Site icon Turkish Forum

Azerbaycan lideri İlham Aliyev, halka sesleniyor

Başarının sahibi çoktur, başarısızlık ise yetim ve öksüzdür; Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki başarısının ardındaki nedenleri iyi analiz etmek, mevcut durumun ve önümüzdeki dönemin sağlıklı analizini yapabilmek için de önem taşıyor. - ilham aliyev

Ilham ALIYEV

Başarının sahibi çoktur, başarısızlık ise yetim ve öksüzdür; Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’daki başarısının ardındaki nedenleri iyi analiz etmek, mevcut durumun ve önümüzdeki dönemin sağlıklı analizini yapabilmek için de önem taşıyor.

Azerbaycan eğer 30 yıla yaklaşan bir süre Dağlık Karabağ’ı geri alamadıysa bunun baş nedeninin Rusya olduğu gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Çözüm Rusya’nın elinde olduğu ve Rusya’yı da çözüme çekmek Moskova’yı karşınıza değil yanınıza alarak olabileceği için çözümsüzlükten ABD-Fransa- Rusya üçlüsünden oluşan Minsk grubunu suçlamak; bir nevi, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” şeklinde okunabilir.

Azerbaycan da Dağlık Karabağ sorununda asıl muhatabının Ermenistan değil Rusya olduğu gerçeğinden yola çıkarak siyasetini şekillendirdi. Bu nedenle de bağımsızlığını elde eder etmez her zaman Kremlin’e karşı çok dikkatli bir politika izledi. Lenin’in heykellerini kaldırmak, Sovyet liderlerine selam eden sokak isimlerini değiştirmek gibi Rus izlerini silme amaçlı adımlarını hep Moskova’yı kızdırmamaya özen göstererek attı.

90’lı yıllarda Ankara’da bazı çevreler baba Aliyev’in bu ihtiyatlı siyasetini eleştirip alfabenin birebir Türkçe harflerden oluşması gibi taleplerle Azerbaycan’ı Türkiye’ye yakınlaştıracak her tür kültürel, ekonomik ve siyasi adımın çok daha hızlı atılması için Bakü’ye baskı yapmaya çalışırdı. Haydar Aliyev bu baskıya hiçbir zaman boyun eğmedi. (Örnek vermek gerekirse, Azerbaycan’a giderken vize alma zorunluluğu geçen sene kalktı.)

Soğuk Savaş’ın ardından gelen ilk karambol yıllarından sonra Vladimir Putin’in de iktidara gelmesiyle Moskova yakın çevresinde hakimiyeti elden bırakmayacağını, bu hakimiyete itiraz edenlere ağır bedel ödeteceğini pek çok kez sergiledi. Gürcistan ve Ukrayna’da yaşanan toprak kaybı Rusya’nın bu siyasetinin en canlı örneklerini oluşturuyor.
Aliyev’lerin dikkatli politikası: Sabreden derviş

Azerbaycan önce Haydar Aliyev, sonra oğul İlham Aliyev liderliğinde Kremlin’in kırmızı çizgilerini doğru okuyarak, Moskova’yı karşısına almadan yıllarca çok yönlü bir dış politika izledi. “Bir millet iki devlet” politikasını açıkça benimsedi ama gerek Ankara gerekse Batı’yla ilişkilerini Moskova’nın şimşeklerini üzerine çekmeden yürüttü. Örneğin günümüzde Gürcistan’ın NATO’ya girme talebi Ankara’dan da destek görüyor. NATO ile ilişki kuran Azerbaycan ise hiçbir zaman NATO’ya girmek yönünde bir talep dillendirmedi.

Baba-oğul Aliyev’yer bu denge politikasını, enerji sektörünü Rusya’ya rakip olacak şekilde büyütmelerine karşın başarıyla sürdürebildi.

Bakü sadece enerji sektörünü değil ordusunu da geliştirmeyi ihmal etmedi. Sadece Türkiye ve İsrail’den değil Rusya’dan da silah alarak, arkasından iş çevirmeyeceği mesajını Moskova’ya net bir şekilde vermiş oldu. Bakü askeri anlamda hazır olduğunu hissettiği anda da uygun siyasi konjonktürü beklemeye başladı.
Paşinyan’ın iktidara gelişi Bakü’ye yaradı

Bakü’nün beklediği fırsata giden süreç Nikol Paşinyan’ın 2018’de Ermenistan’da iktidara gelmesiyle başladı. Paşinyan’ın sokak gösterileri sonrasında iktidara gelmesi zaten Moskova’da tüylerin diken diken olmasına yetti. Renkli devrimlerin, iktidara karşı yapılan sokak gösterileriyle başlayan muhalefet hareketlerinin tetiklediği rejim değişikliği, Moskova’nın her zaman uykusunu kaçırdı. Bu devrimler sonucu iktidara gelen hükümetlerin Rus karşıtı ve Batı yanlısı siyasetlerinin bedelini Moskova her defasında toprak kaybı olarak ödetti.

Paşinyan, Ermeni ordusundaki Rus hâkimiyetini zayıflatmaya yönelik adımlarına, üstüne Batı’ya yakınlaşma çabalarına Moskova’nın kayıtsız kalamayacağını öngöremedi. Paşinyan’ın bir başka hatası ise iç politik kaygılar nedeniyle Dağlık Karabağ’da çok daha uzlaşmaz bir çizgi izlemeye başlaması oldu. Dağlık Karabağ kökenli rakiplerini eleyerek iktidara gelen Paşinyan’ın ülkenin bir numaralı sorunuyla ilgili zayıf görünmemek için daha uzlaşmaz ve agresif bir çizgi benimsemesi, Azerbaycan’ın “masada çözemiyoruz” mesajını güçlendirdi.

Ermenistan’ın Rusya’yla ilişkilerinin zayıf anını kollayan Bakü askeri harekatını hiç kuşkusuz Kremlin’den yeşil ışık geleceğini bilerek başlattı.

Bu noktada Türkiye’nin Azerbaycan’ın silahlı kuvvetlerini neredeyse sıfırdan inşa etmesine ek olarak iyi de bir diplomasi ordusuna da sahip olması için verdiği destek çok kritik oldu. 90’lı yılların başında Azerbaycan’ın ordusu olmadığı gibi, bazı Azeri çetelerin Dağlık Karabağ’da çatışmalar sürerken Ermenilere el altından petrol verdiği haberleri Ankara’da saç baş yoldurturdu. Elbette Azeri diplomatların kendi binalarına kavuşana kadar dünyanın önemli merkezlerinde Türk diplomatik temsilciliklerinin bir odasında çalıştıkları günler çok geride kaldı. Buna rağmen pek çok kişi, ki buna yabancı gözlemciler de dahil, Türkiye’nin verdiği askeri/teknik/diplomatik destek olmadan Azerbaycan’ın bu başarıyı elde edemeyeceği konusunda hemfikir. (Burada bir parantez açalım: Batılı diplomatlar Türkiye’nin Bakü’yü desteklemesine itiraz edilmediğine ancak Suriye’deki cihatçıların Türkiye üzerinden Dağlık Karabağ’a çatışmaya gittiklerine dair haberlerin tepki çektiğine dikkat çekiyorlar).

Her hâlükârda Türkiye’nin desteğinden bahsedilirken, Ankara’nın hem iç ve dış politikada başarıya duyduğu ihtiyaç hem de Türk halkındaki anlaşılır coşku nedeniyle askeri zafere ortak olurken Azerbaycan’ın kendi başarısının da gölgelenmemesine, Azerilerin rencide edilmemesine özen gösterilmesi gerektiğine dikkat çekmek gerekiyor.
İsrail, Bakü’yü neden destekledi?

Ankara’nın destek vermesi anlaşılır. Peki, Ermenistan’ın İsrail’deki büyükelçisini geri çekmesine yol açacak ölçüde drone desteği sağlayan İsrail’in hesabı ne diye sorarsanız, kısa yanıt İran olur.

İsrailli “teknisyenlerin” Dağlık Karabağ’a yönelik askeri kampanya sırasında Azeri saflarında varlık göstermesi elbet Ermenileri kızdırdı. Tabii bu teknisyenler sadece Azerilere drone tekniğini öğretmek için mi oradalardı, yoksa fırsattan istifade, droneları İran’la ilgili istihbarat toplamak için de kullanmış olabilirler mi diye sormak lazım. Özellikle Karabağ ile İran sınırı arasındaki bölgenin yeniden Azerbaycan’ın denetimine geçmesinin ardından bu soru daha da manalı hale geliyor.

Azerbaycan’ın Ermenilere karşı kazanımlarının İran’a dair siyasi bir yansıması da var. Azerbaycan’ın askeri zaferleri İran’daki Azeriler arasında büyük bir heyecan dalgası yaratmış durumda. İran’daki Azerilerin sevinç gösterileri yaptıkları hatta Ermenistan’a giden silah yüklü kamyonları durdurdukların dair bilgiler var.

Azerbaycan’ın zaferi İran’daki Azerilerin rejime olan bağlılıklarını (İsrail’in beklentilerinin tersine) zayıflatacak bir unsur olarak görülmüyor. Ancak İran’ın Dağlık Karabağ’a yönelik askeri harekatının başından bu yana kullandığı söylemde Azerbaycan lehine de bir değişiklik gözlemleniyor; bu da direkt olarak İran’daki Azerilerin sevinç gösterilerine bağlanıyor.
Bundan sonra ne olacak?

Harekatın başından beri Rusya’nın Azerilerin ne kadar ilerlemesine izin vereceği, hangi noktada tamam artık durma vakti geldi diyeceği tartışılıyordu. Uzmanlar Rusya’nın Şuşa’nın düşmesine izin vereceği tahmininde bulunmuyordu. Ancak Rusya’nın bonkörlüğünün elbet bir bedeli olacaktı. O da Azerbaycan’ın bağımsızlığından beri ilk kez topraklarına (son çatışmalarda geri kazanılmış olanlar üzerinde olsa da) Rus askerinin önce beş yıl sonra bir beş yıl daha konuşlanması oldu. Rusya’nın 2000’e yakın askeri ile araç ve silahlarıyla Azeri topraklarında başta ABD ve Fransa gibi Minsk grubu ülkeleri olmaksızın tek başına konuşlanması, Dağlık Karabağ’ın geleceğinde Moskova’nın daha fazla söz sahibi olması, daha önemlisi, Azerbaycan’ın iç politikasını etkileyebilecek güçte bir baskı aracına kavuşması anlamına geliyor.

Türkiye an itibariyle Moskova ile iyi olduğunu varsaydığı diyaloğu sayesinde hem sahada (Türk askerinin ortak karargahta görev alması için ikna ederek) hem de masada yer alacağını düşünse de Batılı müttefikleri askeri/diplomatik sürecin bu kadar dışında tutmak hem Ankara hem de Bakü’nün Kremlin karşısında elini zayıflatması riskini getiriyor.

Exit mobile version