“19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ERMENİ olayları sırasında KIBRIS Adası’nın oynamış olduğu rol, Ada’nın bu dönemde İNGİLİZ idaresinde bulunması konuyu hem çekici hem de ilginç kılmıştır. Başta ANADOLU olmak üzere diğer OSMANLI topraklarında ortaya çıkan ERMENİ olayları sırasında KIBRIS, ERMENİLER tarafından bir KARAGÂH olarak kullanılmıştır. KIBRIS’IN ERMENİ komitecileri tarafından bu amaçla kullanılması, bölgede bir güvenlik endişesinin doğmasına yol açmıştır. KIBRIS’TAN ANADOLU ve SURİYE sahillerine, silah ve mühimmat sevk edilmesi, İSYANCI FİRARİ ERMENİLERİN kaçak yollarla KIBRIS’A gelmesi bu endişenin artmasına yol açmıştır.” “KIBRIS, hem iç denizin kontrolü hem de yakın karasal bölgelerin denetimi nedeniyle AKDENİZ’DE vazgeçilmez bir anahtar role sahiptir.”“1878 yılında KIBRIS’IN İNGİLTERE’YE bırakılmasının ardından, Ada’nın bu özelliği daha da ön plana çıkmıştır.” “Zira İNGİLTERE Hükümeti tarafından AKDENİZ’DE stratejik bölgeleri incelemek ve hükümete bir rapor sunmak amacıyla Ekim 1876 tarihin de İSTANBUL’A gönderilen Albay Robert Home, araştırmaları neticesinde hazırlamış olduğu 08.06.1878 tarihli raporunda: “Her kim KIBRIS’I elinde tutarsa, İSKENDERUN’U da tutar, kısacası KIBRIS İSKENDERUN’U verir” şeklin de bir sonuca varmıştır.” “Özellikle 23 Nisan 1880 tarihinde William Ewart Gladstone liderliğindeki Liberal Parti’nin iktidara gelmesiyle bu politika değişikliği açıkça görünür olmuştur.” “İNGİLTERE’NİN BERLİN Kongresi’nden sonra tatbike koyulduğu yeni politikasının ikinci örneğini ise, OSMANLI topraklarında ortaya çıkan ERMENİ OLAYLARINA karşı izlemiş olduğu siyaset ortaya koymaktadır. Özellikle Gladstone’nun 1880 yılında iktidara gelmesiyle, İNGİLTERE ERMENİ SORUNUNA daha çok ağırlık vermeye başlamıştır. ERMENİ MESELESİNİN siyasi arenaya 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan AYASTEFANOS Antlaşması’nın 16. maddesiyle çıktığını görmekteyiz. William Ewart Gladstone (1809-1898) yaklaşık 60 yıllık siyasi yaşamında İslâm ve Türk karşıtı bir politika benimsemiştir. İktidarda olduğu dönemlerde OSMANLI Devleti’ne karşı tutum takınırken, muhalefette olduğu dönemlerde de boş durmayarak AVRUPA’DA OSMANLI karşıtı bir kamuoyunun oluşması için yoğun propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur. Özellikle 1876 tarihinde kaleme aldığı “Bulgarian Horrors and the Question of the East” adlı propaganda eseri sayesinde yalan yanlış bilgilerle AVRUPA’DA OSMANLIYA karşı bir kamuoyunun oluşmasını sağlamıştır. “Kur’an’ı Kerim yok edilmedikçe AVRUPA’YA barış gelmeyecektir” sözlerini sarf edebilecek kadar da İslâm karşıtıdır. AYASTEFANOS Antlaşması’nın, AVRUPA güç dengesini RUSYA lehine değiştirmesi, bu antlaşmanın İNGİLTERE’NİN girişimiyle BERLİN Antlaşması ile revize edilmesine neden olmuştur. AYASTEFANOS kazanımlarını BERLİN’DE kaybetmek istemeyen ERMENİLER, Berlin’e İSTANBUL eski Ermeni Patriği ve Beşiktaş Piskoposu HRIMYAN başkanlığında bir heyet göndermişlerdir. Her ne kadar HRIMYAN başkanlığındaki ERMENİ heyeti kongrenin yapıldığı binaya alınmasalar da, AYASTEFANOS kazanımlarını BERLİN Antlaşmasının 61. maddesine koydurmaya muvaffak olmuşlardır. 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan BERLİN Antlaşması ile ERMENİLER, doğrudan kendilerine yönelik ıslahat yapılması yönünde uluslararası bir güvence elde etmişlerdir. BERLİN Kongresi’nin öncesinde de İNGİLTERE, 4 Haziran 1878 KIBRIS Antlaşması ile KIBRIS’I geçici de olsa kendi idaresi altına alırken, diğer taraftan Padişahtan da ülkesinde yaşayan Hıristiyan tebaaya yönelik ıslahat sözünü almayı başarabilmiştir. Bu kez, Düvel-i Muazzama ’nın diğer üyelerinin de katılımıyla, temelde Müslim- Gayrimüslim eşitliğine dayanan adli, idari, mali reformlar yapılması istenilen yer, Sultanın yalnızca AVRUPA’DA Kİ toprakları değil, aynı zamanda ANADOLU topraklarıydı ve desteklenen zümrenin başında da ERMENİLER gelmekteydi. 4 Haziran 1878 KIBRIS Antlaşması ile başlayan ve 13 Temmuz 1878 BERLİN Antlaşması ile sona eren süreçte, İNGİLTERE, hem HİNDİSTAN yolunun güvenliği için AKDENİZ’DE önemli bir Place d’Armes’i hâkimiyeti altına alıyor hem de ANADOLU’DAKİ ticari çıkarlarını korumak ve de RUSYA’YA karşı bir tampon oluşturmak amacıyla AYASTEFANOS ve BERLİN Antlaşmaları ile uluslararası siyasetin bir süjesi haline gelen OSMANLI Devleti’nin millet-i sadıkası olan ERMENİLER’DEN faydalanma yoluna gidiyordu. KIBRIS Adası’nın güvenlik gerekçesiyle İNGİLTERE’YE bırakılması, OSMANLI Devleti’ni iki açıdan zora sokmuştur. Bunlardan birincisi, büyük güçlerin özellikle de İNGİLTERE’NİN, KIBRIS Sözleşmesi’nde yer alan: “Padişah Anadolu’daki Hıristiyan tebaasıyla diğer ahalinin himayesi için bu bölgenin idarî şeklinde ıslahat yapılacağına dair İNGİLTERE’YE söz vermektedir” maddesine sürekli atıfta bulunarak, ERMENİ OLAYLARI boyunca OSMANLI Devleti’ne karşı yoğun bir diplomatik baskı uygulamış olmalarıdır. İkincisi ise, İNGİLİZ idaresinde Ada’nın, ANADOLU’DA çıkan ERMENİ OLAYLARINA lojistik destek sağlayan bir üs vazifesi görmesidir.” “KIBRIS’IN güvenlik gerekçesiyle İNGİLTERE’YE bırakılması, başka bir güvenlik sorununu da beraberinde getirmiştir. Bu durum, Babıâli’nin KIBRIS’TAN gelebilecek tehlikelere karşı yoğun bir mesai harcamasına sebep olmuştur.” İNGİLTERE’NİN, BERLİN ve KIBRIS Antlaşmaları ile ERMENİLER ile daha alakadar bir duruma gelmesi ERMENİLER için sevindirici bir pozisyon yaratırken, KIBRIS Antlaşması ile RUSYA’YA karşı doğan İNGİLİZ-TÜRK ittifakı da ERMENİLERİ bir o kadar endişelendirmiştir. Zira BERLİN Kongresi sonrasında bir ERMENİ heyeti, RUS ÇARI’NA ıslahat için kendilerine yardım etmesi ricasında bulununca, ÇAR: “Sizin işleriniz beni alakadar etmez. İNGİLTERE menfaatlerinizi korumayı üzerine almıştır. İNGİLİZ hükümetine başvurunuz” demiştir. FRANSA’NIN RUSYA ile beraber hareket etmesi, diğer taraftan ıslahatlar konusunda ALMANYA ve AVUSTURYA’NIN bir nevi çekimser kalmaları, ERMENİLERİ ıslahatlar konusunda İNGİLTERE’YE mecbur etmiştir.” “ERMENİLERİN, OSMANLI Devleti’ne düşmanca bir tutum içerisinde davranan Gladstone aracılığıyla İNGİLTERE hükümetine baskı yapması ve sürekli olarak İNGİLTERE’YE, BERLİN ve KIBRIS Antlaşmalarında var olan yükümlülüklerini yerine getirmesi için tazyikte bulunmaları sonucunda, İNGİLTERE bu antlaşmalar vasıtasıyla hem OSMANLI Devleti üzerindeki baskısını artırmış hem de Babıâli’nin içişlerine karışmayı kendine vazife bilmiştir. Bunun en somut örneğini, 28 Nisan 1899 tarihinde İNGİLTERE Büyükelçisi Sir Philip Currie ile SULTAN II. ABDÜLHAMİD arasında meydana gelen görüşme ortaya koymaktadır. Büyükelçi Currie’nin: “Bildiğiniz gibi, ERMENİLER ile ilgili bazı düzenlemelerin yapılması gerek BERLİN Kongresi gerekse KIBRIS Sözleşmesi hükümleri gereğidir. Buna rağmen OSMANLI Devleti tarafından bu ana kadar bir şey yapılmadığını, İNGİLTERE Devleti’nin de yapmaya söz verdiği işleri yerine getirmeyip bu sebeple de zor durumda kaldığını ifade ederim.” sözlerine karşılık SULTAN II. ABDÜLHAMİD: “Gerçekte BERLİN Antlaşması’nda ANADOLU ıslahatı yer almakta, fakat bir ERMENİSTAN’IN kurulmasından söz edilmemektedir. KIBRIS Sözleşmesi’nde de buna benzer uygulamalara yer verilmekte, ancak benim haklarımın ihlâl edilmemesi hususu da açıkça belirtilmektedir. İNGİLTERE büyükelçisi ile anlaşma sağlandığı üzere bu sözleşme her iki devletin menfaatinedir. Böyle büyük bir adanın İNGİLTERE’YE terk edilmesi ‘hükümet içinde bir hükümet kurulması’ amacına yönelik olsaydı asla bizim menfaatimize olmayacağından ve aksine devletin hukukunun çiğnenmesi anlamına geleceğinden böyle bir fedakârlığı seçmeye hiç gerek yoktu. Bu da askerî ve stratejik açıdan önemi ortada olan KIBRIS Adası gibi büyük bir toprak parçasını bir ERMENİSTAN kurulması için vermişiz anlamına gelirdi. Devletimizin hukuk ve çıkarına aykırı bir önlem alınması konusunda fedakârlık etmenin acaba ne gereği vardır?” cevabını vermiştir. SULTAN ABDÜLHAMİD’İN bu cevabının ardından Büyükelçi Currie’nin: “Sizden şunu rica ediyorum: İNGİLTERE Devleti ANADOLU’DA bağımsız bir ERMENİSTAN, otonom bir vilayet yahut farklı bir ayrıcalığa sahip bir millet teşkilini istemiyor sadece ıslahat yapılmasını istiyor.” cevabını vermesi üzerine PADİŞAH: “Islahat denilen şey, bir devletin yaşaması ve güçlenmesini sağlamak için yapılır. Yoksa yok olmasına sebep olacaksa buna ıslahat denilmesi uygun değildir. Yüce devletim bütün tebaayı kapsayan, herkesin yararlandığı, halkın birbirinden ayırt edilmediği bir tarzda ıslahat yapmak ister. Yoksa bir devletin her bir bölümünde ayrı ayrı bir yönetim şekli olursa o devlet nasıl yaşayabilir? Kanunun herkesi kapsaması gerekmez mi? İNGİLTERE Devleti’nin bu konuda diretmesi ve OSMANLI Devleti’ne baskı yapması İNGİLTERE’NİN OSMANLI Devleti’ni himayesi altına alma niyetinde olduğunu göstermektedir” sözleriyle karşılık vermiştir.”
“ İNGİLİZ idaresi altındaki KIBRIS Adası, hem coğrafi konumundan hem de yeni siyasi yönetiminden dolayı, ERMENİLERE lojistik destek sağlayabilecek bir niteliğe kavuşmuştur. KIBRIS tarihine baktığımızda, ERMENİLERİN her dönem Ada’da varlık göstermiş olduklarını görürüz. Anadolu’nun güney sahilleri ile KIBRIS arasında devamlı surette yaşanan göç olgusunun aktörleri arasında ERMENİLER de olmuştur. Ortaçağ boyunca ERMENİLERİN, KIBRIS Haçlı Krallığı ile münasebetleri genelde olumlu yönde ilerlemiş, ancak hiçbir vakit ERMENİLER KIBRIS’TA ciddi bir nüfus meydana getirememişlerdir.” “ERMENİ olayları sırasında KIBRIS’IN bir sığınma ve aynı zamanda silah sevkiyatlarının yapıldığı bir üs durumuna gelmesinin en büyük sebebi, bu Ada’nın İNGİLTERE’NİN elinde bulunmuş olmasıdır. Nitekim İNGİLTERE’NİN böyle bir desteği olmaksızın, KIBRIS’TA isyancı ERMENİLERİ muhafaza edebilecek güçte bir ERMENİ nüfus olmadığını yukarıda verilen bilgilerden anlamaktayız. Kaldı ki KIBRIS TÜRKLERİ, Ada’da böylesine bir örgütlenmeyi önleyebilecek bir güce sahip olduğundan, dolayısıyla bu noktada İNGİLİZLERİN ERMENİLERE doğrudan desteğini görmekteyiz. Bir taraftan KIBRIS’IN İNGİLTERE’NİN eline geçmesi, diğer taraftan ANADOLU’DA bir biri ardına patlak veren ERMENİ İSYANLARI ve bu isyanlardan kaçanların bir kısmının KIBRIS’I mesken tutmasıyla, ANADOLU’NUN güney sahilleri güvensiz bir hale gelmiştir. İsyanların etkisinin ve hacminin genişlemesiyle beraber, KIBRIS Adası ERMENİ komitelerine yataklık yapan önemli merkezlerden biri olmuştur.” “Tam tarihini tespit edememekle beraber, Kıbrıs’ta 15 Mart 1888 tarihinden önce bir ERMENİ komitesinin [LONDRA Ermeni Vatanperver Komitesi] teşekkül ettiğini söyleyebiliriz. Bu tarihten sonra da KIBRIS’TA ERMENİLERE yönelik dernek, komite ve cemiyetler kurulmuştur. Mesela 22 Eylül 1898 tarihinde ERMENİLER yararına Cardiff’te [İNGİLTERE] düzenlenen konferansta, ERMENİ Muhibbânı Cemiyeti’nin merkez komitesinin KIBRIS Adası’nda kurulduğu ve orada ERMENİLERİN tarım, ticaret ve el sanatları ile uğraşacakları dile getirilmiştir. Diğer taraftan konferans sırasında dağıtılmak üzere, ERMENİLER yararına kurulan çeşitli dernekleri, bunların faaliyetleri ile topladıkları yardımlar hakkında ayrıntılı bilgiler veren bir broşür hazırlanmıştır. Bu broşürden KIBRIS’TA; Armenian Refugees Fund, Cyprus Relief Fund ve Eastern and Collonial Association adı altında örgütlerin kurulmuş olduğunu öğrenmekteyiz. Burada şunu da belirtmekte fayda vardır, gerek ERMENİ Muhibbânı Cemiyeti gerek bahsi geçen diğer komiteler aynı zamanda birer Protestan misyoner hareketidir. İNGİLTERE idaresindeki KIBRIS, ERMENİLER tarafından her türlü amaç için kullanılmıştır.” “LONDRA ve MARSİLYA ERMENİ Komitesi Ortak Sekreterliği tarafından 9 Ağustos 1892 tarihinde ADANA ERMENİ Başpiskoposuna gönderilen bir mektupta, “…İhtilalin nasıl olacağını biliyorsunuz. İlk olarak telgraf tellerini kesip personelini durdurarak, kamu binalarını yakarak, yüksek dereceli memurları öldürerek, devlet hazinesini ve nerede para varsa saldırıp yağmalayarak, silah depolarını ele geçirerek, hapishanelere saldırıp mahkûmları salıvererek, son olarak da KIBRIS’TAKİ İNGİLİZ Komitesi vasıtasıyla ihtilal hakkında AVRUPA’YA telgraf göndererek isyancı hareketi başlatmak gerekecektir” sözleriyle olası bir isyan durumunda KIBRIS’TAKİ komitenin rolü ortaya konmuştur. KIBRIS’TA bir ERMENİ komitesi kurulduktan sonra Ada, ERMENİLERİN sıkça uğradıkları bir merkez haline dönüşmüş; HALEP, DİYARBAKIR, BİTLİS, HAKKÂRİ, HARPUT, MARAŞ, ADANA, SURİYE, BEYRUT ve VAN gibi yerlerden çok sayıda ERMENİ, ANADOLU’DA çıkardıkları olaylardan sonra gizlice KIBRIS’A kaçmışlardır.” “ERMENİ Olayları Sırasında Maritimes Kampanyası’na mensup Kongo Vapurunun İSKENDURAN’DAN altı mil kadar açıldıktan sonra durduğu, iki sandalla giden otuz kadar ERMENİ’NİN vapura alındığı ve bunların KIBRIS’A çıkacakları anlaşılmıştır” şeklindeki ifadeler, KIBRIS’A ERMENİLERİN nasıl bir yöntem izleyerek vardıklarını göstermesi açısından önemlidir. AVRUPA, AMERİKA ve ANADOLU’DAN çeşitli yollarla ve kılıklarla KIBRIS’A ulaşan ERMENİLER, burada hazırlıklarını tamamladıktan sonra tedhiş hareketlerinde bulunmak üzere ANADOLU’YA çıkmaya çalışmışlardır.”
“ERMENİ OLAYLARI SIRASINDA ANADOLU’DA cereyan eden ERMENİ olaylarından sonra, ERMENİLERİN yoğun bir şekilde KIBRIS’A, buradan da gerek ABD’ye gerekse de AVRUPA’YA geçtiklerini görmekteyiz.” “Göç eden ERMENİLERİN bir kısmı iktisadi kaygılardan dolayı bu yola başvururken, yukarıda da bahsettiğimiz üzere bir kısmı da Ada’yı ANADOLU’DA tertiplenen ihtilal için adeta bir üs gibi kullanmıştır. ANADOLU’DAN KIBRIS’A gelen ya da kaçan ERMENİLERDEN bazılarının da, 1897 TÜRK-YUNAN Savaşı’na, YUNANLILARIN yanında katıldıklarını görmekteyiz. OSMANLI Hükümeti, İNGİLTERE idaresi altındaki KIBRIS’TA bu türden olayların cereyan etmesi karşısında, İNGİLİZ Hükümetini uyarmasına karşılık ciddi sonuçlar elde edememiştir. OSMANLI Devleti’nin bu soruna çözüm bulmak maksadıyla almış olduğu iç ve dış tedbirlere rağmen, ERMENİLER Ada’da örgütlenmeye devam etmişlerdir. Nitekim 27 Mayıs 1896 tarihli bir belgede bu olay, “KIBRIS ceziresinde AMERİKA’DAN gelenler DERVİŞ, ATİNA’DAN gelenler KÖYLÜ, FRANSA’DAN gelenler Kürt ÇOBANI, İNGİLTERE’DEN gelenler SOFTA, İSVİÇRE’DEN gelenler SEYİS, İTALYA’DAN gelenler de ARNAVUT kılığında olacaklar ve hepsi bir araya geleceklerdir. ALMAN gönüllüler de ihtilale “FELLAH” kılığında katılacaklardır. İctimâ’ eden ERMENİLERİN adetleri iki bine bâliğ olduğu” şeklinde rapor edilmiştir.” “KIBRIS’TA konuşlanan ERMENİLER, OSMANLI Hükümeti tarafından alınan tedbirleri bertaraf etmek, ANADOLU’DAKİ isyancı ERMENİLERE silah ve mühimmat naklini kesintisiz devam ettirmek için çeşitli arayışlar içine girmişlerdir.” “Ancak ERMENİLERİN KIBRIS yoluyla yaratmış olduğu sorun, sadece ANADOLU’NUN güney sahilleriyle sınırlı kalmamıştır. BEYRUT’TAN MERSİN’E kadar uzanan kıyı şeridinin güvenliği açısından da KIBRIS, bu bölgeler için de bir tehlike ve tehdit arz ediyordu.” “Başta ANADOLU’NUN doğu ve güney kesimlerinden olmak üzere KIBRIS’A kaçmak için gelen ERMENİLER İSKENDERUN ve MERSİN Limanlarını sıkça kullanmışlardır. Limanlarda artırılan güvenlik tedbirlerinden dolayı bu defa ERMENİLER, kontrollerin daha zayıf olduğu sahillerden gizlice Ada’ya çıkmaya çalışmışlardır. Ya da AKDENİZ’İN öte yakası KIBRIS’IN limanları ve sahillerinden yine gizlice ANADOLU’YA ulaşmaya çabalamışlardır. ERMENİLERİN her iki yönden kaçak giriş ve çıkışlarında İNGİLİZ, FRANSIZ ve YUNAN bandıralı gemilerin bu kimselere yardımcı olduklarını arşiv belgeleri aracılığıyla öğrenmekteyiz.” “ERMENİLERİN, KIBRIS’TA depolanan silah ve cephaneyi ZEYTUN’DAKİ Müslüman katliamında kullanmak üzere bir İNGİLİZ Vapuru ile güney sahillerine sevk edecekleri ve bu gaye ile KIBRIS Adası’nda toplanma talimatının verildiği haberlerinin alınmasının üzerine, bölgede şartları zorlayan koşullarda sıkı güvenlik önlemleri alınmıştır.” “Bunlar içinde özellikle TUZLA ERMENİLERİN örgütlendiği ve yoğun faaliyette bulunduğu önemli bir liman kenti olup, TAŞNAK, HINÇAK örgütlerinin şubelerinin yanı sıra, 9 Haziran 1896 tarihli bir belgeye göre burada TERVEŞAK adı ile kurulmuş bir ERMENİ komitesi de vardı. Bu nedenle bu yerlerin kontrol altında tutulabilmesi, buralardan gelecek sağlıklı haberlere bağlıydı. Nitekim ortalıkta dolaşan birçok asılsız haber vardı ve bunların bir kısmı bölgede tedirginlik yaratması için doğrudan ERMENİLER tarafından ortaya atılıyordu.” “Ayrıca LEFKOŞA yakınlarında bulunan manastırda silah talimi yapmaktadırlar. Bu durumdan yerel hükümet haberdar edilmesine rağmen sessiz kalmaktadır. ERMENİLERİN TÜRKİYE’DEN kaçışlarına İNGİLİZ ve FRANSIZ vapur kahvecileri yardım etmektedir. Kaçaklar tebdili kıyafet yoluyla [gemici kıyafeti giyerek] vapurlara alınmaktadırlar. URFA’DA veya sair yerlerde “katledildi” denilen ERMENİLERİN birçoğunun KIBRIS’TA olduğu tespit edilmiştir.” ([23])
“Adanın 1878 yılında İngiltere tarafından Osmanlıdan devralınmasının ardından 1909 Adana Olaylarıyla birlikte bölgeden ayrılan ERMENİLER de Mağusa, Larnaka ve Girne’ye göç etmeye başlamışlar, 40 günlük karantina sürecinin ardından farklı bölgelerde kendilerine yurt edinmişlerdir. 1909 sonrası süreçte adaya gelen ERMENİ nüfusun yaklaşık 8.000 civarında olduğu değerlendirilmektedir. KIBRIS’A daha sonraki ERMENİ göçü 1915 Sevk ve İskânı sürecin de ağırlıklı olarak Çukurova’dan gelenlerle olurken ardından 1921 yılında Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması sonrasında Mersin’den Urfa’ya kadar olan Çukurova bölgesini boşaltan pek çok ERMENİ de KIBRIS’A gelmiştir. Tam da ERMENİ göçünün yaşandığı bu süreçte 13 Ekim 1916 tarihinden itibaren daha önce Limni adasında tutulmakta olan Çanakkale savaş esirleri de Mağusa’da ki Karakol esir kampına getirilmeye başlanır. Kampın altyapı ihtiyaçları, emniyet ve güvenliğini sağlayanlar da Monarga bölgesin de Fransa tarafından tesis edilen ERMENİ Doğu Lejyonu kampında bulunan ERMENİLER olmuştur. Fransa’nın Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Mısır’da kurduğu ERMENİ Doğu Lejyonu ’nun KIBRIS adasında yeniden kullanılmaya başlaması ve kamplarda eğitilen ERMENİLERİN KİLİKYA olarak adlandırılan Çukurova’da Anadolu insanını katletmek üzere kullanılması gayesiyle başlatılan girişimlerin ardından dünyanın dört bir tarafından buraya getirilen ERMENİLERİN Mısır’ın liman kenti Port-Said’de konuşlanması ve daha sonra da KIBRIS’A getirilmeleri söz konusudur. İngiliz yönetiminin onayıyla Mağusa’nın yaklaşık 20 kilometre doğusunda, kimsenin yaşamadığı, su kaynakları açısından verimli ve gözlerden ırak bir yer seçilmiştir. Bu kampla ilgili olarak hazırlanan Doğu Lejyonu Talimatnamesiyle burada başlangıçta toplam 1.200 kişiden oluşan 6 ERMENİ Lejyon Bölüğü ve 160 Arap’la birlikte 1.350 olan nüfus bölgeye ERMENİLER getirildikçe 5000’e yaklaşmıştı. Öte yandan kampta görevli Fransız askeri personeli ilk günlerde kampta eğitim görmekte olan ERMENİLERE hoşgörülü ve sıcak yaklaşırken bu ERMENİLERİN Trikomo (İskele) isimli köyü basmaları, ardından İngiliz askerlerine saldırmaları ve bir askeri de öldürmeleri İngiliz yönetimini de rahatsız eder. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi sonrasında Çukurova bölgesine gönderilecek olan bu ERMENİLERİN taşkın hareketleri KIBRIS adasını tam anlamıyla kaos ortamına sokar; Ayrıca Rumların ERMENİLERE yardım ederken Türk esir kampını taş yağmuruna tutmaları üzerine İngiliz idaresi adada tek yetkilinin kendileri olduğunu belirtir ve ERMENİ kampına bazı sınırlamalar getirir.” “Öte yandan Mağusa’daki ERMENİ Doğu Lejyonunda bulunan ERMENİLERİN civar köylere saldırmaya devam etmeleri, Karpaz’da yaşayan KIBRISLI Türklere saldırmaları, taşkınlık yapmaları ve Rumlarla birlikte Çanakkale esir kampındaki Türk esirleri taşlamaları kampın kapatılması yönünde adımları da hızlandırır.”
“Lozan Antlaşması Sonrasında” “KIBRISLI Türklerin boşalttığı yerlere ise vasıfsız ERMENİLER yerleşmeye başlamıştır. Bu arada Türkiye’yle bağlarını koparmayan gazeteciler ve KIBRIS Türk toplum liderleri adada yaşadıklarını an be an Ankara hükümetine iletmeye devam ederler. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgelerine yansımış olan bilgiler demografik yapı hakkında aydınlatıcı niteliktedir; “…Kıbrıs’ta mevcut muhtelif anasırın nüfusu; Rum: 300.000, Türk: 65.000, Ermeni: 4.000. Mecliste muhtelif anasıra mensup azalar: Rum: 12, Türk: 3 Adada Türk nüfusunun azalma, Rumlar yanında diğer azınlık nüfusunun da artış gösterdiği süreçte olup bitenlerden kaygılananlar da söz konusudur; “…”Hükümet, KIBRIS Türklerinin mazi ve istikbalini hiç düşünmeden bilhassa son senelerde onu mağdur edecek bazı icraatta bulunuyor. Pek açık haksızlıklara meydan veriyor ve 65.000 kişilik bir Türk kitlesini aynı ada üzerinde yaşayan birkaç bin kişilik bir ERMENİ kütlesinden de aşağı tutarak onu birçok işlerinde adeta sıfır gibi kullanıyor.” “… Mesele bu kadarla da kalmadı, araya ERMENİLER de karışmış ve Türklerden inhilal edilen yerlere bunlar sokulmuştur ([24])
ERMENİ DİASPORASININ ŞAKLABANLIĞI yukarıda uzun uzun aktardığım tarihi gerçeklere rağmen devam etmektedir. Daima dış güçlerin maşası olarak, onlardan aldıkları desteklerle, akıllarınca Anadolu’nun hem de birkaç bölgesinde ERMENİ devleti kurmak gibi aymazca hayallere kapılmaları, yaşadıkları olumsuzluklara neden olmuştur.
Rusya, Fransa, İngiltere’nin yardım ve tahrikleriyle TERÖR örgütleri kurarak, Doğu Anadolu ve Çukurova’da ERMENİLERİN, sonu hüsran olan isyanları nasıl olurda günümüzde ŞAKLABANLILARLA örtülmeye çalışılır?
Garip olan ise, Ermeni Diasporasına, olayları bütün açıklığıyla bilmelerine rağmen emperyalist güçlerin arka çıkması, kendilerinin nasılda kullanıldığını halen idrak edemeyen Diaspora aklının var olmasıdır. Tüm gerçeklere rağmen, “KIBRIS’A KAÇMAK MECBURİYETİNDE KALDIK” YALANLARINA ve ŞAKLABANLIKLARINA bilmiyorum ki nasıl inanılmalı? Aristoteles; “Boşuna kendinizi kandırmayın; sürekli yaptığınız şey neyse siz oluşunuz” dememiş mi?
[23] İsmail ŞAHİN – Ermeni Olayları Sırasında Kıbrıs Adası’nın Rolü (1878-1900)
[24] Ulvi KESER- Muharrem ÖZDEMİR- Kıbrıs’ta Azınlıklar: Ermeniler, Marûniler ve Gurbetler
Bir yanıt yazın