HALKEVLERİNİN KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI

Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi 1950 yılına kadar Halkevleri merkezi idi
Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi 1950 yılına kadar Halkevleri merkezi idi

19 Şubat 1932’de resmen açılan halkevleri, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış çok önemli bir kültür kurumudur. Halkevleri çalışmaları Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programındaki ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu kurumlar 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli roller oynamıştır. Başta Atatürk olmak üzere, dönemin önde gelen devlet adamları zaman zaman halkevleri çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle bu kurumları desteklemişler, böylece geniş halk kütlelerinin halkevlerinde yapılan faaliyetlere katılımını sağlamışlardır.

Halkevleri her şeyden önce, halka yeni Türkiye’nin hedeflediği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma amacına uygun bir eğitim vermeyi hedefleyen yaygın eğitim kurumlarıdır. Dolayısıyla bu kurumların kuruluşu, teşkilât yapısı ve çalışmalarına geçmeden evvel, Türkiye’de halk eğitimi (terbiye-i avam) düşüncesinin tarihi seyrine kısaca değinmekte yarar vardır.

Türkiye’de halk eğitimi düşüncesi oldukça eskilere dayanır. Örneğin Anadolu’nun henüz Türkleşmeye başladığı 13. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan tekkeleri, zaviyeleri ve ahî örgütlerini, kendine has diğer özellikleri yanı sıra, aynı zamanda birer halk eğitimi kurumları gibi görebiliriz. 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in kendi adına bir cami yaptırdığı ve caminin yanına bir sübyan mektebi kurduğu bilinmektedir. Bu mektep halkçılık ve hayır işleme amacıyla kurulmuştur. Ayrıca dinî ve skolastik bir eğitim kurumu olan medreseler hem parasız olmaları hem de yedirme ve giydirmeye avantajları bakımından halkçı kurumlardır. Medreseler bu özelliklerini 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar devam ettirmişlerdir. Fakat yüzyılın ortalarından itibaren çağın gelişmelerine ayak uyduramayan bu kurumlar, eski önemini kaybetmiş; medreselerin yanına modern usullerle eğitim veren yeni mektepler açılmıştır. Bununla beraber eğitimdeki mevcut boşluk giderilememiş ve 1865’te bir çıraklık eğitim merkezi olarak Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye kurulmuştur. Bu cemiyetin bünyesinde 1873’te halk eğitimi tarihinde önemli bir adım sayılan Darüşşafaka-yı İslâmiye açılmıştır. Darüşşafaka-yı İslâmiye, kimsesiz Müslüman çocuklarına mahsus bir şefkat yuvası olarak bugüne kadar yaşamıştır.

Meşrutiyet döneminde ise halk terbiyesi işiyle uğraşan çok sayıda dernek kurulmuştur. Siyasî bir kurum olmakla birlikte, eğitim meselesini birinci plânda tutan İttihat ve Terakki Cemiyetinin Türkiye’nin bir çok yerinde İttihat ve Terakki Mektepleri adıyla parasız mektepler açtığı bilinmektedir. Yine İttihat ve Terakki Partisinin himayesinde kurulan Türk Gücü Cemiyeti (Kuruluşu 1913), Osmanlı Güç Dernekleri (Kuruluşu 9 Nisan 1914), Genç Dernekleri: Gürbüz Derneği ve Dinç Derneği (Kuruluşu 1916) gibi kurumlar halk eğitimi alanında ciddî çalışmalar yürütmüştür. Başlangıçta İttihat ve Terakki Partisi ile doğrudan bir ilişkisi olmamakla beraber, sonraları çalışmalarını bu partinin dünya görüşü doğrultusunda yürüten Türk Ocakları da halk eğitimi tarihinde önemli bir kilometre taşıdır (Kuruluşu:12 Mart 1328/25 Mart 1912). Bunlara ilâveten 1 Ağustos 1331/1915’te kurulan ve başkanlığını Süleyman Nesip Bey’in yürüttüğü Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti de büyük ölçüde halk eğitimi ile uğraşan bir dernektir. Kısaca Türkiye’de halk eğitimine yönelik hareketler Anadolu’nun henüz Türkleşmeye başladığı 13. yüzyıldan itibaren başlamış, yüzyıllarca aralıksız devam etmiş, Meşrutiyet döneminde ise daha yaygın ve daha organize bir duruma gelmiştir.

Cumhuriyetin ilânını takip eden yıllarda halk eğitimiyle ağırlıklı olarak Türk Ocakları ve Millet Mektepleri uğraşmıştır. Kitap ve dergi yayıncılığı, kütüphaneleri, dil ve edebiyata dair çalışmaları, köycülük faaliyetleri, kır gezileri ve sportif etkinlikleriyle Türk Ocakları halk eğitimi alanında önemli bir yere sahiptir[2][2]. 1 Ocak 1929’da açılan Millet Mektepleri ise halka yeni harflerle okuma yazma öğretmek amacıyla kurulmuş, yeni harfler yaygınlaşıp okuma yazma bilenlerin sayısı belli bir sayıya ulaşınca kapanmıştır. Gerek Türk Ocakları gerekse Millet Mektepleri esasen halkevleri ve benzer kurumlara Türk toplumunun yabancı olmadığını göstermektedir.

HALKEVLERİNİN AÇILMA SEBEPLERİ NELERDİR?

Halkevlerinin açılmasının gerisinde yatan pek çok sebep vardır. Bunların bir bölümü iç ve dış siyasal gelişmelerden kaynaklanmaktadır. Bir bölümü ise kültüreldir. Halkevlerinin açılmasının gerisinde yatan sebepleri siyasal ve kültürel olmak üzere iki grupta toplayabiliriz:

Sİyasal Sebepler

Cumhuriyetin ilânından halkevlerinin kurulduğu tarihe kadar geçen yaklaşık 10 yıllık sürede yeni Türkiye’nin bütünlüğünü tehlikeye atan veya Cumhuriyet rejimini kökten değiştirmeyi amaçlayan birtakım siyasî hareketler meydana gelmişti. Doğu vilâyetlerinde başlayan Şeyh Sait İsyanı (Başlaması:13 Şubat 1925–kesin olarak bastırılışı: 31 Mayıs 1925), Menemen’de Derviş Mehmet ve bir kısım arkadaşının başlattığı gerici hareket ve Kubilay adlı yedek subay öğretmenin şehit edilmesi (23 Aralık 1930) gibi tehlikeli teşebbüsler, yeni rejimi tehdit eden ve devleti dinî esaslara dayandırmayı amaçlayan başlıca siyasî hareketlerdi. Ayrıca Atatürk’ün teşvikiyle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (Kuruluşu: 12 Ağustos 1930, kendisini feshetmesi 17 Kasım 1930) kısa sürede memleket genelinde teşkilâtlanma çalışmalarını tamamlamış ve iktidara aday bir siyasî parti haline gelmişti. Serbest Cumhuriyet Fırkasının beklenmedik bir ilgiyle karşılanması ve yeni rejime muhalif unsurların bu fırkanın çatısı altında toplanması Atatürk ve diğer CHF yöneticileri tarafından endişeyle izleniyordu. Diğer bir ifadeyle yapılacak ilk seçimde CHF iktidarı sona erebilir; yeni Türkiye SCF vasıtasıyla sonu belli olmayan bir maceraya sürüklenebilirdi. Bunlara ilâveten Cumhuriyet Halk Fırkasının bir kültür kolu olmakla beraber zaman zaman siyasî çalışmalar da yürüten Türk Ocakları, bazı açılardan CHF ile ters düşüyordu. Bir kısım Türk Ocağı şubeleri ve üyelerinin SCF’ye geçmesi, bazı şubelerde ise doğrudan Halk Fırkası aleyhine çalışmalar yapılması CHF yöneticilerinde Türk Ocakları aleyhinde bir düşüncenin gelişmesine sebep olur. Hatta Türk Ocağı teşkilâtının bulunduğu yerlerde partinin teşkilât kuramaz hâle geldiğini belirten CHF müfettişleri, raporlarında “Türk Ocakları bu gidişlerinde bırakılacak olursa, çok daha kötü sonuçlar doğabileceğini’ söylemeye başlamışlardı”. Devletin ve partinin geleceğini tehdit eden bu tür olumsuz gelişmeler Atatürk ve CHF yöneticilerini yeni ve radikal önlemler almaya sevk etmiştir.

Türk Ocaklarının kapatılarak bir süre sonra halkevlerinin dış siyasal sebeplere de dikkat etmek gerekir. Türk Ocaklarına dair bir araştırma yapan Füsun Üstel’in belirttiğine göre, Ocakların kapatılmasındaki dış etkenlerin çoğu “Ocakların ‘Turancı’ eğilimlerinin 1930’larda iyi ilişkiler içinde bulunduğumuz SSCB tarafından kendi varlığına karşı bir tehdit olarak algılanması noktasında yoğunlaşmaktadır. 1930-1931 döneminde SSCB’nin Türkiye Büyükelçiliği görevinde bulunan Surits’in, Ocakların kendi ülkesi ile fazla ilgilenmesi ve üyeleri arasında yayılmacı amaçlar taşıyan kişilerin varlığı nedeniyle dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü’yü (Aras) uyarması ve Türk Ocakları merkez binasının mimarı Arif Hikmet Koyunluoğlu’nun belirttiğine göre Azerbaycan Elçisi İbrahim Abilof’un ‘Paşam, biz sizinle dostuz. Kurtuluş Savaşında bu dostluğu ispatladık. Para, silah yardımı yaptık. Ancak Türk Ocağında dostluğa yakışmayan bazı olaylar oluyor. Burada Türkistan’ı alacağız, Azerbaycan’daki Türkleri kurtaracağız diye konferanslar veriliyor. Bu dostluğa yakışmaz, bunun önlenmesini istiyoruz.’ şeklinde eleştiride bulunması” halkevlerinin kurulma sürecinde önemli bir rol oynamıştır.

Bakırköy Halkevi
Bakırköy Halkevi
Kültürel Sebepler

Cumhuriyetin ilânından sonra kültürel alanda bir dizi inkılap yapıldı. Ancak yukarıda kısaca değindiğimiz siyasî gelişmeler, yapılan inkılapların halk tarafından tam olarak benimsenmediğini göstermektedir. Bu bakımdan inkılâbın halka mal edilmesi, derinleştirilmesi ve halkın eğitilmesi için herkesin rahatlıkla çalışmalarına katılabileceği yaygın bir teşkilâta ihtiyaç vardı. 1929’da halka yeni harflerle okuma-yazma öğretmek amacıyla bir yaygın eğitim kurumu olarak Millet Mektepleri açılmıştı. Fakat, bu kurumlardan pedagojik alanda istenilen verim alınamamış olmalı ki Millet Mekteplerinden daha geniş ve daha kompleks bir kurum olan halkevleri kurulmuştur.

Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti ilk çağlardan beri birçok medeniyetin geliştiği bir coğrafya üzerindeydi. Anadolu’da eski medeniyetlerden kalma çok sayıda tarihî değere sahip eser vardı. Bunların korunması, meydana çıkarılması ve gelecek nesillere aktarılması için sistemli çalışan bir teşkilâtın gerekliliği hissedilmekteydi. Kaldı ki Osmanlı döneminde Anadolu’daki tarihî kıymeti olan pek çok eserin yağma edilerek yurt dışına kaçırıldığı bilinen bir gerçektir. Ayrıca sanatı geliştirmek, sanatkârı himaye altına almak, sağlıklı ve gürbüz nesiller yetiştirmek, köyle şehir arasındaki kültürel ve ekonomik farklılıkları gidermek, halkı hurafelerden kurtarıp onları modern bir zihniyetle yetiştirmek, yeni rejim için tehdit unsuru olabilecek bazı düşüncelerin gelişme olanağı bulduğu çeşitli sivil toplum örgütlerini kontrol altında tutmak gibi hususları da halkevlerinin kuruluş sebepleri arasında saymak mümkündür.

Yukarıda kısaca değindiğimiz siyasal ve kültürel sebepler, genel olarak iki noktada birleşmektedir: Ekonomide liberalizmi benimseyen SCF’nin 1930’lu yılların Türkiye’sinde yaşama alanı bulamaması ve benzer düşünce yapısına sahip insanların toplandığı Türk Ocaklarının kapatılması aslında, devletçilik ilkesinin tam manasıyla Türkiye’ye yerleştirilmek istenmesine bağlanabilir. Böylece serbestçilik yerine devletçiliği, ferdiyetçilik yerine halkçılığı ikâme edecek ve daha güçlü bir şekilde savunacak bir kurum olarak halkevleri kurulmuştur. Nitekim katı bir şekilde uygulanan devletçilik kurallarının 1945’ten itibaren gevşetilmesi ve kısmen serbest bir ortamın yaratılmasıyla birlikte, halkevlerinin faaliyetleri yavaşlamış, Türk Ocakları da yeniden açılmıştır.

30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra Cemal Paşa, Enver Paşa ve Talât Paşa gibi İttihat ve Terakki Partisinin önde gelen bazı yöneticileri yurt dışına kaçmıştı. Bununla beraber, bilhassa Enver Paşa’nın gerek Mütareke Dönemi’nde gerekse Cumhuriyetin ilânından sonra Türkiye’ye gelmek ve yeniden iktidarı ele geçirmek için ciddî girişimlerde bulunduğu bilinen bir gerçektir. Suna Kili’nin belirttiği gibi “gerçi I. Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkılması İttihatçıların saygınlığını büyük ölçüde azaltmış, bunları gözden düşürmüştür. Fakat eski, deneyimli ittihatçılar el altından çalışmalarını sürdürmekte, Anadolu Ulusal eyleminin yönetimini ele geçirmek, yeniden kurulacak devletin başına geçmek istemektedirler”. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kırk kadar ittihatçının bulunduğu ileri sürülmektedir. TBMM’deki ittihatçılardan bir kısmı sadece Millî Mücadele esnasında değil, aynı zamanda Millî Mücadeleden sonraki dönemlerde de Rusya’da bulunan Enver Paşa ile sürekli ilişki içerisinde bulunmuşlar, kurulacak devletin başına Enver Paşa’yı geçirme plânları yapmışlardır. Enver Paşa da Anadolu’ya geçmek ve yeniden iktidarı ele geçirmek için her yolu denemiş, hatta yeni Rus yönetimiyle bu konuda görüşmeler bile yapmıştır. Enver Paşa’nın Anadolu’daki yandaşları da her türlü muhtemel gelişmeyi düşünerek çeşitli siyasal gruplarda yer almışlardır. Sol eğilimli Halk Zümresi, Komünist Parti, Halk İştirakıyyün Partisi ve Yeşilordu gibi siyasal gruplarda epeyce ittihatçı vardır[6][6]. Söz konusu siyasal teşekküllere bir kültür kurumu olmakla birlikte, daha önce İttihat ve Terakki Partisinin görüşleri doğrultusunda çalışmalar yürüten Türk Ocaklarını da ilâve edebiliriz. Enver Paşa ve onun çevresinde gelişen bu hareketler Cumhuriyetin ilânından sonra bile Atatürk ve CHF’ye gerek yurt dışından gerek yurt içinden ciddî bir muhalefet hareketi olduğunu göstermektedir. Bu durumun Atatürk’ü ve diğer CHF yöneticilerini yeni ve radikal önlemler almaya sevk ettiğini düşünebiliriz. Böylece Enver Paşa’yı destekleyen ya da destekleme ihtimali olan Türk Ocakları kapatılmış, yerine CHF ile organik bir bağa sahip olan halkevleri açılmıştır.

19 Şubat 1932’de resmen açılan halkevleri, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış çok önemli bir kültür kurumudur. Halkevleri çalışmaları Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programındaki ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu kurumlar 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli roller oynamıştır. Başta Atatürk olmak üzere, dönemin önde gelen devlet adamları zaman zaman halkevleri çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle bu kurumları desteklemişler, böylece geniş halk kütlelerinin halkevlerinde yapılan faaliyetlere katılımını sağlamışlardır. - kadikoy halkevi
Kadıköy Halkevi

HALKEVLERİNİN AÇILIŞI VE GELİŞMESİ

Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı, halkın tamamını içine alacak ve halkı devletin belirlediği yeni esaslar doğrultusunda eğitecek yaygın bir teşkilât kurma düşüncesi 1930’lu yılların sonunda ortaya çıkmaya ve şekillenmeye başlamıştır. Resmî açılışı 19 Şubat 1932’de yapılan halkevlerinin kuruluşu, teşkilât yapısı ve faaliyetlerine geçmeden önce halkevleri açma düşüncesinin gelişim seyrine kısaca değinmekte yarar vardır.

Halkevleri açma düşüncesinin gelişmesinde Türk Ocakları önemli bir yere sahiptir. 1930-1932 yılları arasında Ocaklarda gerçekleştirilen konferans, film gösterimi gibi çalışmalar, bir bakıma, halkevlerini açma düşüncesinin zeminini hazırlamıştır. Bu düşüncenin gelişimine yardım ettiğini düşündüğümüz ve 1930-1931 döneminde Türk Ocakları tarafından gerçekleştirilen başlıca faaliyetler şunlardır: Vildan Aşir (Savaşır): Halk Terbiyesi ve Spor (konferans); Hamit Zübeyr (Koşay): Halk Terbiyesi (konferans); Yusuf Akçura: Alman ve Çek Milliyetperverliğinin Temelleri (18 Aralık 1930/ konferans); Selim Sırrı (Tarcan): Sokol Teşkilâtı (26 Aralık 1930/konferans). 1930 yılı Aralık ayının sonlarına doğru Spor Kongresi murahhaslarına ve zabitana Sokol Teşkilâtına dair film gösterimi. Vildan Aşir (Savaşır) Bey Sokol Teşkilâtı (12 Ocak 1931/konferans). Türk Ocaklarında yapılan bu çalışmalarla halkevlerinin kurulması için, en azından düşünce plânında belirli bir ortam hazırlanmıştır. Bu durum halkevleri talimatnamelerinde de açıkça vurgulanır.

Halkevleri açma düşüncesine dair basında tespit edebildiğimiz ilk haber, halkevleri açılmadan yaklaşık bir sene önce, 2 Ocak 1931’de çıkmıştır. Atatürk 1 Ocak 1931’de İstanbul’da gazetecilere halkevlerinin kurulacağını söyler. 2 Ocak 1931 tarihli Milliyet gazetesinde halkevlerinin açılacağı ve konunun CHF kongresinde görüşüleceği belirtilir. Yine Atatürk’ün 1931 yılı Şubatında geniş çaplı bir yurt gezisine çıktığı ve bu gezide halkın inkılâba bakışını değerlendirdiği bilinmektedir. Atatürk’ün gezi programında yer alan Aydın ziyareti, Türk Ocaklarının sonunu getirmesi, buna karşılık halkevlerinin kuruluş sürecini hızlandırması bakımından üzerinde durulması gereken bir gezidir. Gazi, Aydın gezisinin 3 Şubat 1931 Salı günkü programında Aydın Türk Ocağını da ziyaret eder ve Türk Ocağı mensuplarıyla bir sohbet toplantısı düzenler. Söz konusu toplantıda Ocaklıların inkılâba karşı görev ve sorumluluklarını yeniden hatırlatan Atatürk,. vasıtasızlıktan köylere gidip halk ile temas edemediklerinden şikâyetçi olan bir ocaklıya verdiği cevapta, şeyh ve müritlerin köye giderken otomobil masrafını düşünmediklerini, bir mefkureye bağlananların gayeleri uğrunda her türlü zahmet ve fedakârlıktan zevk alacaklarını ilâve eder. Esasen, Atatürk Aydın seyahatinde Türk Ocakları çalışmalardan pek de memnun olmadığını dolaylı bir şekilde ifade etmiştir. Gerek 1 Ocak 1931’de gazetecilere halkevlerine dair beyanat vermesi gerekse yurt gezisinde Türk Ocaklarında yapılan çalışmalardan memnuniyetsizliğini belirtmesi, Atatürk’ün 1931 yılı başlarında Türk Ocaklarını feshedip halkevlerini kurmayı plânladığını ortaya koymaktadır.

Halkevlerine dair ilk araştırmalardan birini yapan Anıl Çeçen, 1931’de halkevleriyle ilgili bir gelişmeye dikkati çeker. Anıl Çeçen’e göre, Cumhuriyet döneminde Avrupa’ya eğitim için gönderilen ve halk eğitimi üzerine özel çalışmalar yapan Vildan Aşir Savaşır Çekoslovakya’da halk eğitimi alanında faaliyette bulunan Sokol adlı bir gençlik teşkilatını incelemiş ve 1931 yılının sonlarına doğru, bir gün Türk Ocağı binasında Avrupa’daki halk eğitimi uygulamalarıyla beraber bu teşkilata dair bilgi vermiştir. Daha sonra konuyu Ankara radyosunda verdiği bir konferansta tekrarlayan Vildan Aşir, ülkede benzer kurumların kurulup kurulamayacağı hakkında bir tartışma başlatmıştır. Çeçen, bu tartışmalardan sonra, Atatürk’ün Vildan Aşir’i telefonla arayarak kutladığını bazı çalışmalar için hazır olmasını istediğini yazmaktadır. Ancak Anıl Çeçen’in bu konuda anakronizme düştüğü ve çelişkili bilgiler verdiği anlaşılmaktadır. İlk olarak 1931 sonlarında Türk Ocakları çoktan kapatılmış, bir çok merkezde Türk Ocakları binalarında halkevlerinin açılması için hazırlıklara başlanmıştı. İkinci olarak, Vildan Aşir (1903-1985?-86) Türk Ocağındaki Sokol Teşkilâtına dair konferansını daha önce belirttiğimiz gibi 12 Ocak 1931’de vermiştir. Yani Konferans 1931 yılı sonlarında değil, başlarındadır. Kaldı ki Vildan Aşir, gençliğinde atletizmle uğraşan başarılı bir sporcudur. 1925 yılında Selim Sırrı Bey’in himayesinde, Çeçen’in ifade ettiği gibi Çekoslovakya’ya değil; İsveç’e beden terbiyesi eğitimi için gönderilmiştir. 1928’de Türkiye’ye dönen Vildan Aşir, Gazi Terbiye Enstitüsünde beden eğitimi öğretmeni olarak görev almıştır. Kendisi anılarında halkevlerinin kuruluşunu anlatırken 1930 sonlarıyla 1931 yılı başlarında Türk Ocağında böyle bir konferans verdiğini doğrulamakla birlikte, Sokollardan ve Çekoslovakya’dan söz etmemektedir. Ancak halkevlerinin isim babası olup olmadığına dair bir soruya “farkında olmadan öyle olmuşuz” cevabını vermekte ve halkevlerinin kuruluş çalışmalarına katıldığını belirtmektedir. Ancak biz Vildan Aşir Savaşır’ın halkevleri düşüncesinin gelişiminde rolü olduğunu kabul etmekle beraber, Vildan Aşir’in hamisi Selim Sırrı Tarcan’ın, Türk Tarih Tetkik Kurumu başkanı Yusuf Akçura’nın ve Hamit Zübeyr Koşay’ın halkevleri fikrinin şekillenmesinde daha etkili olduğunu düşünüyoruz. Zaten Sokol Teşkilâtı hakkında Türk Ocağı’ndaki ilk konferansı (26 Aralık 1930) Vildan Aşir değil, Selim Sırrı Tarcan vermiştir. Ayrıca muhtemelen konferansın verildiği günlerde Sokol Teşkilâtı faaliyetlerine dair bir film gösterimi yapıldığını biliyoruz. Diğer bir deyişle halkevleri kurulması Vildan Aşir’in Çekoslovakya’daki Sokol teşkilâtının incelemesiyle olup bitmiş bir hadise değildir. Zaten Atatürk gazetelere halkevlerinin kurulacağına dair beyanatını Vildan Aşir’in konferansından 10 gün önce vermiştir. Bu bakımdan, halkevlerinin kurma düşüncesinin bizzat Atatürk tarafından geliştirildiğini tahmin ediyoruz. Nitekim, bu düşüncesini somutlaştıran ve kamu oyunu hazırlayan Gazi, CHF Kültür ve Gençlik Teşkilâtından sorumlu İdare Heyeti azası Dr. Reşit Galip’i halkevleri teşkilâtının kurmak için görevlendirmiştir.

Anıl Çeçen, Reşit Galip’in halkevleri konusunda düşünen aydınları Türk Ocağında bir toplantıya çağırdığını söyledikten sonra, şu bilgiyi verir: “Bu toplantıya; Reşit Galip, Şevket Süreyya Aydemir, Recep Peker, Ali Rana Tarhan, Hasan Cemil Çambel, Ziya Cevher Etili, Münir Hayri Egeli, Cevdet Nasuhi, İsmail Hüsrev Tökin, İshak Refet, Hamit Zübeyir Koşay, Sadi Irmak, Behçet Kemal Çağlar, Vildan Aşir Savaşır katılmıştır. Toplantıyı Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip devrimci bir heyecanla açmış ve Mustafa Kemâl’in Halkevleri’nin kuruluşu ile direktiflerini bu heyete anlatmıştır. Kurulması istenen Halkevleri’nin hazırlıklarına hemen başlanacağını, bu heyetin de görevinin bu olduğunu söylemiştir”. Gerek Anıl Çeçen’in verdiği bilgilerden gerekse Vildan Aşir’in anılarından hareketle, söz konusu toplantının 1931 yılının ilk aylarında yapıldığını tahmin ediyoruz. Ancak konuyla ilgili araştırmalarımızda bu toplantının ne zaman yapıldığına ve toplantıya kimlerin iştirak ettiğine dair bir kayıt bulamadık. Çeçen, bu toplantıdan sonra, heyetin çalışmalarına devam ettiğini belirtir. Ziya Cevher Etili’nin başkanlığında Şevket Süreyya Aydemir, Sadi Irmak, Tahsin Banguoğlu, Hamit Zübeyir Koşay, Hüseyin Namık Orkun, Kerim Ömer Çağlar, Namık Katoğlu ve Vildan Aşir Savaşır’dan oluşan bir komisyon halkevleri tüzüğünü hazırlamakla görevlendirilir. İki aylık çalışmadan sonra bir tüzük tasarısı hazırlayan komisyon, raporunu Cumhuriyet Halk Fırkası genel sekreteri Recep Peker’e sunar; o da tüzük taslağını partinin yetkili organlarına götürür. Aynı zamanda, görülen lüzum üzerine Türk Ocakları 10 Nisan 1931’de olağanüstü bir kurultayla kendisini fesheder ve bütün gayri menkullerini Cumhuriyet Halk Fırkası’na devreder. Böylece halkevlerinin açılması için gerekli zemin hazırlanmış olur.

10 Mayıs 1931’de CHF Üçüncü Büyük Kongresi toplanır. Kongrede halkevlerinin açılması teklif edilir ve bu teklif kongrenin 17.5.1931 tarihli celsesinde üzerinde herhangi bir tartışma olmaksızın oybirliğiyle kabul edilir. Bunun üzerine CHF vilâyet merkezleri tarafından çeşitli merkezlerde halkevi açmak için hazırlıklara başlanır. Yaklaşık dokuz aylık bir hazırlık devresinden sonra, ilk olarak Adana, Afyon, Ankara, Aydın, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya, Samsun ve Van’da 19 Şubat 1932 Cuma günü, saat 15’te halkevleri görkemli törenlerle açılır. Ankara’daki açılışta Recep Peker halkevlerinin önemini belirten bir konuşma yapmış, Recep Peker’in konuşmasını halkevlerinin kuruluşunda en çok emeği geçen Aydın Mebusu Reşit Galip’in konuşması takip etmiştir. Reşit Galip konuşmasında halkevlerine neden ihtiyaç duyulduğunu ve halkevi talimatnamesindeki maddelerden nelerin anlaşılması gerektiğini geniş bir şekilde açıklamıştır. Daha sonra davetlilerin huzurunda Çoban piyesi oynanmış, Behçet Kemâl’in açılış şiiri okunmuş ve tören sona ermiştir. Benzer törenler, aynı gün ve saatte diğer merkezlerde de yapılmıştır. Bu törenler halkevlerinin sistemli bir hareket olduğunu göstermektedir.

Halkevleri kuruluşundan hemen sonra ülke geneline hızla yayılmıştır. Talimatnamedeki şartlara uyan vilâyet, kaza, hattâ köylerde bile halkevi açılır. Bir ara adları “ulusevi” şeklinde değiştirilmekle beraber, daha sonra bu addan vazgeçilir ve tekrar halkevi adına dönülür. Bu kurumların ilk açılış günü olan 19 Şubat ve bu günü takip eden ilk pazar günü, sonraki yıllarda ülke genelinde halkevleri bayramı olarak kutlanır.

CHP Genel Sekreterliği tarafından halkevleri yıl dönümlerinde yayınlanan halkevi faaliyetlerine dair raporlar ve diğer kaynaklara göre, halkevlerinin 1932-1951 yılları arasında ülke geneline dağılımına dair şunları söyleyebiliriz: Başlangıçta 14 vilâyette açılan halkevleri 24 Haziran 1932’de açılan 20 halkeviyle birlikte ilk yıl 34’e yükselmiştir. Bu sayı 1933’te 55, 1934’te 80, 1935’te 103, 1936’da 136, 1937’de 167, 1938’de 210 ve 1939’da 373’e çıkar. 1940’ta halkevi teşkilâtının kurulamadığı mahalle ve köylerde halkevlerinin küçük bir çekirdeği olan ve benzer çalışmalar yürüten halkodaları açılır. 1941’de ilk kez yurt dışında bir halkevi açılmasına karar verilir. Yurt dışındaki ilk ve tek halkevi İngiltere’nin Başkenti Londra’da açılır. Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Tevfik Rüştü Aras, İngiltere Dışişleri Bakanı Antony Eden, British Council Başkanı Sir Malkolm Robenson ve 400 seçkin davetlinin huzurunda 19 Şubat 1942’de açılış töreni yapılan Londra Halkevi, aynı gün altı şubesiyle faaliyetlerine başlar. Böylece Demokrat Partinin iktidara geldiği 1950 yılına gelene kadar halkevlerinin sayısı biri yurt dışında olmak üzere toplam 478’e halkodalarının sayısı ise 4322’ye yükselmiştir. Söz konusu rakamlar halkevleri ve halkodalarının ülke genelinde ne derece yaygınlaştığını açıkça göstermektedir.

19 Şubat 1932’de resmen açılan halkevleri, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış çok önemli bir kültür kurumudur. Halkevleri çalışmaları Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programındaki ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu kurumlar 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli roller oynamıştır. Başta Atatürk olmak üzere, dönemin önde gelen devlet adamları zaman zaman halkevleri çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle bu kurumları desteklemişler, böylece geniş halk kütlelerinin halkevlerinde yapılan faaliyetlere katılımını sağlamışlardır. - AnkaraDRHM halkevleri

TEŞKİLÂT YAPISI, ŞUBELERİ VE FAALİYETLERİ

Reşit Galip ve arkadaşlarının hazırladığı ilk Halkevleri Teşkilât, İdare ve Mesai Talimatnamesi’ne göre, halkevleri teşkilindeki esaslar şöyle belirlenmiştir:

Halkevlerinin kapısı CHF’ye kayıtlı olan veya olmayan herkese açıktır. Fakat halkevi idare heyeti ve şube idare komitelerine aza olabilmek için Halk Fırkası mensubu olmak gerekir. Memurların idare heyetlerine girmesinde bir sakınca yoktur. Halkevlerinin açılma kararı Fırka Umumî İdare Heyetine, evlerin tesis, teşkil ve düzenlenmesi vilâyet idare heyetlerine aittir. Ankara Halkevi’nin reisi Parti Umumî İdare Heyeti tarafından doğrudan seçilir; Parti genel sekreteri ile doğrudan haberleşir ve raporlarını buraya gönderir.

Bir yerde halkevi kurmak için şube faaliyetlerini temin edecek unsurlar ve bunların çalışmasına elverişli bina, para ve diğer maddî araçlar aranır. Bir halkevi en az üç şubenin çalışması sağlanmak şartıyla açılabilir. Halkevi binaları CHP idare heyetleri tarafından temin, tanzim ve tefriş edilir; masrafları vilâyet parti idare heyetlerince karşılanır. Fakat şube çalışmalarının gelişmesi için yapılacak bağışlar halkevi idare heyetince kabul edilir. Vilâyet idare heyetleri, halkevince her yıl başında hazırlanan bütçeyi tasdik eder ve denetler. Halkevi salonları CHP prensiplerine muhalif olmayan ya da başka bir partiyle ilgili olmayan bütün toplantılara açıktır. Halkevinde bilardo, salon tenisi ve diğer salon jimnastikleri için yer ayrılır, içki ve oyuna izin verilmez; en az ayda bir defa genel temsil verilir. Halkevi toplantılarına gelenler için özel bir yer ayrılmaz. Yalnız Atatürk’e ve devlet otoritesine saygı işareti olarak cumhurbaşkanına, TBMM başkanına, başbakana, memur bulundukları yerlerde vali, kaymakam ve nahiye müdürleriyle o yerin en büyük komutanına yer hazırlanır.

Halkevi idare heyeti, şube komitelerinin kendi aralarında belirledikleri birer temsilciden oluşur. Seçim iki yılda bir yapılır; üyeler yeniden seçilebilir. Vilâyet parti idare heyetinin üyeleri arasından seçeceği bir kişi halkevi idare heyetine başkanlık yapar. Halkevi idare heyeti, şube çalışmaları hakkında parti genel sekreterliğine üç ayda bir rapor gönderir. Hesapları parti idare heyetinin belirleyeceği usullerle kontrol ve teftiş edilir. Halkevlerini denetlemek için parti idare heyeti üyelerinden biri memur edilebileceği gibi, parti mensupları ve milletvekilleri de bu yolda vazifelendirilir.

Vatandaşların eğilimlerine göre kendilerine bir çalışma alanı bulabilmelerini temin amacıyla halkevleri Dil, Tarih, Edebiyat Şubesi, Güzel Sanatlar Şubesi, Temsil Şubesi, Spor Şubesi, İçtimaî Yardım Şubesi, Halk Dershaneleri ve Kurslar Şubesi, Kütüphane ve Neşriyat Şubesi, Köycüler Şubesi, Müze ve Sergi Şubesi olmak üzere toplam 9 şubeye ayrılmıştır. Her şubenin, şubeye giren üyeyi kaydetmek için bir kayıt defteri bulunur. Üye sayısı 50’ye kadar olan şubeler üç, 50’den fazla olanlar beş kişilik bir şube komitesi seçerler. Üye sayısı 10’dan az olan şubeler için komite seçimi yapılmaz. Şubeler kendi çalışma talimatnamelerini kendileri hazırlar. Halkevi şubelerinin görevleri ve bu şubeler aracılığıyla yapılan çalışmalardan bazıları aşağıda belirtilmiştir.

19 Şubat 1932’de resmen açılan halkevleri, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış çok önemli bir kültür kurumudur. Halkevleri çalışmaları Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programındaki ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu kurumlar 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli roller oynamıştır. Başta Atatürk olmak üzere, dönemin önde gelen devlet adamları zaman zaman halkevleri çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle bu kurumları desteklemişler, böylece geniş halk kütlelerinin halkevlerinde yapılan faaliyetlere katılımını sağlamışlardır. - Halkevleri miting

Dil, Edebiyat, Tarih Şubesi

Muhitin genel bilgisini yükseltmeye yarayacak konularda sohbetler ve konferanslar düzenlemek, Türk dilinin bugünkü yazı ve edebiyatta kullanılmayan, fakat halk arasında yaşayan kelimeleri, terimleri ile eski millî masalları, atasözlerini, araştırıp toplamak, anane ve âdetleri incelemek, dergi çıkararak veya çıkarılmakta olan dergiler aracılığıyla yukarıda belirtilen çalışmaları yayımlamak, yeni yetişen gençler arasında yetenekli olanları desteklemek ve onların ilerlemeleri için gerekli çareleri aramak bu şubenin görevleri arasındadır.

Bu maksatla, dil ve edebiyat şubesince, edebiyatın çeşitli alanlarıyla ilgili çok sayıda konferans verilmiş, çeşitli anma törenleri yapılmış, edebiyat sohbetleri düzenlenmiştir. Halkevlerinin çoğunda hitabet, şiir, hikâye, piyes, kitap özetleme ve kompozisyon yarışmaları düzenlenmiş, dereceye girenlere para ve kitap gibi hediyeler verilmiştir. Dereceye giren eserler halkevleri dergilerinde yayımlanmak suretiyle genç yetenekler teşvik ve himaye edilmiştir. Örneğin 1938-1939 yıllarında yapılan Memleket Küçük Hikâyeleri yarışmasına toplam 49 halkevi katılmış, 218 hikâye gönderilmiştir. Devrin en meşhur edebiyatçılarının jüri üyesi olduğu bu yarışmada en güzel 10 hikâye 100’er lira ile ödüllendirilmiştir. Salim Şengil (Ankara Halkevi), Naki Tezel (Eminönü Halkevi), Kemal Bilbaşar (İzmir Halkevi), Sadi Günel (Sinop Halkevi), Azize Tözen (Ankara Halkevi), İ. Tayla (Eskişehir Halkevi), Rıdvan Kipural (Bursa Halkevi), Abdurrahman Orhun (Ankara Halkevi), Süleyman Kazmaz (Ankara Halkevi), Emin Tuğal (Denizli Halkevi) bu yarışmada derece alan hikâyecilerdir. Yine 1943-1944 senelerinde Ankara Halkevi’nin açtığı bir edebiyat yarışmasında manzum şiir dalında birinciliğe lâyık eser bulunamamış, mensur şiirde Fethi Gürsoy’un Ay, küçük hikâyede, Salim Şengil’in Bir Balo Gecesi, çocuk hikâyelerinde Ziya Çoker’in Kut Dağı başlıklı eserleri birinciliğe lâyık görülmüştür. Bu yarışmada Fikirler dergisi yazar kadrosunda yer alan Ayhan Hünalp’in Yeşil Vadinin Sultanı adlı çocuk hikâyesi mansiyon almıştır. Geniş bir sahada faaliyet gösteren halkevi dil ve edebiyat komiteleri halk şairlerinin eserlerini, anonim türküleri, masalları ve manileri, toplamaya, tasnif etmeye önem vermişlerdir. İzmir Halkevi gibi bazı halkevleri de halk şairleri ile yeni genç şairleri kaynaştırma düşüncesiyle kendi illerinin şairlerini bir araya toplayan antolojiler hazırlamışlardır.

Bu şubeler tarafından yapılan çalışmaların en önemlilerinden birini dergi yayıncılığı oluşturmaktadır. Halkevi dergileri ve bu dergilerde beliren değerler çalışmamızın birinci bölümünde ele alınacağından burada bu konuya girilmeyecektir.

Halkevleri Dil ve Edebiyat şubeleri, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin taşradaki kolu olacak şekilde örgütlenmiştir. Bu şubelere bağlı olarak kurulan dil komiteleri çalışmalarını Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin maksadına uygun olarak sürdürmüştür. Bu komiteler faaliyetlerini araştırma, derleme, yazı dilinde kullanılan yabancı kökten sözlerin ifade ettiği kavramları anlatabilecek Türkçe kökten türeyen sözler bulup teklif mahiyetinde olarak yayınlama, dile ait yazılar yazma ve Türkçe sevgisini yayma alanlarında yoğunlaştırmıştır. Başlangıçta iki yılda bir tekrarlanan dil kongrelerine halkevleri tarafından birer temsilci gönderilmiş, alınan kararlar takip edilmiştir. Kongreye katılan halkevi delegesi dönüşünü takip eden günlerde kongreye dair izlenimlerini halkevlerinde verdiği konferanslarla halka ve halkevlilere anlatmıştır. Ayrıca, halkevleri radyolar vasıtasıyla, dil kongrelerindeki tartışmaları canlı olarak halka dinlettirmiş, halkın dil bilincini geliştirmeye çalışmıştır. Yine halkevleri dil komitelerince üç sene içinde (1932-1935) derlenen fişler Türk Dili Tetkik Cemiyeti tarafından incelenmiş, bunlardan 40.000 tanesi muteber bulunmuştur. Aynı zamanda Türk Dil Kurumuna halkevleri tarafından on bin kadar folklor derlemesi gönderilmiştir. Bir çok halkevi mensubu köy köy dolaşarak halk dilinde yaşayan atasözlerini toplamış, bunları yöredeki halkevi dergisinde yayınlayarak yok olmaktan kurtarmıştır. Türkçe olmadığı düşünülen köy ve sokak adlarına dair incelemeler yapılmış ve bunlardan bazıları Türkçe’ye çevrilmiştir. 1934’te çıkan Soyadı Kanunu’nun önemini kavrayan halkevleri dil komiteleri, bu işte halka rehber olmuş, soyadı koyma törenleri düzenlemiş, bir çok vatandaşa soyadı bulmuştur. Bu komitelerin yaptığı en önemli görevlerden biri de Türk dilinin bilinmediği bazı yörelerde Türkçe öğretme ve okuma-yazma kursları açması, daha sonra Türkçe konuşma yarışmaları düzenlemesidir. Mardin, Diyarbakır, Siirt, Adana, Mersin ve Gaziantep halkevlerinin bu sahada çok önemli çalışmaları olmuştur. Hatta, Mardin Halkevi bir kaza neticesinde, bu yolda üç üyesini kaybetmiştir. Türk Dil Kurumunun direktifleri doğrultusunda yörenin ve ülkenin ihtiyaçları göz önüne alınarak yapılan halkevi dil ve edebiyat çalışmaları, başta halkevi dergileri olmak üzere, halkevi faaliyetlerini içeren çeşitli broşür ve kitaplar vasıtasıyla yayımlanmıştır.

Güzel Sanatlar Şubesi

Musikî, resim heykeltıraşlık, mimarlık, ve süsleme sanatları gibi alanlarda sanatçı ve amatörleri bir arada toplamak, genç yetenekleri korumak, halk için genel müzik akşamları düzenlemek, halkın musikî zevkini arttırmak ve yükseltmek, mümkün olan yerlerde güzel sanatlar kursu açmak, halkın millî marşları ve şarkıları öğrenmesine yardım etmek, millî bayramlarda bu marş ve türkülerin milletçe bir ağızdan söylenmesini temin etmek, köylerde ve aşiretlerde söylenen millî türkülerin nota ve sözleriyle millî oyunların ahenk ve tarzını tespit etmek Halkevi Güzel Sanatlar Şubesinin görevleri arasındadır. Bu şube, çalışmalarını resim, musikî, mimarî, heykeltıraşlık ve diğer Türk süsleme sanatları üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bir yandan temsil şubelerinin verdiği temsillerin dekor, süsleme ve kostüm işleriyle uğraşılırken, öte yandan resim atölyeleri, korolar, bandolar, konserler, halk sazları toplulukları kurulmuştur. Sergilerle hem Türk inkılabının ruhunu aksettirecek etkinliklerde bulunulmuş hem de halkın sanat zevki yükseltilmiş, bedii ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Dil ve Edebiyat Şubesinde olduğu gibi bu şubenin de en önemli vazifesi genç yetenekleri korumak ve yetiştirmek olmuştur. Profesyonel sanatçılar eşliğinde kurslar açılmış ve kursiyerlerin eserler ile çevredeki amatör sanatçıların çalışmaları halkevlerinde açılan sergiler ve yarışmalar vasıtasıyla halka duyurulmuş, halkın sanatla ve sanatçıyla ilgilenmesi sağlanmıştır. Örneğin 1940’ta açılan 1. Amatör Resim ve Fotoğraf Sergisi’nde 85 resim ve 80 fotoğraf teşhir edilmiş, 1941’de düzenlenen aynı içerikli 2. sergide 75 resim, 50 fotoğraf, 1943’teki üçüncü sergide 98 resim ve 71 fotoğraf sergilenmiştir. Yine CHP’nin 1938-1943 yılları arasında düzenli olarak memleketin tanınmış ressamlarını ülkenin değişik yörelerine gönderdiğini, o yörenin güzelliklerini tablolara döktürdüğünü biliyoruz. Yapılan resimler, başta Ankara Halkevi olmak üzere, değişik halkevlerinde sergilenmiş, böylece sanat vasıtasıyla memleket sevgisi ve sanat zevki geliştirilmeye çalışılmıştır.

Temsil Şubesi

Tiyatro sanatına heves ve yeteneği olan kadın ve erkek üyelerden bir temsil grubu oluşturmak, umumî idare heyetince tercih edilecek veya yeniden teklif ettirilecek piyesler temsil ettirmek Temsil Şubesinin görevleri arasına girer.

Tiyatronun telkin kudreti göz önüne alındığında, temsil gibi önemli bir sanat dalında yetenek sahibi olanları Kemalist Türkiye’nin değerlendirmemesi düşünülemezdi. Zaten halkevleri açılırken Ankara’da yapılan ilk törende, Ankara Halkevi’nde Behçet Kemâl’in (Çağlar) Çoban piyesinin oynandığı ve büyük alkış aldığı bilinmektedir. Ayrıca halkevleri resmen açılmadan, halkevlerinde ilk oynanan piyes, Türk Tarih Tezi’ni ortaya koyan ve inkılâp Türkiye’sinin halka nasıl anlatılacağını gösteren Akın piyesiydi. Halkevlerinin açılışını takip eden yıllarda dönemin en önde gelen yazarları, inkılâbı anlatan çok sayıda tezli piyes yazmışlardır. Bu piyesler halkevleri aracılığıyla amatör ve profesyonel sanatçılar tarafından temsil edilmiştir. Bir halkevinde hazırlanan temsil, sadece o yöreyle sınırlı kalmayıp, çevre şehir, kasaba hatta köylere gidilerek halkın ilgisine sunulmuştur. Halkevi temsil şubelerinin önemli görevlerinden biri de Türk kadınını sahneye çıkarmak, kadın sanatçılar yetiştirmek olmuştur. Başlangıçta, temsillerde rol alacak kadın sanatçı bulunamamışsa da bu sorun önce bayan öğretmenler; sonra Cumhuriyetin modern okullarında yetişen genç kızlar ve halkevlerinin sahnelerinde yetişen kadın sanatçılar vasıtasıyla giderilmiştir. Seçilen piyeslerde inkılâbı yayma, telkin etme ve modern hayatı özendirme ilkeleri aranmıştır. Bunlara ilâveten, Karagöz, Orta Oyunu gibi geleneksel Türk seyirlik oyunları halkevi sahnelerinde yeni bir hayat bulmuş ve yok olmaktan kurtulmuştur. Halkevi sahnelerinin bir diğer önemli hizmeti de memleketin değişik merkezlerine birer tiyatro sahnesi kazandırması olmuştur. Kısaca gerek yaygınlığı gerekse toplum zihniyetini değiştirmeye yönelik etkisiyle, halkevi tiyatro çalışmaları bu kurumların etkili faaliyetlerinden birisidir.

Spor Şubesi

Bu şube Türk halkında spor ve beden hareketlerine sevgi ve ilgi uyandırır, bunları bir kütle hareketi, millî bir faaliyet haline getirir. Türkiye İdman Cemiyetleri Birliğine dahil olan veya olmayan spor kuruluşlarının gelişme ve ilerlemesine yardım eder. Hiç kulüp bulunmayan yerlerde kulüp kurulmasını, gençlerin spor kulüplerine girmesini ve gerçek birer sporcu olarak yetişmesini teşvik eder. Vatandaşlara modern sağlık bilincinin esası olan ev ve oda jimnastikleri öğretir. Yer ve imkânına göre bir veya iki yılda bir yerel jimnastik günleri düzenler. Üç dört yılda bir büyük jimnastik bayramları yapar. Yaya veya vasıtalı geziler düzenler.

Bu ilkelere bağlı olarak halkevleri spora da önem vermiş, gelişmenin “beden, ruh ve kafa gelişmesiyle bir arada” olacağı ilkesinden hareket etmiştir. Spor, sadece heveskârların işi olmaktan çıkarılmış, halkın tamamının sporla ilgilenmesine çalışılmıştır. Bu şubeler vasıtasıyla senenin belirli günlerinde atletizm ve spor bayramları düzenlenmiş, federe olmayan amatör spor kulüpleri halkevleri himayesine alınmış, bölgesel ligler oluşturulmuş, başarılı kulüplere hediyeler verilmiştir. Bazı halkevlerinde spor salonları yapılmış, bazıları ise bir stadyumun işletmesini üstlenmiş, buralarda ihtisas sahibi öğretmenlerin kontrolünde toplu sportif etkinlikler yapılmıştır. Mahallî şartlara uygun spor faaliyetleri, ata sporu olarak bilinen güreş turnuvaları, çeşitli jimnastik hareketleri, boks, eskrim, judo, basketbol, voleybol, avcılık, bisiklet yarışları, toplu kültür-fizik hareketleri halkevinde rağbet gören sporlar arasındadır.

Sosyal Yardım Şubesi

Çevrede yardıma muhtaç kimsesiz kadınlar, çocuklar, sakatlar, düşkün ihtiyar ve hastalarla ilgilenmek; mevcut hayır cemiyetlerinin faaliyetlerinde çalışmak; kreş, öğrenci yurtları, işçi tedavi yurtları gibi sosyal yardım kurumlarının çalışmalarını hızlandırmak; hapishanelerde bulunan muhtaçları gözetmek; fakir öğrencilerin elbise, yemek ve barınmalarıyla ilgilenmek; tedaviye muhtaç hastaların tedavilerini sağlamak; köylerden gelen fakirleri şehir ve kasabalarda barındırmak; hasta olanların tedavilerini sağlamak ve işsizlerin iş bulmalarına aracılık etmek bu şubenin faaliyetleri arasındadır.

Sosyal Yardım Şubesi çalışmalarını Türk milletini kaynaşmış bir kütle yapmak amacı doğrultusunda yürütmüştür. Halkevinin bulunduğu muhitte yardıma muhtaç, kimsesiz kadınlar, çocuklar, sakatlar, ihtiyarlar tespit edilerek onlara gereken yardımlar yapılmış; şehir ve köylerde fakir hastaların muayene ve tedavileri sağlanmış; ilkokul öğrencilerinin vücut ve diş muayeneleri yaptırılmış; kimsesiz talebeler halkevi mensubu öğretmenler aracılığıyla belirlenmiş ve bu öğrencilere yiyecek, giyecek, kitap vb. yardım yapılmıştır. Halkevi mensubu doktorlar, kendilerine halkevi adına müracaat eden hastaları ücretsiz muayene etmiş; bir çok halkevinde poliklinik açılmış, böylece ihtisas sahibi doktorların yoksul hastaları tedavi etmesi sağlanmıştır. Sosyal yardımlaşmanın önemini belirten konferanslar verilmiş ve bu konferansların metinleri broşürler halinde halka dağıtılmıştır. Bazı halkevleri iş bulma kurumu gibi çalışmıştır. Örneğin İzmir Halkevi’nin Nazilli Basma Fabrikası’na İzmir’den vasıflı işçiler gönderdiği bilinmektedir.

Halk Dershaneleri ve Kurslar Şubesi

Bu şube her türlü okuma-yazma ve yetiştirme hareketlerinin ilerlemesini temin ve himaye eder; okuma-yazma öğretmek, yabancı dil ve fen dersleri vermek, sanat öğretmek ve günlük hayat bilgilerini geliştirmek için kurslar açtırır; özel kurumların açtığı kurslara yardım eder.

Halk dershaneleri ve kurslar şubesi yörenin ihtiyacına göre ücretsiz kurslar açmıştır. Bu kursların başında cehaletle mücadele kursları gelir. Açılan kurslarda Türkçe okuma-yazma öğretilmiş ve yurttaşlık bilgisi dersleri verilmiştir. Ceza evlerinde yatan mahkumlara yardım eli uzatılarak bu mahkumlar için ilkokulu bitirme, ortaokulu bitirme vb. kurslar açılarak, onların yeniden topluma kazandırılmasına çalışılmıştır. Ayrıca meslekî eğitime yönelik ihtiyaç duyulan yerlerde, şoförlük, motor, dikiş-nakış, tercümanlık vb. kurslar açılmıştır. Bu kursları bitirenlere devlet erkanının katıldığı görkemli törenlerle diplomaları verilmiş, böylece kurslara hem devletin hem de halkın ilgisi sağlanmıştır.

Kütüphane ve Neşriyat Şubesi

Her halkevinin bulunduğu yerde bir kütüphane ve bir okuma odası açmak zorunludur. Bu kütüphane CHP yayınlarıyla, bağışlarla, doğrudan satın alma suretiyle zenginleştirilir. Satın alınması gereken eserler konusunda, umumî idare heyeti tavsiyelerde bulunur. Şube, millî kültürü besleyecek ve her kesim tarafından okunacak eserleri çoğaltmak için gerekli tedbirleri alır, okuyucuların artmasına gayret eder. Bu şube partinin yayın işlerine yardımcı olacak şekilde çalışır.

Talimatnamede belirtildiği gibi, bir halkevinin açılması için ilk şart kütüphanedir. Bu yüzden kütüphanelere özel önem verilmiş, her halkevinde bir kütüphane yapılmış, şehrin değişik mahallerine, hatta köylere okuma odaları açılmış ve hapishanelere kitaplar hediye edilmiştir. Kütüphaneler bağışlar, parti merkezince gönderilen kitaplar ve halkevlerinin kendi imkânlarıyla temin ettikleri kitaplarla zenginleştirilmiştir. Halkevlerinden günümüze kalan önemli bir miras halkevleri neşriyatıdır. Bu yayınlardan bazıları, günlük pratik bilgileri içeren el kitapçıkları, bir kısmı ise ciddî ve emek mahsulü bilimsel eserlerdir.

Köycülük Şubesi

Köylülerin sıhhî, medenî, bediî gelişme ve ilerlemesine, köylü ile şehirli arasında karşılıklı sevgi ve bağlılık duygularının kuvvetlenmesine çalışmak, çevre köylere geziler düzenlemek, köylüyü okutmaya çalışmak, hasta köylülerin şehir sağlık merkezlerinde muayene ve tedavilerini sağlamak, harp malulü köylülerle şehit köylülerin aile ve yetimlerini koruma ve bunların kasabadaki resmî işlerini kolaylaştırmak bu şubelerin aslî görevleri arasındadır.

Halkevlerinin faaliyetlerini sürdürdüğü dönemde Türkiye nüfusunun dörtte üçünden fazlası köylerde oturmaktaydı. Bu yüzden halkevleri faaliyetleri içinde köycülük ihmâl edilmemesi gereken bir faaliyet sahası olmuştur. Halkevlerinin bu konudaki temel prensibi “memleketi aslî ve asil unsurundan: köyden tanımaya başlamak”tır. Çalışmalarını bu ilkeden hareketle sürdüren halkevleri köyün sıhhî, sosyal ve bediî gelişiminin sağlanmasına önem vermiştir. Aralarında doktor, veteriner, öğretmen, mühendis vb. mesleklere sahip kişilerden kurulan halkevi köycüler komitesi civar köylere inceleme gezileri düzenlemiş, yeni planlar dahilinde modern köyler oluşturmaya çalışmıştır. Bazı halkevleri civarda bulunan köyleri, “örnek köy” seçerek, bu köylerin her türlü sorunuyla ilgilenmiştir. Örneğin İzmir Halkevi Karşıyaka’ya bağlı Örnek Köy’ünü model almış, bu köy için modern bir köy planı çizmiş ve köyün kuruluşunun ve gelişiminin bu plan dahilinde yapılmasını sağlamıştır. Pınarbaşı, Cumaovası, Büyük Çiğli ve Şemikler gibi İzmir’in yakın köyleri İzmir Halkevi’nin ilgi alanına giren ve her fırsatta gidilen köylerdendir. Halkevi köycülerinin hiçbir karşılık beklemeksizin köyün bayındırlık, temizlik, sağlık ve ziraat işleri ile ilgilenmesi, köylerde okuma odası açmaları, dünyada olup bitenler hakkında köylüyü bilgilendirmeleri gibi faaliyetleri dikkate değer çalışmalardır.

Müze ve Sergi Şubesi

Halkevi müzesi ve sergiler grubu olmak üzere ikiye ayrılan bu şubenin müze grubunun faaliyet sahası şunlardır: Çevredeki tarihî eser ve abidelerin iyi korunması hususunda resmî makamları aydınlatır. Bulunduğu yerde resmî müze varsa onları zenginleştirmeye, yoksa bunların kurulmasına çalışır. Tarihî eserlerin ve üzerindeki yazıların fotoğraflarını alır. Tarihî kıymeti olan eski yazılar, ciltler, tezhipler, divanlar, minyatürler, çiniler, halılar ve nakışlar gibi millî kültür vesikalarıyla eski millî kıyafetler ve diğer millî etnografya vesikalarını toplamaya çalışmak suretiyle mahallî müzelerin zenginleşmesini sağlar. Sergi Grubu ise çevrede ve memleketin diğer taraflarında bulunan sanatkârların eserlerinin teşhir edilmesini sağlar. Bu sanatçıların istedikleri eserleri sergiler açmak suretiyle halka tanıtır. Başlangıçta Müze ve Sergi Şubesi olarak açılan bu şube daha sonra, Tarih ve Müze Şubesi adı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.

Halkevi tarih ve müze kolları kendi bölgelerindeki tarihî eser ve anıtların incelenmesine, kaybolmaya yüz tutan millî etnografya vesikalarının aranıp bulunmasına, yerel müzeler kurulmasına, kurulmuş olanların zenginleşmesine çalışmıştır. Bu komiteler tarihî geziler düzenlemiş, halkın tarih bilincini geliştirmeye gayret etmiştir. Bir çok halkevi topladığı eserlerle kendi müzesini kurmuş, civardan toplanan tarihî eserler şehirdeki devlet ve halkevi müzelerinde koruma altına alınmıştır. Halkevlerinin müzeciliğe dair yaptığı neşriyat da bu kurumların önemli çalışmalarındandır.“Halkevleri Türk Tarih Kurumunun kurulması ve Türk Tarih tezinin ortaya atıldığı bir dönemde Türk Tarih Kurumunun Anadolu’daki yardımcı kolları olarak tanımlanmıştır. Bu yüzden yapılan tüm araştırma ve tetkikler raporlar halinde kuruma gönderilmiştir”. Serap Taşdemir’in de belirttiği gibi, tarih komiteleri çalışmalarını Türk Tarih Tezi ışığında sürdürmüş, tarihe dair araştırmaları yayımlamıştır. Türk Tarih Tezi’ni geniş kitlelere anlatmak için konferanslar düzenlemişler; tarih ve dil ile ilgili işlerin millî varlığın temeli olduğu görüşünden hareketle, bünyelerinde tarih arşivleri oluşturmuş, yöredeki tarihî eserleri toplamış ve gönderdikleri belgelerle Türk Tarih Tezi’ne önemli katkıda bulunmuştur.

Halk Evleri Nasıl Kapandı?

1950’de iktidara gelen Demokrat Parti ödenek yokluğu gerekçesiyle 18 Haziran 1950’de ilk olarak Londra Halkevi’nin faaliyetlerini durdurmuştur. Demokrat Parti milletvekilleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan “Halkevlerinin ve Bazı Halk Partisi Gayri Menkullerinin Hazineye İadesi Hakkındaki Kanun Lâyihası” 9 Ağustos 1951 tarihinde oylamayla kabül edilmiş, 11 Ağustos 1951 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasa sonucunda halkevleri binalarına ve binalardaki mallara resmen el konulduğu ve bunlar hazineye iade edildiği için halkevleri de fiilen çalışamaz hale gelmiş, başka deyişle kapanmıştır.

HALKEVLERİNİN KAPANMASI

Türkiye genelinde faydalı çalışmalar yapmasına rağmen, tipik bir tek parti dönemi kuruluşu olan halkevlerinin durumu II. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte sarsılmaya başlar. 7 Ocak 1946’da Demokrat Partinin faaliyete başlaması, halkevi çalışmalarında önemli bir gerilemeye yol açar. Çünkü daha önce CHP saflarında ve halkevlerinde çalışan bir çok bilim ve siyaset adamı, Demokrat Partiye geçmiştir. Her ne kadar CHP yöneticileri, halkevlerinin siyaset dışı bir kurum olduğunu söyleseler de bu kurumların daha çok CHP ve CHP’ye yakın teşekküllerin toplantılarına sahne olması ve belli bir partinin yan kuruluşu görüntüsünden kurtulamaması yüzünden halk, zamanla halkevlerinden uzaklaşmaya başlar. CHP’nin 17 Kasım 1947’de toplanan 7. Büyük Kurultayı’nda halkevleri meselesi ele alınmış, Prof. Fahrettin Kerim Gökay başkanlığında bir komisyon kurulmuş, ancak bu kurultayda halkevlerinin bağımsız bir kurum haline getirilmesi yolunda bir adım atılamamıştır.

Öte yandan bilindiği gibi halkevleri ilk açıldığında, faaliyetlerine Türk Ocakları binalarında başlamıştı. 10 Mayıs 1949’da yeniden açılan Türk Ocakları kendi binalarına halkevlerinin kanun dışı yollarla el koyduğunu ileri sürerek bu binaları geri ister. Bu arada halkevi bütçeleri de sorun olmuş, önceleri belediye ve özel idare bütçelerinden sorunsuz bir şekilde ayrılan ödenekler, 1946’dan sonra belediye meclislerinde büyük tartışmalardan sonra alınabilmiştir. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Partinin ezici bir çoğunlukla iktidara gelmesiyle, halkevlerinin durumu tamamen sarsılmış, Demokrat Parti ödenek yokluğu gerekçesiyle 18 Haziran 1950’de ilk olarak Londra Halkevi’nin faaliyetlerini durdurmuştur. Bu tarihten sonra kamuoyunda halkevleriyle ilgili tartışmalar daha da artmıştır. Nitekim Demokrat Parti milletvekilleri tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan “Halkevlerinin ve Bazı Halk Partisi Gayri Menkullerinin Hazineye İadesi Hakkındaki Kanun Lâyihası” 9 Ağustos 1951 tarihinde açık oylamaya sunulmuş ve lâyiha, mecliste bulunan 365 milletvekilinden 362’sinin olumlu oyuyla geçmiştir. Yasa 11 Ağustos 1951 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasa sonucunda halkevleri binalarına ve binalardaki mallara resmen el konulduğu ve bunlar hazineye iade edildiği için halkevleri de fiilen çalışamaz hale gelmiş, başka deyişle kapanmıştır.

Burada halkevlerinin kuruluşunun yasayla değil de talimatnameyle yapılmış olmasının kapanmayı kolaylaştıran bir etken olduğunu belirtelim. Halkevlerinin kapanmasına yol açan önemli etkenlerden birisi de o devirdeki parti çekişmeleri, daha açık bir ifadeyle CHP yetkililerinin bu kurumları partinin bir yan kuruluşu gibi görerek elden çıkarmak istememeleri veya bağımsız bir kuruluş haline getirmede isteksiz davranmış olmalarıdır.


19 Şubat 1932’de resmen açılan halkevleri, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış çok önemli bir kültür kurumudur. Halkevleri çalışmaları Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programındaki ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu kurumlar 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli roller oynamıştır. Başta Atatürk olmak üzere, dönemin önde gelen devlet adamları zaman zaman halkevleri çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle bu kurumları desteklemişler, böylece geniş halk kütlelerinin halkevlerinde yapılan faaliyetlere katılımını sağlamışlardır. - kadikoy halkevi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir