Servet transferinin anası repo piyasasında gerçekleşir
Bir önceki yazımda, finans kapitalin zengini daha zengin fakiri daha fakir hale getirdiğini ifade etmiştim.
Bu düşünceyi kanıtlamak için, aslında öyle ahım şahım rakamlara ve grafiklere ihtiyaç yoktur. Çıplak gözle, yaptığımız gözlem veya en yakınımızdaki bir kişiye, bu soruyu sorduğunuzda veya ifade ettiğinizde onaylayacak çok kimse vardır.
Gelen eleştirilerde, bu hususu rakamlarla kanıtlamam istendi.
Finans kapital bir borçlanma oyunu silsilesidir. Kılcal damarlara kadar parasallaştırıp/özelleştirip borç senedine dönüştürme işidir. İpoteğe dayalı menkul kıymetler ve onlara dayalı türev kağıtlar. Sentetik/yapay teminatlar, alınır ve satılırlar, her alışverişte bir kar ortaya çıkar.
Kâğıt al kâğıt sat, üretmeden kar et sitemi, sonsuza kadar gitmez.
İnsanları ne kadar çok borçlandırırsanız, zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olurlar. Her şeyin parasallaştırılıp borç senedi haline getirilmesi demek, işin sonunda bu borç senedini paraya dönüştürmek gerekir.
Borçların parasallaştırılabilmesi için yeni para basımı gerekir.
Her para basımı emeği ucuzlatır. Enflasyon yoluyla çalışanları fakirleştirir/mülksüzleştirir, kâğıt alım satımıyla da zengini daha zengin yapar.
Bu para basma işi, finans kapitalde sınırsız bir hal alır. Çünkü her varlığı, kâğıt üzerinde alınıp satılan bir metaa haline dönüştürürseniz, işin sonunda bu metaa için bir parasal karşılık üretmeniz gerekir.
Bu sebepten para basmanın sunu yoktur.
Ekonomide kredi stoklarını büyütmek yani borç stoklarını büyütmek menkul kıymetleştirmenin birinci sakat tarafıdır.
Finansallaşmanın bir limiti vardır.
Gerçek toprak, madde ve mülke dayalıysa, finansallaşma bir yere kadar normaldir. Yoktan yaratılan, karşılığında teminatı olmayan, ya da teminat diye gösterilen menkul kıymetin içi borçsa, buna karşılık gelen para sadece enflasyon yaratır.
Her şeyin borç ile finanse edilmesi
Servet sınıfı, herkesi borç içinde tutarak, mümkün oldukça ekonomik fazlayı ele geçirmektedir. Bu sebepten, zengin daha zengin olmaktadır.
Borçlar o kadar çok ki faizler devamlı yükselecektir.
Faizler 2021 ortalarında, %30’u bulacak. Nereden biliyorsunuz derseniz, 2018 yılında bu iş başımıza bir kez daha gelmişti ve dış güçler diye vaziyet idare edilmişti. Aslında dış güç değil içeride ve dışardaki borçların baskısıydı. 2018’de faizler %8’lerden başlayıp, %24 kadar çıkmıştı. Bu faizler Merkez Bankasının ticari bankaları fonlama faizi idi. Piyasa faizler daha da yukarıdaydı.
Şimdi gene aynı şey yaşanıyor. Bu kez dış güç değil, COVİT19 deniyor. 2020 ‘de, fonlama faizleri %9,75’den başladı, şimdilerde %17’ye çıktı. Piyasa faizi şimdiden %22-23 oldu.
Faizler iki sebepten hiç düşmeyecek ve devamlı artacak. Çünkü borçlar şişede durduğu gibi durmuyor. Merkez bankasına döviz lazım, o da piyasadan döviz satın alıyor. Dolar artık daha fazla düşmez. Dolayısı ile fonlama faizini piyasa faizine yaklaştırana dek faizler artar.
Tasarrufa değil de borçlanarak tüketmeye dağlar dayanmaz.
Bu borçlara iktidar dayanamaz. Ya daha fazla zor ve siyasi şiddet gerekir, ya da bir yerlerden biraz daha borç almak gerekir.29 Aralık 2020
Bir yanıt yazın