14.08.2020
Hasta adam USA Saltanatını terk ederken Türkiye’mizi de beraberinde götürme hesapları yapıyor anlaşılan. Çünkü askeri varlığı, artık gelecek göremedikleri ülkelerini terk edip başka Devletlerin vatandaşlıklarına geçen kıdemli ve tecrübeli askerleri nedeniyle sıfırlarken, mecburen yabancı güçlere bel bağlamıştır artık. Bu güçlerin başında da gerek muhteşem ulusal geçmişi ve gerekse de stratejik konumu ve bitirici askeri gücü nedeniyle Türk Ordusu gelecektir kuşkusuz.
Böylece elinde kalan teknik gücünü kullanarak Türk Ordusunu, yeni Osmanlı yemli bir oltaya bağlayarak Panislamist bir kulvarda yeni bir Dünya Harbi çerçevesine oturtup Avrasya ve Doğu Asya da kullanmak istiyor. Bu nedenle de Enver Paşa’yı, ülkemdeki kuklalarını devreye sokarak Atatürk’ün üstüne yazdırmaya kalkıyor son günlerde. Bir zamanlar Almanların da desteklediği Panislamist oyunda, o hayalperest oyunun kurbanı olan Enver Paşa’yı vuran sayısız merminin arasında, yüzde yetmişi Türk ve Müslüman olan Sovyet ordusunun kim bilir kaç tane Türk mensubunun mermileri de vardı.
Tüm bu gerçeklere rağmen USA’nın; AB ülkelerini de arkasına alarak, Türk ordusunu kendi karanlık emellerinin askeri gücü yaparak ve İslam Dünyasının Halifeliğini de bu resme iliştirerek, bu çerçevenin arkasındaki Pentagon Kurmayıyla yeni bir Dünya İmparatorluğu formülünü kurguladığı görülüyor. Çünkü Trump’ın Başkanlık seçimlerini bile erteleme hamlesi, aynı bağlamda Erdoğan’a verdiği; ‘yaptığımı yap, korkma arkanda biz varız’ mesajından başka bir şey değildir aslında.
Böylece balık oltaya davet edilmiş oluyor. Şimdi bunları da tespit edelim ki bakarsınız yakında lazım olur dostlar. Bu günlere geleceğimizi ister inanın ister inanmayın; ama daha 2002 seçimlerinden sonra Erdoğan’ın kendisini bile şaşırtan o manüpilatif dijital seçim sonuçlarının büyük şaşkınlık ifadesini, hem de bir profesyonel bilişimci olarak ekrandaki suratında izlediğim anda anlamıştım. Nitekim o zaman olan ve daha da olacak olan şeylere bilin ki hiç şaşırmadım ve de şaşırmayacağım. Çünkü et de kasap da bellidir.
Mendebur bir cemaatin kendisine armağan ettiği yapay seçim sonuçlarına bile şaşıran surat ifadesinden başka milletlerine verecek bir şeyi olmayanlara biat eden ve düşürüldüğü çukurdan pır pır edip uçamayan bir genel muhalefetin arkasında, kendisine reva görülen rezil bir adaletsizlik ve yoksulluk ekonomisine, adı Devlet idaresi olan 3 kuruşluk pespaye bir çadır tiyatrosu oyununa yıllardır tahammül eden bir millete salaklar toplumu demeye inanın dilim ve vicdanım varmıyor.
Hele de hepsinin üstüne Çokomelli dondurma yalamış güleç çocuk suratlı ve çakma ekonomist Albayrağ’ın, milyonlarca yoksulumuzun suratına tükürürcesine salladığı mizah ötesi ekonomi yalanlarına tahammül, bakın valla delilikten de öte izahı zor bir hadisedir. Böylelikle bütün bunların üstüne, gelin biz yine de aslında tasvip etmediğim Aziz Nesin’i anmadan geçmeyelim isterseniz. O halde ondan bir farkımız olması için de kendimize şu soruyu soralım: Acaba yaradılışta hepimize verilen ve en büyük bağış olan aklımızı, başımıza toplamamızın vakti hala gelmedi mi sizce de?
Yalnız bütün bu ifadelerden yine de Atatürk’ümüz ve bizim de aidiyetimizin olduğu yüce Türk Ulusunu tenzih etmek zorunda olduğumu itiraf etmeliyim. Zira Türk ulusu görkemli töresine sadık, yüreği sağlam, zeki, edepli, onurlu, vicdanlı, haysiyetli ve yasalarına biatkârdır. Bu da kendisini esasen seçimle gelenin seçimle gideceğine imankâr kılar. Oysa başındaki kondu İktidarın seçimle de gitmeye hiç niyeti yoktur.
Sözün özü: Küçük Asya’nın hiçbir zaman bir Kürt sorunu olmadı. Yalnız emperyalist eliyle – ki bilhassa da İngiliz- yapay hatta isyanlara kadar varan Kürt sorunları oluşturuldu. Bugün ise USA’nın beslediği yeni Osmanlı Eyaletleri coğrafyası hayaline yine emperyalist eliyle birlikte oturtulmuş bir Kürt paradigması vardır. Ne var ki bu da yapay bir Kürt sorunudur aslında.
Son günlerde Erdoğan Bahçeliyi fazla konuşturuyor. Belki de ona ‘ben konuştukça hepimiz batıyoruz. Halbuki senin kaybedecek bir şeyin olmadığı için nasıl olsa fark etmez’ demiştir kim bilir. Bu arada İnce’nin yeni Sivas bildirgesi, Atatürk’ün Sivas Kongresiyle yola çıkan Kuvayı Milliye başlangıcını akla getiriyor. Öyleyse bu hareketi, sonuna kadar dikkatle takip etmek zorundayız.
Lakin hele de Kuvayı Milliye gibi bir kutsiyete soyunan bir liderin, gözünü budaktan sakınmayan nitelikte olması gerekir. Ki bu yola çıkmadan önce Muharrem İnce’nin de kendisine liderliği yakıştırmayan o son Cumhurbaşkanlığı seçim sonu olaylarını açıklayarak kendisini, toplumu ikna edecek düzeyde aklaması ya da günah çıkarması gerekmektedir…
Serendip Altındal
Bir yanıt yazın