Orta Asya’da kurulan Türk birlikleri içinde, “Türk” adıyla anılan ilk siyasi örgütlenmeyi kuranlar, Kök Türkler olmuştur. 552 yılından başlayarak Bumin Kağan önderliğinde, tüm Orta Asya’ya yayılan çok geniş bir imparatorluk kuran Kök Türk devleti, Türk tarihi için çok önemli bir konumdadır. Türk milletinin adı olarak, asırlardan beri kullandığımız Türk kelimesi, kendi kaynaklarımızda ilk defa, en eski yazılı metinlerimizden olan Kök Türk bengü taşlarında, taşa kazılmış olarak geçmiştir. Farklı anlamlar yüklenmekle birlikte, genel kabul edilen yargıya göre Türk/türük kelimesi, güçlü olan anlamına gelmektedir ve Çince Tü-jüe / Tü-küe (Türkler / Güçlüler) kelimesi de büyük bir olasılıkla bu sözcüğün çoğulu olarak telaffuz edilmiştir.1]
Genellikle bu devletin adının Göktürk olarak telaffuz edilmesinde karşın, Gömeç (1999) gibi kimi bilim insanları, Göktürk kelimesinin aslında Köktürk olarak okunması gerektiğini ifade eder. Bu konu ilk kez W. Bang tarafından belirtilmiştir. Siyasi bir isimlendirme olan Kök Türk kavim adındaki Kök’ün manaları: mavi renk, gökyüzü, göğe ait, doğu, kök, kaynak, menşe gibi şekillerde açıklanmıştır.[2] Benzer şekilde değerli bilim insanı Emel Esin de Kök Türk kelimesini kullanmayı tercih etmiştir. Bu çalışmada da, bu görüşe uyarak Kök Türk kelimesi kullanılmıştır.
Kök Türk devrine ait maddi kültür miraslarının, Hun devrinde olduğu gibi büyük çoğunluğu mezar buluntularından ibaret değildir. Bu dönemin kalıntıları Hun dönemine göre daha değişik ve daha sağlam bir şekilde günümüze kadar gelebilmişlerdir. Kök Türklerin kendilerine ait bir yazı sistemiyle kendi dillerinde çeşitli materyaller üzerinde yazmaları, onlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olunmasını sağlamıştır. Ayrıca İslamiyet’ten önce kurulan diğer Orta Asya Türk devletlerinde olduğu gibi, Çin kaynakları da Kök Türk tarihini aydınlatmaktadır.
Kurdukları düzenli devlet teşkilatı, hukuk sistemi, toplumsal yapı, kadına yönetimde ve toplum hayatında verdikleri önem, bir dünya mirası olan Orhun Kitabelerini meydana getirmeleri gibi pek çok özellikleri Kök Türkleri tarih sahnesinde çok önemli bir yere koyar. Maden dökümünden, ahşap işlemeciliğine; kaya tasvirlerinden heykel yapımına kadar sanat konusunda güzel örnekler ortaya koyan Kök Türklerin Türk müziğinin gelişiminde de önemli bir rolü vardır.
Kök Türklerde Müzik
İslamiyet’ten önce kurulan Orta Asya Türk devletlerinde güzel sanatlara ilgi büyüktü. Dans ve müzik, toplu eğlencelerde sevilir ve aranırdı. Bunu hem Çin kaynaklarından hem de eski Türk destanlarından öğrenmekteyiz.[3] Bu eğlence ve festivallerin ayrılmaz bir parçası olan müzik, Kök Türklerin günlük hayatında çok önemli bir yere sahipti.
Kök Türklerde “toy” kelimesi “meclis-toplantı”, “devlet meclisi” anlamına gelmektedir. Kelimenin bir diğer ve yaygın anlamı ise bayram, ziyafet ve eğlenceli yemeklerdir. Diğer Orta Asya Türk devletlerinde olduğu gibi, Kök Türklerde de bu toplantılara büyük önem verilmekteydi. Yılın beşinci ayında ilkbaharda yapılan ve halkın da katıldığı toplantı, bunların en dikkat çekeniydi. Çin kaynaklarına göre bu toplantılar, bir bayram gibi kutlamalara sahne olur, yarışlar yapılır, şarkılar söylenir, bolca kımız içilirdi.[4] Nitekim Bizans elçileri de notlarında, Türk sosyal hayatını çok renkli şekilde anlatmışlardır.[5] Bayram ve festivallerde at ve ok yarışları yapılır, ayak topu oynanır, ayrı ayrı veya gruplar hâlinde neşeli şarkılar söylenirdi.[6]
Kök Türklerde toy merasimleri de devlet hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Toylar; doğum, bey oğlunun ilk avı, tahta çıkma, bir felaketten kurtulma ve elçi kabulü gibi sebeplerden dolayı yapılıyordu. Bunlardan başka; düğün toyları, ölüm toyları, ölü aşları, ad verme toyları, çocuğu olmayanların yaptırdıkları dilek ve hacet toyları, yemin toyları ve uğurlama karşılama toyları da yapılmaktaydı.[7] Söz konusu toyların hemen hepsinde müzik önemli bir yer tutmaktaydı. Kök Türk hükümdarlarının düzenledikleri şenliklerden söz eden Hiuan-tsang ise Kök Türk eğlenceleriyle ilgili şöyle der: Şölenler esnasında gürültülü müzikler işitiliyordu. Bunlar yarı vahşi havalar olsalar bile kulağa hoş geliyordu ve kalbi neşelendiriyordu.[8] Burada Hiuan-tsang’ın yarı vahşi havalar olarak nitelediği, davullar eşliğinde çalınan eğlence müziği olmalıdır. Ona farklı gelen, Türklerin kullanmayı çok sevdikleri, vurmalı çalgıların çıkardığı kuvvetli ses olsa gerek. Ancak şüphesiz, Kök Türklerin icra ettikleri müzik türleri çok daha çeşitliydi.
Kök Türklerde dini müzik, Kam (Şaman) müziğidir. Bilindiği üzere, Kök Türkler, Gök Tanrıya inanıyorlardı ancak, bunun yanında Şamanist özelliklerini de barındırıyorlardı. Kamlar dini bir figür olmalarının yanı sıra, şair, şarkıcı, müzisyen, kâhin, hekim, halk gelenek ve menkıbelerinin yaşatıcıları olarak da kabul edilmiştir.[9] Kamlar tören sırasında sadece davul çalmaz, aynı zamanda ilahiler de söylerlerdi. Ruhlar âleminde karşılaştığı duruma göre, ilahi söylerken sesini yükseltip alçaltan kamlar,[10] müziklerini genellikle doğaçlama olarak yaparlardı.[11] Kamlar yeraltından gelen sesleri taklit ederken davulu kullanır, bunun için davulu yere vururlardı. Davuldan kimi zaman cızırtıya benzer cılız, kimi zamansa gök gürültüsüne benzeyen kuvvetli sesler çıkartan kamların zaman zaman çan ve zil kullandığı da bilinmektedir.[12] Kamın en önemli yardımcısı olan davul, Kök Türklerde, Türk mitolojisine ait çeşitli simgelerle süslenirdi.
Kamın kimi zaman kopuz kullandığı da görülür.[13] Kopuz, Kök Türkler döneminde büyük olasılıkla iki tellidir. Genellikle dut ağacından yapılan ve içinde gizemli bir atın ya da leyleğin ruhunun taşındığına inanılan kopuzun üzerine Kam tarafından çeşitli motifler işlenirdi.[14]
Kök Türklerin Kutlu dağ olarak kabul ettikleri dağın tepesinde gök ayini, dağın eteğinde bir koruda, daha sonraları ise ağaç dibinde yer ve su ayini yaptıkları bilinmektedir. Gök ayini, ancak Gök Tanrının temsilcisi olan en yüksek hükümdarların hakkıydı. Yer-su ayinini bazen hükümdarın kendisi, bazen eşi veya ikinci derecede bir bey tarafından yönetebiliyordu.[15] Kök Türklerin her türlü eğlence ve törenlerinde müzik yaptıkları Çin kaynaklarınca belirtilmiştir. Buna dayanarak gök ayini ve yer-su ayininde de müziğin yer almış olduğu düşünülebilir. Nitekim gök ayininde tuğ takımının yer aldığı bilinmektedir.
Kök Türklerde Kutlu Dağ, törenlerin yapıldığı yer olmanın yanı sıra, aynı zamanda hükümdarın makamı ve hükümdar ailesinin mezarlığı oluyordu. Dağda, toparlak bir havuzun üstündeki gök ve yerden oluşmuş mekân ile zamanın (gece-gündüz, mevsimler) simgelerini ifade eden dört yöne dönük, dokuz odalı Ming-t’ang tapınağı ve bunun astrolojik kulesi ile hükümdar köşkü yükselirdi. Emel Esin (2004) Hükümdarın mehterhanesinin de burada bulunduğunu ve gök ayininde ve başka merasimlerde çaldığını belirtmiştir. Burada mehterhaneden kasıt, o dönem Türk askeri müziğini icra eden tuğ takımı olmalıdır. Önemli siyasi anlamaları da içeren tuğ takımı bu dönemde küvürk (kös), tomruk (davul), ceng (zil) gibi sazlardan oluşmaktaydı.
Diğer Orta Asya Türk devletlerinde olduğu gibi Kök Türklerde de, yoğ / yuğ töreni büyük bir öneme sahipti. Bu törenlerde yer alan ağıtlar ve ağıtçılar çeşitli kaynaklarda dile getirilir. Örneğin Orhun kitabelerinde Bumin Kağan’ın ölümü ve cenaze merasiminde yogçı, sıgıtçı (yasçı ve ağlayıcı)ların geldiğinden söz edilir.[16] Bilindiği üzere Türklerde yoğ töreni düzenlendiğinde pek çok boy gelerek, bu törene iştirak ederlerdi.[17] Bu anlamda bu törenlerin siyasi ve toplumsal açıdan büyük önemi vardı.
Kök Türklere ait Birinci Altun Köl mezar kitabesinde kahraman Bars’ın ölümü anlatılmakta ve onun ardından yakılan ağıt yer almaktadır. Cenazeye katılanların şöyle dövündükleri belirtilir:
Altun Suna Yış keyiki, artgıl! Toggıl!
(Ey Altın Suna Dağı, Dağının geyiği yine çoğalasın, yine doğasın)[18]
Yukarıdaki ağıt, bir Kök Türk yuğ (cenaze) töreninde söylenen bir ağıttır. Bu ağıt büyük ihtimalle doğaçlamaya dayanan bir melodi ile birlikte söylenmiştir.
Kök Türklerde şarkılarla bölünen şiirler okunduğu, bunun saz şairleri aracılığıyla gelenek haline geldiği bilinmektedir. Giraud (1999) hükümdarın çadırının altında böyle parçaların yüksek sesle söyleme resitasyonları ve resitaliflerinin yapıldığını mümkün görmektedir.
Diğer Orta Asya Türk devletlerinde olduğu gibi, Kök Türklerde de halk şairlerine ozan derlerdi. Ozanlar yaylı (ıklığ) ya da telli kopuz kullanırlar, kök adı verilen besteler yaparlar, bunları er olarak adlandırılan güftelerle söylerlerdi.[19]
Kök Türk metinleri incelendiğinde de, müzikal nitelikli bir üslup dikkat çeker. Aliterasyonlar, simetrik cümlecikler gibi pek çok unsur, Tür düzyazı (nesir) üslubunun doğal olarak müzikal olmasını sağlamıştır.[20] Bu Kök Türklerin müziğe olan yatkınlıklarının edebi alana yansıması olarak düşünülebilecek bir durumdur.
Kök Türkler Döneminde Müziğin Yapısı
Kök Türk döneminde müzikte pentatonik yapı iyice belirginleşmiş, ses (perde) sayıları artarak ezgiler genişlemiştir. Ezgi içinde perdeler geniş aralıklarla kullanılmaya başlanmıştır.[21] Ezgilerin bu şekilde bir gelişme gösterdiğini, Hsüe-tzung-ceng’in Göktürk Tarihi adlı eserinde yer alan ve Kök Türklere ait rakamlı notayla yazılan iki ezgi de görülmektedir.
Bu dönemde adları ve yapıtları yazılı Çin kaynakları yoluyla günümüze kadar ulaşan Türk müzikçilerini görmekteyiz. Kök Türkler döneminin ilk evresinde yaşayan bir Türk müzikçiyle ilgili bilgilerden anlaşıldığına göre, 6. yüzyılın ikinci yarısının başlarına doğru Türkistan’da en azından yedi mod (çığır / makam) kullanılıyordu. 568’de Çin sarayına gelin giden bir Türk prensesinin düğün alayında yer alan Kuça’lı müzikçiler arasında bulunan ve Çin kaynaklarında adı Su-chi-po olarak belirtilen Türk müzisyen, doğu Türkistan modlarını Çin sarayına tanıtmış, bunların yedi tane olduğunu belirtmiştir. Sucup Akari olarak bilinen bu Türk müzisyenin, 12 perdeli Türk müziği ses sistemini ve kuramını da Çinli müzikçilere tanıttığı çeşitli kaynaklarda belirtilir. Yaptığı açıklamaların büyük takdir uyandırdığı yine Çin kaynaklarında yer alır.[22]
Kök Türkler döneminde, devletin resmi-askeri müzik topluluğu olan tuğ takımlarında, üflemeli çalgıların vurmalı çalgılara göre daha çok önem kazanmaya başladığı, dolayısıyla tuğ müziğinde ezgisel boyutun ön plana çıktığı tahmin edilmektedir.[23]
Kök Türklerde Çalgılar
Kök Türklerin resmi çalgısı “köbürge” adı verilen davul ve boru idi. Davul, diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Kök Türklerde de hükümdarlık sembolü olarak büyük bir öneme sahipti. Çinlilerin Türklerin hakanlık ayinlerinde verilen bilgilere göre, hakan tanınırken ona davul ve bayrak verilirdi.[24] Davul, kam müziği dışında da Türkler için çok önemli bir yere sahiptir. Köbrüg ya da köwrüg de denilen davul, Orhun kitabelerinde de geçmektedir.[25] Davul Türkler için devletin simgesi niteliğindedir ve askeri müziğin de temel taşıdır. Kök Türkler döneminde davulun dışında kös, def ve ziller gibi vurmalı çalgıların kullanılmıştır.
Kök Türkler hem bir çeşit kemençe olan yaylı kopuzu hem de bağlamanın atası olan kopuzu çok sık kullanmışlardır. Yaylı (oklu) kopuz, “ıklığ” olarak adlandırılmıştır. Iklığ özellikle bu döneminde büyük gelişim göstermiştir.[26] Kopuz’da kullanılan teller genellikle at kılından yapılmıştır.[27] Bir çeşit uda benzeyen pipa da telli çalgılar arasında yer almıştır.
M.Ö. II. yüzyılda, görevli olarak Türk âlemine yollanan bir Çin generalinin dönüşünde, Türklerden alıp getirdiği çalgılarla sarayında bir müzik takımı kurdurup Türk melodileri çaldırdığı çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Bu sazlardan birinin “Hou Kya” adında, ileriden boynu dönük, üzerinde perde delikleri bulunan ve müthiş sesiyle ün yapmış bir üflemeli çalgı olduğu yine aynı kayıtlardan anlaşılmaktadır.[28] Bu Türk çalgısının Hunlar ve Kök Türkler döneminde kullanıldığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra devletin resmi çalgılarında olan boru, ayrıca sıbızgı, kaval ve flüt çeşitleri diğer üflemeli çalgılar arasında yer almıştır.
Sonuç
Kök Türkler döneminde Türk müziği biçimsel yönden gelişmeler göstermiştir. Ayrıca müzik çeşitliliği Hun dönemine göre daha net şekilde belirginleşmiştir. “Toy”larda, tören ve festivallerde, müziğe büyük önem veren Kök Türkler, kamlar aracılığıyla dini müziği, ozanlarla halk müziğini geliştirmiştir. Bu dönemde ağıtlarla ilgili örneklere de çeşitli kaynaklarda rastlanmıştır. Kervan yollarını ve önemli ticaret noktalarını ellerinde bulunduran Kök Türkler, çok geniş ülke sınırlarına sahiptiler. Bu durum, onların Çin’den İran’a, Hindistan’dan Bizans’a çok farklı kültürler etkileşim içinde bulunmalarını sağlamıştır. Kök Türklerin müziği de, onlarla birlikte farklı bölgelere yayılmış ve gelişmiştir.
Yard. Doç. Dr. Feyzan GÖHER VURAL
Bir yanıt yazın