Yobazlar, Her Zaman Bilimin Ve Aydınların Düşmanı Olmuştur…

<p>Gericiler, ışıktan, güneşten hoşlanmazlar. Aydınlanmadan, eğitimden, bilimden hoşlanmazlar. Geceyi severler. Hem de zifiri karanlık geceyi… Her zaman karanlığın saflarında yerlerini almışlardır… Onların yaşayabilmesi, varlıklarını devam ettirebilmesi için böyle bir ortam gereklidir. Cehalet, cahillik, bilinçsizlik onların insanlarda aradıkları en özel ve güzel niteliklerdir. Çoluk – çocuk, kadın – erkek herkes, bilgisiz, eğitimsiz olmalıdır ki istedikleri gibi yönlendirebilsinler, sırtlarından geçinebilsinler. Çünkü din, aynı zamanda yobazın bir sömürü kaynağıdır. Geçenlerde, internette, bir video gördüm. Takkeli yobaz, kadının karnına dua yazıyordu. Bu işlemi aydın bir kadın yaptırır mı kendisine? Aydın, bilinçli bir eş buna izin verir mi? 5 yaşında, 7 yaşında, 12 yaşında kız ve erkek çocuklarına sarkıntılık yapıyor bazı mollalar. Ses, seda yok toplumda… Çıt yok… Hatta 12 yaşındaki kız çocuğunu taciz eden şeyhin müritleri çıkmış, “Hocamızın arkasındayız” diyorlar. Bu kadar büyük bir suçu işleyen hocanın arkasında olabilmek için cahil değil, zırcahil olmak gerekir. Bu tarikatlar, cemaatler bir örümcek ağı gibi ülkemizi sarmış durumdadırlar bugün. Vergi vermezler. Üretim yapmazlar. Ülkeye bir katkı sağlamazlar. Tek yaptıkları iş evlerde, dershanelerde çocukları Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe düşman bireyler olarak yetiştirmektir… Uygar ülkelerde böyle deliler, sapıklar topluluğuna rastlayabilir misiniz? Adam yıllarca, dünyanın sarı öküzün boynuzlarında olduğunu anlattı, durdu. “Sarı öküz başını salladı mı deprem olur” dedi. Şimdi "Dünya boşlukta dönüyor” diyen Galileo’yu bu gerici, sever mi? Zaten geçmişte bu bilim adamının başına gelmeyen kalmamıştı… İşte bu yüzden, ilkçağlardan bu yana, toplumların aydınlanmasına ve ilerlemesine katkıda bulunan beyinler susturulmaya çalışılıyor. İşte bu yüzden mollalar, geçmişte Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler…  Halkımızın okumasını, bilinçlenmesini istemediler? Onun gerçekleri görmesine yıllarca karşı çıktılar? Çünkü onlar yığınları ancak bir takım hurafelerle, boş inançlarla kendilerine bağlamakta, “öteki dünya” vaatleri ile üzerlerinde egemenlik kurarak, sömürmekteydiler. Dikkat ederseniz göreceksiniz ki, gerici partilere en çok oy geri kalmış, eğitimsiz bölgelerden çıkmaktadır. Bu yüzden geçmişte, gerçekleri anlatan, din sömürüsünü açıklayan devrimcileri ve Atatürkçü öğretmenleri “Bu adamlar Komünist” diye ihbar etmişler, zindanlarda yatmasına sebep olmuşlardı. Ama işin daha kötü yanı, bu gerici çeteleri, geçmişte, bağımsızlık savaşı yeren ulusalcı güçlere karşı, her zaman, yabancı devletlerle işbirliğine girerek onları arkadan hançerlemiş, "hıyaneti vatan" suçu işlemişlerdi. Denilebilir ki Kurtuluş Savaşı sadece dış düşmanlara karşı verilmiş bir savaş değildir; o aynı zamanda "Şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit eden; gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunan" işbirlikçiler ordusuna karşı da verilmiş bir savaştı. Atatürk bir yandan "Ya istiklâl ya ölüm" parolası kılavuzluğunda yedi düvelle savaşırken, bir yandan da içerideki "Hıyanet çeteleri"ni etkisiz duruma getirmeye çalışıyordu. Zaten siyasal İslamcıların, tarihinde "Emperyalizmi ülkeden kovmak" diye bir sorunları olmamıştır, bu konuda herhangi bir çabaları da yoktur. Her dönemde, her koşulda onlarla işbirliğine girmişlerdir. Kadir Mısıroğlu, "Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı" demişti. Ve günümüzde, en büyük bütçeyi diyanet işlerine ayırıyorlar. Hem de sağlık harcamalarından önce, Milli Eğitimden önce; şu sıkıntılı korona virüs ortamında… Durmadan İmam – hatip okulları açıyorlar. Oysa her çeşit dalda, binlerce öğretmen iş bekliyor; hem de milyonlarca çocuğumuz okulsuz, araçsız, öğretmensiz vaktini boşa harcarken… Yüksek tahsilli, üniversite mezunu gençlerimiz ise işsiz, güçsüz dolaşıyorlar. Bazıları kapağı yurt dışına atıyor. Serbest bıraksak, herkes yurt dışına kaçacak… Para ve yer yokluğundan korona virüs hastalarının tedavisini yapamadan evlerine gönderiyorlar, hem de dolmuşla… Bu kadar bela ülkemizin başında gezerken, bir sosyal demokrat başkan da çıkmış, “Ben Atatürk demem” sadece “Mustafa Kemal” derim diyor… Başka derdimiz yokmuş gibi… Güler misin, ağlar mısın? (alieralp37@gmail.com) - IMG 20170622 111622 1




Gericiler, ışıktan, güneşten hoşlanmazlar.
 
Aydınlanmadan, eğitimden, bilimden hoşlanmazlar.
 
Geceyi severler. Hem de zifiri karanlık geceyi…
 
Her zaman karanlığın saflarında yerlerini almışlardır…
 
Onların yaşayabilmesi, varlıklarını devam ettirebilmesi için böyle bir ortam gereklidir.
 
Cehalet, cahillik, bilinçsizlik onların insanlarda aradıkları en özel ve güzel niteliklerdir. Çoluk – çocuk, kadın – erkek herkes, bilgisiz, eğitimsiz olmalıdır ki istedikleri gibi yönlendirebilsinler, sırtlarından geçinebilsinler.
 
Çünkü din, aynı zamanda yobazın bir sömürü kaynağıdır.
 
Geçenlerde, internette, bir video gördüm. Takkeli yobaz, kadının karnına dua yazıyordu.
 
Bu işlemi aydın bir kadın yaptırır mı kendisine?
 
Aydın, bilinçli bir eş buna izin verir mi?
 
5 yaşında, 7 yaşında, 12 yaşında kız ve erkek çocuklarına sarkıntılık yapıyor bazı mollalar. Ses, seda yok toplumda… Çıt yok…
 
Hatta 12 yaşındaki kız çocuğunu taciz eden şeyhin müritleri çıkmış, “Hocamızın arkasındayız” diyorlar.
 
Bu kadar büyük bir suçu işleyen hocanın arkasında olabilmek için cahil değil, zırcahil olmak gerekir.
 
Bu tarikatlar, cemaatler bir örümcek ağı gibi ülkemizi sarmış durumdadırlar bugün. Vergi vermezler. Üretim yapmazlar. Ülkeye bir katkı sağlamazlar.
 
Tek yaptıkları iş evlerde, dershanelerde çocukları Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe düşman bireyler olarak yetiştirmektir…
 
Uygar ülkelerde böyle deliler, sapıklar topluluğuna rastlayabilir misiniz?
 
Adam yıllarca, dünyanın sarı öküzün boynuzlarında olduğunu anlattı, durdu. “Sarı öküz başını salladı mı deprem olur” dedi.
 
Şimdi “Dünya boşlukta dönüyor” diyen Galileo’yu bu gerici, sever mi?
 
Zaten geçmişte bu bilim adamının başına gelmeyen kalmamıştı…
 
İşte bu yüzden, ilkçağlardan bu yana, toplumların aydınlanmasına ve ilerlemesine katkıda bulunan beyinler susturulmaya çalışılıyor.
 
İşte bu yüzden mollalar, geçmişte Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler…
 
 Halkımızın okumasını, bilinçlenmesini istemediler? Onun gerçekleri görmesine yıllarca karşı çıktılar?
 
Çünkü onlar yığınları ancak bir takım hurafelerle, boş inançlarla kendilerine bağlamakta, “öteki dünya” vaatleri ile üzerlerinde egemenlik kurarak, sömürmekteydiler.
 
Dikkat ederseniz göreceksiniz ki, gerici partilere en çok oy geri kalmış, eğitimsiz bölgelerden çıkmaktadır.
 
Bu yüzden geçmişte, gerçekleri anlatan, din sömürüsünü açıklayan devrimcileri ve Atatürkçü öğretmenleri “Bu adamlar Komünist” diye ihbar etmişler, zindanlarda yatmasına sebep olmuşlardı.
 
Ama işin daha kötü yanı, bu gerici çeteleri, geçmişte, bağımsızlık savaşı yeren ulusalcı güçlere karşı, her zaman, yabancı devletlerle işbirliğine girerek onları arkadan hançerlemiş, “hıyaneti vatan” suçu işlemişlerdi.
 
Denilebilir ki Kurtuluş Savaşı sadece dış düşmanlara karşı verilmiş bir savaş değildir; o aynı zamanda “Şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit eden; gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunan” işbirlikçiler ordusuna karşı da verilmiş bir savaştı.
 
Atatürk bir yandan “Ya istiklâl ya ölüm” parolası kılavuzluğunda yedi düvelle savaşırken, bir yandan da içerideki “Hıyanet çeteleri”ni etkisiz duruma getirmeye çalışıyordu.
 
Zaten siyasal İslamcıların, tarihinde “Emperyalizmi ülkeden kovmak” diye bir sorunları olmamıştır, bu konuda herhangi bir çabaları da yoktur.
 
Her dönemde, her koşulda onlarla işbirliğine girmişlerdir.
 
Kadir Mısıroğlu, “Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı” demişti.
 
Ve günümüzde, en büyük bütçeyi diyanet işlerine ayırıyorlar. Hem de sağlık harcamalarından önce, Milli Eğitimden önce; şu sıkıntılı korona virüs ortamında…
 
Durmadan İmam – hatip okulları açıyorlar. Oysa her çeşit dalda, binlerce öğretmen iş bekliyor; hem de milyonlarca çocuğumuz okulsuz, araçsız, öğretmensiz vaktini boşa harcarken…
 
Yüksek tahsilli, üniversite mezunu gençlerimiz ise işsiz, güçsüz dolaşıyorlar. Bazıları kapağı yurt dışına atıyor.
 
Serbest bıraksak, herkes yurt dışına kaçacak…
 
Para ve yer yokluğundan korona virüs hastalarının tedavisini yapamadan evlerine gönderiyorlar, hem de dolmuşla…
 
Bu kadar bela ülkemizin başında gezerken, bir sosyal demokrat başkan da çıkmış, “Ben Atatürk demem” sadece “Mustafa Kemal” derim diyor… Başka derdimiz yokmuş gibi…
 
Güler misin, ağlar mısın?
 
([email protected])
<p>Gericiler, ışıktan, güneşten hoşlanmazlar. Aydınlanmadan, eğitimden, bilimden hoşlanmazlar. Geceyi severler. Hem de zifiri karanlık geceyi… Her zaman karanlığın saflarında yerlerini almışlardır… Onların yaşayabilmesi, varlıklarını devam ettirebilmesi için böyle bir ortam gereklidir. Cehalet, cahillik, bilinçsizlik onların insanlarda aradıkları en özel ve güzel niteliklerdir. Çoluk – çocuk, kadın – erkek herkes, bilgisiz, eğitimsiz olmalıdır ki istedikleri gibi yönlendirebilsinler, sırtlarından geçinebilsinler. Çünkü din, aynı zamanda yobazın bir sömürü kaynağıdır. Geçenlerde, internette, bir video gördüm. Takkeli yobaz, kadının karnına dua yazıyordu. Bu işlemi aydın bir kadın yaptırır mı kendisine? Aydın, bilinçli bir eş buna izin verir mi? 5 yaşında, 7 yaşında, 12 yaşında kız ve erkek çocuklarına sarkıntılık yapıyor bazı mollalar. Ses, seda yok toplumda… Çıt yok… Hatta 12 yaşındaki kız çocuğunu taciz eden şeyhin müritleri çıkmış, “Hocamızın arkasındayız” diyorlar. Bu kadar büyük bir suçu işleyen hocanın arkasında olabilmek için cahil değil, zırcahil olmak gerekir. Bu tarikatlar, cemaatler bir örümcek ağı gibi ülkemizi sarmış durumdadırlar bugün. Vergi vermezler. Üretim yapmazlar. Ülkeye bir katkı sağlamazlar. Tek yaptıkları iş evlerde, dershanelerde çocukları Atatürk’e, Cumhuriyete, laikliğe düşman bireyler olarak yetiştirmektir… Uygar ülkelerde böyle deliler, sapıklar topluluğuna rastlayabilir misiniz? Adam yıllarca, dünyanın sarı öküzün boynuzlarında olduğunu anlattı, durdu. “Sarı öküz başını salladı mı deprem olur” dedi. Şimdi "Dünya boşlukta dönüyor” diyen Galileo’yu bu gerici, sever mi? Zaten geçmişte bu bilim adamının başına gelmeyen kalmamıştı… İşte bu yüzden, ilkçağlardan bu yana, toplumların aydınlanmasına ve ilerlemesine katkıda bulunan beyinler susturulmaya çalışılıyor. İşte bu yüzden mollalar, geçmişte Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler…  Halkımızın okumasını, bilinçlenmesini istemediler? Onun gerçekleri görmesine yıllarca karşı çıktılar? Çünkü onlar yığınları ancak bir takım hurafelerle, boş inançlarla kendilerine bağlamakta, “öteki dünya” vaatleri ile üzerlerinde egemenlik kurarak, sömürmekteydiler. Dikkat ederseniz göreceksiniz ki, gerici partilere en çok oy geri kalmış, eğitimsiz bölgelerden çıkmaktadır. Bu yüzden geçmişte, gerçekleri anlatan, din sömürüsünü açıklayan devrimcileri ve Atatürkçü öğretmenleri “Bu adamlar Komünist” diye ihbar etmişler, zindanlarda yatmasına sebep olmuşlardı. Ama işin daha kötü yanı, bu gerici çeteleri, geçmişte, bağımsızlık savaşı yeren ulusalcı güçlere karşı, her zaman, yabancı devletlerle işbirliğine girerek onları arkadan hançerlemiş, "hıyaneti vatan" suçu işlemişlerdi. Denilebilir ki Kurtuluş Savaşı sadece dış düşmanlara karşı verilmiş bir savaş değildir; o aynı zamanda "Şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit eden; gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunan" işbirlikçiler ordusuna karşı da verilmiş bir savaştı. Atatürk bir yandan "Ya istiklâl ya ölüm" parolası kılavuzluğunda yedi düvelle savaşırken, bir yandan da içerideki "Hıyanet çeteleri"ni etkisiz duruma getirmeye çalışıyordu. Zaten siyasal İslamcıların, tarihinde "Emperyalizmi ülkeden kovmak" diye bir sorunları olmamıştır, bu konuda herhangi bir çabaları da yoktur. Her dönemde, her koşulda onlarla işbirliğine girmişlerdir. Kadir Mısıroğlu, "Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı" demişti. Ve günümüzde, en büyük bütçeyi diyanet işlerine ayırıyorlar. Hem de sağlık harcamalarından önce, Milli Eğitimden önce; şu sıkıntılı korona virüs ortamında… Durmadan İmam – hatip okulları açıyorlar. Oysa her çeşit dalda, binlerce öğretmen iş bekliyor; hem de milyonlarca çocuğumuz okulsuz, araçsız, öğretmensiz vaktini boşa harcarken… Yüksek tahsilli, üniversite mezunu gençlerimiz ise işsiz, güçsüz dolaşıyorlar. Bazıları kapağı yurt dışına atıyor. Serbest bıraksak, herkes yurt dışına kaçacak… Para ve yer yokluğundan korona virüs hastalarının tedavisini yapamadan evlerine gönderiyorlar, hem de dolmuşla… Bu kadar bela ülkemizin başında gezerken, bir sosyal demokrat başkan da çıkmış, “Ben Atatürk demem” sadece “Mustafa Kemal” derim diyor… Başka derdimiz yokmuş gibi… Güler misin, ağlar mısın? (alieralp37@gmail.com) - IMG 20170622 111622 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir