Elitlere ve siyasilere olan güven
Güven meselesinin ne kadar da büyük bir servet olduğunu kimler daha iyi bilir?
Servet sahipleri güven unsurunun, çok değerli bir servet olduğunu bilirler. Borçlanabilmek, tamamen güven unsuru ile ilgilidir. Güven tahmin edilemeyecek kadar büyük servettir.
Gerçek liderler, halklarının güvenini almışlarsa, bu çok büyük bir servettir.
Kurtuluş savaşından sonra, Osmanlıdan kalan borçlar, hastalıklar, kıtlık ve tam takır, bir hazine kasası vardı.
Yani hiç servet yoktu. Namuslu emek ve devlete güven vardı.
Cumhuriyet döneminin en büyük serveti; halkının güveni ve namusu idi.
Bu uzun girişi, güven unsurunun nakit sermayeden daha önemli olduğunu anlatmak içindi.
Şimdilerden bir örnek vererek devam edelim. Bankalarda Türk milletinin 240 milyar dolar serveti var. Ama iktidara ve ekonomiye güven olmaması nedeniyle, yatırıma ve üretime dönüşemiyor.
Popülist siyasetlerin belli bir süreden sonra, somut üretim ve güvene dönüşmemiş olması, yaşadığımız ekonomik krizin, ana sebeplerinin başında gelir.
Medyatikleşmiş siyasetler bir noktadan sonra halkın ihtiyaçlarını karşılamaz. Dünya sadece algı operasyonlarından müteşekkil bir dünya değildir.
Milliyetçilikle karışık popülist siyaset, elitlere/seçkinlere karşı, halkın yanındaymış gibi, medya vasıtasıyla sürdürülen siyasettir. Aslında bir üsluptur ve içeriği yoktur. İçerikten yoksun olması sebebiyle, ideolojik temeli ve stratejisi değişkendir.
Halkın iktidara olan güveninin olmaması, iktidarı siyasi şiddete sevk eder. Siyasi şiddet yetmezse gerisi gelir.
Popülist siyaset, sorunları sadece servet sınıfının aracılığı ile çözüleceğine inanır. Sağ popülizmin temel karakteri budur. Bu durumda halkın, iktidara güveni daha da azalır.
Güven kazanmak, sadece küresel sermayenin güvenini kazanmak meselesi değildir. Kurallara uyan küresel sermaye bile, halkının güvenini kazanmamış bir iktidara borç verirken tedirgindir. Artan risklerin azalmasını bekler. Yani halk ile iktidarın birbirlerine olan güvenini artmasını bekler.
Liderin icracı, halkın izleyici olduğu, yani siyasetlere katkısının olmadığı durumlarda, halk ile icracı arasında yeterli güven olamaz.
Halkı oligarşiye karşı bir söylem içinde tutmak, oligarşinin icracıya karşı güvenini azalttığından, burada da gizli bir güvensizlik müessesi işler.
İktidarın aşırı bir şekilde medyatikleşmesi, algıyı iyi yönetmesini sağlar, lakin bu durum gerçeğin ıskalanması durumudur.
Medya mantığı diyebileceğimiz siyasetin medyatikleştirilmesi;
-Basitleştirme,
-Kutuplaştırma,
-Yoğunlaştırma,
-Kişiselleştirme,
-Görselleştirme,
-Duygusallaştırma unsurlarını bünyesinde barındırır.
Siyasetin medyatikleşmesi medya mantığı içinde debelenmesi ve siyaset üretememesi ile sonuçlanır.
Kurbanları bir araya getirdiği sanan popülizm, işin sonunda kendisi kurban olur.16 Aralık 2020
Bir yanıt yazın