Ulus devlet neden yönetilemez hale geldi?
Ulus devletin yönetilememe konusu; dedikodulardan uzak kalarak incelenmelidir.
Tarih yönetilemeyen ve sonunda yıkılan devletlerin, yıkılma nedenlerini, hep yönetilememeye bağlar.
Gelin ulus devlet neden yönetilemez konuma düştü, onu tartışmaya çalışalım.
Sanayi devrimini tamamlamış, sanayi toplumlarına ulaşmış uluslar, büyük bir sermaye birikimine ulaştılar.
Kapitalizmin geldiği bu yeni aşama, eldeki sermayenin daha etkin kullanılması için yeni pazarlara sahip olmasını gerekli kılıyordu.
Bu sorunu çözmek için, kapitalizm kendine çıkış olarak, finans kapitali seçti.
Yeni pazarların elde edilebilmesi ise, sermayenin küresel olarak serbest dolaşımına bağlıydı. Küreselleşme böylece büyük sermaye sahiplerinin ana stratejileri oldu.
Daha doğrusu, servet sınıfı, sermayesini daha etkin kullanmak için, sermaye karakteri olan her unsuru, kendi yararına olacak şekilde bir düzen tasarladı. Borçlandırma meselesi bunlardan birisidir. (Olmayan parayı bile borç verme düzeni)
Tasarlanan bu yeni düzende, sermayenin önünde hiçbir engel olmamalıydı. Başka bir ifadeyle sermayenin önünde devlet olmamalıydı. Devlet azalmalı, servet sahiplerinin hükmettiği alan büyümeliydi.
Özelleştirmelerle servet sahiplerine verilen ulusal pazarlar ya servet sahipleri ya da onların yabancı ortaklarının, yönettiği pazarlar oluyordu.
Özetle, ulus devlet içinde iki devlet oluştu. Birisi güvenliği ve adaleti yöneten devlet, ötekisi de ekonomiyi ve pazarları yöneten devlet.
Bu ikili ortamdan ötürü, ulus devlet yetkilileri devleti yönetemez konuma geldiler. Yaşanan yağma düzeni ahlakı da aşıya çekti. Dolayısıyla adaleti sağlamakta zorlaştı.
Ulus devletin elinde, devleti yönetebilmek için sadece güvenlik ve adalet kaldı. Ulus devlet yetkilileri de güvenlikçi siyasetleri, olması gerekenden daha fazla kullanmak durumunda kaldı.
Sermayenin yönettiği ekonomi alanından işsizlik, ulus devletin yönettiği alanda da adaletsizlik üretilince, halkta da öfke yükselmeye başladı.
Güvenlikçi siyaseti haklı kılacak, iç düşman ve dış düşman gerekir. İç ve dış düşman üretildikten sonra, milliyetçilik ve ırkçılığın hortlaması da gayet olağan bir hal alır.
Bu iki ortam, ortada dururken, mevcut iktidarın gitmesi ile sorunların çözüleceğine inanmak için saf olmak gerekir. Çünkü servet sınıfı ele geçirdiği yetkileri, kendisinin mülkü olarak gördüğünden, yeni yönetimin her müdahalesi, servet sınıfı tarafından mülklerine el konulmak olarak anlaşılacaktır.
Finans kapitali uygulayan tüm devletlerde, yukarıda anlattığım ikili ortam oluşmuş durumdadır. Bu ikili ortamın, üretilmesinde, servet sınıfı ile birlikte yol alanları; tarih insandan yana değil, sermayeden yana diye yazacağını düşünüyorum. 22 Aralık 2020