Uluslararası Para Fonu koronavirüs salgınının oluşturduğu krize tepki olarak küresel mali desteğin,
Dünya GSYİH’sının yaklaşık yüzde 12’si olan 9 trilyon ABD dolarından fazla olacağını bildirdi.
Merkez Bankaları politikaları daha fazla borçlanmayı teşvik ediyor.
*
Şimdi bu erken, aşırı, muhtemelen yanlış yönlendirilecek Teşvik Planı zincirinin,
Kamu maliyelerini;
II. Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş biçimde bozmasından endişe ediliyor…
*
Kamu harcamalarındaki muazzam artış ve üretimdeki düşüşün;
GSYİH’nın yüzde105′ ine yakın bir küresel hükümet borç rakamına yol açması bekleniyor.
*
Borç!
Hükümet ve özel sektör borçları yaklaşık 200 trilyon ABD dolarıdır.
GSYİH’ da yüzde 35’in üzerinde küresel bir artış,
2008 krizinden sonra görülen yüzde 20’nin çok üzerindedir!
Üstelik bu artış henüz bu yıla aittir…
*
Borçlanmada bu acımasız artışın,
Ekonomilerin hızla düşmesini engellemeyeceği öngörülüyor.
Çünkü küresel teşvik zincirinin temel sorunu;
Tamamen şişirilmiş hükümet harcamalarını,
Ve yapay olarak düşük tahvil getirilerini desteklemeye yöneliktir.
*
Böylesi büyük bir küresel para ve mali müdahalenin;
İş, yatırım ve büyümede çöküşü önlemek için fazla bir şey yapamayacak olmasının nedeni budur.
Nitekim borçları ve varlıkları olmayan küçük işletmelerin çoğu birer birer siliniyor…
*
Çünkü yeni borcun çoğu bir krize karşı değil,
Döngüsel bir patlama için tasarlanan kamu harcamalarını sürdürmek,
2018 ve 2019’da sorun yaşayan ve “Zombileşen” büyük şirketlere yardımcı olmak için düşünülüyor.
*
Borç faiz ödemelerini faaliyet kârları ile karşılayamayan Zombi şirketler,
Devasa teşvikler ve negatif reel oranlar döneminde ortaya çıktılar.
Şimdi bu yeni borçların toparlanmayı sağlayamayacağı,
Muhtemelen durgunluğu uzatacağı öngörülüyor.
*
Müdahaleciler için faiz oranları düşük olsa bile borç;
Ne serbest ne de önemsizdir!
Onlara göre daha fazla borç;
Daha az büyüme: Daha az verimlilik artışı: Yavaş istihdam artışı: Krizden daha yavaş çıkış anlamına geliyor.
*
Eğer kurtarma ve harcama planları uygulanmasaydı,
Ya da “başka hiçbir şey yapılamaz” olsaydı;
” Daha kötü olurdu” iddiası,
İşte şimdi kolayca tekrarlanıyor!
*
Ama 2020’de en az düşecek ülkeler,
İlk önce en düşük işsizlik oranı uygulayan: İhtiyatlı harcama planları sürdüren:
Ekonomik dokuyu koruyan: Sağlık krizini ciddi protokollerle ele alanlar olacaktır.
*
Güney Kore, Tayvan, Singapur, Avusturya, İsviçre, İsveç, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda…
Bu ülkeler büyük hükümet harcamalarının tuzağına düşmedi.
Bunlar sağlığın garanti altına alınması için,
Ekonomiyi muazzam bütçe dengesizlikleriyle karşılamanın gerekli olmadığını gösterdiler…
*
Finansal piyasalar ve rekor seviyelere ulaşan kabarcık tipi özellikler sunan reel ekonomi arasındaki,
Kopukluk nedeniyle;
Bu büyük borçluluk rakamlarını hatırlamak önemlidir.
*
Birincisi, bu büyük teşvikler çok büyük ve düşük verimli sektörleri sürdürmeye yöneliktir.
Söz konusu sektörler,
Likidite sağlamaktan çok, varlık kabarcıkları sağlamaya yönelik para politikası ile destekleniyor…
*
Avrupa Merkez Bankası bilançosu bu yıl şu ana kadar neredeyse iki trilyon Euro arttı.
Bu, Euro bölgesi GSYİH’sının yüzde 52’sinden fazlasıdır.
Federal Rezerv’den çok daha yüksek!
Bu durum tüm uluslar için bir uyarı işareti olmalıdır…
*
İkincisi, bu artış merkez bankalarının bilançolarındaki tahvil getirilerini yapay olarak düşük tutacak,
Böylece borsada işlem gören şirketlerin yüzde 80’i iş kârı hedeflerini terk edecektir!
*
Yine de kabarcık genişler ama piyasaları hoşnut etmek etkisi işe yararsa,
Tüm bu sonuçlar zararsız olabilir!
Ancak makro anlamda kazanç ve istihdam verileri hayal kırıklığına neden olursa;
Bir sonraki çökme ekonomik kapanmadan daha kötü olur.
*
Çünkü zaten zayıf ekonomiye finansal bir kriz eklenecektir.
Ama bir sonraki kriz oluşumunda,
Gelenek yine devam edecek;
Hükümetler ve merkez bankaları ülkelerine daha fazla teşviğin garanti edildiğini söyleyeceklerdir!
*
Koronavirüs salgını döneminde Türkiye’de de on milyonlarca kişi,
Yaşanan ekonomik sıkıntıları daha fazla borçlanarak atlatmaya çalışıyor.
Nakit ihtiyacı için bankalara koşuluyor.
Tüketicilerin kullandığı kredi, 700 milyar TL’yi aştı…
*
Hükümet’ de ekonomiyi canlandırmak için bireysel kredileri artırmanın peşindedir.
Herhangi bir geliri olmayanlar bile bankalardan 2 bin TL’ye kadar kredi alabiliyor!
Borcunu ödeyemeyenlerin daha fazla harcama yapabilmesi için bankalara talimat verildi!
Kamuya ait Vakıfbank, Halkbank ve Ziraat Bankası tatil, sosyal hayatı destek, taşıt ve konut kredileri olmak üzere 4 yeni kredi veriyor.
Ancak aşırı borçlanma, Türkiye ekonomisinin geleceği açısından endişe yaratıyor…
*
Hükümet, Nisan-Haziran döneminde ekonominin yüzde 15’e varan bir daralma yaşadığını öngörüyor.
Bu sert daralmayı aşmak için kredi musluklarını sonuna kadar açmıştır.
Kamu bankaları üzerinden tüketici kredileri hızla veriliyor…
*
Ancak istihdam piyasasındaki küçülme;
Bu kredilerin geri dönüşünün çok riskli olduğu gösteriyor.
*
Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre,
Vatandaşların kredi borcu 3 Temmuz 2020 itibariyle 706 milyar TL’ dir.
Bu kredilerin 343 milyar TL’si ihtiyaç, 239 milyar TL’si konut ve 8,6 milyar TL’si de taşıt kredisidir.
Bireysel kredi kartlarındaki toplam borç miktarı 115 milyar TL’dir.
Yalnızca Nisan ayında 920 bin kişi ilk defa ihtiyaç kredisi kullanırken,
Kredilerin GSYH oranı son 6 ayda yüzde 38’den yüzde 47’ye çıkmıştır…
*
Hükümet ekonomi bilimini takmıyor!
Alttan üste doğru bir eğilim izliyor.
Dar gelirli vatandaşların sorununu çözmek için değil,
Yapılacak harcamalarla iş dünyasının sıkıntılarını çözmek için kredi patlamasına izin veriyor.
*
Ama ne vatandaşlar ne de iş dünyası kredi patlamasıyla sorunlarından kurtulabilir!
Olan, yoksul halka olacaktır!
*
Kamu Bankaları ciddi bir risk almıştır.
Vatandaşlara kredi kolaylığı sağlanırken kredi vermekte çekingen davranan özel bankalara ceza veriliyor!
Çünkü hükümetin ekonomiyi canlandırmak için krediler dışında bir oyun planı bulunmuyor
*
Ne işsizliği ortadan kaldırmak için birşey yapıyor,
Ne harcamalarda ihtiyatlı davranıyor,
Ne ekonomik dokuyu korumak gibi bir amacı vardır,
Ne de koronavirüs salgınını ciddi protokollerle ele alıyor!
İnsanları borçlandırarak çok büyük bir felâketi hazırlıyor.
*
Erdoğan bunlar yetmezmiş gibi,
Hem ülkenin ekonomik görünümünü,
Hem Libya’dan, Mısır, Yunanistan, İsrail, Suriye, Irak ve Ermenistan’a kadar oluşturduğu siyasi gerginlikleri bastırmak kaygısıyla,
Hemen her gün art arda başka bir bölgesel kriz üretiyor!
Türk halkı gününü ve geleceğini borç ekonomisinden de beter bir garip paradoksta yaşıyor…
23. 7. 2020