Küresel finans piyasaları kaos yaşıyor.
Yatırımcılar klasik güvenli barınaklara yöneliyor.
Altın kriz dönemlerinin güvenli sığınağıdır.
Getirileri hisse senetleri gibi varlıklarla ilişkilendirilmez, değerini tutma eğilimindedir.
Devalüasyondan kaçınmanın iyi bir yoludur.
Bu yüzden altın madenciliği hisseleri, altın fonları, külçe, sikke, altın para veya benzerleri;
Yatırımcının çeşitlendirilmiş portföyünü oluşturur.
*
Yine de altını güvenli bir sığınak olarak görmenin iki uyarısı vardır:
Birincisi, ekonomik gerilemenin başlangıcında altın fiyatları genellikle piyasanın geri kalanıyla birlikte düşer.
Bu altın satan yatırımcıların hisse ve diğer varlıklardaki kayıpları dengelemesini sağlar.
Nitekim, altın Mart’ta piyasada paniğe yol açan koronavirüs salgınıyla iki haftada yüzde 12 düştü.
Sonra hızla yükseldi…
Salgın daha fazla piyasa paniğine neden olursa, aynı durum tekrar edebilir.
*
İkincisi, hükümetler aşırı krizler sırasında insanların altınlarını ele geçirebilir!
Geçmişte çarpıcı “El Koyma” örnekleri vardır..
*
Biri, 1933’te büyük depresyon sırasında ABD’de gerçekleşti.
Franklin D Roosevelt hükümeti vatandaşlara tazminat verildiğini,
Dolayısıyla buna el koymadan ziyade bir millileştirme demenin daha doğru olduğunu iddia etti!
Ama 5 Nisan 1933’te bir Yürütme Emri ile ABD’deki altın sikke, külçe altın ve altın sertifikalarının biriktirilmesini yasakladı.
Vatandaşlarını altınlarını piyasa fiyatlarının çok altında satmaya zorladı.
“El koyma” dan sonra hükümet;
1934 Gold Reserve Yasası’yla, ABD’deki tüm altın paranın sahipliğini Hazine’ye devretti.
Hazine ve finans kurumlarının altın için dolar kullanması yasaklandı.
Çok daha yüksek olan yeni bir resmi altın oranı belirlendi .
*
O tarihte altın standardı dönemi yaşanıyordu.
Yani dolar değerli metalin tam miktarıyla satılıyordu.
Metali ele geçirmek;
Hükümetin ekonomiyi canlandırmak için daha fazla dolar basmasını,
Ayrıca döviz kurunu yükseltmek için uluslararası piyasalardan daha fazla dolar satın almasını sağladı…
*
Birçok altın sahibi, altına el koyma girişiminden rahatsız oldu.
Bazıları mahkemelerde mücadele etti.
Ancak hükümet durdurulamadı ve ABD’de altın mülkiyeti 1970’lere kadar yasadışı kaldı…
*
“El Koyma” 1959’da Avustralya hükümeti tarafından,
Para biriminin ya da kamu kredisinin korunması için tekrarlandı.
Hükümet vatandaşların altınlarını ele geçirmeye izin veren bir yasa koydu.
1966’da bu defa İngiltere hükümeti pounddaki düşüşü durdurmak için,
Vatandaşlarının dörtten fazla altın veya gümüş madeni paraya sahip olmalarını yasakladı.
Özel altın ithalatı 1979’a kadar engellendi…
*
Şimdi yine altına el konulur mu, diye soruluyor?
Evet, el konulabilir.
Umutsuz hükümetler umutsuz önlemler alabilir!
*
Dünya ekonomisi hiperenflasyonist bir depresyona düştüğünde,
Sınırsız para baskısı para birimlerinin çökmesine,
Ardından değersiz kağıt para ile ölçülen altın fiyatının yükselmesine neden olabilir…
*
Bu noktada sorulması gereken ilk soru şudur:
Hükümetler, ekonominin ve para biriminin sorumsuzca yanlış yönetimine karşı,
Altınla korunan ihtiyat tasarruflarını neden cezalandırsın?
*
Credit Suisse, İsviçre’de banka ve finans şirketidir.
Küresel finansal varlıklarını 360 trilyon dolar olarak tahmin ediyor.
Bu varlıkları; 85 trilyon dolarlık yüzde 24’ünü hisse senetleri,
100 trilyon dolarlı yüzde 28’ini tahviller,
35 bin ton altın veya 1.9 trilyon dolarlık yüzde 0.5’ini yatırım altını oluşturuyor.
*
Hisse senetleri yüzde 24 iken küresel varlıkların sadece yüzde 0.5’ini temsil eden yatırım altınları ile,
ABD hükümetinin neden para yaptığı,
Aynı zamanda altının fiyatını bastırarak hisse senetlerinin değerini artırabildiği sorulabilir?
Altın sahipleri cezalandırılırken hissedarlar neden zengin olmaları için destekleniyor?
Çünkü hükümetler, oy için daha yüksek stokları açıkça destekliyor.
Ancak çok az yatırımcının altın tutması nedeniyle hükümetler, altın fiyatını düşürerek çok az oy kaybediyor!
*
Peki ama, hükümetler neden altını kısıtlayarak,
Para politikasının “İmkansız Üçlü” sü olarak bilinen;
1- Sabit döviz kurları belirlemek:
2- Sermayenin uluslararası sınırlar üzerinden serbestçe dolaşmasına izin vermek:
3- Bağımsız olarak faiz oranları belirleyebilmek ve para basabilmek:
Seçeneklerinden ancak ikisi arasında seçim yapması gerekliliğine,
Üçünü de aynı anda yapamayacakları bir duruma katlanıyor?
*
1930’larda, ülkeler genellikle altınla bağlantılı bu 3 değişkeni yani para politikasının kontrolünü feda ettiler.
Sistem gittikçe daha fazla baskı altına girdi.
Çünkü çok fazla yatırımcı altın için para ticareti yapıyordu.
ABD’nin daha fazla para basmak için para politikasını yeterince kontrol altına almasının bir yolu,
Altını ele geçirmek de dahil olmak üzere çeşitli sermaye kontrolleri uygulamaktı…
*
Bugün durum farklıdır.
Çünkü “Batı ekonomileri” serbest döviz kurlarına sahiptir.
Bu yüzden para politikası üzerinde kontrole sahiptirler.
Sermayenin serbestçe hareket etmesine izin verebilirler.
Bu bir kriz sırasında, altın gibi kontroller uygulamak zorunda kalmadan para basabilecekleri,
Ve faiz oranlarını azaltabilecekleri anlamına gelir…
*
Bugün hükümetlerin altın piyasalarına karışması muhtemelen verimsiz olacaktır.
Yatırımcı kaygısını arttıracak,
Onları diğer değerli metaller gibi benzer özelliklere sahip varlıklara koşmaya teşvik edecektir.
Bu nedenle altın tutanlar geçmişte olduğundan daha güvenlidir.
*
Üstelik ülkelerin kendi para politikalarını kontrol ettikleri günümüzde bu tür bir hareket gereksizdir.
Altın muhtemelen bir kenarda güvenli bir sığınak olarak kalacak,
Ülkeler borçlarını azaltmak için rezervlerini satmak zorunda kalmadıkça bu olmayacaktır.
*
Ayrıca altın sahipliği artık küreseldir.
Mesela ABD’li yatırımcılar yasal olarak birçok ülkede altın depoluyor.
Kanada, Singapur, Avustralya, İngiltere ve İsviçre bunlardan birkaçıdır.
İsviçre, altının büyük bankalarda ve birçok özel bankada depolandığı önemli bir altın merkezidir.
Burada bankacılık sisteminin dışında önemli miktarda altın depolayan birçok özel kasa bulunuyor.
*
Bugün Amerikalıların altını ABD’ye geri göndermelerini istemek pratik değildir.
Birçok ülke böyle bir ülke ile işbirliği yapmaz.
Altınla ilgilenen saygın bir şirket, müşterinin ülkesinde vergi uyumlu olmayan müşteri fonlarını veya altınları kabul etmez.
*
İsviçre’de altına el koymak anayasaya aykırıdır..
İsviçre’de altın rafinerisi ve depolanması stratejik bir endüstridir.
Dünyadaki altın külçelerinin yüzde 70’i burada rafine ediliyor.
Özel kasalarında depolanan altın her yıl önemli ölçüde büyüyor.
İstikrarlı siyasi sistem, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve tarafsızlık buna katkıda bulunuyor.
*
ABD, 8 bin ton altın tutuyor.
Bu altın 1950’lerden beri resmi fiziksel bir denetime sahip değildir.
Hemen hemen tüm ülkeler aynı durumdadır.
Kimse altınlarının resmi fiziksel denetimini yapmıyor!
*
Bir ülkenin altın stokunu denetlememesinin bir nedeni var;
Hepsi ne kadar altın tuttuklarını beyan ediyor,
İddia ettikleri altınları kamuya açık bir şekilde denetleme konusunda halklarına sorumludurlar!
Aslında hiçbirinin sahip olduklarını iddia ettikleri altınları yoktur!
Asla denetlenmemesinin tek nedeni de budur.
*
FED de dahil olmak üzere birçok merkez bankası resmi altın stokunu gizlice azaltmıştır.
Buna ek olarak, tüm merkez bankaları altınlarının büyük bir kısmını ödünç verir,
Ya da leasing yaparlar, aynı altını defalarca ödünç verirler…
*
Çin onlarca yıldır altın biriktiriyor.
Resmi stoğu 2 bin tondur.
Ancak gerçek varlıklarının bunun 10 katı üzerinde olduğu varsayılıyor.
*
Çin’in altın destekli bir yuan duyurması pek olası değildir.
Bunun için 20 bin tondan fazla altın beyan etmesi,
Daha sonra ABD’yi 8 bin ton altını olup olmadığını kanıtlamaya zorlaması,
Sonuçta saldırganlık alışverişlerine yol açması gerekir.
*
Bugün hükümetler, yüksek vergilendirme yoluyla,
Zenginlerin varlıklarına ulaşmanın çok daha basit yoluna sahiptir.
Devlet açıkları arttıkça, zenginlerin tüm varlıkları vergilendirilebilir…
*
Yine de hem yasal hem lojistik olarak son derecede zor bir iş olmasına rağmen,
Bazı hükümetlerin vatandaşlarının altınlarına el koymaya çalışması mümkündür.
Çünkü altın piyasasının merkez üssü Çin ve Doğu’ya taşınıyor.
Bu, doların ve Euro’nun düşüşünü hızlandıracak,
ABD ve AB pozisyonlarını ve ekonomilerini önemli ölçüde zayıflatacaktır…
İddia budur.
30. 5. 2020
Bir yanıt yazın