Osmanlı ile Japonya Arasındaki Bağları Güçlendiren, Kadersiz Gemi Ertuğrul Fırkateyninin Trajik Hikayesi-1
VİRA BİSMİLLAH …
1871 yılında Japonya Devleti Osmanlı Devletine bir dostluk antlaşması önermiştir. Bu düşünceler bizzat Padişah II. Abdülhamit tarafından 1875 yılında İstanbul’a liman ziyareti yapan “Seiki” bahriye öğrencilerini taşıyan Japon Harp gemisi Komutanı’na ve 1881 yılında İstanbul’a gelen elçiye beyan edilmiştir.
Osmanlı Devleti ile Japonya arasında ilk resmi görüşme 1887 yılında Japon İmparatoru Meiji’nin amcası Prens Komatsu’nun Avrupa seferi kapsamında İstanbul’a ziyareti esnasında yapılmıştır.
Japon İmparatoru Meiji’nin amcası Prens Komatsu’nun İstanbul’a gelişi bir dönüm noktası olmuştu. Amerika, Avrupa ülkeleri ve Çin’i kapsayan büyük bir inceleme gezisine çıkan Prens Komatsu, ilk Japon asilzadesi olarak, İstanbul’u da ziyaret etmiş ve Sultan II. Abdülhamid tarafından kabul edilerek, Japon imparatorunun dostluk mesajını iletmişti. Sultan II. Abdülhamid de Uzakdoğu’nun önemli güçlerinden biri haline gelmekte olan Japonya ile dostluk ilişkilerinin geliştirilmesi için Prens ve heyetine yakın alaka göstermiş, kendilerini üst düzey ve itibarlı bir protokolle ağırlamıştı.
Türk-Japon ilişkilerinin başlangıcını oluşturan bu ziyaret, Prens Komatsu, eşi Prenses Yoriko, birçok memur ve hizmetçinin de aralarında bulunduğu kalabalık bir heyetin Varna’dan bir Avusturya vapuru ile 29 Eylül 1887’de İstanbul’a gelmesiyle başlamıştı.
Misafirleri taşıyan vapur, padişahın yaverleri tarafından istimbotla karşılanmış ve Göksu Kasrı önünde demir atmıştı. Burada misafir edilen Prens Komatsu ve heyeti, ertesi gün Hamidiye Camii’nde düzenlenen Cuma Selamlığı’nı izlemek üzere buraya gelmiş, törenin ardından Sultan II. Abdülhamid, Prense ve heyettekilere çeşitli rütbelerden nişanlar vererek, mihmandarlıklarına Miralay Hakkı Paşa ile Kaymakam Osman Bey ile birlikte beş çavuş tayin etmişti.
Törenin akabinde saat dokuz buçukta kendilerine tahsis edilen arabalarla Göksü Kasrı’na geri dönen prens ve maiyeti 1 Ekim 1887’de yanlarında mihmandarları olduğu halde Ayasofya ve Sultanahmet Camiileri ile, Tophane Silahhanesini gezmişlerdi. 5 Ekim’de Hariciyye Nazırı yani Dışişleri Bakanı Said Paşa’nın Nişantaşı’ndaki Konağı’nda ağırlanan Prens Komatsu, Nazır tarafından kapıda karşılanmış, kendilerine Türk kahvesi ve şerbetler ikram edilmişti. Ertesi gün ise Sultan II. Abdülhamid, Japon İmparatoru’nun Amcası Prens Komatsu, eşi Prenses Yoriko ve maiyeti şerefine Yıldız Sarayı’nda bir ziyafet vermişti. [*]
II. Abdülhamid, 1887 yılında Japonya İmparatorunun yeğeninin bir savaş gemisiyle İstanbul’u ziyaret etmesinin ardından Japonya’ya bir heyet gönderilerek iade-i ziyaret yapılmasını emretmişti.
Bu ziyaret için İstanbul tersanelerinde yapılan Ertuğrul Fırkateyni seçildi. Takvim yaprakları 1889’u gösterdiğinde Ertuğrul Fırkateyni Japonya’ya seyre çıkmak üzere hazırlıklarına başlamıştır.
Ertuğrul Fırkateyni 19 Ekim 1863 tarihinde Tersane-i Amire’de Padişah Sultan Abdülaziz’in katılımıyla denize indirilmiştir. Makine ve kazanları 1864’te İngiltere’de monte edilmiş, 1865 yılında İstanbul’a dönmüştür. Fırkateyn 79 metre boyunda, 15,5 metre genişliğinde, 2344 ton deplasmanında ve sürati 10 mildir.
Fırkateyn, hem yelken hem de makine ile hareket ediyordu. Üç direkli geminin ana hareket vasıtası yelkendi. 600 beygir gücündeki makinesi de yardımcı bir itici kuvvet oluşturuyordu. ahşap bir gemi olan Ertuğrul Fırkateyni 25 yaşındaydı. Yaklaşık 1 yıl önce ahşap kısımları kısmen tamir görmüştü. Ancak, makine ve kazanların alt bölümüne dokunulmamıştı.
Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya’ya gönderilmesi konusunda çeşitli tartışmalar yaşanmış ve teknik heyet tarafından gemi incelenerek aşağıdaki rapor hazırlanmıştır:
“… Fırkateynin Japonya sularına kadar gidip dönmesi ve Osmanlı Saltanatının büyüklüğünün delili olan büyük şanını yükseltmek için Osmanlı’nın zafer alametli sancağının Uzak Doğu sularında tam bir başarıyla dalgalanmasına vasıta olabilecek bir duruma sahip olduğunun büyük bir şükran ve memnuniyetle görüldüğü…”
Aslında Teknik heyetin hazırladığı raporda senelerce Haliç’te yatmakta olan ve bakımsız, gövdesi, direkleri çürümüş olan Ertuğrul Fırkateyni’nin denize elverişli olup olmadığı ve bunca uzun bir yolculuğa dayanıp dayanamayacağı belirtilmemişti. Aslında Ertuğrul Fırkateyni böyle bir yolculuğu yapacak durumda değildi. Hele hele bu dönemde Marmara Denizine bile çıkmayan gemiler hem bakımsız durumdaydı. Hem de denizcilerimiz mesleki yönden zayıf kalmışlardı.
Ertuğrul Fırkateyninin seyir planı Doğu’da Osmanlı Devleti’nin sancağını göstermek amacıyla Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon ve Hong Kong gibi limanlarını öncelikle olarak değerlendirilerek Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japonya sularını kapsayacak şekilde hazırlanmıştı. Gemi bu limanlarda kömür ve kumanya ikmalini yaparken, ziyarete açılarak Osmanlı Dvletinin tanıtımını da yapması düşünülmüştü.
Neticede 21 Şubat 1888 tarihli tezkere ile Bahriye Mektebi öğrencilerinin denizde teorik bilgilerini kullanmayı öğrenmeleri için donanmada uygun bir eğitim gemisi ile Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japon sularına gönderilmek üzere Ertuğrul Fırkateyni’nin uygun olduğu ve mart sonunda yola çıkarılması kabul edilmiştir.
Geminin uğrayacağı limanlar ve yol güzergahı şu şekilde belirtilmiştir:
“Mezkur fırkateyn-i hümayün Dersaadet’ten hareketle Marmaris’e uğrayarak oradan Port Sait’e gidecek ve kanaldan ba’del-mürur icab eder ise Bahr-i Ahmer’e Cidde veya Kameron limanlarına dahi uğrayarak Aden’e muvasalatla oradan Bombay veya doğruca Serendib Adası’nda Kolombo’ya, Gale ve Trinkomali limanlarına gidecektir. Mahall-i mezkure Hindistan’ın meşhur iskelelerinden olmak hasebiyle burada görülmeye şayan olan mevaki ve mümkün olduğu halde istihkamat şakirdana gösterildikten ve icabı kadar arâm edildikten sonra hareketle mevsim rüzgarları gözetilerek Hindistan’ın taraf-ı şarkisinde bulunan Madras, Pondişeri ve icabında Kalküta limanlarına dahi uğranılarak şayan-ı temaşa olan mahaller şakirdana gezdirilerek ve lüzumu kadar arâm olunarak buradan dahi kıyam edildikten sonra Akyab nam limana teveccüh edilecek ve mahal-i mezkure muvasalatta dahi lüzumu görüldüğü kadar oturulduktan sonra kıyam ile Malaka Boğazı’na müteveccihen seyr-ü harekat ve boğazı mezkurde Penan ve Malaka ve Singapur limanları gibi meşhur limanlar görüldükten sonra cihet-i şimale teveccüh ile Saygon Limanı dahi görülerek Çin’in meşhur iskelesi olan Hong Kong Limanına azimet olunacaktır. Burası Çin ikliminin en meşhur memleketi olmak hasebiyle mevaki’-i mu’tena ve müstahkem görülüp icabı kadar arâm edildikten sonra kıyam birle lüzumu görüldüğü ve heyet-i sefinece tensip kılındığı halde Svatov ve Amoy ve Şanghay limanlarına uğranılarak Japon’da vaki’ (Nagasaki) Limanına teveccüh edilecek ve oradan da Japon Devleti’nin makarr-ı hükumeti iskelesi olan Yokohama Limanına azimet olunacak ve bi-mennihi teala şehr-i Teşrin-i evvel de Dersaadet’e avdet dilecektir. Mezkur limanlardan başka isimleri ta’dad olunmayan sair bir mahalle gidilmek ve bu limanlarda ne müddet urulmak veyahut hin-i hacette esbab-ı mani’a-i bahriyye ayluletiyle zikr olunan mersaların bazısı terk olunmak veyahut havaların müddet-i medide muhalif gitmesi hasebiyle limanlarda mu’taddan ziyade durmak gibi hususat kumandan olan zatın heyet-i sefine ile bil-istişare vuku bulacak karar ve tedbir-i makule menut olup ancak bu gibi halatın esbab-ı mucibe ve kaviyesi sefine jurnaline derç ve tezbir edilerek Dersaadet’e hin-i muvasalatta Bahriye Nezaret-i Celilesine izahen arz ve beyan edilecektir.”
16 Zilkade 1306 Tarik Gazetesi
“ Telgraf “
“Ertuğrul Fırkateyni hümayinesinin Çin sularına kadar gidip taraf-ı eşraf hazreti padişahiden Japonya Mikadosuna ita ve ahde buyurulan nişan-ı zişanı teslim etmek üzere dünkü gün Haliç Dersadetten tahrik-i çark azimet edeceğini gazeteler yazmışlar ise de fırkateyni mezkurun dün cisreyn arasına çıkıp cephanesini aldıktan sonra bugün saat sekiz raddelerinde sevab-ı maksuda müteveccihen hareketi mükerrer bulunmuş idüğü malumat-ı mahsusen acizanemizdendir”
Ertuğrul Fırkateyni 14 Temmuz 1889 tarihinde sıcak bir günde İstanbul Dolmabahçe önünden demir alarak 609 mürettebatıyla sonu bilinmeyen bir yolculuğa uğurlandı.
Sevdiklerini uğurlamaya gelenler, gözleri yaşlı, ellerindeki mendilleri, Fırkateyn Ahırkapı fenerini dönüp de gözden kayboluncaya kadar el salladılar.
Gemi kaptanı ve mürettebatı dalgın ve endişe ile İstanbul’un arkada kalan siluetini seyrederek, önlerinde olan binlerce mil yolu ve bu yola hazır olmayan teknenin, onları sağ salim getirip götüremeyeceğinin yanıtını arıyorlardı.
Kuzeyden hafif hafif esen poyraz rüzgarı açılmakta olan yelkenleri üfleyerek doldurdu ve gemi bordasına vuran ufak dalgacıkların dokunuşu ile Çanakkale boğazına yol verdi, gemi nazlıca akarak yoluna devam etti.
Geminin baş kasarasına yelkenlerin gölgesine oturmuş istirahatçı vardiya personeli, yüksek sesle vatan özlemini dile getiren bir gemici marşını söylüyorlardı:
Yol ver serdümen yol ver Gece gündüz seyredelim Bu havaya rabbim yol ver Vatanımıza dönelim.
Gemi süvarisi Ali bey kararmakta olan ufka baktı, havayı kokladı ve aklı yine kendisine söylenenlere gitti;
“Gitme,” diyorlar, “istifa et; bu yirmi yıl önce yamanmış, bir köşeye atılmış çürük gemiyle yola çıkılmaz.” Ali Bey’in kararlı, yurtsever, inanmasını, sevmesini bilen, vazifeşinas kişiliği, etrafındaki kaypaklıklar arasında büsbütün belirginleşiyor.
“Ben bu devletin askeriyim, ekmeğini yedim.Nereye git derse giderim” diyor.
Bir an hata yapıp yapmadığını düşündü.Sonra da omuzunu silkerek, Yüce Allah’tan takdirdir, diye mırıldanarak, poyraz rüzgarına yüzünü verdi ve sonu bilinmeyen yolculuk için selamet duasını okumaya başladı.
Ertuğrul fırkateyninin süvarisi Ali bey, uğradıkları her limandan, karısı Ayşe hanıma mektuplar gönderdi.Bu mektupları torunu sayın Canan Eronat paylaşıma açtı.Tarihe ışık tutan belgeler olması nedeniyle kendisine teşekkür ediyorum.
Gelecek olan bölümlerde fırkateynin deniz yolculuğuyla birlikte, Gemi süvarisi Ali beyin torunu sayın Canan Eronat’ın yazısını ve gemi süvarisi Ali beyin eşine gönderdiği mektuplarını sunacağım.
Bir yanıt yazın