Dindarlık, dincilik, şeriat devleti konuları, tartışmaları Türkiye gündeminde en ön sıralarda yer almaktadır. Ne Covid salgını, ne ekonomi, nede demokrasi, hukuk, kadın cinayetleri, çocuk istismarları, tecavüzleri, işsizlik, pahalılık, yoksulluk v.s konuşulmuyor, tartışılmıyor. Sürekli arka arkaya halkın konuşmaması, düşüncelerini ifade etmemesi, örgütlenmemesi için yasalar çıkarılıyor, uygulamalar yapılıyor. Hiçbir sorun yokmuş gibi yüzeysel makyajlar ve sorunlar yaratılıyor. Ayasofya’nın İslam alemine, Sumela manastırının Hıristiyan alemine ibadete açılması gibi fanatiklerin gönlünü alma çalışmaları yapılarak hilafete giden yola adım adım ilerleniyor.
Türkiye hilafete doğru oldukça yaklaşmış durumda, sokaklarda şeriat isteriz naraları atılıyor, yürüyüşler yapılıyor. Hilafet bayrağı dalgalandırılıyor. Geçmişte askerin rap rap sesinin yerini, günümüzde; tekbir, şeriat isteriz söylemleri almış bulunuyor. İyi güzelde şeriatı uygulayacak, halifeliğe soyunanlarda acaba, Halifelik için mutlaka olması gereken nitelikler, yetenekler var mı? El-Maverdi ‘’Ahkam üs-Sultaniyye’’ adlı eserinde Halife olabilmenin ve halifenin görevlerini özetle şöyle sıralıyor (1)
Halife olabilmek için: Kureyş kabilesi mensubu olmak, Erkek olmak, Ergin olmak, İyi ahlaklı olmak, Vücut sakatlığı ve akıl hastalığının olmaması, Şeriatı yeterince bilmek, Mahir bir yönetici olmak ve Müslüman ülkelerini savunmada cesaret ve kabiliyet göstermek, Seçilmiş olmak.
Halife’nin başlıca görevleri: İslamiyet’in savunulması ve korunması, Hukuki anlaşmazlıkların çözümü, Suçluların cezalandırılması, Sınırların muhafazası için asker teçhizi, İslam’ı kabul etmeyen veya İslam devletine uyruk olmak istemeyenlere karşı Cihad açmak, vergi koymak ve toplamak, maaşları tayin ve devlet mallarını yönetmek, Münasip memurlar tayin etmek, Hükümetin diğer ikinci derece işleriyle uğraşmak. Bu maddelerin hepsi Türkiye içinde dakik saat gibi işletilmeye çalışılıyor. Uygulamalara karşı olanlar din değiştiriyor, dinden çıkıyor, deist ve ateistler sayıca çoğalıyor. Deistlerin ve Ataistlerin hızla çoğalmakta olduğu bizzat Diyanet İşleri Başkanlığınca da ifade ediliyor. Dinden soğutma, insanları din değiştirmeye zorlama uygulama ve operasyonları ucu açık bir şekilde devam ediyor.
Yukardaki şeri hükümlere göre. Halife olabilmenin ilk vasfı Kureyş Kabilesi mensubu olmak. Seçilmiş olmak. Yani peygamber soyundan gelmek. Bu hükme göre en baştan halife olabilmenin diğer vasıfların hepsine de sahip olsanız da Halife asla olamazsınız. Halifelik Hz. Ali ile son bulmuştur. Halifelik ilan edemezsiniz, Halifelik kuralları uygulayamazsınız. Bunu biz söylemiyoruz İslam Uleması söylüyor. Diğer bütün hükümler uysa da ilk hüküm halifeliğin bütün yollarını kapatmış durumdadır. Osmanlı Padişahlarının halifeliği ise yukardaki hükümlere göre geçersiz kılınmaktadır. Çünkü Kureyş kabilesinden değiller, ayrıca o makama seçilerek değil kılıçla, soy silsilesi ile gelmişlerdir. İslam’ı herkes kendi işine geldiği gibi yorumluyor ve dine ihanet ediyor, zarar veriyor. Bilgisi olanda olmayanda konuşuyor. Günümüzde oluşan ulema ve tarikat gruplarının kararlarına dayandırılarak devlet yönetiliyor. 90 yıllık Cumhuriyet ise maç arası kayıp zaman olarak ifade olunuyor. Şimdi soralım bugün ki ulema ulemada,’’ El-Maverdi ‘’ neyin nesi idi?
Türkiye’nin halifeliği ve hilafeti ilan etmesi halinde acaba Dünyada kaç Müslüman ülke tarafından tanınır? Üstelik bugünkü atmosferde Müslüman devletler Türkiye’ye destek vermiyor. Ayrıca Türkiye’nin Libya, Mısır, Suriye, Irak hatta İran gibi Müslüman olan çevre ülkelerin egemenliklerine müdahale ettikleri yorumları yapılıyor. Sık sık uyuşmazlıklar çıkıyor. Hıristiyan ülkeler zaten mevcut sisteme ve yönetime karşı, o zaman gelecekte durum ne olur? Felaket tellallığı yapmayalım. Gerçekleri görelim. Türkiye’nin hilafeti ilan etmesi ve şeriatı sistem olarak benimsemesi Türkiye’yi en az yüz yıl geriye götürür. Osmanlıların son dönemleri yaşanır. Kaleleri elinden alınmış, toprakları işgal edilmiş, tüm kurumlarına, tersanelerin girilmiş, askeri terhis edilmiş ve Anadolu ele geçirilmiş. Düyunu Umumiye ilan edilmiş ve sonuçta Türk halkı kendi memleketinde esir alınarak, köleleştirilmiş olur. Bu bağlamda Türkiye artık rejim değiştirmede son viraja girmiş gözükmektedir. Umarız bu tehlikeler ciddiye alınarak, ciddi tedbirler alınır ve Türkiye devleti yaşatılır.
Halkın sessizliğini mevcut politikaların onaylandığı yönde anlamak akıl tutulmasıdır. Halk yasalar ve polisiye tedbirler altında sessiz kalmak zorundadır. Siyasi ve ekonomik uygulamaları destekliyor zannedilip gaflete düşülmesin.
- Tarihe Hükmeden Millet Türkler. Prof. Dr. Cemal Anadol S. 494