21. Yüzyılda ülkemizin kalkınması için gayret ettiğimizi sanıyorken, çağdışı, eğitim dışı, geleceğimiz çocuklarımızın hayatını karartan ve dolayısıyla ülkenin gelişmesine engel olan ‘Sıbyan Mektepleri’’ ülkemizin ortaçağ zihniyetinin ve din istismarcılarının ürünüdür.
SIBYAN MEKTEBİ NEDİR?
Sıbyan mektepleri Osmanlı’da cami veya hayır kurumlarının yanında bulunan en yaygın eğitim kurumuydu. Hemen her mahallede açılan bu mekteplere başlama yaşı en erken 4 yaş, 4 ay 4 gündü. Sıbyan mektepleri, Cumhuriyet ile birlikte 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla kaldırıldı.
Hükümetin 2009’da zorunlu hale getirdiği okul öncesi eğitimi 2012’de tekrar zorunlu olmaktan çıkartmasıyla sıbyan mektepleri için yasal yol açıldı. Diyanet’in “Kur’an Kursları Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi” ile statüye kavuşan sıbyan mektepleri, 1 yıllık pilot uygulamanın ardından 2014-2015 eğitim-öğretim yılından itibaren ülke genelinde faaliyete başladı. 3-6 yaş arası öğrenci kabul eden sıbyan mektepleri, okul öncesi eğitim kurumlarının yetersiz ve pahalı olması nedeniyle de hızla yayıldı.
KİMLER SIBYAN MEKTEPLERİ ÖĞRETMENİ OLUYOR?
Sıbyan mekteplerinde eğitmenlik yapmak için, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü’nce Halk Eğitim Merkezlerinde “4-6 Yaş Çocuk Etkinlikleri ve Eğitimi” adı altında verilen sertifika programından geçmek yeterli. Yani bu okullarda çocuk eğitimi için gerekli formasyona sahip olmayan, çoğu imam ya da hatip eşi olan kişiler tarafından ‘ders’ veriliyor.
Sıbyan mekteplerin müfredatının, 12 saati dini bilgiler, 6 saati de Kur’an dersi olmak üzere haftada 18 saati doğrudan din eğitimi ile ilgili. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan eğitim materyallerinde, “iman, günah, yasak, sabır, öteki dünya” gibi kavramlar öne çıkıyor. Matematik soruları da tutulan oruç sayısı gibi dini kavramlar üzerinden şekillendiriliyor.
SIBYAN MEKTEPLERİ ÇOCUKLARA NE YAPIYOR?
Bir anne anlatıyor: “Çocuğumu 3 yaşında sıbyan evine gönderdim. Üniversite öğrencileri gönüllü ders veriyorlardı. Bunlar genelde üst sınıflar. İki yıl gitti buraya. Sonra çocukta birtakım sorunlar görmeye başladım, küçük kardeşine şiddet uyguladı. Aslında çok seviyordu, kardeşini hiç kıskanmıyordu. Sonra yatağa işemeye başladı. Evde ne yapsak ‘günah’ demeye başladı. Ben okula gittim, ‘Senin çocuk çok akıllı, biz de üst sınıflara verdiğimiz dini eğitimi verdik. Çünkü her şeyi hemen kapıyor’ dediler. Tabii ki her anne gibi gurur duydum ama uyardım, ‘Yine de az yapın, çocuğun davranışları değişti’ dedim. Ama sorunlar giderek büyüdü. Doktora götürdüm. Çocuk çok ciddi psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Neyin günah olup neyin olmadığının çelişkisini yaşadığı için depresyona girmiş. En çok da kardeşinden hırsını almaya çalışıyor.
ANNE OLARAK ÇALIŞMAM DOĞRU DEĞİLMİŞ
“Okulla konuşalım dedik. Okula gittim, anlattım durumu, onlar da beni suçladı. Zaten bir anne olarak çalışmam doğru değilmiş! Epey tartıştık. Çocuğu okuldan almak istedim, bu sefer beni ikna etmeye çalıştılar. ‘Hiç olmazsa çocuk, sizin asla veremeyeceğiniz dinimizi öğreniyor’ dediler. Tamam, ben de istiyorum dinini öğrensin, ama bu çocuk niye bu hale geldi, diye düşünmeden edemedim.
OKULDAN HEMEN ALDIK
Aynı okula bir süre daha devam etti. 5 yaşındaki çocuk bir gün dedi ki: ‘Annelerin çalışması günah. Anne ne olur günah işleme, lütfen çalışma. Babam bize baksın, senin paran da günahmış, o parayla bana sevdiğim şeyleri alma.’ Şoka girdim. Sonra aldık hemen okuldan. Şimdi devlet okulunda birinci sınıfa gidiyor. En az iki defa şikayet ettim bu okulu, tek bir işlem yapılmadı.”
Görüldüğü gibi geleceğimiz olan çocuklarımız henüz oyun yaşında, çocukluğunu yaşama yaşında, ürkek, korkak, bağnaz yetiştirilip, pozitif bilimden uzaklaştırılmaktadır.
Bu durum öncelikle gelecekte çocuğun kendisine zararı olmakla beraber, Atatürk’ün dediği gibi ‘’Çağdaş muaır medeniyet’’ hedefine oldukça uzaktır. Hatta imkansızdır. Çünkü onların beynine ‘Dogma’lar yerleştirdiği içi,n özgür ve bağımsız düşünemeyeceklerdir! Düşündüklerinde ‘GÜNAH’ işledikleri korkusuna kapılarak vazgeçeceklerdir.
Bu ülkenin zengin fakir, dindar veya değil, tüm ana babaları gerçekleri görmelidir.
Unutmayın, sizlere bu tavsiyeyi yapanların çocukları asla buralarda değildir! Onlar çağdaş eğitim için yavrularını hazırlarla!
Bu hükümetten bu yanlışa müdahale beklemek mümkün değildir. Çünkü çıkaran kendileridir. O zaman görev ana babalara düşmektedir.
Emin EĞRİ