Krizlerin asıl sebebi servet sınıfının açgözlülüğü mü?
Krizler geldi mi, aydınları bir derttir alır. Bu krizin sebebi ne diye…
Genelde krizlerin sebebi bellidir ama ille de özel bir sebep bulmaya çalışırlar. Tıpkı enflasyonda zam şampiyonu aramak gibi…
Aslında herkes, krizlerin sebebini bilir de kriz gelince krizin üstü nasıl örtülecek diye çare aranır.
Bu kez çare bulmak şimdiye kadarkilerin en kolayıdır. Ne kapitalizmin ne iktidarın, ne de çok uluslu tekellerin zerre kadar kusuru yoktur! Tüm suç virüse aittir!
Krizler sermaye birikiminin tıkandığı yerde çıkar. Bir sermaye birikimi modelinden başka bir sermaye birikimi modeline geçildiği dönemeçlerdir, krizler.
Bizim gibi ülkelerdeki krizler borç krizidir. Borçlanma durdu mu küçülme olur. Borçlanma sağlandı mı büyüme var denir. Emme basma tulumba gibi…
Krizler kapitalizmin olmazsa olmazıdır. Kriz olsun ki şirketler kendilerinin önünün açılması için zemin bulsunlar.
Yıksınlar ki yenisini yapsınlar. Yani “yaratıcı yıkım” olsun.
Şirketlerin önü kapitalizmin yapısal özellikleri dolayısıyla ne zaman tıkansa, devletin onların önünü açması gerekir. Oysa kapitalizmin kendi kanununda, batan şirketler için ölen ölür, kalan sağlar bizimdir ilkesi vardır.
Lakin günümüzde batanları çukurdan çıkarmak devletin görevi haline gelmiştir. Onlar şirketlerin içini boşaltacaklar, devletler de onların kasalarını tekrar dolduracaktır. Sistem böyle işler.
Bir kısmı devletten para almak için sahte iflas beyanında bulunur. Aldığı parayla dolar alır. Kendi hisse senedini satın alır. Vs.
Eskiden KİT’ler vardı. Zarar ettiklerinde, devlet KİT’lerin zararını “görev zararı” olarak gösterirdi. Böyle dönemlerde, servet sınıfı ciyak ciyak bağırırdı. Genel müdürlerin bindiği arabalar sorun olur, bir yetkilinin yaptığı istismar göklere çıkarılır, devlet yerden yere vurulurdu.
Şimdilerde şirketlerin bazıları devlet kadar büyük olduklarından, onların sorgulanması haşa yasaktır. Sözü bile edilmez.
Şirketler böyle böyle büyüdüklerinden, gün gelir, ellerindeki gücü bir üst seviyeye daha çıkarmak için devletten para basma yetkisi alırlar. Atık büyük şirketler ekonomik kararların dışında, siyasetleri, sosyal hayatın şeklini şemalını, kültürü belirler olurlar.
Şirketler ne kadar büyürse, kullandıkları erk de o kadar büyür. Şirketler büyüdükçe devlet küçülür. Yetkileri azalır. Halkın isteklerini karşılayamaz konuma gelir.
Servet sınıfının açgözlülüğü hiç bitmez. Devletin tümünü yutsa gene doymaz.
Artık servet sınıfının aç gözlüğünü hiç kimse eleştiremez. Derhal servet düşmanı ilan edilirler. Ondan sonrası ölümlerden ölüm beğen.
Devletler onların zararlarını, har vurup harman savurmalarını halkın vergileri ile tekrar kapatır.
Krizler servet sınıfının aç gözlüğünün tavan yaptığı süreçlerdir. Onları devlet doyurmakta zorluk çeker.
Devlet bir yandan halkının nafakasını tedarik edecek, bir taraftan da onların zararını kapatacaktır.
Artık böyle sistemlerin ve iktidarların sonu gelmiş demektir. Çünkü ne şirketlerin karnı doymaktadır ne de çalışanların.
Yeterli ücret vermeyip de borç veren sistemin, sonu gelmiştir. Sancılar bu zorluğun sancılarıdır.
8 Haziran 2020