ISLAMDA AYDINLIĞIN SESİ:MUTEZİLE
Dr.Ali Nejat Ölçen
I-Gurunebaum’a Göre Islam’ın Orta Çağı.
Gurunebaum’un Islam adlı yapıtının 2’nci baskısında (1961,s.114) şunları yazmıştı:
Mutezile akımı, bilim ve felsefenin temel ögesi olan kuşku duymayı ve bu kuşkudan sonra akıl yürütmeyi öngörüyordu.
Kuran’ın sonradan yaratılmış (Hadis) olup olmadığını da, tar-tışmaya açmıştı.
O,bunları yazarken acaba İslam Dünyasının hangi döneminden söz ediyordu. Çünkü bu konuyu ilk kez 1969 yılında ülkemizde Adnan Adıvar, bilimsel yöntemle incelemiş İslamın Şeriat hükümlerinin dışında kalan konularla ilgilenmediklerini dile getirmiş ve Hz.Ömer’in Kuran’ın kimi ayetlerinin akla göre yorumlanmasını yasakladığını belirtmişti “Tarih Boyunca Bilim ve din adlı” kitabında. Ona göre:
Ebu Cafer Mansur (Abbasi Devletinin ikinci Halifesi) Helenistik dönemin eserlerini Arapça’ya çevrilmesini devlet politikası olarak benimsemiş ve İranlı İbni Mukaffa (ölümü 757) tarafın-dan yazdığı “Kelile ve Dinme” ile “Kitabül Müluk (Hükümdarlar Kitabını) Farsça’dan Arapçaya çevirmişti.(Bakınız: İbn Haldun, Mukaddime,cilt 3 s.391).
İslam dünyasında bilimde ve felsefede yeni bir dönem başlıyor ve bu dönem İslam’da Mutezile akımıyla birlikte gelişiyordu. Yıl 750: Çünkü, Mutezile akımı, bilim ve felsefenin temel öğesi olan kuşku duymayı ve bu kuşku sonrasında akıl yürütmeyi öngörüyordu. Kuran’ın sonradan yaratılıp yaratılmadığı konusunda İslam’ın en temel ilkesini tartışmaya açmış ve hoşgörüyü getirmişti. O tartışmayı gündeme getiren düşünceleri ise şöyleydi:
Eğer Kur’an Tanrının niteliklerindense, Kuran’dan önce susan Tanrı,Kuranla birlikte mi konuşmaya başladı? Tanrı zaman içinde konuşma niteliğini kullanmışsa, bu niteliği kullanır kullanmaz kendisinde bir değişme olmuş demektir. Yani susan durumdan konuşan duruma geçmiştir. Oysa Tanrıya değişim isnad olunamaz.
(Bakınız.Ali Nejat Ölçen, İslamda Karanlığın Başlangıcı,2’nci baskı, 1994,s.87).
Mutezile’ye göre,Kuran Hadis idi Peygamberin sözleriydi ve Tanrı Kelamı olamazdı.Abbasi Devletinin 2’nci Halifesi bu akımı yani Mutezile’yi devletin din’i kabul etmiş ve o dönem İslam dünyasını İbn Rüşt’leri, Farabi’leri, İbn Sina ve İbn Turk’leri yetiştirmiş ve ömrü kısa sürmüş olsa bile etkinliği bilim dalında 1500’lere kadar devam etmişti.Bir başka deyimle İslamın aydınlık dönemi yaşanıyordu..Ne var ki:Batı dünyasında Işık tutan dönen bu denli kısa sürmüş ve 1500’ler
sonrasında İslam dünyasında bir tek bilim adamı yetişmemiştir. 1979’da Nobel Armağanı kazanan Prof.Abdüsselam’ın aşağıdaki sözleri bunu kanıtlıyor:
Bir hastaneye girip de hayat kurtaran o kadar ilacın, bizim payımız olmadan yapıldığını gördükçe, kendime güvenim feci biçimde sarsılıyor,demişti.
2.MUTEZİLE Akımının Temel İlkeleri
İnanç mezheplerinde kaza ve kader konusuna yaklaşım açısından İslam’ı iki temel gruba ayırmak belki de en doğrusudur. İlk grupta olan mezhepler kader ve kaza olgusunu Tanrı’nın mutlak iradesine bağlı görenlerdi. Bunların başında Cebriye mezhebi geliyordu. Kul yaptığı işlerde irade sahibi değil her şey Tanrı tarafından önceden saptanmıştır. Zaman içinde İmam Eş’ari bunu kurumlaştırarak “ Ehl-i sünnet ve’l cemaa”nın temel ilkelerine dönüştürür irade’nin Tanrının öz niteliklerinden ilki olduğunu ileri sürmüştü.
Mutezile’nin başı çektiği ikinci gruptakiler, kulun yaptığı işlerden tümüyle kendisinin sorumlu olacağı ve kendi iradesiyle eylemine karar verdiğini kabul ediyordu.Kaza ve kader Tanrının iradesinden bağımsızdır.Bu kanıda olanlar kaderiye olarak anıldılar.
Birbirine zıt bu iki farklı düşün biçimi günümüze kadar devam etti. Maturidi, İslam felsefesinde “İrade-i Külliye” ile “İrade-i Cüziye” ilkelerini ileri sürerek bir ölçüde Osmanlı Devletinde “düşün özgürlüğü” ne açılan bir pencereden yeterince ışık alınmasını sağla-
mak istemiş gibiydi. Ne varki,. Türkiye Cumhuriyeti bile Gazaliyle donatılmış Eş’ariliğin etkisinden kendisini halâ kurtarabilmiş değil.
3.İslam Dünyasının Geri Kalışını İlk Farkeden Osmanlı.
İlkin,Batı’nın asker gücünün Ortadoğu’ya egemen olmaya başlaması (şimdi de öyle) ikincisi İslam dünyasındaki üstünlük duygusunun yok oluşu ve üçüncüsü de en önemlisi İslam’da yenileşme gereksinimin doğuşu. (Bakınız:Levis Bernard,The Middle East and West,s.34) Böylesi çelişkiyi ilk fark eden Fatih Sultan Mehmet idi ve din bilginlerine Mutezile ile Sünni arasında tercih yapma görevini itelediler (Bakınız:Richard Hartmann,age,s.141)
Eş’arilik,devletin resmî ideolojisine dönüştürülmüş oldu.
Gazaliyle donatılan Eş’ariliğin Osmamlı devletinin yıkılışına kadar sürdüğünü görüyoruz Mecelle hukukuna kadar ekonominin, hukukun, özgür düşüncenin,bilimin dışında kaldı Osmanlı.
Aslında Eş’arilin temellenmesinin kaynağı Horasan Selçuklu Dev-letinin Sadrazamı Nizam-ül Mülk’dür. Beytül Hikme ‘yi kapatan, kitapların tümünü yakan odur. Bugünkü AKP, Nizam’ül Mülk’ün partisi gibidir. Bilime, özgür düşünceye, eleştiriye hukuka kapalı olmasının kaynağı belki de Nizam’ül Mülk’tür. Çünkü gerçekler AKP iktidarının kafasının içindekilerdir. Eleştirilemez ve karşı çıkılamaz. Türkiye’miz Ortaçağ karanlığına sürüklenmekte.10.3.2016 Ankara.
Böyle biline çare buluna.
(Devamı yarın:Osmanlı uyurken O’nun Valisi Mısırda Devrimler yarat-mıştı.1804)
Bir yanıt yazın