Düşünürün “taşıyabileceğin yükün altına gir” sözünü zaman zaman kullanıyorum.
“Yükün ağırlığı” göz önünde bulundurulmadan başlanan “işin” olumsuz sonuçlanması kaçınılmaz!
Asgari ücretle çalışan dar gelirlinin, Turgut Özal Bulvarı’ndan bir daire almak istemesi, ya da örneğin yarısı kadar bir bedeli banka kredisinden sağlaması olası mı?
Ya da önden bir bölümünü vererek, büyük kalan için borçlanarak sıfır model bir otomobil alabilmesi…
Yiyeceğine yetmeyen bir bedelle hem doymak, hem de kredi ödemek; akıl işi olmamalı…
Bir dar gelirlinin, eline geçen kazanımıyla bunun olanaksızlığını bilmemek aptallık!
Yok eğer “benim çalışanım işini bilir” düşüncesi/ yaptırımı/ kazanımıyla adından söz ettiren özellikleri taşıyan bir çalışansa denilecek çok “şey” olsa da, susmak gerek!
***
Adana’da gerek Anakent Belediyesi’nde, gerekse Seyhan Belediyesi’nde yaşananları izlerken düşündüm bunları…
Seçimden bu yana birbuçuk yıl geçti. Bu geçen sürede parti içerisinde tanımlanması zor tartışmaların yaşandığı biliniyor!
Seçim sürecinde sarmaş-dolaş/ kuzu sarması sıcaklığıyla birbirine sarılan partililerin; son zamanda “yol ayrımı” yaşadıkları, örgüt/ yerel yönetim çekişmesini buruklukla izledikleri görülüyor!
Seçmen, yılların ardından belediyenin kapısından girerken gülümsemeyi, kendinin varsıllığı saymayı, benimsemeyi beklerken,
Seçmen, yıllardır yaşadığı doyumsuzluğun/ güçsüzlüğün/ umutsuzluğun biteceğini beklerken,
Seçmen, seçim öncesi gibi gülen yüz, içten bakan göz isterken…
Daha belediye girişinde “yollar” kapalı…
***
Dün, Seyhan’da bir olay yaşandı!
“İşgal altında” olan bir arsayı Başkan Akif Akay satmak istemesine karşın, CHP’li meclis üyelerinin “Cumhur ittifakı” ile hareket etmesi sonucunda engellendi!
Başkan Akay’ın, “işgal altında” olan arsanın satılmasını istemesi ne denli “haklılık” içermiş olsa da, CHP’li meclis üyelerinin engelleyenlerin yanında yer alması düşünülmeli!
Meclis üyelerinin aldıkları bu “karar”, “işgal altında” olan arsayla uzaktan/ yakından ilgili de değil!
Konunun öncesi, günlerin birikmiş susan sesi olarak düşünülmeli…
Belediyenin kapılarının kimlere/ nasıl/ kim aralıyor; bu soruluyor aylardır!
***
Geçtiğimiz aylardaydı…
Bir partili tanıdıkla, covid 19 nedeniyle taşeron firmanın işine son verdiği oğlu için bir büfe sormak için Seyhan Belediyesi’ndeydik.
Kentin birçok yerinde konuşlanmış büfelerden bir tanesini kiralamak, oğlu için bir iş olanağı oluşturmak istiyordu.
Tanıdığım birim müdürünün yanına vardık, bizi ilgili müdürle tanıştırdı, durumu anlattık…
Verdiği yanıt şöyleydi:
“Bu ay sonunda sözleşmeler yenilecek. Ancak büfelerin nasıl verileceği konusunda başkanımız karar verecek. Sözleşme yenileme sürecinde başkanımla görüşmeniz gerekiyor!”
“Büfelerin kiraya verilmesine başkan mı karar verecek, anlamadım!”
“Evet, öyle” dedi!
Belediyede bu denli çok müdürler ya da “yetkili” bilinen isimler “neden” var; bunu hem düşündüm, hem de sordum. Sorum yanıtsızdı!
Seyhan’da, daha baştan bu yana “bir” enişte olayından söz edildi! Onun da “bildiğini” okuduğu ileri sürüldü! Seyhanlıların tüm çabası “enişte içinmiş” diyenler oldu!
Partiden, parti örgütünden, parti yönetiminden hem uzakta/ hem de üstte…
İşte “bu”, CHP’linin sırtında taşıyacağı “yumurta küfesi” değil; tamamının parçalanması pahasına kaldırır atar!
Seyhan’da yaşananlar da böyle bir şey…
***
Aradan birbuçuk yıl geçmiş. Bugün bile “ucu açık” sözler vermeyi sürdürdükleri gibi, sanki seçim öncesi yaşanan “umut” sürecinin içerisinde değillermiş gibi davranmayı sürdürüyor yerel yönetim!
O dönemde “uykusuz” günlerine, bazı sokaklarda kavgalarına, yorulmazlığına tanık olduğum bir dost; “Seyhan’da yaşananlarla birlikte, yerel yönetim/ il örgütü arasındaki yaşananlardan ötürü kaygılarını, bundan sonraki seçim için umutsuzluğunu/ yorgunluğunu anlatırken “bunlara inanmak neden bizim suçumuz oluyor” diye sordu!
Bir de “madem bu işi yürütemeyecekler, madem ellerine/ yüzlerine bulaştıracaklar, madem örgütle anlaşamayacaklar neden bunlar aday yapıldı, neden seçtirildi” diye de sordu!
Aday belirleme sürecinde “kaç” kez yazdığımı bende bilmiyorum ki!
***
Kim ne derse/ desin;
Adana’da da, ilçelerinde de yerel yönetimle örgütlerin bu anlaşmazlığı sürecek olursa, bundan sonrası için “her şey daha zor!” “Her şey çok güzel olacak” değil!
Bunun da nedeni; bu sorumluluğu hak etmeyenlerin, bu “yükü” taşıyamayanların belirlenip/ seçtirilmesinden…
Belediyelerden gelen bültenlerde “halk kucaklıyor”, “halk sevinçle karşılıyor”, “halka umut oldu” denilerek oluşturulmaya çalışılan hava da gerçek değil!
CHP’li meclis üyelerinin “işgal altında” olan arsanın satışını engellemeleri anlamsız değil!
Bir yanıt yazın