Süreç başladığında kendimizden çok emindik.
Salgın’ın bizden önce vurduğu ülkelerin tedavi protokollerine sadık kaldık.
Birebir uygulamaya başladık.
Doğrusu da buydu.
Solunum destek cihazları (ventilatör, çelik ciğer) tedavi başarısında çok önemliydi.
Hastaları nefes borusuna bir tüp yerleştirip (entübasyon) bu cihazlara bağlamak “hayat kurtarıcı” olarak görülüyordu.
Bu bilgi çoğumuzu endişelendirdi.
Çünkü OECD ülkeleri içerisinde en az sayıda yoğum bakım ünitesi ve solunum cihazına sahiptik.
Bizden bu yönde üç, dört kat fazla yoğun bakım ünitesi ve solunum cihazı sahibi Fransa ve İtalya’da tam doluluk nedeni ile hastane bahçelerinde kaderlerine terk edilmiş hastaları gördükçe fenalaşıyorduk.
Tam da o zaman, Sağlık Bakanımız içimizi ferahlattı. “Yoğun Bakım Ünitelerimizin %30’u boş merak etmeyin” Dedi.
Gerçi geçen gün “Yoğun bakım ünitelerimizde doluluk oranı %70’e ulaştı,salgın kontrolümüzden çıkıyor” Diyerek de bizi korkuttu.
%30 boş olunca ferahladık, %70 dolu olunca çok korktuk?!..
Biz böyle “tatlı” bir milletiz işte…
İkinci güzel haber üç büyük sanayicimizden geldi.
Ortak bir yatırımla solunum cihazı üretmeye başladıklarını açıkladılar.
Ve bu cihazların üzerine sporcu forması reklamı büyüklüğünde “Made in Turkey” yazdılar.
Basit bir kontrollü pompa düzeneği teknolojisine sahip bu cihazları üretebildiğimiz için gurur duyduk.
Çok sevindik.
Derken sevincimiz kursağımızda kaldı.
Dünyanın dört bir yanından kötü haberler geldi.
Meğer solunum destek cihazları yüksek ölüm oranlarından sorumluymuş. Bu hastalıkta mümkün mertebe hastalar solunum cihazına bağlanmamalıymış.
Oysa biz de diğer ülkeler gibi öksüreni entübe ediyor, ateşi yükseleni makinaya bağlıyorduk erken önlem alalım diye.
Televizyondaki o İngiliz kadın doktor gözümün önünden gitmiyor.
Gözyaşları içerisinde “İyilik yaptığımızı zannederek öncelik verdiğimiz meslektaşlarımızın ölümüne sebep olduk.” Diyordu.
Yani sıradan vatandaştan önce, hafif bulgular da gösterseler hastalanan “hekim arkadaşlarını” cihaza bağlamışlar. Üzüntünün sebebi bu.
Bazen sıradan vatandaş olmak hayat kurtarır. Ama bazen…
Tam kapasite üretilen solunum cihazları ne oldu,ne olacak bilmiyorum. Ama fazla solunum cihazı göz çıkarmaz.
Tam bu duruma üzülürken yüzümüzü güldüren mucize ile tanıştık.
Hidroksiklorokin!..
Hem hastalığı tedavi ediyor hem de üstüne üstlük hastalıktan koruyordu…
Gelmiş geçmiş en büyük başkan Trump bile milyonların gözü önünde bir avuç bu ilaçtan içti ve ilacın kudretini övdü!..
Daha ne olsun!..
Sayın ahalimiz eczanelere hücum e-de-cek-ken!..
Hop. Sağlık Bakanlığımız tüm ilaç depoları ve eczanelerden bu ilacı toplattı.
Kıtlık olmasın diye tekeline alarak sadece ihtiyaç sahiplerine yani hastalara verdi.
Tabii biz hekimler “çeşmenin başında” olduğumuz için. Hasta olmasak bile kolayca ulaştığımız bu hapları avuç avuç yuttuk. Çoluk, çocuk, konu komşuya da yutturduk..
Evimize gelen önemli misafirlerimize ikram ettik falan..
Henüz hap boğazımızdayken yine kötü bir haber geldi dış güçlerden…
Meğer bu ilaç bu hastalıkta hiçbir işe yaramıyormuş.
Üstelik işe yaramadığı gibi, hem tek başına hem de diğer tedavi protokolünde verilen ilaçlar ile etkileşime geçerek “ölümlere” sebep oluyormuş!..
Buyur buradan yak!..
Etti mi size iki…
Yine olan bize oldu.. Sıradan vatandaş yine sıradanlığı sayesinde aradan yırttı.
Hidroksiklorokin elinin altında olan biz hekimler için ikinci darbe…
Neyse ki fazla ağlamadan Remdesivir ilacı Hızır gibi yetişti.
Bu mucize ilaç… falan diye nutuk atarken gülümsememiz yüzümüzde dondu kaldı.
Allahtan bu ilacı avuç avuç çoluğumuza çocuğumuza içirmedik.
Daha doğrusu iiçiremedik. Çünkü ilaç “damardan” veriliyordu.
Ben küçük kızıma bir iki kez bu ilacın ampulünü yutturmaya çalıştım ama olmadı.
Hala benimle konuşmuyor. Baba güvenini kaybetti yavrum!..
Remdesivir niye tedaviden kalktı ki?
Meğer o da öldürüyormuş arkadaş.
Meğer zaten bu virüs kalbe saldırıyor ya, işte bu mendebur ilaç da kalbe saldırıyormuş.
Hani gencecik, sapasağlam insanlar “şak” diye hayatını kaybediyorlar ya. Ani kalp durması?!.. İşte öyle bir sebebi varmış. (Bunu henüz açık açık yazan olmadı onu da söyleyeyim. Ben araştırdım, ben buldum.)
Şimdi moda Favipiravir!..
Hani hastaneye gidip testiniz pozitif çıkınca elinize tutuşturulup evinize gönderildiğiniz ilaç.
Hani o ilk günler bir avuç içmeniz gereken ilaç…
Dur bakalım bu ne mene bir ilaçmış diye araştırdım.
Hem yerli hem yabancı kaynaklardan “yan etkilerine”, “ilacın ne yolla iyileştirdiğine” falan baktım.
Zar zor geçtiğim Farmakoloji (ilaç bilimi)hocalarım eğer sağ salim iseler (35 yıl geçti aradan) bu günlerimi görseler emin olun mutluluktan ağlarlardı.
Neyse bu Favipiravir ilginç bir ilaç. Hakkında her şey sayfa sayfa var ama yan etkileri kısmı minik bir paragraftan ibaret.
Böyle bir ilaç var mı yahu?
Bin yıllık ağrı kesicilerin bile yan etkileri “baş ağrısı yapar…” diye başlıyor ve Allah ne verdi ise paragraf paragraf pehlivan tefrikası gibi uzayıp gidiyor.
Ama bu Favipavir’in yan etki kısmı bir paragraf.
Ama o bir paragrafta çok dikkat çekici ip uçları var.
Mesela Favipavir “teratojeniktir” diyor.
Üreme çağındaki kadınlara bu konuda bilgi vermeden kullandırmayın anlamında,
Erkekler de bu ilacı kullandıkları süre ve ilacı kestikten en az bir hafta sonra “korunsunlar” anlamında,
Yani sperm ve yumurtalarda “genetik hastalık yapıcı bozukluk oluşturur.” anlamında.
Teratojenik ilaç ise bunları da yaz kardeşim.
Başka?: Kalp ve damar sistemi üzerinde yan etki yapar,kan basıncını düşürür…”tanıdık geldi değil mi?”
Kan üre seviyesini yükseltir…
Nerede ise bu kadar yazılıp, çizilmiş.
Bence özellikle son zamanlarda, evinde ilaçlarını alırken “şak” diye hayatını kaybeden insanlarımıza ayrıntılı otopsi yapılmalı.
Ben bu ilaçdan? da oldukça şüpheliyim.
…
Hocam sana da tedavi beğendiremiyoruz!.. Çok biliyorsan sen tedavi et!.. Sesleri kulaklarımda çınlıyor.
Ama
Biz sağlıklı beslenin diyoruz adımız yılların değerli bilim insanı Çağatay hoca gibi “kelle-paçacıya” çıkıyor.
Temiz hava diyoruz arkamızdan teneke çalıyorlar.
Aman maskeye dikkat, maske öldürür diyoruz aşağıda ekip arabası bekliyor diye tehdit ediliyoruz.
Benden bu kadar.
Siz size ikram edilen cigaradan bir tane alıp yakmaya devam edin.
Değerli bilim insanlarının sadece Covid ile ilgili değil, daha pek çok hastalıkta yanlış uygulamalar ve tedaviler nedeni ile insanların ölümüne ve/veya sakat kalmalarına sebep olan “tavsiyeleri” için bir kez “özür dilediklerini” duydunuz mu?
Yoksa “değerli” olmak için…
Yalankolik olduk iyice,
Yalan olmayan , gerçek olan hiçbir şey bizi tatmin etmiyor.
Yazı da bayağı uzamış.
Neyse,
İyi pazarlar, sağlıklı günler hepimize.
(Becerebilirsem yarından itibaren Youtube kanalımdayım.)
Dr.Bilgehan Bilge
Bir yanıt yazın