Minneapolis’te George Floyd’un bir polis tarafından öldürülmesinin ardından,
Yıllardır Avrupa şehir sokaklarında herhangi bir protestoya tanık olanlar,
ABD’ de olup bitenlerle ilgili çok tanıdık bir şey gördüler…
*
G.Floyd’un öldürülmesini protesto eden Amerikan şehirlerindeki barışçıl meşru gösteriler;
Aniden bir kibritin çakılması,
Birkaç dakika sonra otomobillerin ateşe verilmesi,
Mağaza vitrinlerinin kırılması ve yağmalar ile toplam kaos oluşturdu.
*
ABD’de olanlar ile Avrupa’da olanlar arasında;
Bir fark, Avrupa’da özel silah mülkiyetinin mevcut olmamasıdır.
Bu şiddeti daha az ölümcül kılıyor.
Ama dehşetli polis baskısına karşı büyük bir yıkım oluşuyor…
*
Diğer fark ise ulusal kamu söylemindedir.
Son zamanda protestolarda Afro-Amerikan toplum liderlerinin yokluğu önemli bir eksiklik gösteriyor!
Yakın geçmişte Afro-Amerikalı grupların,
Hem liderleri hem de büyük sosyal ve yasal değişiklikler oluşturan,
1964 Sivil Haklar Yasası, 1965 Oy Hakkı Yasası ve 1968 Konut Kanunu gibi mekanizmalar vardı…
*
Martin Luther King Jr., Fannie Lou Hamer ve diğerleri sorunları kriz haline gelmeden önce ele alıyor,
Afrika kökenli Amerikalıların sosyal, eğitimsel ve ekonomik duruşunu yükseltmek için,
Hayatlarını ve geçim kaynaklarını riske atıyorlardı.
*
Malcolm X, 1964’te Cleveland’da “The Ballot or Bullet- Oy Pusulası ya da Mermi ” konuşmasında,
Afro-Amerikalılara eşit muamele göstermeyen Amerikan sosyal düzenine meydan okudu.
Martin Luther King Jr., 1967’de New York’ta ” Vietnam’ın Ötesinde” konuşmasında,
Başkan Lyndon Johnson’un emperyalizmi ve zulmü olarak gördüğü şeye meydan okuduğunda da benzer bir risk aldı.
Assata Shakur, 1973’te New Jersey hapishanesinden “To My People” konuşmasında adalet sistemine doğrudan meydan okudu…
*
Bu liderler politikacıların yaptıkları gibi klişelerle konuşmadılar.
Beyaz insanları üzmekten korkmadılar, bunu yapmanın kendi hayatlarını riske attığını biliyorlardı…
Son yıllarda, Temsilci John Lewis ve Senatör Kamala Harris gibi siyah liderler,
Ülkenin iki partili siyasi sisteminin dışında konuşan aktivistler değil, Demokrat Parti’ye bağlı politikacılardır.!
*
Avrupa’da şiddete neden olan gruplara “Kara Bloklar” deniyor.
Anarşist, anti-kapitalist, anti-faşist ve küreselleşme karşıtıdırlar.
Bir ideolojiyi bir metodoloji kadar paylaşmayan örgütlü militanlardır.
Düzenli protestolara sızıyor, polis ve mülke saldırıları kışkırtıyorlar.
*
Avrupa’daki şehirleri neredeyse yok ettiler!
2018-2019’da Paris’te, Sarı Yeleklilerin yakıt fiyatları protestolarına sızdılar.
Mağazaları, kafeleri ve bankaları yaktılar, anıtları tahrip ettiler.
Avrupa’nın başka yerlerinde de; mesela, küresel liderlerin herhangi bir zirvesinde,
Roma’da yangınlar çıkardılar, şiddetleriyle Londra’yı felç ettiler.
*
Avrupa’da en sağda ve en soldaki Kara Blokçular doğal olarak manipülatiftir.
Her iki kanatta Kara Blok militanları eylemlerinde birbirlerini suçlamak için,
Son derece karmaşık stratejilere sahiptirler.
Gizli sosyal medya hesaplarını kullanıyor, gizli iletişim kuruyorlar.
Genellikle zayıf sosyo-ekonomik grupların insanlarını sömürüyorlar.
*
9 Ağustos 2014’te, ABD Missiouri/ Ferguson’da 18 yaşında silahsız siyahi Michael Brown’ın,
Bir polis memuru tarafından öldürülmesi ardından çıkan olaylarda da,
Kara blok faaliyetine benzer siyah kıyafetler giymiş insanlar ” tahribatlı taktiklerle kaos” denediler.
Bu gruplar 2017’de Charlottesville/ Virginia’da bir mitingte beyaz üstünlükçülere karşı sokak savaşlarında ün kazandılar.
*
Bu hafta ABD’de, George Floyd protestolarına şiddetli sızma çağrısı yapan birkaç tweet,
Anti-faşizme atfedildi, Kara Blokçuların tanıdık taktikleri kullanıldı.
Başkan D. Trump bunları yerel bir terör örgütü saydı!
*
Aslında mevcut kargaşa kendiliğinden oluşmadı.
Derin cepler ve profesyonel bir organizasyonun ayrıntılı bir planlaması,
Ve çatışma tiyatrosu ile kurduğu iletişimin ardından oluştu.
Gizli silahlar, telsizler, militanlar ve tedarik hatları aracılığıyla güçlendi.
*
Son zamanda yabancı karşıtı ve İslamofobik dili merkeze alan politikalar,
ABD’de yaşayan Müslümanların hayatını zorlaştırsa da,
Dolaylı olarak ülkedeki bütün göçmenleri,
Özellikle de Afro-Amerikalı Müslümanları daha aktif bir siyasi tavır almaya zorladı.
*
Bu noktada “İslam Dünyası Batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir” düşüncesiyle,
Batı’nın en geniş siyasi muhalif hareketini yöneten Müslüman Kardeşler intelijansiyasına dikkat çekmek gerekiyor.
*
İntelijansiya ya da ulemalar, mütefekkirler, islam alimleri vb. topluluk;
Hareketin terör örgütü olarak tanımlanamayacağından yanadır.
Onlarca yıl önce şiddeti reddettiklerini,
Şimdi aktif olarak demokratik sürece dahil olduklarını iddia ediyorlar!
*
Kardeşler hareketi merkezi bir yapıya sahip değildir.
Stratejileri, faaliyet gösterdikleri ülkelerin ulusal koşullarına göre renklendirilen bir dizi bağımsız,
Ancak birbirleriyle ilişkili gruplardan,
Bir yanda HAMAS gibi şiddet uygulayan bir grub,
Öte yanda Türkiye’de, Katar, Kuveyt’te, Libya, Ürdün, Tunus, Fas ve Irak’ta birbirleriyle ilişkili siyasi partilerden oluşuyor…
*
ABD yönetimi yıllardır bu derecede güçlü bir yapıyı,
Arap ülkelerinden gelen yoğun talebe rağmen terör listesine alıp-almamakta kararsızlık gösteriyor.
Bunun ABD siyasetinde “aşırı İslamofobik siyasi zincir” de yol açacağı çekişmeleri,
Yanı sıra dünyada Kardeşlik karşıtı aktörleri nasıl etkileyebileceğini öngörmeye çalışıyorlar.
*
Kardeşlerin zengin patronlarının ekonomik faaliyetleri ve kurdukları kurumsal araçlarla finanse edilen vakıfların durumu,
Çok geniş tıbbi bakım ve özel eğitim gibi sosyal hizmet ağları inceleniyor.
Bunların kapatılması durumunda, hizmetlerden faydalanan milyonlarca insanın olumsuz etkilenmesi düşündürüyor.
Kardeşleri terör örgütü olarak ilan etmenin, hizmet alan milyonlarca insanda ABD karşıtlığı oluşturması istenmiyor.
*
En tehlikeli şeylerden birisi ise Suudi Arabistan ve Mısır’da yasaklı olan Müslüman Kardeşler’in,
Terör listesine alınmasının en muhtemel sonuçlarından biri olarak,
İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu’nun bir terörist grup olarak belirlenmesinin ardından;
Müslüman Kardeşler Hareketi’nin de,
Dünyada ABD’nin çıkarlarına karşı Şiiler ve Sünnileri bir araya getirme eğilimine yönelmesidir.
*
Bu yüzden ABD yönetimi, Kardeşler’in gerici ideolojisine etkili bir şekilde karşı durmak için;
Müslüman Kardeşlerin terör örgütü olarak tanınması yerine,
Kardeşler’in güçlü olduğu ülkeler ve toplumlarda fikir alışverişinde bulunmayı,
Aynı zamanda terörist gruplarla da askeri olarak karşı karşıya gelme stratejisi üzerinde yoğunlaşmayı öngörüyor.
*
Bu yüzden Müslüman Kardeşlerin siyasi lideri Erdoğan;
Küresel eylemlerinde başkalarını suçlamak için Müslüman Kardeşler intelijansiyasının son derece karmaşık stratejilerini kullanıyor..
Gerginlik yaratıyor, ardından kazandığını güçle ABD Başkanı D. Trump ile pazarlık yapmayı seviyor.
*
İşte Erdoğan, Müslüman Kardeşler ideolojisinin güvencesi olarak;
Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Libya hidrokarbon havzalarından Doğu Akdeniz hidrokarbon havzalarına kadar ihtiyaç gösteriyor.
Erdoğan dış politikasında bu amacı hedefliyor!
Dış politikada yarattığı krizlerle Müslüman Kardeşlerin yürütme yetkilerini daha da güçlendirmeyi planlıyor.
*
Mevcut kargaşa ABD’nin dünyadaki kamu imajını değiştirdi.
Yıllar süren markalaşma propagandaları boşa harcanmış oldu…
ABD toplumu sistemik çöküş belirtileri vermeye başladı.
*
Liderlik yokluğu her kademede bileşenlerini tatminsiz bırakıyor.
Silahsız siyahların öldürülmesi sorununa kolay bir çözüm yoktur.
Batı’nın bir numaralı tehditi “İslami Cihad” tın ihmale gelir tarafı yoktur.
Güçlü siyah liderlik ve güçlü devlet liderliği olmadan sorunlar muhtemelen katlanmaya devam edecektir.
7. 6. 2020
Bir yanıt yazın