etkisiz kalmıştır . ABD’nin bir dünya devleti olması ve Batı blokunun getirmiş olduğu uluslararası sorumlulukların gereklerini yerine getirme çabaları da ,Amerikan devletini yormuş ve yıpranmasına neden olmuştur . ABD dünya  bekçiliği görevini yerine getirirken , devlet yönetimi  ulusal hizmetlerde geri kalmıştır . 

Soğuk savaş sonrasında istenen seviyede  bir yeni dünya düzeni kurulamadığı için yenilikleri  çarpıklıklar izlemiş ve yeni bir  düzen  eski düzenin yıkılmasıyla  iyice düzensizliğe doğru kayışlar yaşanmıştır . Bu gibi gelişmeler i kendi yararına kullanan küresel sermayeciler , Çin’i ön plana çıkarırken , Amerika’yı da geri plana iterek , ABD’nin parçalanabileceği bir  yeni bir sürecin öne çıkarılması için çeşitli yolları denemişlerdir . Bir anlamda ABD markasını ve devletin korumasını elde etmiş olan Amerikan şirketlerinin Şangay’a yönelmeleri , bütün dünyada kurulmakta olan elektronik düzenin merkezinin de ABD ‘den alınarak  Çin’e götürülmeye çalışıldığını ortaya koymuştur. Çeşitli toplantılar sonucunda bu durum  anlaşılmış ve böylece ABD’nin  ikinci kez kendi sermaye kesimlerinin ihanetine uğrayarak sırtından bıçaklandığı  anlaşılmıştır . ABD  bir yandan  ulusal çıkarları doğrultusunda öne çıkan kendi esas gündeminden uzak tutulurken ,  İsrail merkezli bir başka planın tam ortasında kullanılmak istenmiştir. Bu durum  Amerikan devletinin tasfiyesi  aşamasında dışarıdan  kararlı bir biçimde dayatılmıştır . Kendisi de bir iş adamı olan ve küresel düzeyde yatırımları bulunan bir sermayedar konumu ile Trumph’ın , iş ve sermaye çevrelerinin eğilimleri doğrultusunda  devlet için sorun yaratan  temel problemlerin  çözümüne yöneldiği aşamada ,küreselci  iş çevrelerinin karşı çıkışları ile sürekli olarak mücadele etmek zorunda kalınmıştır . ABD’nin içinde karşıt  kesimlerin oluşturduğu  lobiler ve onlara bağlı çalışan küreselci kadroların dış destekler sayesinde güçlü hareket etmeleri  ile birlikte ,  devlet içi  bölünmelere yol açılmıştır .Bu doğrultuda  Alaska,  Teksas ve  Kaliforniya gibi ayrı bir devlet büyüklüğünde olan önde gelen geniş   eyaletlerin  Trumph’a karşı çıkakarak ,  ABD federasyonundan ayrılmak için fırsat kolladıkları ,son dönemlerde fazlasıyla gün ışığına çıkmıştır .Corona virüsün başladığı aşamada  New York merkezli on kuzey eyaleti ortak hareket ederek ve   ABD devletinden ayrı girişimlerde bulunarak , geçmişten gelen kuzey-güney ayırımına yeniden ülkenin sürüklenmesine  uygun  zemin hazırlamışlardır  .  Özellikle son virüs probleminin çözümü için çalışıldığı aşamada, New York valisi Washington yönetiminden uzaklaşarak, kuzey bölgesindeki on eyaletle beraber hareket etmiş ve  küresel sermayenin desteği  ile de  Trumph yönetiminin elinde olan başkent Washington’a karşı  yeni bir bölgesel birlikteliği öne çıkarmıştır .Bu noktada ABD  yeniden kuzey ve güney kutuplaşmasına doğru zorlanmıştır. ABD’nin  kuzey bölgesindeki zengin eyaletlerinin yoksulların yaşadığı güney eyaletlerinden koparak ayrı bir bölgesel birliğe yönlendirilmesi ile birlikte ,güney eyaletlerinde giderek artan Latin ve Zenci toplulukların birlikte yaşamaya başlamaları da, Amerikan milletinin  ikiye ayrılmasının önünü açmıştır . Toplumun demokratlar ve cumhuriyetçiler olarak ikili bir dengede varlığını sürdürmesi bir yana bırakılarak  ,zenginler ve yoksullar ya da beyazlar ve siyahlar olarak ikiye bölünme sorunu , Trumph’ın başlatmış olduğu yeniden ulusalcılık akımının iktidardan indirilmesi ile birlikte çözümsüz kalmıştır . Küreselleşme döneminde insan hakları görünümünde alt kimlikçiliğin örgütlenmesi sayesinde , eyaletlerin  birlikten ayrılarak  bağımsız devletler haline  gelmek istedikleri açıkça ortaya konulurken ,  Amerikanın her yerinde yaşamakta olan Mormon tarikatı üyelerinin  Utah eyaletine gelerek   bu eyaleti bir Mormon devleti haline getirmeleri de , Amerikan birliğinin ortadan kaldırılmasına dönük  bölücü bir girişim olarak küreselciler tarafından desteklenmiştir . İşte Amerikan devleti bu gibi ayrılıkçı hareketlerin önlenebilmesi için ,  ulus devletin dağılmasını önleyecek  bir yeni uluslaşma programını Trumph gibi sert bir politikacı aracılığı ile uygulamaya başlatmasını , küreselciler Demokrat partiyi örgütleyerek  önlemişlerdir .Son seçim sonuçları ile küreselciler Amerikan devletinin tasfiye sürecini tamamlayacaklardır .ABD seçim sonuçlarının ortaya koyduğu en büyük gerçek ,siyaset sahnesindeki  ana çelişkinin ulus devletler ve küresel şirketler arasında olduğudur

 A N A        Ç E L İ Ş K İ  - globaltrends2030

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir