Gürsel Tekin : Acilen Sandığa Gitmemiz ve Hükümeti Değiştirmemiz Gerekiyor

Gürsel Tekin, Türkiye’nin şu anki ekonomik durumunu ve önerilerini sıraladı. “Tek önerim erken seçim, acilen sandığa gitmemiz gerekiyor” diyen Tekin’in yaptığı açıklamalar şöyle;

Son günlerdeki istifaların gerekçesi hakkında bilgi sahibi misiniz?

İstifa edenler beni aradı. Konuştuk. Belli sıkıntılar olduğunu söylüyorlar. Özellikle yönetimden bekledikleri desteği alamadıklarını ifade ediyorlar. Somut olayda herkes kendi gözlerinden dünyayı anlatıyor. Bu çok doğal. Ancak benim tespit ettiğim bir nokta var. Kadrolarımız arasındaki organizasyon kabiliyetimiz zayıflamış durumda. Şu dönemde değil Belediye Meclis üyesi kaybetmek, yeni belediye meclis üyeleri kazanmak, etkinlik ve koalisyon alanımızı genişletmemiz gerekir. Tribünler bizden yana, rüzgar arkamızda, gol atmamız gerekirken gol yiyoruz. Bunu içime sindiremiyorum.

Bugün Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. İflaslar peşpeşe geliyor. Sizin öneriniz nedir?

Dolar 7 lira 80 kuruş seviyesine dayandı. 1 ayda dolar kuru 45 kuruş arttı. Bu ne demek? Hazine’nin 200 milyar dolar dış borcu var. Bir ayda borç 86 milyar TL arttı. Özel sektörün 254 milyar dolar dış borcu var. Bir ayda borç 110 milyar lira yükseldi. Bu insanlar TL ile mal satıp, dolar ile borçlanıyor. Artan borç yükünü özel sektör nasıl finanse edecek? En kolay yolu tercih ederek. İşçi çıkartacak.

Merkezi yönetimin 8 aylık bütçe açığı 110 milyar lira. Bir de kurda yaşanan değişimin yarattığı yük var. Neticede israf ve yolsuzluk bütçe açıklarını arttırıyor. Bu açığı nasıl karşılayacaklar? Hükümetin gelir kalemi vergi. Ne yapacaklar? Vergilere zam yapacaklar.

Yani iki dinamik bizi bekliyor. Birincisi işsizlik artışı, ikincisi zamlar nedeniyle enflasyon artışı. Türkiye önümüzdeki dönemde bunu yaşayacak. Hayat pahalanıcak, paranın değeri düşecek, milyonlar işsiz kalacak. Bugün zaten 7 milyon işçi yatağa aç giriyor, yarın açlık da yaygınlaşacak.

Önerim nedir? Tek bir önerim var. Erken seçim. Acilen sandığa gitmemiz ve hükümeti değiştirmemiz gerekiyor. AKP’nin Türkiye’yi bu ekonomik darboğazdan çıkartması imkansız. Zihniyetleri izin vermiyor. Ekonominin temeli güvendir. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin olduğu, demokrasinin işlemediği yerde güven ortamı olmaz. Güven ortamı olmazsa da yatırım olmaz. Yatırım olmazsa da üretim olmaz, yatırım olmaz. Türkiye’nin yeniden kredibilitesini arttırması, yatırım ortamını güçlendirmesi için yeni bir hükümete ihtiyacı var.  Tek çıkış sandıktır. Sandık gelene kadar da Türkiye yoksullaşmaya devam edecek.

Biz biliyoruz ki Kurultaylar tartışmaları sonlandırır. Ancak CHP Kurultay’ından sonra tartışmalar daha da büyüdü, açıklanan “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” de hiç konuşulamadı. Bunun nedeni nedir?

Kurultay ve sonrasında yaşananlar CHP’ye yakışmadı. Kurultaylarla partiyi yöneten kadrolar iş başına gelir. Bunun da bir mantığı vardır. Aynı bir Genelkurmay’ın karargahını kurması gibi, değişen tehditlere ve hedeflere uygun bir kurmay heyeti seçilmelidir.  Biz bunu yapardık. Halbuki bugün bu yaşanmadı. CHP içerisindeki iktidar mücadelesi ve liste savaşları, CHP kadrolarının birbirleriyle mücadele etmesi gibi bir manzara ortaya çıkardı. Hizipleşmiş, kavga içerisinde bir CHP görüntüsü de toplumda negatif anlaşıldı. CHP iç siyasetine ilişkin dedikodular, halka sunduğumuz programın önüne geçti. Nihayetinde çok önemli bir fırsatı iyi değerlendiremedik. Cumhuriyetin 100’üncü yılına yaklaşıyoruz. Cumhuriyetin 100’üncü yılında iktidarı AKP’ye verirsek biz hiçbirimiz görevimizi yapmamışız demektir. Bal bal demekle nasıl ağız ballanmıyorsa, iktidar iktidar demekle de iktidar olunmuyor. İktidar olmak için kenetlenmiş, çalışan, ter döken bir yapı lazım. Bunun da başı Genel Merkez yönetimidir. Yöneticilerimizin bu sorumluluğun bilincinde olarak hareket etmelerini bekliyoruz.  Türkiye’de iktidar olamadıktan sonra, Cumhuriyet’in 100’inci yılında AKP iktidarını gördükten sonra, CHP içerisinde iktidar olmak, koltuk sahibi olmak bunların bir manası yok. AKP yeni bir döneme ve anlayışa evriliyor. Eskisinden daha açık, daha fütursuz, daha dengesiz bir totaliter yönetim şekli ortaya çıkıyor. Demokrasi yok oluyor. Milli egemenlik yok oluyor. Her şey tehdit altında. Böyle bir ortamda herkesin daha bilinçli ve sorumlu olmasını bekliyorum.

Sizce bir erken seçim olur mu?

Daha açık nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Ağaçların güneşe, bitkilerin suya, insanların oksijene ne kadar ihtiyacı varsa Türkiye’nin de erken seçime o kadar ihtiyacı var. Bir milletin başına başka hangi sorun gelebilir? Salgın yönetilmiyor. Milletimizin sağlığı ve canı tehdit altında. Binlerce insan hayatını kaybetti. Kendileri toplumu kandırdıklarını, gerçek rakamlarını açıklamadıklarını itiraf ettiler. Milyonlarca çocuğumuz eğitimden yoksun kalıyor. EBA çöküyor Bakan seviyor. 7 milyon işçi, yani çalışan, para kazanan insan, yatağa aç giriyor. 10 milyon insan işsiz. Anketlere göre her 4 gençten 3’ü, yurtdışına kaçmayı düşünüyor. Mavi Vatan tehdit altında, Türkiye jeopolitik bir sıkışma içerisinde. Dünyada dostumuz kalmadı, herkesle kavgalıyız. Ticaret bitti. Yatırım bitti. Daha ne olacak? Türkiye’yi bir sömürge valisi yönetse ancak bu kadar sorunumuz olur. Can derdi var, açlık var, yoksulluk var, çözüm de sandık. Acilen sandığa gitmemiz lazım. Bunun geciktiği her gün kimse kusura bakmasın bedelini milletimiz ağır bir şekilde ödüyor. AKP Türkiye’yi yönetemiyor diyoruz. Türkiye’ye zarar veriyor diyoruz. Ne yapacağız? Yani bunu deyip, susup kenara mı oturacağız? AKP’nin verdiği zararı film izler gibi izleyecek miyiz? Biz televizyon izleyicisi değiliz, siyasi bir partiyiz. Sorumluluğumuz var. Bu zararı ne engeller? AKP ülkeyi yönetemiyorsa, ülkeyi yönetecek bir hükümet kurmak engeller. O zaman sandığı isteyeceğiz. Ben buradan çağrıda bulunuyorum. Milletten kaçılmaz. Getirin sandığı. Millet geleceğine karar versin.

Bu kadar olumsuzluğa rağmen neden CHP’nin oyu artmıyor?

Bir siyasi partinin “neden bana oy vermiyorsun” diye halka kızma hakkı yoktur. Siyasi partinin görevi halkın oyuna layık olmaktır. Bir fırın düşünün. Ekmek üretiyor. Gidip vatandaşa “neden benim ekmeğimi almıyorsun” diye kızabilir mi? Hayır. Ne yapacak? Vatandaş ekmeğini alsın diye daha iyi ekmek üretecek, daha güzel pazarlama yapacak, müşteri anketi yapacak, halkın beklentisini öğrenecek. Müşterilerin yüzünü güldürecek, yeni müşteri kazanacak. Başka türlü bu iş olmaz. Bir siyasi parti bunun çok üstünde çalışmak zorunda. Oyumuz artmıyorsa, bizim söylemimizde, çalışmalarımızda bir sorun var demektir. Yıllarca emek veren yol arkadaşlarımız istifa ediyorsa, onların gönüllerini alamıyorsak bir sorun var demektir. Millet bir umutla yüzünü CHP’ye çevirmiyorsa sorunu kendimizde arayacağız. Bakın 7 milyon genç ilk kez oy kullanacak. Z Kuşağı’na mensup 13 milyon genç var. Her 5 seçmenden biri demek. Onlar bize oy versek tek başımıza iktidar oluruz. Başka ittifaka bile gerek yok. Biz bu gençlerden hala oy alamıyorsak o zaman şapkayı öne alıp düşüneceğiz. Parti yöneticilerinin görevi mazeret üretmek değildir. Efendim “sosyolojik olgular var.” Onu değerlendirmek akademisyenlerin işi. Siyasetçilerin işi değil. Siyasetçinin işi oy kazanmak. Hangi sosyoloji milletin oy vermesine engelmiş? Ankara’da her kesimden oy alıyorsun, Sultanbeyli’de Arnavutköy’de alıyorsun, Bolu’da, Adana’da alıyorsun da Genel seçimde niye alamayacaksın? Demek ki millet oyunu verebiliyor. Ortada bir bariyer yok. Sen milletin verdiği oya layık olmak için daha çok çalışmak zorundasın. Mesele budur. İktidar olmanın yolu Ankara’da odalarda oturup, çay kahve içmekse bunu yapalım. Yolun bu olmadığı belli. İktidar olmanın yolu başka bir şeyse, o zaman o yolda yürümemiz gerekiyor.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir