Dr. Noyan UMRUK
Biden seçildiğinden bu yana, özellikle Kongre binası Amerikalı lümpenlerce basıldıktan ve de akabinde onca patırtı, gürültüye rağmen Biden’ın ABD başkanlığı onaylandıktan sonra medyada aldı yürüdü sabah akşam bitmeyen bir tartışma: N’apçez şimdi? Sanki bu Trump koruyucu babamızdı…
Yahu dostlar ha Ali Veli, ha Veli Ali…
Amerikan sisteminin özü: Bir iyi görüntü veren vitrin adamı, bir kötü kovboy… Clinton-Baba Bush, Oğul Bush-Obama, Trump-Biden… Al birini, vur ötekine..
Bu isimleri emperyalizmin ağababalarının, tekelci sermayenin CEO’ları olarak tanımlayabilirsiniz… Büyük sermaye, Yahudi lobisi, Pentagon, CIA ve bir sürü istihbarat örgütü, Kongre vb, girdabında kendi iradeleriyle dans edecekleri alan çok sınırlı…
Nitekim dünyayı kendi haline bırakıp, ülkesiyle uğraşacağını söyleyen ucuz popülist Trump’ın 4 senelik başkanlığında ABD yönetiminin, başta L. Amerika, Venezuela, Bolivya olmak üzere dünyanın dört bir yanında içine etmediği ülke kalmadı… İsrail hariç tabii…
Bir de bu popülist sahtekardan bazı yorumcularca “ulusalcı” yaratılmasına bayılıyorum… Bu nasıl ulusalcılıksa… Bakın nasıl ulusalcılık… Evet dünyanın dört bir yanına özellikle ucuz emeği olan ülkelere örneğin başta Çin olmak üzere Asya ülkelerine yayılmış olan Amerikan sermayesini geri getirmeye çalıştı; ama bir kez ucuz emeğin adına varmış Amerikan sermayesi nezdinde geçmiş ola…
Gelelim ucuz popülizmle kendisine bağladığı Amerikan orta ve alt sınıflarının durumuna… Bu kitle korkunç derecede adaletsiz, uçurumu andıran bir gelir dağılımı nedeniyle sefalet içinde…Amerika dünyada en adaletsiz gelir dağılımının yaşandığı ülkeler liginde baş sıralarda yer alıyor…Amerika’da büyük sermaye, onun zamanımda % 34 daha zenginleşirken, Obama döneminde gündeme getirilen emekçilere yönelik sağlık başta olmak üzere genel sigorta sistemini ciddi muhalefete rağmen hırsla çökertti… Siyah, kadın, göçmen düşmanlığı da cabası…
Türkiye ile ilişkilerine gelince; Türkiye’nin haklı olduğu başat D. Akdeniz gibi alanlarda bile daima karşı kampa destek çıkarak, İŞİD belasıyla Suriye’nin kuzeyinde bölge ülkelerini parçalayarak petrol koridoru açmak için PYD’ye binlerce TIR’lık silah desteğiyle yarattığı oluşumla, rahip Bronson olayı, ekonominizi çökertiriz tehditleriyle ile vb. bir sürü mütecaviz, umursamaz, küstah tavır, söylem, girişimlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı ülkemle maalesef…
Böylece Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana büyük çabalarla edindiği saygınlık, itibar iki paralık oldu büyük ölçüde bu garip adamın sayesinde…
Dolayısıyla, sonuç olarak bilmem hangi ülkenin başına kim gelirse gelsin Atatürk’ten mülhem “Sen seni bil, sen seni! Sen seni bilmezsen patlatırlar enseni…”
Yani:
- Sizin “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dayanan sağa sola meydan okumadan, Memetçikten önce diplomasiyi ustalıkla kullanan, komşularla, bölge ülkeleriyle, uluslararası kuruluş ve birlikteliklerle ulusal ve karşılıklı çıkar esasını gözeten, sağlıklı ve de tutarlı bir uluslararası ilişkiler süreciniz var mı diye sorarlar adama…
- Coğrafi, fiziki ve beşerî anlamda kaynak ve imkân envanterine sahip,
- Bölgesel ve ulusal düzeyde sürdürülebilir bir kalkınma sürecini ve daha adil bir bölüşümü eşgüdümleyen, böylece ulusal birlik ve beraberliği sağlayan,
- Küresel gerçekleri de göz ardı etmeden en azından optimal ölçek ekonomileri çerçevesinde, selektif-özenle seçilmiş sektörlerde uluslararası düzeyde rekabet yapabilecek innovasyon-teknolojik gelişmeyi içeren marka ürünler üretilebilmesini planlayabilen,
- Ciddi, savurganlığa, lüks ve gereksiz yatırımlara izin vermeyen,
- Enerji, savunma sanayi, ulaşım, iletişim, madencilik, tarım vb. temel, stratejik ve ülke için hayati nitelikteki sektörlerde ülke çıkarlarını kamucu bir yaklaşımla hassasiyetle gözeten hariçten gazel ve meydan okumalara direnecek güçte bir ekonominiz var mı diye sorarlar adama…
- Eğer bunlar yoksa dışarıdan gelecek yatırımların güvenliğini sağlayacak bağımsız bir yargı sisteminiz var mı diye sorarlar adama…
Sorular böyle gider sevgili okurlar; ama bu kadarı yeter de artar bile…