Damat Bey’in İtirafları

Damat Berat Bey’in İstifa Metnindeki İtiraflarına Göre:

AT İZİ İT İZİNE Mİ KARIŞMIŞTI?

Sosyal medyaya yansımasından tam 26 saat sonra, 9 Kasım Pazartesi akşamı saat 22:00’a yaklaşırken Cumhurbaşkanlığı İletişim Bürosunun resmi duyurusuyla, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasının Başkan Erdoğan tarafından kabul edildiği açıklanmıştı.

Berat Albayrak istifasında şunları vurgulamıştı.

Twitter hesabına erişilemeyen Albayrak, Instagram hesabından paylaştığı mesajında şu ifadeleri kullanmıştı:

“Kamuoyunun dikkatine

Yaklaşık beş yıldır sürdürdüğüm bakanlık görevime sağlık sorunları nedeniyle artık devam edememe kararı aldım. Bundan sonraki süreçte artık zamanımı uzun yıllardır zorunluluktan ötürü ihmal ettiğim ve bana desteğini hiçbir zaman esirgemeyen annem, babam, eşim ve çocuklarıma ayıracağım.

Çok büyük hedeflerle çıktığınız bu yolculukta, gerçekleşecek olan bayrak değişimiyle yeni gelen arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Büyük ve Güçlü Türkiye hedefine her zamankinden daha kararlı ve emin adımlarla devam edeceklerdir.

Enerjide olduğu gibi Ekonomide de ektiğimiz tohumlar çok da uzak olmayan bir gelecekte koca koca çınarlara dönüşecek ve ülkemizi tam bağımsızlık hedefine ulaştırdığına şahit olacağız inşallah. Bundan en ufak bir şüphem yoktur.

Bu 5 yıllık süre zarfında benimle bu zor ama kutsal yükü yüklenen tüm yakın mesai arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çokça hakkım geçmiştir, haklarını helal etsinler. At izinin it izine karıştığı, Hak ve batılı ayırt etmenin zorlaştığı böyle çetin bir zamanda bizlerin samimiyetine inanarak dua eden her bir vatandaşımızdan Rabbim razı olsun.

Türkiye tarihindeki belki de en kritik dönemlerden sayılacak olan bu 5 yıllık süre zarfında ülkeme ve ümmete hizmet etmeyi bana nasip eden Rabbime sonsuz hamdolsun.

Gaybı, kalpleri ve hakiki niyetleri bilen mutlak güç sahibi Cenab-ı Allah, bizleri Sırat-ı Müstakimden ayırmasın.

Sonumuzu hayreylesin…

Berat Albayrak”

Sn. Berat Albayrak’ın: “At izinin it izine karıştığını… Hak ile Bâtılın birbirine bulaştırıldığını” ima yoluyla hatırlatması ve istifa mektubunu “Allah sonumuzu hayreylesin!..” duası ile bağlaması, acaba Erdoğan iktidarının oldukça amansız ve çıkışı imkânsız bir girdaba kaydığının ihtar ve itirafı mıydı? Çünkü damat Berat Bey sıradan bir Bakan değil; dış gezilerinden enerji ihalelerine kadar sürekli Sn. Erdoğan’ın yanında yer alan ve bir nevi Başkan Yardımcısı gibi hareket eden bir konumdaydı.

Yoksa iyice yaklaşan ekonomik ve sosyal tufan kuşkusuyla Saraya baskı yapan ve AKP’den ayrılma tehdidinde bulunan ve şimdilik 40-50 kişi oldukları konuşulan milletvekillerini ve üst düzey yetkilileri avutmak ve yatıştırmak için Berat Bey “rüşveti siyaset” cinsinden feda mı kılınmıştı? Böyle ise, Berat Albayrak’ın da, bu yaklaşan tehdit ve tehlikelerden haberdar olması lazımdı… Aksi halde “Su alıp batmaya başlayan gemiyi, ilk terk eden” kahramanlardan sayılacaktı!..

Ve tabi Türkiye’deki yazılı ve görsel medyanın hali pürmelalini ortaya koyması bakımından da çok ilginç, hatta iğrendirici saatler yaşanmıştı. Öyle ki son 9-10 yılın en önemli ve en kritik olayı olmasına rağmen, özellikle yandaş ve kiralık medyada bu tarihi kırılma noktası sayılacak istifa haberine dair, tam 26 saat boyunca tek bir satır yazılmamış, bir tek cümle yorum yapılmamıştı!?. Bu durum, uğranılan şokun şaşkınlığından çok öte, beyinleri ve kalemleri kiralanmanın ve emir-komuta mantığının ibret vesikası bir yansımasıydı!..

Hatta AKP sözcüsü Ömer Çelik’in bu istifayla ilgili ısrarlı soruları, kurulmuş saat gibi sürekli: “Gerekli değerlendirmeyi Sn. Cumhurbaşkanımız yapacaktır.” şeklinde yanıtlaması, Saraydan izinsiz, düşünmekten, değerlendirmekten ve yorum getirmekten bile korkan yandaşlar ve atanmışlar elinde ülkenin nerelere sürüklendiğinin, demokrasinin iğdiş ve Milli iradenin nasıl dejenere edildiğinin fotoğrafıydı… Aslında bu tablo Sn. Erdoğan’ın “18 yıldır hâlâ fikri iktidar olamadık.” itirafının “Gerçekte fiilen de iktidar olamadıklarının ve ülkeyi sefalete ve felakete yuvarladıklarının” da bir kanıtıydı… Çünkü gariban ve perişan vatandaşa “Askıda ekmek” seçeneği sunan, ama kendilerine ve yandaş çevrelerine hazineden milyarlar kazandıran ve Türkiye’yi, devletin kefil olduğu özel sermayenin Siyonist bankalardan aldığı faizli dış kredi ile birlikte 1 trilyon dolar borca sokan bir zihniyet artık tükenme ve tıkanma noktasına dayanmıştı.

Bu istifa, Saray baskısıyla ve rakam oyunlarıyla; “Faizi yükseltmeyeceğiz, enflasyonu düşük göstereceğiz!” balonlarının patlaması ve palavra politikalarının iflasıydı!

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasının ardından birçok kulis bilgisi paylaşılmaya başlanmıştı. İstifaya ilişkin en çarpıcı iddialardan birinin MHP kanadından gelmesi enteresandı. MHP kulislerinden gelen bilgiye göre, Bülent Arınç Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir görüşmede, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevine devam etmesi halinde yaklaşık 30-40 milletvekilinin DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’ne geçeceklerini aktarmıştı. Bu rapor doğrultusunda harekete geçen Erdoğan, Süleyman Soylu’dan durumu araştırmasını buyurmuşlardı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bu bilgiyi doğrulamasının ardından milletvekilleri ile bir araya gelen Erdoğan, durumun ciddiyetini anlamış ve Albayrak ile yaptığı görüşmede istifa etmesinin uygun olduğu kanaatini hatırlatmıştı.[1]

Durmuş Yılmaz daha önce uyarmıştı:

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuşan İYİ Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz, Bakan Albayrak’ın tamamen günü kurtarmaya yönelik ve piyasayı bozucu çalışmalara imza attığını açıklamıştı. 2019 Aralık ayında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve AKP Mersin Milletvekili olan ve şimdi Hazine ve Maliye Bakanı atanan Lütfi Elvan başkanlığında toplanan komisyonda, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak bir sunum yapmıştı.

Komisyonda konuşan İYİ Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz, hükümetin sahip olduğu medya gücünü kullanarak verileri eğip büktüğünü ve olumlu algı yarattığını vurgulamıştı. Cari açığın kapanmasının, iç talep ve ara malı ithalatında yaşanan keskin düşüşten kaynaklandığını belirten Yılmaz, cari açık kapatılırken işsizliğin arttığını anlatmıştı. TÜİK verilerinin artık eskisi kadar güvenilir olmadığını, öte yandan Merkez Bankası’nın itibar kaybı yaşadığını söyleyen Durmuş Yılmaz, iktidarı eleştirirken “eski müttefikiniz hâlâ FETÖ” ifadesini kullanmıştı.

Enflasyonun kâğıt üzerinde düşürülebileceğini ancak gerçekte bunun mümkün olamayacağını ekleyen Yılmaz, “faizlerin düşük olmasının enflasyonda düşüş sağlayacağı” tezini anımsatarak, “Eğer Sayın Cumhurbaşkanı samimiyse faizleri sıfıra indirmelisiniz ki enflasyon da yüzde sıfıra insin.” uyarısını yapmıştı.

Damat Berat Albayrak, ekonomiyi değil ama Çalık Holding’i canlandırmıştı

Türkiye ekonomisinin Damat Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı döneminde içine düştüğü durumun herkes farkındaydı. Dolar tırmanışta, tarım iflas etmiş durumdaydı… Sanayi can çekişiyor durumdaydı, işsizlik ve fakirlik azıtmıştı. Hâl böyleyken Damat Berat, en kötü günlerin geride kaldığını, önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin uçacağını (Kayınpederi de aynısını söylüyor) sürekli tekrarlayıp durmaktaydı. Türkiye ekonomisi söz konusu olduğunda başarısızlığı tescil edilmiş Damat Berat Albayrak, 2013 yılına kadar CEO’luğunu yaptığı Çalık Holding için acayip kurnazlıklara imza atmıştı.

Gelişmeler yumağını şöyle bir geriye saralım.

Berat Albayrak Çalık Holding CEO’luğu görevini sürdürürken M. Atalay adlı bir kişiyi şirketler topluluğunun Dubai’deki ofisi için işe alıyordu. Çalık’ın Dubai şirketinin diğer ülkelerden gelen kârlarını toplamak dışında gözle görülür bir aktivitesi yoktu. Kayda değer bir faaliyeti olmamasına rağmen, Dubai offshore şirketlerinin elde ettiği gelir oldukça fazla; o tarih itibarıyla 34.7 milyon doları buluyordu. İşte Çalık, bu parayı Türkiye’ye getirmek istiyordu. Ancak paranın Dubai’den yasal yollarla Türkiye’ye gelmesi, Çalık’ın getirdiği meblağ üzerinden Maliye’ye yüzde 20 vergi ödemesi anlamına geliyordu. O halde hiç vergi ödemeden milyon dolarların Dubai’den Türkiye’ye nasıl getirileceğine şeytani bir formül bulunuyordu. Damat Berat Albayrak’ın da oluruyla, bu iş için Malta ve İsveç’i kapsayan bir şirketler ağı kuruluyordu.

Bu plana göre, Dubai’deki milyonlar Malta’daki şirketlerin hesabına aktarılacak ve para üzerinden Malta Gelir İdaresi’ne yüzde 35 vergi ödenecek görünüyordu. Kağıt üstünde durum Türkiye’deki sistemden daha maliyetli bulunuyordu. Ama bir detay vardı. Çalık’ın hissedarları Malta’da yaşamadığı ve şirket Malta’da kayda değer bir faaliyet yürütmediği için, şirket Malta Gelir İdaresi’ne ödediği verginin yüzde 80’inin iade edilmesini isteyebiliyordu. Böylece ülkeye ödenecek vergi pratikte yüzde 5’e iniyordu. Para bu şekilde Avrupa Birliği sınırlarından girmiş oluyordu. Bundan sonraki adım parayı İsveç’te bulunan hesaplara aktarmak kalıyordu. İsveç’e Malta’da yüzde 35 vergi ödendiği beyan edilecek, verginin büyük kısmının geri alındığı ise saklanacaktı. Böylece İsveç, Malta’da halihazırda yüksek seviyeden vergi ödendiğini düşünüyor ve para ikinci kez vergilendirilmekten kurtarılmış oluyordu.

Son aşamayı ise bu paranın Türkiye’ye gelmesi oluşturuyordu. İsveç’teki şirketlerden transfer edilen para, yüksek vergili ve offshore olmayan, finansal açıdan saygınlığı yüksek bir İskandinav ülkesinden geldiği için şüphe uyandırmıyordu. Dolayısıyla Maliye paranın kaynağını sorgulamıyordu. Fakat, Damat Berat Albayrak’ın işe aldığı Metin Atalay, 4 Kasım 2011 tarihinde Berat Albayrak’a şu epostayı gönderiyordu: “Abi yeni bir sistem kurulacak ama bu sistem Maliye’yi kandırmaya yönelik, yani sakat bir sistem olacak. Yarın bir gün bu tespit edilirse Maliye’de itibar iyi olmayabilir.” Özetle Atalay, Damat Berat Albayrak’ı bu plandan vazgeçirmeye çalışıyor ve ekliyordu: “Abi burası Türkiye. Her zaman yeni bir vergi affı gelir. Gelmediği hiçbir dönem olmamıştır.”

Bu uyarılara rağmen Çalık Holding, 2012’de İsveç’te dört yeni şirket kuruyordu: Çalık Textile AB, Çalık Energy AB, Çalık Marketing AB and Çalık Construction AB. Daha sonra 2013’te, Malta’da sekiz şirket daha kuruyordu: Fashion Zone Textile Holding Limited, Fashion Zone Textile Limited, Synergy Marketing Holding Limited, Synergy Marketing Limited, Technological Energy Holding Limited, Technological Energy Limited, White Construction Holding Limited, White Construction Limited.

Malta ve İsveç’in sicil kayıtlarına göre bu şirketler aktif değil. İsveç’te bulunan Çalık Energy AB dışında hiçbirinin adı Çalık’ın yıllık finansal raporlarında geçmiyordu. Çalık Energy AB ise gayrı-faal olarak listeleniyordu. Sonunda Çalık bu karmaşık ve kanunlara uygunluğu tartışılır sistemi kullanmaya gerek görmüyordu, çünkü o sırada Berat Albayrak kariyer merdivenlerini başka mecralarda hızla tırmanıyordu. Berat Albayrak 2013 yılı sonunda, Malta şirketlerinin kurulmasından aylar sonra, politikaya atılacağı dedikoduları yayılırken Çalık Holding’den istifa ediyordu. Temmuz 2015 seçimlerinde AKP’den İstanbul Milletvekili seçiliyor ve Kasım ayında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak atanıyordu.

….Ve Berat Albayrak Bakan olarak atanmasının ardından Çalık Holding kurmaylarıyla (özellikle Holdingin Dış İlişkiler Sorumlusu Şafak Karaslan ile birlikte) 22 Temmuz 2016’da (FETÖ darbe girişiminin harala gürelesi tazeyken) TBMM’de kabul edilen ve adına “Varlık Barışı” denilen Çalık Holding’e kara para aklama imtiyazı sağlayan yasa teklifini hazırlamak için kolları sıvıyordu.

Sözde Varlık Barışı 18 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzalaması ve ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla, kara para aklama yasal hale getiriliyordu.[2]

“Varlık Barışı 2021” mi geliyordu?

Türkiye’de ilk olarak Kasım 2008’de uygulamaya konulan Varlık Barışı’nın, 2021’de tekrardan yürürlüğe gireceği konuşuluyordu. Milyonlarca vatandaş ise varlık barışı nedir sorusuna cevap aramaya başlıyordu. İşte varlık barışı 2021 hakkında şunlar biliniyordu:

“Varlık Barışı”, Türkiye’de ilk kez 22 Kasım 2008’de uygulamaya konulmuş, 2 Mart 2009’da sona eren başvuru süresi, 10 Temmuz 2009’da uygulamaya giren düzenlemeyle önce 30 Eylül 2009’a, daha sonra da 31 Aralık 2009’a kadar uzatılmıştı. Bu dönemde Varlık Barışı için başvuranlardan yurt içi varlıklar için yüzde 5, yurt dışı varlıklar için de yüzde 2 vergi alınmıştı. İlki 2008’de çıkarılan ve “yurt dışındaki varlıkların yurda getirilerek milli ekonomiye kazandırılması” olarak bilinen “Varlık Barışı”, hazırlanan kanun teklifiyle 6. kez Türkiye gündemine taşınmıştı. Teklife göre, yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarını, 30 Haziran 2021 tarihine kadar Türkiye’deki banka veya aracı kuruma bildiren gerçek ve tüzel kişiler, söz konusu varlıkları serbestçe tasarruf hakkına kavuşacaklardı. Madde kapsamında yapılan bildirimler üzerine herhangi bir vergi hesaplanmayacaktı. Ülkeler arası bilgi paylaşımının arttığı süreçte gerçek ve tüzel kişilere taşınmaz dahil her türlü varlığını Türkiye’ye getirmesi için birçok avantajın sunulduğu en son düzenleme ile vergi oranı da yüzde 1’e kadar çekilmiş olmaktaydı,[3] şeklindeki uzman uyarılarını hesaba katmayıp kof bir gurur ve kör bir inatla ekonomik, sosyal ve ahlâki tahribatlarına devam eden Erdoğan iktidarının bu bocalaması; artık fay hatlarının kırılması ve ailevi rabıtaların da sarsılması anlamını taşırdı. Hak davasına hıyanete kalkışanların damadıyla, Erbakan Hocasına çelme takanların kızının kocasıyla hizaya sokulması, herhalde Allah’ın ibretli ve hikmetli bir intikamı olmalıydı!? Uğradıkları bu ani şok dalgası ile, tam 26 saat boyunca dona kalmışlıklarını bile, soğukkanlılıklarına yorumlamaya kalkışan yalakaların tavrı ise, uçuruma yuvarlanmaya başlayan AKP dolmuşunun şarlatan muavininin; “Beyler, artık şehadet getirin de bari murdar gitmeyin!..” anlamındaki uyarılarını bile hâlâ algılayamadıklarını ortaya koymaktaydı. Oysa, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik tahribatların, bünyemizde yol açtığı yaralar, pansuman tedbirler ve merdiven altı estetik müdahalelerle kapatılsa da, içerideki ülserler kanserleşip kangrenleşmeye başlamış ve bıçak kemiğe dayanmıştı ki; Damat Berat Bey: “Artık at izi it izine karıştırıldı… Hak ile Bâtıl birbirine bulaştırıldı… Millet ve ümmet rabıtaları koparıldı… Allah sonumuzu hayreylesin, işimiz Mevlâ’ya kaldı!..” diye üstü kapalı ifadelerle ve dolaylı şekilde AKP iktidarı sürecini dolaylı biçimde tenkide ve feryat etmeye mi başlamıştı!?

Damat Berat Albayrak’ın istifası karşısında, iktidarın şaşkınlığı kadar, muhalefet kanadının perişanlığı ve pısırıklığı da dikkatlerden kaçmamıştı. Muhalefetin de en az iktidar kadar kof, boş ve fos oldukları, ciddi ve gerçekçi hiçbir çözüm programlarına sahip bulunmadıkları ve bu nedenle 26 saat boyunca dut yemiş bülbül gibi yutkunup durdukları, yorum bile yapamadıkları ortaya çıkmıştı.

Sonuç olarak çok köklü bir sistem ve zihniyet dönüşümüne acilen ihtiyaç vardı ve Adil bir Düzen artık kaçınılmazdı… Hoş, Milli Çözüm’den gayrı Adil bir Düzen’i savunan, Milli ve asil sistem projelerine sahip olan da kalmamıştı…

“Erdoğan iktidarlarında, dış kaynak bolken, yani sıcak para geliyorken, tabir-i caizse ‘el kesesinden zenginlik’ sürme faslı başlatılmış ve bu süreçte dile getirilen uyarılar, ikazlar, eleştiriler hem dikkate alınmamış hem de düşmanca karşılanmıştı. AKP sıcak paraya, daha doğrusu borç paraya dayalı bir büyüme patikasına sarılmıştı. Bunun anlamı şuydu: Dünyada yaşanan dolar bolluğundan yüksek faiz vererek biz de faydalanalım, piyasaları paraya, krediye boğalım, ortaya çıkan büyüme kompozisyonuyla da topluma zenginlik havaları atalım…

Ülkemize sıcak para aktıkça, halkımız ‘ürettiğinden fazlasını’ tüketmeye başlamış ve bunu da zenginleşme gibi algılamıştı. Faiz karşılığı ülkeye çektiğimiz dış kaynağı üretken olmayan inşaata, betona yatırmış ve bunları yabancıya satarak sağlanan döviz girişinin de ilelebet süreceğini sanmışlardı. Halbuki inşaata harcanan paralar, nihayetinde altyapı yatırımları sayılmaktaydı ve gelir üretme potansiyeli taşımamaktaydı. Amerikan Merkez Bankası’nın politika değişikliği neticesi sıcak paranın Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden çıkışı ile birlikte ekonomimiz de giderek çarkları tıkanmış, nakit girdisi sağlayamaz bir noktaya kayılmıştı. Piyasalarda para dönmeyince, herkes birbirinin borcunu kotarmaya, kamu bankaları defalarca “nefes” adı altında kira ve maaş ödensin diye kredi paketleri açıklamaya başlamıştı.

Halbuki 2013’te hükümete kendi içinden bile uyarılar sıklaşmıştı. Biraz frene basılması lüzumuna, sürekli cari açık vererek sağlanan büyümenin sıhhatli ve sürdürülebilir olmadığına ve ‘arabanın duvara doğru gitmekte olduğuna’ dair uyarılar yapılmıştı. Ancak bunlar dikkate alınmamış ve yanlış ekonomi politikalarına yenileri katılmış, sorunlar çözüleceğine daha da azıtmıştı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte Türk ekonomisi, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir sürece sapmıştı. Sahip olunan yapısal sorunlar neticesi belli periyotlarda krize girmeye alışkın olan ekonomi, bu sefer krize değil de uzunca bir buhrana kaymıştı. Bunda elbette ki inşaata dayalı büyüme politikasının iflas etmesinin de bir rolü vardı. Hazine garantili ve çok yüksek maliyetli “mega projelerin” bütçeye yüklediği yükün, kamudaki israfın da payı vardı. Elbette ki “borçlanmaya dayalı” ekonomik modelden vazgeçilmemesinin, en ufak bir meselede sadece günü kurtaran, uzun vadede tüm ekonomik aktörlerin borç yükünü artıran ‘her soruna kredili çözüm’ yaklaşımının da payı vardı.” şeklinde doğru ve değerli saptamalar yapan Milli Gazete yazarımızın, hayret verici şekilde aşağıdaki saptırmaları kafa karıştırıcıydı, üstelik yukarıdaki doğrularına da zıt bir yaklaşımdı!.. “Ancak en büyük sorun, ekonomik yaklaşımın, iktisadi değil de siyasi saiklerle, ‘seçime odaklı’ uygulanmasında yatmaktaydı. Hâlâ ‘enflasyonun sebebi faizdir’ sabit fikrinden bir adım öteye gidememekteyiz. Türkiye koşullarında bu varsayıma göre kurulacak bir modelin enflasyon ve dolayısıyla da hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı üreteceği kağıt üzerinde belliyken, bunu adeta ‘sorgulanamaz bir gerçek’ hükmünde ele almaktır asıl mesele.”[4] iddiaları, inancımıza da, bilimsel dayanaklara da aykırıydı. Zira, evet “Enflasyonun en önemli sebebi FAİZ’di ve bu sorgulanmaz bir gerçekti.” Ama, AKP iktidarının yanlışlığı bu düşüncede olması değil, faiz uygulamalarına “caiz” kılıflar uydurmasıydı… Yahu, enflasyonun; yani fiyat artışının ve paranın değer kaybının pek çok sebepleri sayılsa da, en baştaki mikrop elbette ki faiz olmaktaydı ve bu sakat sapkınlığa dayalı faizci ekonomi politikalarıydı!

Ayla Çokbudak

Albayrak'tan KYK borçlarıyla ilgili açıklama: Çalışma yapıyoruz

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir