Can Kemal ÖZER – Gerçek Hayat,18 ŞUBAT 2019
Almanya’nın ABD ve SSCB arasında pay edilmesi gibi, Kore de Çin ve ABD arasında paylaşılmıştı. Amerika’nın payına düşen Güney, Moon aracılığı ile Hıristiyanlaştırılacaktı. Devreye CIA girdi.
Moon’a bir örgüt kurdurularak, Kore’de Hıristiyanlığın yayılması teşvik edildi. Parası olmayan örgüt yaşayamayacağına göre bir akara ihtiyaç vardı. Ancak bu akar, sürekli para aktarımı şeklinde olamazdı. Olursa dikkat çekerdi. Ayrıca Amerika vermek için değil, almak için vardı.
Öte yandan sürekli dış kaynaktan para gelmesi, sorgulamalara dolayısıyla da zafiyete yol açardı. Bu süreçte Moon tarikatı, Japonya’daki ve Kore’deki birçok fabrikanın hissedarı edilerek zenginleştirildi.
Yani sürekli finanse ederek değil, kendi kendini besleyecek akarlar sistemi kurulmuş oluyordu.
Moon’un adamları (daha doğru ifadeyle CIA’in Moon için tahsis ettiği adamlar), bu fabrika ve medyayı yönetmeye başladı. Büyüdükçe büyüdüler. Artık bir cazibe merkezi durumundaydılar.
Ancak Moon tehlike olmaya başlamıştı. O yüzden Amerika’daki bazı Hıristiyanlar, Moonculara karşı cephe aldılar. Aleyhte yayınlar başlatıldı. Zaman zaman kiliseler arası çatışmalar ortaya çıksa da, Amerika ile Mooncular arasındaki ilişkiler hep devam etti.
Amerika’daki kiliseler vergiden muaf oldukları halde, rakipleri Dr. Moon’u vergi kaçakçılığı yaptı diye suçladılar. Bu tartışma muhtemelen ipin ucunu kaçırmamak için bir senaryodan ibaretti.
Moon, Kore’yi de zenginleştiriyordu, bu nedenle Kore yönetimi ve sanayi müesseseleri de Moon’u destekliyorlardı.
Benzer durumlar FETÖ için de geçerliydi.
“Yeşil kuşak” ve “ılımlı İslam” gibi projelerle Kiliseye teslim olmuş Müslüman tipi yetiştirilmek isteniyordu. Farklı projeler denenmiş ise de en başarılısı, Gülen’in liderlik ettiği FETÖ idi.
FETÖ Kendi Adını “HERKÜL” Koymuştu
Moon’un Türkiye temsilcisi olan Kasım Gülek meseleye dâhil edildi. Moon’un modeli bire bir olmasa da Cizvit, Opus Dei, Scientology gibi örgütlerin usullerinin karması bir sistem inşa edildi.
Uzun süre herkese “cemaat” veya “hizmet hareketi” dedirtilerek meşrulaştırılmaya çalıştırılan örgüte, devlet ancak yarım asır sonra terör örgütü diyebildi ve adını da FETÖ yani “Fetullahçı Terör Örgütü” koydu.
Oysa örgüt kendi adını çoktan “HERKÜL” olarak koymuş, aynı adlı bir site bile açarak buradan yayın yapmaktaydı. Bu bile devletin dikkatini çekmemişti. Çünkü devlet denilen mekanizma 1980’lerden sonra önemli ölçüde FETÖ’nün eline geçmişti. Kafasını kaldıranın ya kellesi alınıyor ya da itibarı yok ediliyordu.
Kaldı ki, FETÖ’nün hamurunu CIA ile MAH birlikte karmış, BND, MI6, MOSSAD ve Vatikan’da yoğurup pişirme işine dâhil olmuştu. Birlikte yaptıkları zehirli aş, Müslümanlara altın tepside sunulan zehirden başka bir şey değildi.
Moon Kilisesi dünya çapında faaliyetler yürütüyor, bu faaliyetlerini de genellikle ‘Dinler Arası Diyalog’ temasını işledikleri toplantı ve konferanslarla gerçekleştiriyordu. Katılanlar arasında Yahudiler, Protestanlar, Katolikler, Hindular, Konfüçyanistler, Şintolar ve diğer dinlerin bütün mezhepleri vardı.
Aynı durum FETÖ için de geçerliydi. Orada Hıristiyanlık, burada İslam kisvesi altında oynanıyordu tiyatro.
Moon, Türkiye’de Müslümanlara dadanmış, FETÖ ise diğer ülkelerde başkalarına…
Neticede ikisi de aynı mahfile hizmet eden uşaklardı. Tek farkları onlara verilen adlardı. Aslında hikâye bunlardan ibaret değildi. (Hâlen farklı adlarla, Türkiye ve dünyanın farklı noktalarında benzeri yüzlerce örgüt var.)
Kimi tedrici olarak güçlendiriliyor, kimi başka kisvelerle İslam, aile, iffet düşmanlığı görevini sürdürüyor. Kimi tarihselci, kimi Hadis düşmanı, kimi bilmem ne kisvesi ile kendini ifşa etse de amaç aynı olduğu ayan beyan ortadaydı. Asıl olansa bu gerçeği görebilmekti…
Dil Kancasına Dikkat!
Mooncular, Yaşar Nuri Öztürk’e kancayı takıp, dil öğretme bahanesiyle New York’a götürmüş ve orada İngilizce öğretmişlerdi ya da Yaşar Nuri böyle sanıyordu. Tıpkı batılı ülkeler başta olmak üzere pek çok ülkeye burslu olarak eğitime götürülenler gibi.
Bize hayat hakkı tanımayanlar, çocuklarımızı üstelik bir de burs vererek eğitiyorlardı…
Bu çok hayırsever oldukları için mi, yoksa Truva atları üretmek için miydi?
Hâlâ bu gerçeği göremeyen nice kişiler, aileler, devletler var bu dünyada…
Oysa bir tebessümü bile bize çok görenler, bizimkilere meslek veya dil öğretiyorlardı. Aslında ülkeler böyle fethediliyordu, hatta Osmanlı da bu şekilde yıkılmıştı. (fetih kelimesi buraya hiç uymamış Y.O.)
İşi hayli ileri götüren Moon, Türkiye’deki İlahiyat Fakültelerine Müslüman olmuş gibi gözüken elemanları göndermekteydi. Bununla da yetinmiyor, Türk kızları ile evlendirilerek kale içeriden fethediliyordu.
Yaşar Nuri’nin devşirilmesi gibi yüzlerce ilahiyatçıyı köleleri haline getirmişlerdi. Ceplerine para, uçak bileti konuluyor, lüks otellerde “cennetimsi” bir hayat yaşatılıyordu.
Geçmiş zaman kipi kullandığımıza bakmayın, aynı yol ve yöntemlerin artarak sürdürüldüğünden kimsenin şüphesi olmamalı.
Mooncu Siyasetçiler
Yaşar Nuri’yi kim siyasete kazandırdı? O kişi Deniz Baykal değil miydi?
Cevabı 4.12.1997 tarihli Milliyet’ten Melih Âşık’ın satırlarından okuyalım.
Şöyle yazmıştı Âşık: “Moon’un ‘Dünya Barışı Toplantısı’ adlı programında, Deniz Baykal’ın yanı sıra FKÖ’nün bayan lideri Aşrali, Fransız Sosyalist Parti liderlerinden Michelle Rocard, SSCB’nin son Başkanı Gorbaçov, ABD eski başkanlarından Gerald Ford ve George Bush, İngiliz eski Başbakanı Edvard Heath, NATO eski Başkomutanı Alexandra Haig, Alman eski Cumhurbaşkanı Veizsaecker ve iki Mısır başbakanı da bulunuyordu. Toplantılara katılanların kimlikleri düşünülürse, bunun bir tarikat toplantısı olduğu şeklindeki iddianın ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkar…”
Nasıl her şey ortada değil mi?
Bununla yetinmeyen Âşık, ‘Moon’un Türkçe mânâsının “mehtap” olduğunu yazıyordu. Peki, bu bize neyi hatırlatıyor sizce? FETÖ’nün Mehtap adlı kanalını olmasın sakın!
Bildiniz işte tam da onu!
Yazıları posta kutunda oku