Rusya’da Yeni Strateji: Rus Dünyası

Ukrayna’daki krizin ve sivil savaşın gelişme sürecinde Rusya’daki çeşitli kesimlerce “Rus Dünyası” doktrini konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmıştır. Bu kavramın gelişmesinde doğal olarak Rusların Ukrayna’daki Ruslara yardım etme güdüsü vardır. Ukrayna’da son 20 yıldır, belirgin bir şekilde, Rus dili ve kültürü aleyhine politika yürütülmüştür. Zira Ukrayna krizinin patlak vermesinde bu politikaların da etkisi vardır. Kaldı ki Rusya, kriz çıkmadan önce de Ukrayna’nın Ruslara uyguladığı bu politikalardan duyduğu rahatsızlığını birçok kez dile getirmiştir. Rus Dünyası Politikası, 2014-2015 yıllarında Vladimir Putin, Patrik Kirill ve Rusya’nın diğer başka politikacıları tarafından da sıkça dillendirilmiştir[1]. Fakat bu kavramın içeriğini tam olarak tespit etmek henüz mümkün değildir. Kaldı ki; buna benzer kavramları başlangıçta Rus milliyetçileri kullanmıştır. Avrupa’daki milliyetçilerin fikirlerini taklit eden bu akıma göre Rusya’da “Rusların Devleti” kurulmalıdır. Zira Rus milliyetçiler etnik olarak ülkede yaşayan Rusların oranının % 80 civarında olduğu hesaplayarak “Etat Nation” kurulmasını istemişlerdir. Bunlar eski Sovyet ülkelerinde Rusların çoğunlukta olduğu bölgelerin de Rusya’ya iade edilmesini talep etmişlerdir. Bu anlayışa göre Ukrayna’nın 3/2’si, Belarus’un tamamı, Kazakistan’ın kuzey bölgeleri, Estonya ile Letonya’nın Rusya’ya bitişik 2-3 şehri Rusya’ya iade edilmelidir. Aynı kesimler ayrıca; Kuzey Kafkasya’da Çeçen, İnguş cumhuriyetleri ile Sibirya’da Tuva Cumhuriyeti’nin Rusya’dan çıkarılmasını istemişlerdir. Çünkü bu bölgelerde Rusların sayısı oldukça azdır.

Rusların Devleti mi Rus Dünyası mı?

Rusya’da “Rusların Devleti” ile “Rus Dünyası” kavramları arasında büyük farklar vardır ve “Rus Dünyası” terimi ilk defa Vladimir Putin tarafından 2001 yılında düzenlenen Yurt Dışında Oturan Yurttaşlar Kongresi’nde kullanılmıştır. Putin bu kongrede yaptığı konuşmada: “Rus Dünyası eski çağlardan beri Rusya coğrafyasının sınırlarını aşmaktadır. Bu kavram Rus etnosundan daha geniştir.”[2] ifadelerini kullanmıştır. Putin bu konuşmasından sonra konuyla ilgili diğer tüm nutuklarında her zaman Rus Dünyası’nın; Rus medeniyeti, Rus kültürü ve Rus etnosuyla sınırlandırılamayacağına vurgu yapmıştır. Putin, 2006 yılında Saint-Petersburglu aydınlarla yaptığı toplantıda: “Rus Dünyası kavramı Rus sözünü ve Rus kültürünü sevenleri birleştirmelidir. İnsanların Rusya’da mı yoksa yurt dışında mı oturdukları önemli değildir…”[3] şeklinde konuşmuştur. Resmi olarak “Rus Dünyası” konseptini, 2007 yılında kurulan “Rus Dünyası Vakfı” adlı sivil toplum örgütü geliştirmiştir. Bu vakıf Putin’in desteğiyle kurulmuştur[4]. Vakfın asıl amacı Rus dilinin yaygınlaştırılması ve Rusçanın yurtdışında öğrenilmesinin desteklenmesidir. Vakfın giderleri Rusya devlet bütçesinden karşılanmaktadır. Vakfın kongrelerine 2007 yılından itibaren Ukrayna, Letonya ve diğer eski Sovyet ülkelerinden ünlü insanlar, sanatçılar ve politikacılar katılmıştır. 2009 yılında Moskova’da yapılan kongrede Rus Ortodoks Patriği Kirill: “Rus Dünyası günümüzde Rusya, Ukrayna ve Belarus’tan ibarettir… Kilisemizde yer alan “Rus” ismi etnisite ile alakalı değildir. Bu tanım, Rus Ortodoks Kilisesi’nin Rus manevi ve kültür geleneklerini, milli kimliğini, dini esasları veya en azından halklar arasında kabul edilen pastörlük misyonunu içermektedir. Bu anlamda Moldova’nın da Rus Dünyası’nın bir kısmı olduğunu kabul ediyoruz. Rus Kilisesi dünyada en çok etnik farklılığı barındıran Ortodoks cemaatidir. Bu sebeple Kilise, çok milletli Ortodoks dini anlayışı geliştirmek niyetindedir.”[5] ifadelerini kullanmıştır. Rus Kilisesi için Rus Dünyası politikası kendi amaçları doğrultusunda birçok ülkede politika olarak uygulanabilecek düşüncedir. Aslında Patrik tarafından açıklanan Rus Dünyası tanımı net olarak söylendiği gibi diğer Ortodokslara hitap etmemektedir. Çünkü Rus Ortodoks Kilisesi dışında Rusya’ya bağlı Japonya ve Çin Ortodoks kiliseleri de vardır. Rusça bilmeyen Japon ve Çinli piskoposlar zaman zaman Moskova’ya gelerek kilise toplantılarına katılmaktadırlar. Fakat buna rağmen Japonya ve Çin kiliseleri Rus Dünyası içerisinde sayılmaktadır.

Patrik Kirill başka bir demecinde de: “Kendilerine Rus diyen bazı etnik Ruslar, Rus Dünyas ile alakalı olmayabilirler…”[6] ifadesini kullanmıştır. Dolayısıyla bir insanın Rusça bilmesi, onun Rus Dünyası’na ait olması için yeterli değildir. Çok sayıda Rus kökenli insanlar ne Rus geleneğine, ne de Rus kültürüne bağlıdırlar. Bunların Rus medeniyeti ile ilişkileri kopuktur. New York’ta yaşayan Brighton Beach Yahudileri ile DAEŞ’te birbiriyle Rusça konuşan Azeri, Çeçen ve Özbek militanlarının Rus Dünyası ile alakaları yoktur.

Rus Dünyası kavramı Ukrayna’daki kriz ve bölgeden gelen facia görüntüleriyle birlikte anlam değiştirmiştir. Bundan önce Rus Dünyası kavramı genellikle politik anlamdan uzak biçimde tanımlanarak pratikte toplum yapısına, kültüre, yurt dışındaki Rusların potansiyel diaspora oluşturma amacına yönelik kullanılırken; Ukrayna kriziyle beraber Rus Dünyası kavramı jeopolitik olarak da anlam kazanmıştır. Ukrayna’daki sivil savaştan önce “Rus Dünyası Değerleri” deyimi felsefi olarak algılanırken; şimdi Rus Dünyası kavramı, ölmeye hazır binlerce insan algısına dönüştürülmüştür.

Putin, 2014 yılı Haziran ayında Avusturya Başbakanı ile yaptığı görüşme sonrasında: “Tabii ki biz her zaman Ukrayna’da hem etnik Rusları, hem de Rusya ile kopmaz etnik, kültürel, dil bağları olan ve kendisini geniş Rus Dünyası’nın parçası kabul eden Ukraynalı nüfusu, Ukraynalı halkı koruyacağız…”[7] ifadesini kullanmıştır. Putin’e göre Rus Dünyası, ilk önce değerler manzumesi ve bir medeniyettir. Ancak Rus Dünyası her zaman Batı medeniyetinin egemenliği için bir tehlike olarak değerlendirilecektir. Bu değerlendirme çok geçmeden hem Kırım’da hem de Suriye’de kendisini göstermekte gecikmemiştir.

Sonuç

Rus Dünyası terimi günümüzde milletçilik çağrışımları doğurmakta ve Rusya’nın Avrasya entegrasyonu ortaklarında şüpheler oluşturmaktadır. Bu şüpheler Gürcistan ile yaşanılan Güney Osetya ve Abhazya krizi ile başlamış ve Kırım kriziyle doruk noktasına ulaşmıştır. Rusya, bu krizleri yaşarken Batı’dan yeterince güçlü tepki almaması sebebiyle Suriye’deki krize müdahil olmuş; fakat bu müdahale sonucunda hem Türkiye hem de diğer Orta Doğu ülkeleriyle yeni krizler yaşamıştır. Rusya’nın Avrasyacılığı terk ederek Rus Dünyası politikasına sarılması onu, 15 yılda elde ettiği ekonomik ve siyasi gücü yok etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Rusya’nın saldırgan politikası birlikte yaşadığı Avrasya Ekonomi Birliği ülkelerini de endişelendirmiştir. Başta Kazakistan olmak üzere Kırgızistan da Rusya’nın baskısını hisseder konuma gelmiştir.

Rusya, her ne kadar resmi olarak Rus Dünyası politikası çerçevesinde yeni teoriler üretmeye çalışıyorsa da SSCB’nin yıkılmasıyla Rusça bilen insan sayısında hızlı bir azalma yaşanmıştır. Öyle ki; SSCB’nin son dönemlerinde dünya genelinde 1989’da 370 milyon kişi Rusça konuşurken, 2015’te bu sayı 270 milyona düşmüştür. Rusça konuşanlar arasında en çok azalma Doğu Avrupa ülkelerinde ve 3. Dünya ülkelerinde yaşanmıştır. SSCB’nin dağılması sonrasında Rusya’nın sınır bölgelerini oluşturan ülkelerde Rusçanın etkisini kaybetmesi aslında Rusya açısından en az NATO’nun sınırlarına dayanması kadar önemli bir güvenlik sorununu teşkil etmektedir. Rusya’nın yakın çevresindeki ülkelerde Rusçaya savaş ilan edilmiş durumdadır. Baltık ülkeleri ve Ukrayna’da okullarda ve resmi devlet dairelerinde Rusçanın yasaklanmasına kadar giden önlemler alınmıştır. Ayrıca Kazakistan ve Orta Asya’da Türkiye’nin etkisi Rusya’nın güvenliğini tehdit eder konuma gelmiştir. Özellikle Tataristan’ın Türkiye ile münasebetlerini sıklaştırması Rusya açısından bir güvenlik sorunu olarak yorumlanmaktadır. Rusya, Avrasya coğrafyasında Türkiye’yi ortak olarak değil de rakip olarak gördüğü sürece psikolojik travmalar yaşamaya devam edecektir.

Ukrayna’daki krizin ve sivil savaşın gelişme sürecinde Rusya’daki çeşitli kesimlerce “Rus Dünyası” doktrini konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmıştır. Bu kavramın gelişmesinde doğal olarak Rusların Ukrayna’daki Ruslara yardım etme güdüsü vardır. Ukrayna’da son 20 yıldır, belirgin bir şekilde, Rus dili ve kültürü aleyhine politika yürütülmüştür. Zira Ukrayna krizinin patlak vermesinde bu politikaların da etkisi vardır. Kaldı ki Rusya, kriz çıkmadan önce de Ukrayna’nın Ruslara uyguladığı bu politikalardan duyduğu rahatsızlığını birçok kez dile getirmiştir. Rus Dünyası Politikası, 2014-2015 yıllarında Vladimir Putin, Patrik Kirill ve Rusya’nın diğer başka politikacıları tarafından da sıkça dillendirilmiştir. Fakat bu kavramın içeriğini tam olarak tespit etmek henüz mümkün değildir. Kaldı ki; buna benzer kavramları başlangıçta Rus milliyetçileri kullanmıştır. Avrupa’daki milliyetçilerin fikirlerini taklit eden bu akıma göre Rusya’da “Rusların Devleti” kurulmalıdır. Zira Rus milliyetçiler etnik olarak ülkede yaşayan Rusların oranının % 80 civarında olduğu hesaplayarak “Etat Nation” kurulmasını istemişlerdir. Bunlar eski Sovyet ülkelerinde Rusların çoğunlukta olduğu bölgelerin de Rusya’ya iade edilmesini talep etmişlerdir. Bu anlayışa göre Ukrayna’nın 3/2’si, Belarus’un tamamı, Kazakistan’ın kuzey bölgeleri, Estonya ile Letonya’nın Rusya’ya bitişik 2-3 şehri Rusya’ya iade edilmelidir. Aynı kesimler ayrıca; Kuzey Kafkasya’da Çeçen, İnguş cumhuriyetleri ile Sibirya’da Tuva Cumhuriyeti’nin Rusya’dan çıkarılmasını istemişlerdir. Çünkü bu bölgelerde Rusların sayısı oldukça azdır. - kazan tataristan rusya

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir