Türk Özerk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Nasıl Güçlenir

Türk Özerk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Nasıl GüçlenirTürkiye ile tarihsel, kültürel ve ırksal bağları bulunan Özerk Türk Cumhuriyetleri ve toplulukları Rusya Federasyonu’nun doğal kaynak yönünden en zengin ülkeleridir. - Turk Tarihi turki cumhuriyetler

Türk Özerk Cumhuriyetleri ve Toplulukları Nasıl Güçlenir

Türkiye ile tarihsel, kültürel ve ırksal bağları bulunan Özerk Türk Cumhuriyetleri ve toplulukları Rusya Federasyonu’nun doğal kaynak yönünden en zengin ülkeleridir.

Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Özerk Türk Cumhuriyetleri özellikle büyük oyunların oynandığı petrol savaşlarında ileride daha önemli hale gelecek.

Ruslar ilk önce 1552 yılında Kazan Hanlığını ele geçirdi ardından karşılaştıkları direnişe rağmen nüfuslarını Türk illeri aleyhine, sürekli genişletmişlerdir.

Neticede 1880-1884’te Türkmenistan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesiyle, Uygurlar’ın yaşadığı ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde Doğu Türkistan hariç, Türk ülkelerinin hepsi Çarlık Rusyası’nın eline geçmiştir.

Doğu Türkistan ise çeşitli mücadelelere rağmen 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nce ilhak edilmiştir.

10’u Rusya Federasyonunda; Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Altay Cumhuriyeti, Saha Cumhuriyeti (Yakutistan), Tuva Cumhuriyeti, Hakasya Cumhuriyeti, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkez Cumhuriyeti, Kırım Cumhuriyeti ve biri de BDT üyesi Özbekistan’da (Karakalpak Özerk Cumhuriyeti) olmak üzere 11 Özerk Türk Cumhuriyeti mevcuttur.

Ayrıca, Gagauzlar (Moldavya) ve Doğu Türkistan (Çin) ise Özerk Türk Bölgeleri olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Bunların dışında Ahıska Türkleri (Meshet), Kumuk Türkleri, Nogaylar, Şor Türkleri ve Karaimler ise herhangi bir siyasi oluşuma sahip olmayan ve Rusya Federasyonunda yaşayan Türk topluluklarıdır

Bütün bu Özerk Türk Cumhuriyetleri ve toplulukları toplam 5,5 milyon kilometrekarelik yüzölçümüne ve 25 milyon civarında nüfusa sahiptir. Bu nüfusun yaklaşık 11 milyonu Rusya Federasyonunda, 12 milyonu Çin Halk Cumhuriyetinde, diğer 2 milyonluk nüfus ise Bağımsız Devletler Topluluğu Ülkeleri sınırları dahilinde yaşamaktadır.

Türk Özerk Cumhuriyetleri ve Topluluklarına karşı yoğun bir asimilasyon programı uygulandığı görülmektedir. Bu eritme programında Sovyetler Birliği dönemi hariç öncelikle din önemli bir alanı teşkil etmiş, gerek zorla gerekse bilinçli örtülü politikalarla Çuvaşlar, Hakaslar, Altaylar ve Yakutlar Ortodokslaştırılmış, en azından Rusya ile dini bağlarının kalıcı olması sağlanmıştır. Kültürel bağların en önemlilerinden olan dil, sık sık yapılan alfabe değişikliği, Rusça’yı öğrenme zorunluluğu ve bilmeyenlerin işsiz kalması sonucu bu ülke halklarının çoğunun kullanmak durumunda kaldığı Rusça’ya dönüştürülmüştür.

Gerek Rusya’da gerek Çin’de önemli bir asimilasyon şekli de demografik yapının bozulmasıdır. Zengin doğal kaynaklara sahip bu ülkelerde fabrikalar açılmış, Rus ve Çin nüfusu işçi olarak yerleştirilmiş ve nüfus yoğunluğu Türkler aleyhine bozulmuştur. Bunun sonucu olarak da bu bölgelerde siyasal etkinlik Rus ve Çin’lilerin eline geçmiştir. Sınırlar oluşturulurken göze çarpan bir olgu ise şu anda bu özerk Türk Cumhuriyetlerinin bir nevi tecrit edilmeleridir. Bu ülke ve toplulukların ırki, dinsel ve kültürel bağlarını devam ettirebilecekleri ana Türk kitleleriyle karasal irtibatları kesilmiştir. Örneğin Başkurdistan’ın Kazakistan ile olan bağlarını koparmak için buradaki yoğun Türk nüfusuna rağmen ikisi arasında Orenburg özerk bölgesi oluşturulmuştur. Yine Çuvaş, Tatar, Tuva, Hakas ve Yakutların da diğer Türk ve müslüman ülkelerle sınırdaş olmaları önlenmiştir.

Böylece bu Türk Cumhuriyetleri ve Bölgelerinin Türkiye ile ilişkilerinin yok denecek kadar az düzeyde kalması sağlanmıştır. Uygulanan asimilasyon planlarından biri de muhtelif baskılar yoluyla uygulanan göçlerdir. Özellikle Kırım Tatarları, Ahıskalılar, Nogaylar, Balkarlar ve Karaçayların eski SSCB’nin diğer bölgelerine zorunlu göçe tabi tutulmaları, bu halkların hem bulunduğu coğrafyalarda demografik üstünlüklerini yitirmelerine, hem de ekonomik ve kültürel olarak çökmelerine sebep olmaktadır.

Türkiye her şeyden önce Rusya Federasyonu’ndaki ve Çin’deki Türk unsurlarla ilişkilerini stratejik seviyede ileriye dönük olarak planlamalı ve bu ilişkileri devamlılık sağlayacak şekilde yönlendirmelidir. Bu ilişkilerin çok hassas olduğunun bilinciyle Pan-Turanist gibi hayali stratejiler değil gerçekçi politikalar üretilmelidir. Öncelikle Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni rahatsız edici açık siyasi faaliyetlere girişilmemeye özen gösterilerek, ekonomik ve kültürel ilişkiler üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Kırım’ın Türkiye’nin güvenliği ve Karadeniz politikaları açısından önemi unutulmamalı, Kırım Türkleri’nin ülkelerine dönüş ve yerleşme çabaları desteklenmelidir. Özellikle Doğu Türkistan’daki Uygurların ve Kırım Tatarlar’ının durumları insan hakları gibi evrensel değerler çerçevesinde dünya gündemine taşınmalı ve sürekli güncel tutulmaya çalışılmalıdır.

Ortak milli bayramlar teşvik edilmeli, Nevruz kutlamaları yaygınlaştırılarak, milli benliğin ortak bir kültürü haline getirilmeli, bütün bu faaliyetlerde sivil toplum kuruluşları da kullanılmalıdır.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir