Konu: Kemalizm İdeolojisi – Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ (4) Kemalizm İdeolojisi – Prof. Dr. İsmet GİRİTLİ
Mustafa Kemal’in Millî Mücadelenin başından itibaren Millî Eğitim davası üzerinde durduğunu, 15 Temmuz 1921’de ilk Millî Eğitim Kongresini açarken şu önemli sözlerle konuya dokunduğunu görüyoruz :
“Şimdiye kadar takib olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerileme tarihinde en önemli bir amil olduğu kanaatindeyim… Terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, ali bir heyeti içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terkeder. Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin sınırını ne olursa olsun, en evvel ve herşeyden evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Dünyadaki milletlerarası duruma göre, böyle bir savaşın gerektirdiği terbiye unsurları ile donanmış olmayan fertler ve bu maliyette fertlerden toplanmış cemiyetlere hayat ve istiklâl yoktur… Silâhla olduğu gibi dimağı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti, ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin saf karakteri kabiliyetlerle doludur. Ancak, bu tabii kabiliyeti bilecek usullerle donanmış vatandaşlar lazımdır.”
******’ün direktiflerini dikkate alan Maarif yetkilileri pragmatist bir felsefeden esinlenmeyi düşünmüşler, 1924’te Bakanlık, ünlü Amerikalı Filozof ve eğitimci olan ve Amerika Siyasal Liberal düşüncenin temsilcisi addolunan Colombia Üniversitesi Profesörü John Dewey’i (1859-1952) Türkiye’ye davet etmiş, “Demokrasi ve Eğitim” adlı eseri Talim ve Terbiye Heyeti üyesi Avni Bey (Başman) tarafından Türkçe’ye çevrilerek, 1928’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıtır. Bu kitaba “giriş” yazan Talim ve Terbiye Dairesi Başkanı ve Felsefe Tarihi Profesörü Mehmet Emin Erişirgil, Pragmatist Felsefe hakkında, özlü bilgi vermiştir. Prof. Hilmi Ziya ülken’in “Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi” adlı eserinden anladığımıza göre Türkiye’de, Pragmatizm’den ilk önce Raza Tevfik söz etmiş, Mustafa Şekip Tunç William James’in “Terbiye Sohbetleri”ni çevirmiştir. Fakat Pragmatik Felsefeye bağlanan kişiler olarak Emin Erişirgil ve Avni Başman’ı görüyoruz. Erişirgil’in, 1926’da yayınlamağa başladığı “Hayat” Dergisinin birinci sayısındaki yazısında şu satırlar yer almaktadır : “Rehberimiz ilimdir. Tanzimattan beri Batı’dan memlekete birçok malûmat girdi. Fakat hakikî ilim zihniyeti çok az yerleşti. Eski terbiye altında ezilen beyinler Batı kitaplarından bilgi topladılar; fakat müsbet ilim metodu ile zihinlerini yetiştiremediler. Buı yüzden bilgili kimselere “âlim” dendi. Bunlar, okuduklrı kitapların dışında, vakıalar karşısında, apışıp kaldılar… “Hayat” hakiki müsbet ilim zihniyetine karşı gençlikte saygı uyandırmaya çalışacaktır. Gayemiz bir takım kavramları bilen değil, vak’alar üzerinde düşünebilen, kuvvetli aydın bir zümre görmektir… Dün müstakil bir vatan istiyorduk. Oldu. Fakat bu yetmez. Türk Milleti insaniyet içinde yüksek bir mevkiye sahip olmalıdır… Bu inkılâp Türk Milletini insanlığın ilk safına çıkarmak için yapıldı. Amerika İstiklâli, Fransız İhtilâli, nasıl yüksek insanî ülkünün eseri ise, son inkılâbımız da öyledir… Gazi, sadece bir Kumandan değildir. Bütün içtimaî meselelerde evrensel düşünen büyük bir mütefekkirdir. O, yalnız millî duyguyu değil, yüksek insanî fikirleri de temsil ediyor.”
Emin Erişirgil “Eski ve Yeni Nesillerin düşünceleri arasındaki fark” adlı önemli yazısında “hayat” Dergisinin Pragmatizm’e dayanan bildirisini veriyor: En mühim hakikat, hayat ile temastan, tecrübeden çıkar. Zamanımızın en esaslı vasfı hakikat için tecrübeden başka ölçü kabul etmemektedir. Türk gençliği düşman saldırısı karşısında bir tecrübe sahası bulmuştur. Ölüm-dirim mücadelesi, insanlığın esaslı kabiliyet’inin ne olduğunu göstermiştir. Onun için İstiklâl Savaşı, gençliği tabiat ve hayatla temas ettirmiştir. Geçmişten kalan soyut teoriler bir savaşta işe yaramayınca, tecrübenin ve yaşayışın telkin ettiği hakikatlar yerleşmeye başlamıştır. İstiklâl Savaşının bize öğrettiği felsefi hakikatler şunlardır: İnsanlığın kudreti iradedir. Fikirler pratikten, hayattan önce ve onların hakimi değildir. Tersine, fikirlerimiz pratikten ve hayattan doğar… Madem ki, irade ve pratik esastır insanlığı yükselten sade düşünce değil, pratik ve iradedir.
Mehmet Emin’e göre, şimdi, öyle bir düşünüre ihtiyacımız var ki, İstiklâl Savaşı neslinin hayattan öğrendiklerini sistem haline sokabilsin. Tecrübenin verdiği bu kanaatler, fertlerin hareketlerine tesirli inançlar haline gelebilsin. Türk Milleti kendi içinden böyle bir düşünür, böyle bir filozof bekliyor.
Pragmatizm’in Batı’nın bugünkü felsefe düşüncesine en uygun olanı olduğunu söyleyen Mehmet Emin Erişirgil, “İdealsizlik Tehlikesi ve Darülfünun” başlıklı yazısında da, kanaatimizce Türk Toplumunda daha sonra patlak veren bunalımı bu sözlerle haber veriyor: “Türkiye’nin geleceği bakımından tehlike, yeni yetişen gençlerin büyük idealler karşısında tasasızlığı, kendilerini bir nevi kaba maddeciliğe kaptırmaları olacaktır. Bugünkü neslin ömrü ideal için cidal ile, padişah idealini yıkmak, Hayat kudretlerini kemiren kurumları kaldırmak, bağımsız bir vatan yaratmak mücadelesi ile geçmiştir. Halbuki yarının nesli aynı hayatı sürmeyecektir. Çocuklarımız uzun sürecek barış anlarında bizim yaşadığımız heyecanlı devirleri, kuvvetli ortak elemleri geçirmeyeceklerdir. Bugünkü neslin ruhunu ülkücü yapan içtimai sebepler yarın için yoktur. Bu devirde kolaylıkla kaba maddeciliğe kendilerini kaptırabilirler. Hayatı blöften, hiçten ibaret sayarak bir kötümserliğe düşebilirler. Bu tehlike vehim değildir. İşte bugünkü aydınlara düşen vazife bu ruhların , ihtiyacını sağlamak, Türk Toplumunun iştiyakını bundan sonra geleceklere aşılamaktır. Bu bakımdan en mühim ödev “Darülfünun” ‘a (Üniversite)’ye düşüyor.”
Mehmet Emin Erişirgil ile Avni Başman’ın daha 1926 yılında Hayat Dergisinde yazdığı bu yazılar, ******’ün inkılâpçı düşüncelerinin etkisi altında bulunan iki aydın kişinin, Kemalist İnkılâbın fikir kaynağında yatan pragmatik felsefeyi ortaya koymakta, ve Mustafa Kemal’in Türk toplumunu çağdaş medeniyet seviyesine yükseltmek için birinci şart olarak kabul ettiği ve çok kullandığı “zihniyet” kavramını dile getirerek, Kemalist Inkılâbın tamamlanması için müsbet ilim zihniyetinin benimsenmesi gerektiği gerçeğini vurguladıkları görülmektedir .Kemalizm’in sadece “şekil” değil, özellikle “zihniyet” meselesi olduğunu 23 Nisan 1927’de Ankara’da toplanan Türk Ocakları ******’ün söylediği şu sözlerden de anlamak mümkündür:”Arkadaşlar, inkılâplar henüz yenidir: dedikleri gibi kökleşip benimsendiği hakkındaki kanaatlerimiz, ancak ileride karşılaşacağımız hâdiselerle gerçekleşir. Fakat şimdi şuna emin olmalısınız ki, bugün başına şapka giymiş, sakalını, bıyığını traş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun kafalarının içindeki zihniyet hala sarıklı ve sakallıdır.” VII9 Eylül 1922’de İzmir geri alınınca Başkomutan Mustafa Kemal “Şimdiden sonra yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım” diyor ve sözlerine şöyle devam ediyordu :’”Dünyada herşey için, medeniyet için ,hayat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir. Yalnız ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkilerini zmaan ile takip eylem şarttır. Bin, ikibin, binlerce sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları, şu kadar bin sene sonra bugün aynen tatbike kalkışmka elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.”
******’ün hayatını araştıranlar, onun daha geçlik yıllarında Selânik’te iken Auguste Comte’u okuduğunu belirtirler. Bilindiği gibi Auguste Comte’a izafe edilen Pozitivizm, Metafiziği reddeden ve bilgiyi sadece pozitif bilim ve tecrübeye dayandıran bir felsefe sistemidir. Bugün de geçerli olan Comte’un metodunda, “Analitik Akıl”a dayanılarak müsbet bir Sosyoloji bilimi kurulmak istenmektedir.Prof. Afet İnan “****** Hakkında Hatıralar ve Belgeler” adlı eserinde şunları söylemektedir:
“****** kendi yetiştiği devrin müsbet ilimlerini, mesleki ihtisası bakımından bellediği vakit, berrak ve müsbet bir görüşe sahip olabildiğini ve herhangi bir meseleyi riyazi bir katiyetle hedef tuttuğunu söylerdi. Milletin modern, teknik bilgili fertlere ihtiyacı olduğunda şüphesi olmayan ******, ihtisasın önemini takdir ederek, Hükümetin yapıcı unsurlarına en çok değer vermiştir: Sosyal ilimler, güzel sanatların her şubesi, Atatür’ün Devlet Başkanlığı zamanında, imkan nisbetinde, teşvik görmüştür. Fakat siyasi ve içtimai ilimler, kendisinin bizzat meşgul olduğu mevzulardır… İşte bunun içindir ki, daima her yeni nazariyeyi takip etmiş, eskileri ile mukayeseler yapmıştır.”
Büyük Nutuk’ta Halk Fırkası Programı hakkında Mustafa Kemal şöyle demektedir:”Neşrettiğim programı, bir siyasi fırka için yetersiz bulanlar oldu. Halk fırkasının programı yoktur, dediler. Filhakika, ”Umdeler” namı altında malum programımız itiraz edenlerin gördükleri ve bildikleri tarzda bir kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Milletin maddi ve manevi yenileşmesi ve gelişmesi yolunda fiil ve icraat ile sözler ve nazariyata tekaddüm etmeyi tercih ettik.”
Mustafa Kemal’in Pragmatizm ile ilgisini ortaya koyan olay, yukarıda da dediğimiz gibi Pragmatik düşünceyi güç ve itibara kavuşturan ve Amerikan siyasal temsilcisi addolunan John Dewey’ in 1924’de Türkiye’ye davet edilmesi ve 1928’de “demokrasi ve Eğitim” adlı ve eğitimde otoriter metodlar yerine uygulama ve deneye yer veren ilerici eğitim hareketinin öncüsü olan eserinin Türkçeye tercüme edilmesidir.Bilindiği gibi; pragmatizm’e göre “gerçek” ancak deneyin sonucudur. Bu felsefe hiç bir metafızik inanç ve dogmayı kabul etmez. Pragmatizm, evvela C. S. Peirce (1839-1914) adlı Amerikalı filozof tarafından ortaya atılmış, Harward Üniversitesi filozof ve psikoloğu William James (1842-1910) tarafından geliştirilmiş ve nihayet ünlü Amerikan fılozof ve eğitimcisi ve Columbia Üniversitesi öğretim üyelerinden John Dewey (1859-1952) de ABD’ de egemen düşünce ekolü haline getirilerek, Amerikan siyasal düşüncesini temelinden etkilemiştir.William James 1907’de yayınlanan ve daha sonraları Türkçeye’de çevrilen ”Pragmatizm” adlı eserinde özetle şunları söyler: Bir pragmatist… soyutluktan, kötü (a priori) uslamalardan, değişmez ilkelerden, kapalı sistemlerden yüzünü çevirir. Somutluğa doğru, tam uygunluğa doğru, aksiyona doğru ve kuvvete doğru döner. Bu, ampirik mizaca samimi olarak yol vermektir… O sadece bir metoddur. Hiç bir dogması ve metodundan başka bir doktrini yoktur. Kendisini hiç bir felsefe doktrini ile sınırlamayan ******’ün, idealist, idealist olduğu kadar pragmatist olduğu söylenebilir. Bu neden ile, Kemalizm’i felsefî yönden ifade edecek en uygun terim Özgürlükçü Demokrasinin de temeli olan “plüralizm” olabilir.
Bir yanıt yazın