Koltuk, makam, mevki hırsı çok kötü bir hırstır… Hele hele, onları kaybetme korkusu düştü mü yüreklere, çok kötü duygular ve düşünceler yaratır beyinlerde…
Bu hastalık, yöneticilerde ve örgütte ne demokrasi ne özgürlük ne insanlık düşüncesi bırakır.
Bazı başkanlar, makamına, koltuğuna yönelmiş bir tehlike, bir direniş sezdikleri anda “Dediğim dedik, çaldığım düdük, ben ne istersem o olur” ilkesine göre hareket ederler hemen.
Kendi çıkarlarını, tüm çıkarların önüne geçirirler… Toplum, halk, dürüstlük ikinci plana düşer.
Son yıllarda bu durum, bu anlayış iktidarda iyice belirginleşmeye başladı. Ne yazık ki muhalefet de iktidarı taklit ediyor artık… Onun izinden gidiyor.
Son CHP kurultayında başkanlık seçimine tek aday girdi. Tek aday seçildi. Zaten son yıllarda seçimlere hep tek kişi giriyor, büyük bir çoğunlukla da o tek kişi kazanıyor…
Bunun adına da demokrasi, demokratik seçim diyorlar.
Bari bunu sen yapma ey CHP. Hiç yakışmıyor sana… Çünkü sen Atatürk’ün partisisin…
Bu eleştirileri yapıyorum ama her eleştiride de bir noktaya değinmeden geçmiyorum. Geçemiyorum.
Diyorum ki bunlar da bizim gerçeklerimiz, partimizin gerçekleri maalesef. Hepsini biliyoruz… Hepsinden haberimiz var. Göz ardı edemeyiz. Söyleyeceğiz, eleştireceğiz…
Ama gerçekler böyle diye, partimizden kopmak, seçimlerde ona oy vermemek, ayrı bir parti kurmak, çıkar yol, çözüm değildir…
Partide kalacağız. İdeolojik sapmalarla, Atatürk ilkelerinden kopmalarla, yandaş muhaliflerle mücadele edeceğiz…
Ne zamana kadar?
AKP, bu ülkenin başından atılana kadar… CHP yönetimine gerçek bir Atatürkçü kadro gelene kadar… Atatürk’ün 6 Ok’una sahip çıkan, Atatürk ilkelerine ve dünya görüşüne göre hareket eden bir yönetim iş başına geçene kadar…
AKP’nin ömrü nasıl tükendiyse, o nasıl son günlerini, son aylarını yaşıyorsa; CHP yönetimi de bugün aynı durumdadır ve değişecektir, değiştirilecektir…
Demokrasinin olmadığı, demokrasinin yaşanmadığı bir partide çağdaşlık, gelişme de olmaz. CHP, 18 yıl boyunca, iktidarın ülkenin nasıl altından girip, üstünden çıktığını seyretti sadece…
Onun zamanında tarikatlar, cemaatler çekirgeler gibi çoğaldı. Baktı. Baktı. Hep baktı…
Şimdi yeniden konumuza dönelim:
AKP çok zor durumda… Ekonomi dibe vurdu. Üretim yapılamıyor. İhracat bitti… Bütçe tamtakır…
Dolar hızla yükseliyor.
İktidar çözümler arıyor şimdi. Denize düşen yılana sarılır örneğinde olduğu gibi, yönünü Rusya’ya çevirdi. Korona virüsün en yaygın olduğu Rusya’dan gelecek turistlere bel bağladı.
Kapılarını sonuna dek açtı… Hedef, ülkeyi biraz daha rahatlatmak…
Korona virüs taşıyorlarmış, taşımıyorlarmış, onun umurunda bile değil…
Burada önemli olan paradır… Sermaye sahiplerinin kazancıdır… Toplum sağlığı ikinci plandadır!
Eğer yandaşlar, koltuk değnekleri de yararlanacaksa zümrüt ormanlar, zümrüt dereler de bir çırpıda heba edilir. Kullanım alanına açılır.
Bu durumu protesto edenler, gösteri yürüyüşü, miting yapanlar ise derhal engellenir; eyleme devam etmek isteyenler yerlerde sürüklenir.
Göz yaşartıcı bombalar atılır, cop kullanılır.
Ama eylemciler onların yandaşları, destekçileri, şeriat çağrısı yapanlar, çember sakallı yobazlar ise görmezden gelirler. Yasa dışı eylemler de yapsalar bu çağdışı yaratıklara ne emniyet güçleri ne savcılar müdahale edebilir…
Her şeyin en doğrusunu, en iyisini bu makam, mevki sahibi olanlar bilir. Satarlar, savarlar. Yıkarlar, dökerler. Kimse onlara karışamaz. Söz söyleyemez. Düşüncesini belirtemez. Açıklayamaz. Hele hele, asla karşı çıkamaz.
Çünkü onlar iktidardır… İktidar sahipleridirler…
İktidar sahiplerinin her şeyi yapma yetkisi vardır. Gerekirse yasaları değiştirirler. Kararnameler çıkarırlar. Değiştiremezlerse, çıkaramazlarsa yasalara da uymazlar.
Gerekirse yalan söylerler. Bir gün önce “Kara” dediklerine bir gün sonra “Ak” derler. Hem de milletin gözünün içine baka baka yaparlar bunu…
Çünkü mahkemeler, yargıçlar, savcılar onların emrindedir. Yargıya düşseler bile önünde sonunda haklı çıkacaklarını bilirler.
Bu nedenle pervasız hareket ederler… Korkusuzdurlar. “Kanun benim” derler…
AKP, 18 yıldan beri iktidarda. İşte bu uygulamalardan dolayı, bir arpa boyu yol alamadık… Üstelik bir de bataklığa saplandık. Debelendikçe batıyoruz…
İnsanlarımızın sosyal ve ekonomik durumları bozuldu. İşsizlik, yoksulluk tepeye tırmandı. Uluslararası alanda değer yitirdik.
Fabrikalar satıldı. Köylüler, tarım güçsüzleşti. Üretim bitti. Hazinede para kalmadı. Her şeyi dışarıdan alıyoruz şimdi.
Ama iktidar sahipleri bütün bu gerilemeye karşın, makamlarını, mevkilerini, koltuklarını koruyabilmek, saltanatlarını sürdürebilmek için her yola, her yönteme başvuruyorlar. Hâlâ saray inşaatları devam ediyor…
Onların zevk ve sefası, saltanatı için insanlarımız canlarından oluyorlar…