Anadolu İmam Hatip liselerinin teknoloji alanında da eğitime adım atmaları konusundaki girişimler 13 Haziran’da açıklanınca, ben memnun oldum. İstanbul Sancaktepe Teknoloji Anadolu İmam Hatip Lisesi, 2020-2021 eğitim öğretim yılında eğitime başlayacaktır. Lisede teknoloji ve fen bilimleri programı uygulanacaktır. “Gelecek Teknolojide, Teknoloji Geleceğin Okulunda“ görüşü ile açılan lisede LGS sonuçlarına göre merkezi yerleştirme ile 90 erkek öğrenci İngilizce hazırlık sınıfına alınacaktır. Ara sınıflara öğrenci alımı yapılmayacaktır.
1994 yılında Nobel ekonomi ödülü alan John Nash, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin düzenlediği “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012” için Türkiye’ye gelmiştir. O dönemde matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğumuzu öğrenince şu tespiti yapmıştır: “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.”
Nash’in Oyun Teorisi, rekabetçi ve işbirlikçi ortamlarda stratejik etkileşim alanlarını çalışır. Başlangıçta uygulamalı matematik dalında zorlu bir alan olarak geliştirilen teori, daha sonra ekonomi için de bir araç haline gelmiştir. Günümüzde bilgisayar, siyaset, yönetim, sosyoloji, nörolojik bilimler, felsefe ve biyoloji gibi çeşitli alanlarda uygulanmaktadır. Şans faktörünün yorumlanmasına ve gündelik hayattaki karmaşık seçim süreçlerini anlamamıza yardımcı olmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş ise Nash’a katılmamış olsa gerek ki şu açıklamayı yapmıştır: ” Ülkemiz imam hatip neslinin gayretleriyle bugünleri yaşıyor Ortaokul ve lisede okuyanların yüzde 15’i değil de yüzde 25’i imam hatipte okusun da ondan sonra üniversitelere gitsin istiyoruz. Rabbim 600 bin imam hatip öğrencisinden 60 bin imam hatip öğrencisine düştüğümüz günleri unutturmasın. 60 binden de 1,5 milyona çıkışının şükrünü eda etmeyi bizlere nasip eylesin” demiş, Necip Fazıl Kısakürek’in “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın” açılamasına da atıfta bulunmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimse İmam Hatip Liselerine karşı değildir. Bu konu istismar konusu da yapılmamalıdır. 1920 yılında Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen eğitim programında eğitimin dini ve milli hale getirilmesi kararı alınmıştır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği, yüksek din eğitimi yapmak isteyenler için Darülfünun bünyesinde İlahiyat Fakültesi açılması öngörülmüştür. 1924 yılında ilk öğretmen okullarında da (İbtidâi Dârülmüallimin-Dârülmüallimât) din bilgisi dersleri vardır.
1931 yılında ilk öğretmen okulları ve diğer orta dereceli okulların ders programlarından din dersleri çıkarılmış, 1932-1933 ders yılında İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi öğrenci yetersizliği sebebiyle kapatılmıştır. 1972 yılından sonra da meslek lisesi statüsü kazanmıştır. İmam-Hatip Okulu mezunları, lise fark derslerini vererek üniversitelerin çeşitli bölümlerine zaten girebiliyorlardı.
Müslüman bir toplumda doktor, mühendis hukukçu, sosyal bilimci, öğretmen gibi aydın din adamlarına ihtiyaç vardır. Bunların din eğitimi alması şüphesiz içinde yaşadıkları toplum için gereklidir. Mezun olduklarında İlahiyat Fakültelerine giderek bilgi birikimlerini arttırmaları önemlidir. Uzmanlaştıkları alanda yüksek lisans ve doktora yapmaları en doğal haklarıdır. Fakat orta eğitimde aldıkları eğitimin dışındaki alanlara yönelmeleri teşvik edilirse, burada mezunlar açısından sıkıntı doğabilir. Buna engel olmak gerekir.
Bizim dönemimizde lisede “fen” ve “edebiyat” şubeleri vardı. Fen şubesine gidenler üniversite sınavlarında mühendislik, tıp, fen bilimleri alanında daha başarılı oluyorlardı. Edebiyat şubesi mezunları ise sosyal bilimleri (tarih, coğrafya, edebiyat, hukuk, felsefe) tercihlerinde ön sıralara koyuyorlardı. Çünkü sınavlarda başarılı olmaları diğer alanlara göre çok daha fazlaydı. Yıllar önce edebiyat bölümü mezunu bir arkadaşım nasıl olduysa mühendislik alanında sınavlarda yeterli puanı tutturarak fen ağırlıklı bir fakülteye girme başarısını gösterdi ama sonuç alamadı. Çünkü lisede matematik, fizik, kimya, biyoloji derslerinde yeterli birikime sahip olmadığı için zorlandı ve de fakülteyi bırakmak zorunda kaldı.
Pakistan’da 2007 yılında kurulan bir düşünce kuruluşu olan İslamabad merkezli Araştırma ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (Pakistani Executive Director of the Center for Research and Security Studies) İcra Direktörü Dr. Farrukh Saleem’in 18 Aralık 2010 tarihinde yayınlanan makalesinden önemli gördüğüm kısımları bu kapsamda paylaşmak istiyorum. 10 yıl önce okuduğumda çok şaşırmıştım. Önce yazılanlara inanamadım. Yaptığım kısa bir araştırma sonucunda yazılanların doğru olduğunu görünce hayret ettim.
“Geçtiğimiz 105 yıl boyunca 14 milyon Yahudi 180 Nobel Ödülü, 1,4 milyar Müslüman (Barış Ödülü dışında) sadece 3 Nobel Ödülü kazandı.” (Over the past 105 years, 14 million Jews have won 180 Nobel Prizes while only 3 Nobel Prizes have been won by 1.4 billion Muslims (other than Peace Prizes)
) Pakistanlı bir Müslüman olan Saleem dünyada (makalenin yazıldığı tarihte ) Amerika’da yedi milyon, Asya’da beş milyon, Avrupa’da iki milyon ve Afrika’da 100 bin Yahudi olduğunu açıklamaktadır. Yahudiler, bütün Müslümanların bir araya getirdiği güçten yüz kattan daha güçlüdür. Yazar bunun nedenini şöyle açıklamaktadır.
Tüm zamanların en etkili bilim insanı Albert Einstein (TIME dergisinin Yüzyılın Kişisi) bir Yahudi idi. Sigmund Freud (ego, süperego, psikanalizin babası) bir Yahudi idi. Karl Marx, Paul Samuelson ve Milton Friedman da öyle. Benjamin Rubin aşı iğnesini, Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını buldu. Albert Sabin canlı çocuk felci aşısını, Gertrude Elion lösemi ilacını, Baruch Blumberg Hepatit B aşısını geliştirdi. Paul Ehrlich sifiliz (cinsel yolla bulaşan hastalık) için tedaviyi keşfetti. Elie Metchnikoff bulaşıcı hastalıklarda, Bernard Katz, nöromüsküler, Andrew Schally endokrinolojide, (endokrin sistem bozuklukları; diyabet, hipertiroidizm) George Wald göz, Stanley Cohen embriyoloji alanında Nobel kazandı.
Aaron Beck terapiyi (zihinsel bozuklukları, depresyon ve fobileri tedavi etmek için psikoterapi), Gregory Pincus ilk oral kontraseptif hapı keşfetti. Willem Kolff böbrek diyaliz makinesini buldu. Stanley Mezor ilk mikro işleme çipini, Leo Szilard ilk nükleer zincir reaktörünü, Peter Schultz fiber optik kabloyu, Charles Adler trafik ışıklarını, Benno Strauss paslanmaz çeliği, Isador Kisee ses filmlerini, Emile Berliner telefon mikrofonunu ve Charles Ginsburg video kaset kaydediciyi insanlığa armağan etti.
Dünyada (o tarihte) tahmini 1,5 milyar Müslüman nüfus vardı. Asya’da bir milyar, Afrika’da 400 milyon, Avrupa’da 44 milyon ve Amerika’da altı milyon. Her beş insandan biri Müslümandı. Son 105 yılda 14 milyon Yahudi 180, 1,5 milyar Müslüman ise (Barış Ödülü dışında) sadece 3 Nobel ödülü kazanmıştır. Makalenin yayınlanmasından sonra Orhan Pamuk ve Aziz Sancar da Nobel ödülü almıştır.
Bunun sebebini Saleem şöyle açıklamaktadır: “O tarihte İslam Konferansı Örgütü’nün (İİT) 57 üyesinde yaklaşık 500 üniversite vardır. Her üç milyon Müslümana bir üniversite. Amerika Birleşik Devletleri’nde 5.758 üniversite olduğundan her 57 bin Amerikalıya 1 üniversite düşmektedir. Hindistan’da ise 8.407 üniversite bulunmaktadır. 2004 yılında, Şanghay Jiao Tong Üniversitesi “Dünya Üniversitelerinin Akademik Sıralaması” nı açıklamıştır. Müslüman çoğunluğu olan devletlerden bir üniversite bile o tarihte ilk 500’e girememiştir.”
THE’nin (Times Higher Education) 2020 yılını göz önüne alarak yaptığı listede ilk 600’ün içine Bilkent, Hacettepe, Koç; ilk 800’ün içine ise Boğaziçi, İTÜ ve ODTÜ girmiştir. 2019 listesinde Sabancı ve Koç Üniversitesi ilk 500 içinde yer almıştı. 2020 yılında Dünyanın En İyi Üniversiteleri listesine ilk 500’e Türkiye’den Çankaya ve Sabancı üniversiteleri girmiştir.
THE sıralamayı yaparken; öğretim kurumlarının bilimsel araştırmalarını, uluslararası çalışmalarını ve konumlarını, gelirlerindeki artışlarını ve de listede geçen yıl bulunduğu sıralama dahil 13 faktörü dikkate almaktadır.
ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesindeki University Ranking by Academic Performance (URAP) Araştırma Laboratuvarı tarafından hazırlanan, dünyanın en iyi 2 bin 500 üniversitesinin sıralandığı listede Türkiye’den 82 üniversite yer almıştır. İlk sıraya 389 üniversite ile Çin yerleşirken, ABD 352 üniversite ile ikinci, Japonya 141 üniversite ile üçüncü olmuştur. Listede, 137 üniversitesi bulunan Hindistan 4’ncü, 105 üniversitesi bulunan İngiltere 5’nci, Türkiye ise 82 üniversite ile İngiltere’nin ardından 6’ncı sıradadır.
THE sıralamasında Türkiye’nin değerlendirmeye tabi tutulan 34 üniversitesi vardır. 2020 listesinde ilk 500 içine BAE, Ürdün, Brunei, Katar ve Mısır’dan birer üniversite Türkiye’den iki üniversite (Çankaya ve Sabancı) girmiştir. !/page/20/length/25/sort_by/rank/sort_order/asc/cols/stats)
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na (UNDP) göre, Hıristiyan dünyasındaki okur yazarlık yaklaşık yüzde 90 olup, 15 Hıristiyan çoğunluk devletinin okuma yazma oranı yüzde 100’dür. Müslüman çoğunluktaki bir devlette ortalama okuma yazma oranı yüzde 40 civarındadır Okuma yazma oranı yüzde 100 olan Müslüman çoğunlukta devlet yoktur. Hıristiyan dünyasındaki edebiyatçıların yüzde 98’i ilkokulu bitirirken, Müslüman dünyasındaki edebiyatçıların yüzde 50’sinden azı ilkokul mezunudur. Hıristiyan dünyasındaki edebiyatçıların yüzde 40’ı üniversiteye devam ederken, bu yüzde Müslüman dünyasında yüzde 2’dir.
Müslüman çoğunlukta ülkelerde bir milyon Müslüman için 230 bilim insanı, ABD’de milyonda 4 bin, Japonya’da milyonda 5 bin bilim insanı bulunmaktadır. Arap dünyasında tam zamanlı araştırmacıların toplam sayısı 35 bindir. Bir milyon Arap dünyası için 50 teknisyen, Hıristiyan dünyasında bir milyon için bin teknisyen vardır. Müslüman dünya GSYİH’nın yüzde 0,2’ni araştırma ve geliştirme için harcarken, Hıristiyan dünyası GSYİH’nın yaklaşık yüzde beşini harcamaktadır. Müslüman dünyası bilgi üretme kapasitesinden yoksundur.
Bin kişi başına günlük gazete ve milyonda kitap sayısı, bir toplumda bilginin yayılıp yayılmadığının iki göstergesidir. Pakistan’da, bin Pakistanlı için 23 günlük gazete bulunurken, Singapur’da bu rakam 360’tır. İngiltere’de bir milyon başına düşen kitap sayısı 2 bin iken Mısır’da bu sayı 20’dir.
İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) üyesi 57 ülkenin toplam yıllık GSYİH’si 2 trilyon doların altında iken, satın alma gücü paritesine göre ABD tek başına 12 trilyon dolar, Çin 8 trilyon dolar, Japonya 3,8 trilyon dolar ve Almanya 2,4 trilyon dolarlık üretim yapmaktadır. Saleem, Müslümanlar neden güçsüz sorusuna şu cevabı vermiştir: “Çünkü biz (Müslümanlar) bilgi üretmiyoruz. Petrol zengini Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve Katar 500 milyar dolar, (çoğunlukla petrol) Katolik Polonya 489 milyar dolar ve Budist Tayland 545 milyar dolarlık mal ve hizmet üretmektedir. Toplam ihracatın yüzdesi olarak yüksek teknolojili ürünlerin ihracatı, bilgi uygulamasının önemli bir göstergesidir. Pakistan’ın yüksek teknolojili ürün ihracatı, toplam ihracatının yüzde biridir. Bu yüzde Suudi Arabistan, Kuveyt, Fas ve Cezayir için yüzde 0,3 iken Singapur’da yüzde 58’dir.”
Saleem’e göre sonuç: “Müslüman dünyası bilgiyi uygulayamamaktadır. Yapılan, Allah’a dua etmek ve başarısızlık için herkesi suçlamaktır” (So, why are Muslims so powerless? Answer: Lack of education. All we do is shouting to Allah the whole day and blame everyone else for our multiple failures)
Bilmem ne demeli?
Yazıları posta kutunda oku