Bugün sizlere kimilerine göre Kızıl Sultan, siyasal İslamcılara göre Ulu Hakan 2. Abdülhamit’in mal varlığıyla ilgili Sn. Vasfi Şensözen’in araştırmasını Sn. Alper Aksoy’un paylaşımlarını paylaşacağım.
Vasfi Şensözen. Osmanlının son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında avukatlık yapmış Abdülhamit’in mirasçılarının davalarını 25 yıl takip etmiş, milletvekili seçilmiş, elinden on binlerce belge geçmiş, hem de Abdülhamit’in mirasından pay almak için ailenin getirdiği belgeler.
Osmanlı Sultanlarının, malda mülkte pek gözü yok. Saray ve hanedanın giderlerini karşılamak üzere “Hazine-i Hassa”, “Emlak-i Şahane”, “Emlak-i Hümayun” gibi adlarla muhasebeleştirilen taşınmazlardan elde edilen gelirleri harcamışlar ama hiçbiri bu taşınmazları, mülkiyetine almayı düşünmemiş. Hatta II. Abdülhamit’in babası Abdülmecit, kendisine belirli bir ödenek tahsis edilmesi karşılığında hepsini hazineye devretmiş. Üstelik kendi parasıyla satın aldığı Resülayn Çiftliği’nin tapusunu bile hazineye kalsın diye üzerine almamış. Abdülhamit’in kardeşi Vahdettin’in mülkiyetinde çok para etmediği anlaşılan bir handan başka taşınmazı yok.
Ve gelelim II. Abdülhamit’e. Tahta çıktıktan sonra babası Abdülmecit’in hazineye devrettiği Resülayn Çiftliği ve diğer taşınmazların tapusunu kendi üstüne almakla işe başlamış.
Vasfi Sarısözen bu davranışı şu sözlerle yeriyor: “Bu mallar, hanedanın ortak mallarındansa, tek bir kişi adına tapulanamazdı. Baba mirası sayılacaksa, kardeşlerinin de bunlarda hakkı olmalıydı.”
Ama Abdülhamit kardeş hakkı, baba vasiyeti, baba hukuku, hatırası dinlemeyip Abdülmecit’in bütün taşınmazlarının tapusunu kendi üstüne almış. Ve bu hukuksuz uygulamaya kardeşlerinin çocukları “Miras hakkı davası” açınca Vasfi Şensözen tam 25 yıl uğraşmış ama pisliklerin hepsini temizleyememiş.
Abdülhamit kardeş hakkına tecavüzle de yetinmeyip sahipsiz arsaların, hanlar; hamamlar; çiftlikler, altın, civa, kurşun, çinko gibi çeşitli maden işletmelerinin tapusunu da üstüne alarak -şimdi sıkı durun- taşınmazlar servetini 11.000 (Yanlış okumadınız on bir bin) tapuya ulaştırmış. Bu kadar tapu yüzünden Abdülhamit’in çocukları, yeğenleri mirasta hakkı olanlar birbirine düşmüş, tapuyu eline alan avukata koşmuştur.
Vasfi Şensözen’den öğrendiğimize göre; II. Abdülhamit’in 12 karısından 17 çocuğu olmuş. Cariye sayısı ise 50’den fazla…. Ve her zaman nikâhlı 9 kadını bir arada bulundurmuş. Şeriata göre en çok 4 kadınla evlenilebiliyor. Bu durumda, en azından 5 karısı yasal değil ve bunlara miras düşmemesi gerekiyor. Oysa kadınlarının hepsi İstanbul Kassam Mahkemesi’nden 1 Ocak 1910 tarihinde aldıkları veraset ilamıyla TC Hazinesinin karşısına çıkmış. Vasfi Şensözen haklı olarak şöyle yazmış;
“Şeyhülislam efendilerin, nikâhlar kıyılırken karşı çıkmaya korkmaları anlaşılabilir ancak sukutundan 11 yıl, ölümünden iki yıl geçtikten sonra mirasa istihkak ilamı verilmesi ibret ve hayretle mütalaa edilmeli…”
Ortalık tam bir curcuna!. Abdülhamit’in çocuk doğuran 12 karısının kimi Rum, kimi Ermeni, kimi Sırp, kimi Rus… Annelerin kışkırtması ile kavgalar dövüşler, tehditler, saldırılar, yaralamalar almış başını gitmiş… Osmanlı mahkemeleri bu işin altından kalkıp bir sonuca gidememiş… Dile kolay 11.000’den fazla tapu 200 kişiden fazla mirasçı var.
Derken Osmanlı yıkılmış Cumhuriyet kurulmuş. Hilafetin ilgasına dair 3 Mart 1924 günlü 431 sayılı Yasanın 8. maddesinde şöyle bir kurala yer verilmiş: “Osmanlı İmparatorluğunda padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti içindeki tapulu malları millete intikal etmiştir
Tabii 11.000 tapuluk bu akıl almaz servetin bir bölümü de Türkiye sınırları dışında kalmış… Irak, Suriye, Yunanistan, Makedonya gibi… “Haram malın hayrı olmaz” derler… Mirasçılar o ülkelerde açtıkları bütün davaları kaybetmişler, ellerindeki paraları İngiliz avukatlara kaptırmışlardır.
Kitap şu sözlerle bitiyor: “İkinci Abdülhamid’in sonu gelmez bir ihtirasla topladığı o geniş varlık kısmen millete ve kısmen de hadiselerin şevkiyle yabancı devletlere geçmiş ve ibret verici sahneler ve safhalar halindeki hikâyesi de böylece tarihin malı olmuştur.”
Hani “Abdestsiz yere basmaz, evliya gibidir” diye siyasal İslamcıların övdüğü Abdülhamit işte böyle bir götürücüdür, kardeş ve millet hakkına tecavüz eden hilekârdır. Acaba birileri Abdülhamit aynasında kendilerini gördüğü için mi onu yüceltiyorlar?…
Ama Abdülhamit’in mirasçılarına kalmayan o akıl almaz servet hikâyesinden, çıkarılması gereken ilahi dersler vardır.
Anlatabildik mi, anladınız mı?
Esen kalınız. Nazım PEKER