Ayvaz Nalbant
Tatil ya, sokaklara çıktılar korkunç kalabalıklar oluşturdular. İş
günlerinde arada kaynıyor, tek tek göze batmıyorlardı ama bayramda
aileleri ile birlikte sokaklara çıkınca insanın kanını donduracak,
ürpertecek. Sorgulamaya yöneltecek, korkunç tablo ile karşı karşıya
kaldık. Gördük ki, Istanbul çoktan bizim olmaktan çıkmış. Her yerdeler
ve her yeri ele geçirmişler, koskoca şehirde onlar çoğunluk olmuş.
Biz, azınlık durumuna düşmüşüz.
Yani İstanbul, fiilen artık onların eline geçmiş. Abartmıyorum
İstanbul sahillerinde yüzlerce Afgan, Suriyeli toplu halde denize
giriyor. Türk babalar, ailelerini onların kirli bakışlarından uzak
tutmak için bedenleriyle âdeta etten duvar örüyorlar. Dağ taş,
Suriyeli kaynıyor. Arap kaynıyor, Afgan kaynıyor. Mesire yerlerine
gidiyorsunuz, binlerce Suriyeli çimenlere yayılmış. Türkler ise kıyıda
köşede ve bu sürüden biraz uzakta, kendine yer arıyor. Artık,
“Suriyeli Hasan İzmir’deki yangını söndürmek için avuçlarıyla toprak
taşıdı” yalan haberleri de örtemez bu gerçeği…Kaç kişi olduğuna
dair, elde kesin veri yok ama korkunç kalabalıklar halindeler.
Irak-Libya-Pakistan-Cezayir, Fas-Ürdün. Ne ararsan, Türkiye’de.
Gerçeği görün artık, bu basit bir “mülteci” sorunu değil. Bu, düpedüz
bir işgal. Bu, emperyalistlerin bir ülkeyi ele geçirmek amacıyla
başvurdukları çok eski bir soğuk savaş taktiği. Kan yok, savaş yok.
Birinci adım:Mülteciler akını.
Emperyalistler, bölmek istedikleri ülkenin demografik yapısını
“Stratejik Göç Mühendisliği” yöntemi ile bozuyorlar. Nasıl mı?
Sınır bölgemizdeki ülkelerde terör yahut iç savaş yoluyla kargaşa
çıkartıyor, ülkenizin “yoğun göçler” almasını sağlıyorlar. En insani
yanınızdan vuruyorlar sizi, merhamet! Gece gündüz medyadan, zor
durumda olan insanların dramlarını pompalıyor sizi kucak açmaya
zorluyorlar. Kucağınızı açıyorsunuz, bir anda kucağınızda ne idüğini
kim olduğunu bilmediğiniz yüzlerce binlerce hatta milyonlarca
“mülteci” buluyorsunuz.
Ikinci adım:Yaşadığınız yere yabancılaşma.
Önce mahallelerde, sonra bölgelerde ve şehirlerde başlıyor değişim.
Dili farklı, kılığı farklı. Tavrı farklı tipler sarıyor etrafınızı,
derken bir bakmışsınız kendi mahalleniz. Kendi şehrinizde, azınlık
durumuna düşüvermişsiniz.
Üçüncü adım:Mülklerin el değiştirmesi.
Doğup büyüdüğünüz mahallede, kendinizi güvende hissetmiyorsanız sıra
topraklarınıza gelmiş demektir artık. Yaşadığınız yere yabancılaşır,
bir an evvel kaçıp gitmek istersiniz oradan. Sonuç malûm, siz
satıyorsunuz. Onlar, alıyor.
Dördüncü adım:Vatandaşlık elde etme seçme seçilme hakkı.
Büyük guruplar halinde, vatandaşlığa geçiyorlar. Seçimlere katılıp, oy
kullanıyor. Seçiyor, seçiliyorlar. Evler dükkanlar bölgeler hatta
şehirler derken, bir bakmışsınız vatan elinizden uçup gitmiş. Sizin,
ruhunuz bile duymamış. Uyanın, vatan artık bizim değil. Vatan, kayıp
gidiyor avuçlarımızdan. Belki sen, belki oğlun kızın bu işgalle
yaşamaya çalışabilirsin. Ses çıkarmayabilirsin, alışmaya da
çalışabilirsin ama torununun hiç şansı yok bu topraklarda. Bu işgal,
her geçen gün artarak devam edecek ve gelecekte torununun bir vatanı
olmayacak belki de. Hiç kan dökmeden alacaklar ellerinden vatanlarını
ve onların, gidecek bir yerleri kalmayacak.
Uyanın bu bir işgal!!!