Amerikan savunma stratejisinde sessiz bir devrim devam ediyor.
ABD artık haydut devletlerle, terörist gruplarla ve diğer ölümcüllerle savaşmaya odaklanmıyor.
Bunun yerine askeri avantajlarına itiraz eden,
Dünyayı yeniden sipariş etmekle tehdit eden Çin’e odaklanıyor.
*
Ama devrim pratiğe dönüşünceye kadar uluslararası ilişkiler de tek taraflılık veya iki taraflılığın ötesine geçmiştir.
Ülkeler belirli konularda kendilerine müttefik gördükleri, işlemsel koalisyon kurdukları bir durum oluşturmuş,
Küçükler daha büyük bir rol oynamaya çalıştıkları için geleneksel aktörler güçlerini önemli ölçüde kaybetmiştir.
*
Herşeye rağmen ABD dünyanın en zengin, en büyük teknoloji ve askeri gücüdür.
Bu karmaşa karşısında dört ana açmaz yaşıyor:
*
1- Düşük başarı olasılıklı askeri merkezli stratejiler seçme eğiliminde olması gerekiyor.
2- Bilişsel engeller, iç sorunlar ve ev sahibi ülke hükümetindeki kullanıcı-müşteri zorluklarıyla kaybedilen stratejileri değiştirmekte yavaş kalıyor..
3- Savaştan yorulduğu için çekilmeyi seçtiğinde, pazarlık asimetrileri başarılı geçişleri ya da müzakereleri engelliyor.
4- Bir çok kriz oyalanmaya ve gecikmeye bırakılıyor…
*
Bu yüzden ABD savunma stratejilerinde;
“Ticaret Savaşları” ile küresel liberal ekonomiye yeni bir yön vermenin iddiasını sürdürürken,
Kıyamet gibi dünya silah gücü karşısında “Güvenlik” konusunda yaşanan sorunları aşmak için;
Ekonomik, politik, teknolojik ve askeri alan eğilimleriyle insani çabanın büyük ölçüde arttığı, mekanın devrildiği bu süreçte;
Stratejik karar vermeyi “Uzay’dan Alan Kontrolüne ” taşıyor.
Devrim “Uzayın Savaş Alanı ” ilan edilmiş olmasıdır.
*
Uzay programlarına sahip ülke sayısı önemli ölçüde artmıştır
Birçoğu aktif olarak uzay silahları geliştiriyor.
Çin, operasyonel olarak başlatılan bir uydu karşıtı sisteme sahiptir.
Hindistan 2019’da kendi uzay silahını başarıyla test etti.
Fransa bir dizi silahlı uydu fırlatacağını duyurdu .
İran’ın yakın gelecekte temel bir uydu karşıtı silah geliştirebileceğine inanılıyor .
Ancak Rusya, ABD uydularına yaklaştığı bildirilen tek ülkedir.
Uzay sistemleri Dünya üzerinde savaşmak için gereklidir…
*
Bu noktada ABD’nin “Rusya’yı Suriye’deki üsleri de dahil olmak üzere doğu Akdeniz’den çıkarmak mıdır” sorusu gündeme geliyor?
Hayır! Aslında ABD savunma stratejisinde devrime ilerlerken;
Orta Doğu süreci;
Rusya ile ortak menfaat alanları bulunması:
Birlikte çalışma kabiliyetini test etme alanı olarak Suriye’nin seçilmesi:
Dünyayı tehdit eden Cihad terör örgütlerinin birlikte yenilmesi,
Washington yönetiminin stratejisini ve amacını belirliyor…
*
İşte Libya! Dünya enerji pazarının etkili bir aktörüdür.
2018 verilerine göre 48 bin milyon varil kanıtlanmış ham petrolü,
2017 verilerine göre 11,5 bcm (billion cubic meter- milyar metreküp) doğal gaz rezervi bulunuyor…
*
Ve Rusya! Hem Afrika’da güçlü bir varlık sergilemek,
Hem nüfuz alanını Orta Akdeniz’e kadar genişletmenin dışında,
Dünya petrol piyasasında oynayabileceği rol için Libya ile ilgileniyor…
*
Nisan 2008’de iki ülke altyapı ve enerji alanlarında bir Mutabakat Zaptı düzenledi.
Rusya’nın Gazprom ile Libya Ulusal Petrol Şirketi arasında kurulan Ortak Girişim;
Petrol ve doğalgazın arama, üretim ve nakliyatını ele aldı…
*
Rusya, 2011’de Kaddafi’yi deviren ve yıllar boyunca siyasi düzensizliğe yol açan Batı’nın ateşli bir rakibiydi.
Bugün Libya İç Savaşı; ülkenin batı kesiminde Fayez al-Sarraj liderliğinde Ulusal Anlaşma Hükümeti (GNA) ile,
Doğu’da geniş bir alanı kontrol eden Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Haftar’ın savaşı olarak tanımlanıyor.
*
Rus pragmatizminin Libya’daki taraflara karşı tutumu açıktır:
Moskova, BM tarafından desteklenen GNA’ya karşı eylemsizdir.
Ancak gizlice ama aktif olarak Haftar’ı destekliyor.
Böylece Rusya, Batılı güçlerin geride bıraktığı boşluğu dolduruyor.
Bölgede güvenilir bir aktör ve arabulucu olarak ün kazanmış bulunuyor…
*
Doğu Akdeniz’deki açık deniz doğal gaz yataklarının keşfi,
Bölgedeki ülkelerin ekonomilerini iyileştirebilecek büyük kârlar için umutlar doğurdu.
Teorik olarak hükümetlerarası işbirliği, doğal gaz keşiflerinden elde edilen karlarını artırmalarına izin verebilir,
Ancak farklı egolar bu işbirliğine engeli oluyor…
*
Erdoğan hükümeti de, Kasım’da Trablus’taki GNA hükümetiyle,
Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası,
Ve Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.
*
Şimdi Akdeniz’in büyük bölümünü enerji keşfi için talep ediyor.
27 Kasım’dan beri GNA ve iç savaşa neden olan İslami Cihatçı Müslüman Kardeşler militanlarıyla,
Suriye’den getirdiği teröristlerle birlikte Libya’nın petrolü ve gazı için savaşıyor.
*
Türkiye’nin başı zaten Suriye’de beladadır…
Ama Libya’nın petrol ve gaz gelirlerinin kimin kontrolünde olacağını belirleyecek savaşta,
Bu defa Doğu Akdeniz’de kendini,
Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail, Mısır, Yunanistan, ABD ve AB ile karşı karşıya bulmuştur!
*
Geçen hafta Türkiye hükümeti, devletin petrol ve doğal gaz şirketine (TPAO),
Doğu Akdeniz’de 24 bölgede petrol ve doğalgaz araştırmaları için lisans verdi.
Bu bölgelerden yedisi, önemli Yunan adalarının kıyılarında bulunuyor…
*
Bu gelişme Yunanistan’ı çileden çıkaran doğrudan bir provokasyon olarak addediliyor.
Türkiye keşif sondajına başladığında bunun doğrudan çatışmalara yol açmasından endişe duyuluyor.
Nitekim Dışişleri Bakanı Nikos Dendias yaptığı açıklamada,
“Yunanistan Türkiye’nin kararını uygulamaya karar vermesi durumunda bu provokasyonla başa çıkmaya hazırdır” diyor!
*
Erdoğan hükümetinin petrol ve doğal gaz araştırmaları için verdiği lisansın,
Libya’da GNA ile düzenlenen yeni deniz sınırı anlaşmasından yararlanmak üzere tasarlandığı açıktır.
Yunanistan ise egemenliğinin ihlal edildiğini savunuyor.
*
Bir süredir Türkiye, Kıbrıs Rum kesimi Münhasır Ekonomik Bölgesinde (EZZ) kışkırtıcı sondajlar yapıyor.
Kıbrıs’a karşı bir kıskaç hareketi gerçekleştiriyor.
Sadece Kıbrıs Rum kesimi EEZ’sinde tahminen 120 milyar metreküp doğal gaz bulunuyor!
*
Erdoğan’ın çaresizliği,
Türkiye’nin tartışmasız dünyanın en büyük kullanılmamış petrol ve gaz havzası olan,
Akdeniz’in petrol ve gaz zenginliklerinde rol almasından kaynaklanıyor.
Daha fazla arama ruhsatı vermeye yönelik son hamle,
Yunan deniz sahanlığında olmasına rağmen İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs’ın gazını Avrupa’ya taşıyacak,
Türkiye’yi tamamen kesecek bir sualtı boru hattı inşa etme anlaşması imzalamasının ardından gelmiştir…
*
7 milyar dolarlık sualtı boru hattı Kıbrıs, Girit, Mısır ve Libya deniz bölgesi boyunca İtalya’ya ulaşacaktır.
Türkiye ise Libya’ da GNA Hükümeti ile yaptığı anlaşmayla,
Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının yoğun olduğu bölgede kazandığı 39 bin kilometrekarede hak arıyor…
*
Türkiye, mücadelesindeki tasarımlarında Rusya’yı dışarıda bırakacağını umuyor.
Buna göre İsrail gazı Avrupa’daki Rus gazını baltalayacaktır.
Bu noktada Erdoğan ,
Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz 2 Gaz Sahası ve Hazar Denizi’nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gazın,
Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınmasını sağlayacak TANAP projesini bir kaldıraç olarak kullanıyor.
*
TANAP, Güney Kafkasya Boru Hattı ve Trans-Adriyatik Boru Hattı ile birleşerek Güney Doğal Gaz koridorunu oluşturuyor.
Erdoğan, Doğu Akdeniz boru hattının Libya ile Türkiye arasında yeni ayrılmış deniz bölgesinden geçmesi için,
Rusya’yı Trans Anadolu bağına dahil etmek istiyor!
*
Doğu Akdeniz’de Türk Petrolleri için verilen yeni arama lisansları,
Şu mesajı amaçlıyor:
“Beni destekle, yoksa denizde Yunanistan’a ve Kıbrıs’a sorun çıkartacağım” diyor.
Erdoğan yeni enerji denkleminin bir parçası olmak için bir kaldıraç oyunu oynuyor….
*
Bu kolay değildir!.
Ancak Erdoğan Avrupa Birliği yanısıra BAE, Mısır’dan etkili bir yanıt eksikliğine güveniyor.
Geçen ay Türkiye, Libya ile yaptığı anlaşmayı kınayan AB’yi “Kötülük İttifakı” olarak itham etti!
*
Yakın gelecekte Libya’daki savaşın sona ermesi beklenmeli midir?
ABD savunma stratejilerinde bir devrime yürürken, tabii ki değil !
Üstelik iki tarafın da Libya’ya egemen olabilmesi için yeterli kaynakları yok!
*
28 Nisan’da Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov,
Hafter’in aksine Libya Barış sürecine ivme kazandırmak için,
Libya’nın üç kilit bölgesini eşit olarak temsil edecek ortak hükümet organlarının kurulmasını amaçlayan,
Bir ulusal diyalog çağrısında bulunulduğunu söyledi.
Dış aktörlerden bu yaklaşımı her şekilde desteklemelerini istedi.
*
Nitekim 6 Haziran’da: Mısır Cumhurbaşkanı A.al-Sisi, Libya Ulusal Ordusu komutanı Haftar ve Libya Parlamentosu Başkanı A.Saleh,
Yaptıkları üçlü toplantıdan sonra Libya’da ateşkes planının 8 Haziran’da başlayacağını ilan ettiler.
*
Haftar, Türkiye’nin Libya’daki çatışmaya müdahalesinin Libya’daki durumun şiddetlenmesini güçlendirdiğini ve istikrarı tehdit ettiğini söyledi.
BM desteğinde ateşkesin ilkelerine göre, tüm yabancı savaşçıların Libya’dan çekilmesi gerektiğini de ifade etti.
*
Böylece Rusya,Türkiye’nin önüne;
Libya’dan Suriye geri dönüşlü,
Uluslararası hukukla desteklenen Şubat 2011 ve Temmuz 2016’da BM Güvenlik Konseyi’nin,
Libya’ya ve Libya’dan silah ve askeri teçhizat tedarikine dair silah ambargosu kararlarını sürmüş oldu.
9. 6. 2020
Bir yanıt yazın